• Sonuç bulunamadı

1.1.6. İletişim Çeşitleri

1.1.6.2 Toplumsal İlişkiler Sistemi Açısından İletişim Çeşitleri

1.1.6.2.2. Grup İletişimi

Genel olarak bireyler bir ya da birden fazla grubun üyesidir. Yani toplumsal yaşantının temelini; aile, iş grubu, siyasi gruplar, meslek grupları ve arkadaş vb. grupların içindeki bireylerin rollerine göre şekillenen yaşantılarının oluşturduğu söylenebilir (Varol, 1993:151). İkiden fazla kişinin bir araya gelmesi her zaman grup olarak adlandırılamaz, grup olarak adlandırılabilmesi için bireylerin arasında bir etkileşim olması gereklidir aksi halde bu topluluklar sosyolojik ve psikolojik açıdan grup olarak nitelendirilemez. Gruptan bahsedilebilmesi için devamlılık arz eden bir süreç olması gerekmektedir ve grup üyeleri arasında bir ilişkinin başlaması da söz konusu olmalıdır (Aktaş, 1997:6).Bireylerin gruplara üye olmaları için çeşitli sebepleri vardır. Örneğin, bir amaca bireyin tek başın ulaşmasının mümkün olmadığı bir durumda, bir grupla birlikte hareket ettiğinde bu amacı gerçekleştirmesi mümkün olabilir ve ya bireyde tek başına bulunmayan farklı türdeki bilgi ve beceri başkalarının değişik türdeki bilgi ve beceriyle birleştiğinde bir bütün oluşturup verimli şekilde kullanılabilir. Bunun yanında kimsenin doğruyu tam olarak bilmediği durumlarda, ilişkili kişilerin grupça verdikleri ortak kararla doğru saptanabilir. Birden fazla kişinin aldığı ortak kararın uygulanabilirliği, tek kişinin aldığı karar göre daha fazla olabilmektedir (Hortaçsu, 1998:85 ).

İnsanın sosyal bir varlık olması sebebiyle grup kavramı ortaya çıkmıştır. İnsanın olduğu yerde iletişim kaçınılmazdır ve dolayısıyla grupların oluşumunda da kişiler arası iletişim önemli bir yere sahiptir. Grupların var olma nedenleri ya da yapıları ne olursa olsun, varlıklarını devam ettirebilmelerinin yolu öncelikle

iletişimden geçer ve bu sebepten dolayı iletişim ve grup birbirlerini tamamlar niteliktedir. Gruplarda iletişim ise birlikte hareket etme bilincine ulaşmış kişiler arasında gerçekleşmektedir ve grubun sahip olduğu özellikler grup iletişiminin belirleyicisi olmaktadır. Grubun özellikleri neyi gerektiriyorsa iletişim buna göre yapılanır ve bireylerde bu yapıya ters düşmemek için açıkça belirtilen ya da belirtilmeyen iletişim kurallarına göre hareket ederler. Grup iletişimi, kişiler arası iletişimin özelliklerini taşır. Yani grup iletişimi de yüz yüze iletişimle ya da iletişim teknolojilerini kullanarak, ortak mekanlarda vb. şekilde gerçekleşebilmektedir ( Dal, 2012 :102).Grup iletişiminde önemli olan noktanın; grubun üyelerinin, grubun özelliğine ve amaçlarına göre bir etkileşimde bulunmasıyla başlaması ve kişilerarası iletişim sürecindeki gibi devam etmesi olduğu söylenebilir. İletişimsizlik nasıl mümkün değilse, her alanda varsa aslında gruplarda her zaman vardır ve hemen hemen her bireyin bu gruplara üye olduğu görülmektedir. Bunun sebebi de insanın toplumdan ayrı düşünülememesi yani toplumun bir parçası olmasıdır.

