• Sonuç bulunamadı

Cemiyet, kısa sürede hücreler vasıtasıyla yayılmıştı. Bu hücreler, dört ya da beş kişiden mürekkep, kendi hücresi haricinde diğer hücrelerle bağlantısı olmayan bir teşkilâtlanma olarak açıklanabilir. Hücre tipi teşkilatlanmanın model alınmasındaki temel gaye; bağlı bulunulan hücre dışında bir diğer hücrelerdeki kimsenin tanınmaması ve bu doğrultuda genel olarak teşkilât bütünlüğünün tehlikeye atılmasını imkânsız hale getirmek için bu uygulamanın kullanıldığı anlaşılmaktadır.114 Cemiyet’e dâhil olmanın şartları ve merasimi kısaca şu şekilde yapılmaktaydı:

Cemiyete girecek kimselerin daha ziyade genç enerjik, iyi ahlâk sahibi, metin seciyeli, fedakâr ve her türlü feragati göze alacak karakterde olmasına ehemmiyet veriliyor. Bu meziyetleri şahsında toplamış kimseye yemin edeceği gece, bulunacağı mahal ve saat bildiriliyordu. Partiye dahil olacak namzedi takdim eden kimse, cemiyetin tanınmış bir âzası olmakla mükellefti. Bu arkadaş delâletini yapacağı kimseyi aralarında kararlaştırdıkları işaretle bulup götürüyor, tenha bir yerde gözünü bağlıyor, sonra da zikzak bir yürüyüşle götürülmesi lazım gelen evin kapısına ulaştırıyordu. Burada kılavuzluğu yapan parti mensubu yaklaştığı kapıya muayyen bir işaretle vuruyor ve hafifçe:

-Muin115 ve biraz sonra da üç defa hilal diye sesleniyordu. İçeridekiler aynı şekilde mukabele ettikten sonra kapı açılıyor ve haneye giriliyordu. Namzedi tavsiye eden kimse arkadaşına şöyle soruyordu:

-İttihat ve Terakki Cemiyetine girmekte hâlâ ısrar ediyor musun?

-Evet ediyorum!... deyince gözündeki bağı çözülüyor ve onu oldukça loş bir odaya sokuyordu. Burada tekrar gözleri bağlanan namzet ikinci bir odaya götürülerek bir masanın önüne getiriliyor ve gözü bağlı olduğu halde bir

113 Bülent Tanör, a.g.e., s.172-173.

114 Ernest Edmondson Ramsour, a.g.e., s.115.

115 Bir çeşit parola: karşılaşan iki cemiyet mensubundan biri önce ‘M’ ile başlayan bir kelime söyler, karşıdaki ‘U’ ile mukabele eder. ‘İ’ ve ‘N’ harfleri içinde aynı uygulama yapılarak ‘Muin’

tamamlanmış olur. Ayrıca Muin için Bkz. “M (mim), A (ayın), Y (ye) ve N (nun)”, Enver Behnan Şapolyo, a.g.e., s.62. Burada görüldüğü üzere bir diğer parola da ‘Hilal’ kelimesidir.

29 sandalyeye oturtuluyordu. Bu masanın gerisinde kırmızı cübbe giymiş gözlerinde siyah maske bulunan üç adamın karşısına çıkmış oluyordu. Bunlardan ortadaki kendisine şu suretle hitabediyordu:

-Arkadaş, cemiyetimize dahil olmak arzusunu göstermişsin, arkadaşımız seni tezkiye [temize çıkarma, aklama] etmiştir, biz de kabul ettik, yalnız sana tekrar soracağız, cemiyete girmekte ısrar ediyor musun?

-Evet ısrar ediyorum!. deyince o zaman şöyle bir hitaba maruz kalıyordu:

-Arkadaş sağında Kur’anı Azimüşşan, solunda bir tabanca var. Ayağa kalkarak sağ elini Kitabullah üzerine koy, sana tekrarlatacağımız yemini, kelime, kelime telâffuz et. Sonra gözlerindeki perdeyi indirecek ve seni aramıza almış bulunacağız!... İttihat ve Terakki Cemiyetine dahil olmak arzusunu duyan namzet, bu suretle hareket ettikten sonra delili tarafından gözleri açılarak, yarı karanlık yarı aydınlık bu odada kırmızı cübbeleri ve siyah maskeleri ile karşısında üç kimseyi görüyor fakat [hiç] birini tanımadan odadan, sonrada evden çıkıyordu. Tekrar geldiği yollardan yine gözleri bağlı olarak onu tavsiye eden arkadaşı ile ilk buluştukları yere kadar eli kılavuzun elinde yürüyen bu adam, nihayet tenha bir yerde gözlerindeki bağ çözülmek suretiyle bu korkulu ve heyecanlı maceradan kurtuluyor, dahil olduğu cemiyetin hiç bir zaman tam kadrosunu, içinde olanların kimlerden ibaret bulunduğunu öğrenemiyor, kendisine verilen vazifeyi yapmakla mükellef olduğunu daima düşünüyordu. Yalnız şunu biliyordu ki, gireceği cemiyetin bütün mensupları ona her türlü yardımı yapmağa hazırdırlar. O yalnız muayyen bir parolayı telaffuz etsin, bir takım işaretleri göstersin, o zaman hiç tanımadığı kimselerin kendisine nasıl yaklaştığını, ona nasıl muavenet [yardım]

ettiğini görecektir.

