• Sonuç bulunamadı

Hürriyet’in İlânı Öncesine Umumî Bir Bakış

Sultan II. Abdülhamit’in en önemli reformları, eğitim sahasında yaptığı reformlardı. Bu reformlar, aynı zamanda rejimin zayıflamasına da yol açtı. Kentli alt-orta sınıf mensupları için bürokratik ve askerî kariyer odaklı bir eğitim, statü atlama aracına dönüşmüştü. Jön Türk hareketinin pek çok üyesi, bu toplumsal sınıftan geldikleri için bir anlamda onlara bürokrasinin yolu açılmış oluyordu. Abdülhamit’in gerçekleştirdiği eğitim reformu, İttihat ve Terakki mensupları için ihtilâl hareketinin tetikleyici bir unsuru olmuştu. İttihatçılar, tatil edilen meclisin yeniden açılmasını ve anayasanın yeniden yürürlüğe girmesini bir başlangıç olarak görmekteydiler.

İmparatorluğu sadece siyasal açıdan değil, ekonomik, toplumsal ve kültürel açıdan da dönüştürmek istiyorlardı.126 Abdülhamit’in eğitim reformu, kendine güveni olan farkındalığı yüksek bir nesil yetiştirmişti. Fakat bu minval üzere yetişmiş olan neslin, Sultan’a karşı ‘sadakatle’ hareket edecekleri anlamına gelmiyordu.

Abdülhamit, modernleşmeyi -kontrol altında tutulmak kaydıyla- bir zaruret olarak görmüştü. Bu sadece yukarıda bahsedilen eğitim sahasıyla da sınırlı kalmamıştı. Maddi modernleşme olarak nitelendirebileceğimiz iletişim, ulaşım, sağlık ve bayındırlık alanlarında devrine göre oldukça cesur ve cömert adımlar atmıştı.127

1890 yılında [Mizancı] Murat Bey tarafından hazırlanan bibliyografyaya göre; Abdülhamit’in ilk on beş yıllık hükümdarlığında, yaklaşık 4000 civarında Türkçe eser basılmıştı. Bunlardan 200 tanesi din, yaklaşık 500’ü dil, 1000 tanesi bilimsel-akademik, 1600’den fazlası edebiyat, şiir, tiyatro ve 1200’den fazlasının da kural ve [idarî] yönetmeliklerle ilgili olduğu anlaşılmaktadır. Görüldüğü üzere

124 Bülent Tanör, a.g.e., s.174.

125 Hasan Babacan, a.g.e., s.20-21.

126 Feroz Ahmad, Bir Kimlik Peşinde Türkiye, Çev: Sedat Cem Karadeli, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, 4. Baskı, İstanbul, 2010, s.56-57.

127 Cemal Fedayi, İmparatorluk Nasıl Yıkıldı? Osmanlı’dan Cumhuriyete Nasıl Geçildi?, Kadim Yayınları, 2. Baskı, Ankara, 2013, s.22

32 basılan eserlerin muhtevaları siyasetten ve fikriyattan uzaklaştırılmış, Türk entelektüellerinin meşguliyet sahasına işaret etmesi açısından mühimdir.128

Abdülhamit, Batı’dan gelen liberal akımları ve düşünceleri [jurnalcileri marifetiyle] denetim altına alarak rejimin ve devletin güvenliğini arttırmayı amaçlamıştı. Fakat bu uygulama azınlıklarda milliyetçi akımların güçlenmesine yol açarken, aydınlarda da artık olağan hale gelen sansüre ve jurnalciliğe karşı siyasal düşüncelerin yaygınlaşmasına ve kuvvetlenmesine katkı sağlamıştı.129

Bâbıâli bürokrasisi, ulema sınıfı ve Osmanlı Ordusu, Yıldız yönetiminin kontrolü altındaydı. Ordu’nun seçkin birliklerinin Osmanlı Avrupası’nda konumlanmış olması ve mütemadiyen aleyhte gelişen dış konjonktür, Osmanlı Ordusu’nu uzun olarak nitelendirebileceğimiz bir sessizlik döneminden çıkarak harekete geçmeye zorluyordu. Yıllardır Mısır’da ve Avrupa’nın muhtelif yerlerindeki muhalif aydınların hareketlerinde de benzer tavırlar gözlemlemek mümkündür. Yeni ve Batı usullerine göre Abdülhamit’in revize ettiği mekteplerde yetişmiş, siyasî duyarlılığa sahip, hareket kabiliyeti yüksek ve ekseriyeti taşralı olan bir subay sınıfı da yine bu dönemde hayat buluyordu.130