1.1.6.2.3.Örgütsel İletişim

Ortak bir amacı gerçekleştirmek için bir araya gelen insanların oluşturduğu gruplar için iletişim geçmişte ne kadar önemli olduysa günümüzde o kadar önemlidir ve önemini korumaya gelecekte de devam edecektir. Çünkü insan için iletişim kurmak ne kadar önemliyse, bir kurum, kuruluş ya da örgütün varlığını devam ettirebilmesi için de iletişim o kadar önemlidir. Bütün örgütlerin faaliyetlerinde, bir teşkilatın oluşturulmasında, faaliyetlerin uyumlu hale getirilmesinde ve işlerin verimli bir şekilde yürütülmesinde etkili ve yeterli bir iletişim kilit rol oynamaktadır. Örgüt içerisindeki bireyler arasında uygun etkileşim ve bilgi alışverişi örgütsel iletişim kavramını oluşturmaktadır. Bunun yanında çevresini etkileyen ve çevresinden etkilenen açık sistemli bir yapıya sahip olan örgütsel iletişim, iletilerin yönünü, amacını, akışını ve araçlarını da kapsamaktadır ( Akıncı, 1998:111-112). Bu bilgiler doğrultusunda örgütsel iletişim; kurum içinde bireylerin birbirleriyle olan ileti ve anlam alışverişi süreci, kurum dışında ise kurumun genellikle tüzel kişiliğiyle bazen de üyelerin dış çevreyle olan mesaj ve anlam alışverişi süreci olarak tanımlanabilir (Gülnar, 2007:43).

Örgütlerin sistemlerden oluşması nedeniyle ve sistem de insanlardan oluştuğu için bu iletişimin temelini kişisel iletişim oluşturmaktadır. Kişisel iletişim, bireyin örgüte olan öznel yargılarını içerir ve bu doğrultuda örgütle ilgili tutum oluşturmaktadır. Örgütlerdeki iletişimi kişilerarası iletişim, formel ve informel gruplar arasındaki iletişim olarak sınıflandırmak mümkündür. Formel gruplara resmi grup da denebilir ve belli kural ve prosedürlere göre iletişim gerçekleşir. Formel iletişim hem alt üst ilişkisini bulunduğu farklı departmanlarda, hem de aynı kademede ki departmanlar arasında gerçekleşebilir. Bu gruplar arasındaki iletişimde duygusal içeriklere yer yoktur ve iletişim genel olarak sözle kurulur. İnformel iletişim ise bireyin isteğine bağlı olarak gerçekleşir ( Tutar, 2003:84 ). Formel iletişimin yetersiz kaldığı durumlarda, iş görenler ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla doğal gruplar oluşturur. İnformel iletişim de bu noktada genellikle dedikodu ve söylenti şekline gerçekleşir. Kurumun içinde meydana gelen bu doğal iletişim de informel iletişim olarak adlandırılmaktadır (Dengiz ve Keçeli, 2014:29).Gruplar arasında olduğu gibi örgütlerde de iletişim önemlidir. Örgüt kapsamındaki iletişimin biraz daha alt üst ilişkiler sistemine göre şekillendiği söylenebilir. Üst kademedeki bir yönetici ile alt kademedeki bir bireyin iletişimi daha kurallara bağlı, resmi olarak gerçekleşirken; aynı kademedeki bireyler arasında iletişim, daha sıcak, kuralsız, doğal şekilde gerçekleşebilmektedir.

1.1.6.2.4.Toplumsal İletişim

Marx’a göre toplumun temeli, insanların karşılıklı etkileşimlerine dayanmaktadır. Ancak insanlar nasıl bir toplumun üyesi olacaklarının kararını vermekte tam anlamıyla özgür değillerdir. Çünkü belli bir üretim, tüketim ve ticaret devresinin gelişimine göre toplumsal bir alt yapı, aile, düzen, sınıflar yani sivil toplum grupları ortaya çıkmaktadır (Erdoğan, 2007:199).İnsanlar toplumun birer parçasıdır ve çeşitli nedenlerle özellikle de üretim ve tüketim açısından, toplum içindeki bu insanlar çeşitli sınıflara ayrılmaktadır. Mevcut sistemin kendini yeniden üretmek amacıyla, toplum içindeki farklı gruplara ait insanlarla, farklı yöntemleri kullanarak kurduğu ilişki toplumsal iletişim kapsamında gerçekleşmektedir.