Şayanı şükran olarak kaydedilebilirdi ki, İttihad ve Terakki Cemiyetine dahil olmuş kimseler içinde tek bir hain, veya bir adet casus çıkmamış, ölümü tercih ederek partinin esrarını kimseye vermemiş[ler]dir.116

Bu metin, Cemiyet’in mahremiyete bu denli önem vermesinin, Abdülhamit istibdadının ne ölçüde ağır olduğu hakkında bilgi vermesi açısından mühimdir.

Sızmalara karşı tavsiye usulüyle mensup kabul etmeleri ve aldıkları önlemlerle

116 Samih Nafiz Tansu, İttihat ve Terakki İçinde Dönenler, Anlatan: Galip Vardar, İnkılâp Kitabevi, İstanbul, 1960, s.50-51.

30 Cemiyet’e mensup olacaklarda aranan özellikler hakkında verdiği bilgiler açısından oldukça dikkat çekicidir.

1.1.8. Paris ve Selanik Teşkilâtları’nın Birleşmesi

Hürriyet’in iadesinden bir yıl kadar evvel [1907’de] yaşanan en mühim hadiselerden birisi de Paris merkezli Osmanlı Terakki ve İttihat Cemiyeti ile Selanik merkezli Osmanlı Hürriyet Cemiyeti’nin birleşmeleriydi.117

1906-1907 kışında Sultan II. Abdülhamit’in Hafiye Teşkilâtı’nın casusları Selanik’te gizli kapaklı bir şeylerin döndüğüne neredeyse eminlerdi. Cemiyet’in gerçek gücü tam olarak bilinmese de bazı üyelerin gözlem altında tutuldukları biliniyordu.118 1907’nin Mart ayında Talât Bey, kendisi gibi Selanik komitesi üyelerinden Hüsrev Sami [Kızıldoğan] Bey ve Ömer Naci Bey’e tevkif edilmelerini emreden gizli muhaberatı gördüğünü söylemişti. Bu haberden sonra Ömer Naci ve Hüsrev Sami Beyler sadece Talât Bey’e haber verip alelacele Paris’e kaçmışlardı.119 Gitmeden evvel kendilerine, Ahmet Rıza Bey yahut da Prens Sabahattin Bey’in cemiyetlerinden münasip olan biriyle birleşmek üzere bunları inceleme vazifesi verilmişti. İkili, Ahmet Rıza Bey’in Osmanlı Terakki ve İttihat Cemiyeti’nin hedeflerinin Osmanlı Hürriyet Cemiyeti’nin hedeflerine daha uygun bulunmuştu.

Uzun tartışmalardan sonra bu iki cemiyetin birleştirilmesi konusunda anlaşmaya varılmıştı.120

Osmanlı Hürriyet Cemiyeti’nin önde gelenlerinden Rahmi Bey, Paris’te bulunan Doktor Nazım’ı [Selanikli Nazım] Selanik’e davet etmişti. Gizlice Selanik’e gelen Doktor Nazım Bey’le121 Cemiyet’in Paris temsilcisi olarak birleşme anlaşması yapılmıştı. Bu anlaşmadan sonra, artık Osmanlı Hürriyet Cemiyeti, ‘Terakki ve İttihat Cemiyeti’ adını almıştı.122 27 Eylül 1907’de cereyan eden bu hadise, bir mukavele ile muhabere dosyalarında yerini almakla123 birlikte II. Meşrutiyet’in ilanına götüren

117 Ahmed Bedevi Kuran, İnkılâp…, s.236.

118 Ernest Edmondson Ramsour, a.g.e., s.134.

119 Hasan Babacan, a.g.e., s.18.

120 Sina Akşin, a.g.e., s.109.

121 Hasan Babacan, a.g.e., s.19-20.

122 Tarık Zafer Tunaya, a.g.e., Cilt I, s.54.

123 Ahmed Bedevi Kuran, İnkılâp…, s.238. Bu mukavele metni için aynı eserde bkz. s.238-239.

31 hadiselerde esas örgütleyici ve vurucu gücü oluşturan unsurun Osmanlı Hürriyet Cemiyeti kadrolarından çıktığını ifade etmek mümkündür.124 1908’in ilk günlerinde bu isim İttihat ve Terakki olarak değiştirilmiş ve bu tarihten itibaren İttihatçılık, bir tavrın, siyasî bir yönelimin de adı olmuştu.125