İttihat ve Terakki’nin teşkilâtlanması irdelendiğinde, kolektif liderlik özelliği göze çarpmaktadır. Bu durum Cemiyet mensuplarının demokrasi ilkelerini çok sevdiklerinden ve yahut çok benimsediklerinden değil; Sultan II. Abdülhamit’in revize ettiği çağdaş mekteplerden yetişmeleriydi. Bu mekteplerde edindikleri fikriyat ile ‘idarenin yalnızca padişahın ve beraberindeki bir grup paşanın keyfi istek ve arzularına göre ayakta durmaması gerektiğinin, kurumsallaşmış bir istişare kültürünün’ benimsenmesinin, devlet yönetimindeki rolüne olan inançlarından kaynaklanmaktaydı.131 Mustafa Ragıb’ın, Meşrutiyet’ten Önce Manastırda Patlayan Tabanca adlı eserinde belirttiği hususlar, II. Abdülhamit devrinin muhalif unsurlarının genel kanaatini yansıtması açısından önemlidir:

Padişahın tahakkümü ve zulmü, memleketin hayat ve varlığını zehirledikçe memleket içinde ve dışındaki inkılâp cereyanları da çoğalıyordu. Abdülhamit

128 Bernard Lewis, Modern Türkiye’nin Doğuşu, Çev: Boğaç Babür Turna, Arkadaş Yayınevi, 4.

Baskı, Ankara, 2010, s.256.

129 İlhan Akın, Türk Devrim Tarihi, Fakülteler Matbaası, 2. Baskı, İstanbul 1984, s.47.

130 Ahmet Turan Alkan, İkinci Meşrutiyet Devrinde Ordu ve Siyaset, Cedit Neşriyat, Ankara, 1992, ss.19-22.

131 Alper Ersaydı, a.g.e., s.32.

33 idaresine karşı nefret ve isyan duygularıyla kaynaşan bu cereyana karışanların bir nokta etrafında birleşmiş düşünceleri vardı:

Meşrutiyeti ilan ettirecek umumi bir ihtilal yapmak.

Vatanın kurtuluşunda başlıca deva olacağı sanılan bu düşünce, günden güne olgunlaşıyor, kökleşiyordu. Fakat bu samimi inanışlarla kalpleri çarpanlar, hükümetin kahredici ve yıldırıcı kuvvetleri karşısında [hafiyeler ve jurnalcilik]

birleşmek yolunu bulamıyorlardı. Yıllarca süren bu asil isyan duyguları, yalnız birbirine güvenilir insanlar arasında dudaklardan kulaklara fısıldamalar şeklinde tezahür ediyor, fiili bir kudret padişahı ve hükümeti tehdit edici bir mahiyet alamıyordu.

II. Abdülhamid, halkın sevgisine dayanmayarak saltanat sürdüğüne çok eskiden beri emindi. Hatta son zamanlarda, halk tabakalarında gizli bir varlıkla yaşayan umumi nefreti sezmemiş değildi. Ancak bu nefretin elle tutulabilecek bir dereceye gelmediğini görüyor, hedefini tayin edemiyordu.132

Anayasalı bir İslâm devleti modeli olarak Abdülhamit rejiminin yönetim şeklinin133 yeniden revize edilmesine inanan muhalif kanat için artık istibdat uygulamaları günden güne çekilmez bir hal almaktaydı. Naim Turfan, Jön Türklerin Yükselişi adlı eserinde bu duruma şu ifadelerle dikkat çekmiştir:

1876’da Kanun-ı Esasi’nin [I. Meşrutiyet] ilanını çabuklaştırma telaşı içinde yeni Sultan II. Abdülhamid’e (1876-1909) büyük ödünler verip, boşluklar bıraktı.

Resmen 19 Mart 1877’de açılan ilk Osmanlı parlamentosu, bir yıl içinde (14 Şubat 1878) II. Abdülhamid tarafından tatil edildi. Çünkü Kanun-ı Esasi oluşturulurken, Osmanlı Meclis-i Mebusanı’nı feshetme hakkı, ‘kutsal hak’ olarak sultana tanınmıştı.134

Abdülhamit’in tahta çıktığı 1876 ile 1908 Hürriyet’in İadesi arasında geçen zaman, Osmanlı Devleti’nin Tanzimat’tan beri önlenemeyen yıkılma evresi, padişah tarafından yeni hamlelerle önlenmeye çalışılmışsa da devlet içinde farklı denge bozukluklarına zemin hazırlamıştı. İstibdat rejiminin keyfiyeti, jurnaller ve basına uygulanan sansür, toplumda ruhî bir bunalım halini de beraberinde getirmişti. Esasen

132Mustafa Ragıb, Meşrutiyet’ten önce Manastır’da Patlayan Tabanca, Bengi Yay., İstanbul, 2007, s.5-6.

133 Niyazi Berkes, Türkiye’de Çağdaşlaşma, Bilgi Yayınevi, Ankara, 1973, s.301.

134 M. Naim Turfan, Jön Türklerin Yükselişi, Çev: Mehmet Moralı, Alfa Basım Yayım, İstanbul, 2013, s.158-159.

34 İttihatçılar’ın Meşrutiyet nizamına yönelişleri de Osmanlı Devleti’nin yıkılmasını engelleyebilmek için bir ümit vesilesi olmuştu.135