Toplumsal iletişim diğer iletişim türlerine süreç olarak benzemektedir ve bazı amaçlara hizmet etmek için gerçekleştirilmektedir. Bu amaçlar toplumu

bilgilendirmek, bir kurum ya da kişiyi övmek, suçlamak ya da savunmak vb. şeklinde sıralanabilmektedir. İletişim ile sosyalliği bir bütün olarak görmek mümkündür ve sosyallik de ancak toplum içinde sürdürülebilir. Çünkü toplum içindeki bireyler duygu ve düşünce alışverişinde bulunma halindedir. Bu duygu alışverişinin kısıtlanması ya da genişletilmesi bireylerin yaşam biçiminde de değişikliğe neden olmaktadır ve bu değişim en fazla iletişim teknolojilerinin gelişimiyle kendini göstermiştir. Çünkü hiçbir teknolojik buluş yaşam biçiminde, toplumun bilinçlenmesinde ve toplumsal davranışlarda bu kadar çok etki yaratmamıştır. Bu doğrultuda yine kitle iletişim araçlarıyla toplumlar manipüle edilebilmektedir, hatta bu araçlar üzerinde büyük etki sahibi olan ülkeler kendi toplumları dışında tüm dünya toplumlarını da etkileyebilmektedir (Summak ve Çöllü, 2011:189-190).

Ortak bir dilin konuşulduğu ve yine ortak bir kültüre sahip olan toplum bireylerinin gazete, radyo, televizyon, dergi, kitap vb. kitle iletişim araçları ile gerçekleştirdikleri iletişim de toplumsal iletişim olarak değerlendirilmektedir (Türkmen, 2000:19).Burada farklı olarak toplumu oluşturan bireylerin belli ortak noktalara sahip olması vurgulanmaktadır. Çünkü kitle iletişim araçlarında bu ortak noktalara göre mesajlar kodlanır, doğru alıcılara bu şekilde iletilebilir. Kısacası kitle iletişim araçlarıyla dünyanın çok farklı bir bölgesinden mesaj alabilmek mümkündür ancak alınan bu mesajın farklı bölgedeki toplumu etkileyebilmesi için o toplumla belli noktalarda uyumunun sağlanması gerekmektedir.

1.2.İkna

1.2.1. İkna Kavramı

İkna kavramı Arapça kökenli bir sözcük olup, İngilizcede ‘persuation’, Fransızcada ‘persuasion’ olarak karşılık bulmaktadır. Türkçede ‘inandırma’ anlamında kullanılsa da inandırma tam olarak ikna kavramını karşılamamaktadır. Çünkü inandırmada karşı taraf söylenenlere ve söyleyene inanmıştır ancak iknada inanma her zaman bir öncül olmayabilir. İknada farklı sebeplerden dolayı birey söyleneni kabul edip, istenileni yapmaya razı olabilmektedir (Türkkan, 2004:17). Bununla birlikte iknanın bazı tanımlarında inandırma üzerinde de durulmuştur. Örneğin, Meydan Larousse Büyük Lügat ve Ansiklopedisinde ikna ‘ bir konuda inanmasını sağlama, inandırma’ olarak tanımlanmıştır (‘‘ikna’’Meydan Larousse

Büyük Lügat ve Ansiklopedisi, 1992:430).İknanın diğer bazı tanımlamaları ise; alıcının davranışlarını ya da düşüncelerini etkilemeyi amaçlayan bilinçli çabaları gerektiren bir süreçtir (Bettinghaus ve Cody, 1994:5), belirli bir iletişim bağlamının sınırları içinde davranışları, motivasyonları, amaçları, tavırları, inançları değiştirme, pekiştirme ya da ortadan kaldırma faaliyetlerini bir araya getiren iki ya da daha fazla kişinin gerekli olduğu bir aktivite aynı zamanda süreçtir (Gass ve Seiter, 2003:34), kaynak durumundaki birey ya da bireylerin hedef durumundaki kişinin herhangi bir ürün, kişi ya da görüşe dair olumlu bir tutum oluşturmasını sağlamak ya da var olan tutumu değiştirmeye yönelik faaliyetlerdir (Demirtaş, 2004: 74), hedef üzerinde istenilen amaçların ortaya çıkması amacıyla gerçekleştirilen bir iletişim türüdür (Yüksel vd. , 2012:4-5), şeklinde sıralanmaktadır.

Tanımlar incelendiğinde ortak noktanın belirli bir amaç doğrultusunda, karşı tarafın davranış, tutum, inanç, düşünce vb üzerinde etki yaratmak ya da bunları değiştirmek olduğu görülmektedir. İkna ve iletişim süreç bazında bakıldığında ikisinin de kaynak, mesaj, araç ve hedef modeline göre işlemesine rağmen her iletişim ikna özelliği taşımayabilir. Örneğin, günlük selamlaşmalarda karşı tarafı herhangi bir şekilde önceden planlamış olduğumuz bir davranışa yönlendirme amacımız olmaz, o an onunla ilgili bilgi almak amacıyla iletişim kurulur. İkna da ise öncelikle bir amaç belirlenir ve iletişim bu amaç doğrultusunda gerçekleşir. Eğer ikna başarılı olursa istendik davranış hedef üzerinde kendini gösterir, amaca ulaşılır. Fakat çeşitli sebeplerden dolayı ikna başarısız olursa bu değişim gözlemlenemez ancak iletişim her iki durumda da gerçekleşmiş olur.

İknanın en belirgin özelliği baskı ya da zorlamanın olmayışıdır çünkü psikolojik - fiziksel baskı ya da kişinin içerisinde bulunmuş olduğu fizyolojik durum, tutum ya da davranışı değiştirmede etken olabilir (‘‘ikna’’ Ana Britannica Ansiklopedisi, 1988:504). Kitlelerin tutumlarını kaba kuvvete başvurmadan yönlendirmek ya da belirli hususlarda ikna etme gücü temelini dilden alır. Dilin doğru bir şekilde kullanımıyla kaba kuvvete başvurmaya gerek kalmadan istendik davranış gerçekleşebilir. Aksi halde herhangi bir zorlama ya da kaba kuvvet kullanılması durumunda, istendik davranış tam aksi yönde sonuçlanabilir (Brown, 1980:7).İknanın bir farklı yönü de bu noktada ortaya çıkmaktadır. Kaba kuvvet

olmaksızın, özellikle dilin doğru kullanımıyla insanlar üzerinde bir etki sağlamaktadır. Bununla birlikte ikna toplumsal denetimin, karşılıklı uyumun ve toplumdaki kargaşanın önlenmesinde büyük bir öneme sahiptir. Tüm bu özellikleri sebebiyle de ikna insanlık tarihi boyunca bir beceri, bir sanat ve bir bilim olarak incelenmiştir (Anık, 2000:34).

1.2.2. İknanın Ortaya Çıkışı

İkna kavramı günümüzde satış ve pazarlama, reklam, siyaset gibi bir çok alanda etkili bir şekilde kendini göstermeye başlamıştır. İkna kavramının doğuşu ise çok eski tarihlere dayanmaktadır ve hatta o dönemlerde bazı ikna kuramları ve uygulamaları da ortaya çıkmıştır. Bu eski kuram ve uygulamalar incelendiğinde ise günümüzdeki ikna çalışmalarından çok da farklı olmadığı görülmüştür. İkna ile ilgili kuramları ortaya çıkaran ilk kuramcılardan biri de Aristo’dur ve bu kuramları mahkemeleri, pazaryerlerini gözlemleyerek ortaya çıkarmıştır. Antik Yunanistan’ın en büyük araştırmacılarından biri olan Aristo bu günde geçerliliğini sürdürmekte olan çağdaş iknanın temellerini atan 400’den fazla çalışma yapmıştır (Yüksel vd. , 2012:21).

Aristo, iknaya yaklaşımında öncelikle artistik kanıtlar diye nitelendirdiği olgular üzerinde yoğunlaşmıştır. Artistik kanıtlar, büyük oranda iknacının kontrolünde olan ve iknayı gerçekleştirenin yaratıcılığı ve yönetim yeteneği ile ilgilidir. Aristo bunları 3 bölüme ayırmıştır ve bunlar ethos, pathos, logosdur. Ethos fiziki kanıtları içermektedir. Örnek olarak kaynağın tanıdık olması, ses etkinliği, göz teması, jestler, seçilen kelimeler vb. bunların hepsi insanın karizmasını yani ethos’unu oluşturmaktadır. Pathos ise fazilet, erdem gibi duygusal çekicilikleri içermektedir ve daha çok hislerle bağlantılıdır. Adalet, sağduyu, cömertlik, cesaret, ölçülü olmak, hoşgörü, nezaket, bilgelik gibi özellikler artistik kanıtın öğelerinden ikincisi olan pathos kapsamında yer almaktadır. Logos ise mantıksal çekiciliğin karşılığıdır. İkna sürecindeki bireylerin olay ve olgulara mantıklı bakabilmeleri ve bu doğrultuda güvenilir kararlar alabilmeleri ile ilgili süreç logos ile açıklanmaktadır. Artistik olmayan kanıtlar ise iknacının kontrolü dışındaki durumları kapsamaktadır. Örnek olarak iknanın nerede gerçekleştiği, konuşmacının fiziksel çekiciliği gibi unsurlar verilebilir (Yüksel vd. , 2012:21-23).

Roma-Bizans döneminde ikna retorik kapsamında özel bir yere sahipti ve bu konu hala bazı eğitim kurumlarında özel olarak da çalışılmaktadır. Okuma-yazmanın yaygınlaşması, zorunlu eğitim vb. iknaya duyulan ilgiyi arttırmıştır. Yine okuma yazmaya bağlı olarak gazete tirajlarının artması, kitlesel üretim gibi gelişmeler reklamcılığın gelişmesine de sebep olmuştur. Fakat ikna bu dönemde reklamcılıktan çok propaganda anlamında tartışılmıştır. (Jamieson, 1996:1-2). Kitle iletişim araçlarının gelişmesiyle birlikte insanlar daha belirgin bir düzeyde bu araçların etkisi altında kalmaya başlamıştır. Kitle iletişim araçları bunu yaparken bazı konuları seçip, o noktalara dikkati çekmektedir ve bu sayede bir seviyeye kadar düşünceleri yayabilmektedir. Ancak bu etki kültürel normlar çerçevesinde azalıp artabilmektedir bu yüzden de kültürel normlar kuramı olarak adlandırılmıştır (Yüksel, 2001:14).Bu noktada iknanın kitle iletişim araçlarının gelişimine paralel olarak daha fazla temellenmeye başladığı ve bu konudaki araştırmaların daha da önem kazandığı söylenebilir. Çünkü bu araçların gelişimi geniş hedef kitlelere ulaşmayı mümkün kılmaktadır. İlk dönemlerle karşılaştırıldığında daha eğitimli, bilgiye daha hızlı ulaşabilen bu geniş kitlelerin belli bir doğrultuda davranış kazanmasını sağlamak ya da düşüncesini istenen yönde yönlendirmek, değiştirmek geçmişe oranla zorlaşmaktadır ve iknanın da bu noktada önemi ortaya çıkmaktadır.

Benzer Belgeler