• Sonuç bulunamadı

BÖLGESEL GELİŞMEYE YÖNELİK TEORİK YAKLAŞIMLAR BAĞLAMINDA BÖLGESEL KALKINMA AJANSLARININ ROLÜ

B. Bölgesel Gelişmeye Yönelik Yeni Yaklaşımlar

6. Girişimcilik ve Bölgesel Gelişme

Girişimcilik kavramı, işletme ve iktisat yazınında özellikle esnek üretim tekniklerinin ve kapsam ekonomilerinin klasik Fordist kitle üretim tekniklerine ve ölçek ekonomilerine göre önem kazandığı yakın dönemde sıkca kullanılmaktadır. Hatta Fransız iktisatçı J.B. Say’dan bu yana girişimcilik, dördüncü üretim faktörü olarak, klasik üretim faktörleri (emek, sermaye ve tabiat) arasında kendine yer bulmuştur. Richard Cantillon, 18. yüzyılda girişimciliği ilk kez sistematik bir çalışmaya konu etmiş ve girişimciyi ekonomik aktivitelerin temel aracı olarak göstermiştir. Fakat sonrasında yapılan pek çok tanım, kavramın üzerinde anlaşma güçlüğü çekildiğinin göstergesi olmaktadır. Bu da girişimcilik olgusunun yeni şekillerde davranmayı ve yeniliği içeren doğasından kaynaklanmaktadır.

Yeni şekillerde davranma ve yenilik kavramı belirsizlik kavramıyla da ilişkilidir. Bu da standart iktisat teorisinin girişimciliğe metodolojik bir kuramsal çözümleme getirmesini olanaksız kılmaktadır. Standart İktisat yazını dışında girişimcilikle kuramsal olarak ilgilenmiş ve belirsizlik kavramını önemle vurgulamış iki yaklaşım bulunmaktadır. Bunlar; L. Mises, F. Hayek ve I. Kirzner gibi düşünürlerin şekillendirdiği Avusturya Okulu ve Schumpeteryen yaklaşımlardır. Avusturya Okulu, girişimciliği hiç ulaşılamayacak da olsa denge eğilimi yaratan bir faaliyet olarak görürken, ikincisi dengeden sapmanın temel nedeni olarak girişimciliği ileri sürmekte ve buna uygun olarak “yaratıcı yıkıcılık” tanımını kullanmaktadır.

Bu iki yaklaşım arasında kavramın kapsamı konusunda da farklılıklar bulunmaktadır. Avusturya okuluna göre çerçevesi serbest piyasa ekonomisince çizilen “zımni bilgi” girişimcilik faaliyetinde önemli bir yer tutmakta ve piyasa ekonomisinin işleyişinde ufak iyileştirmelere yol açan her şey girişimcilik olarak adlandırılmaktadır. Diğer yandan, Schumpeteryen yaklaşım ise girişimciliği “zımni bilgi” yoluyla gerçekleştirilen iyileştirmelerden çok, sahibinin ve yarattığı farklılığın açıkça gözlemlenebildiği yeniliklerle ilişkilendirmektedir. Bu bağlamda; Schumpeter'in tanımladığı yenilik kavramı, daha devrimci bir niteliğe sahiptir denilebilir. Schumpeter, girişimciliğe yaklaşımında kullandığı yenilikleri beş ana grupta sınıflandırmaktadır;

ƒ Yeni hammadde kaynaklarının bulunmasıyla ilgili yenilikler, ƒ Üretim süreciyle ilgili yenilikler,

ƒ Üretim sürecinin örgütlenmesiyle ilgili yenilikler, ƒ Yeni ürün geliştirilmesi ile ilgili yenilikler ve ƒ Yeni pazarların bulunmasıyla ilgili yenilikler.

Girişimcilik faaliyetinin temel aktörü olan girişimci piyasaları ve talep değişimlerini sürekli izleyen, değişimlere uyum sağlayan, boşlukları yakalayan, rekabetten kaçmayan, muhafazakar olmayan, birçoklarının aklına gelmeyen ve çoğunluğun kabul etmekte güçlük çektiği imkanları değerlendirmede değişik yöntemleri uygulamaya çalışan ve bu süreçte karşılaşacağı direnişlere karşı koyabilen yönleri olan bir insan tipi olarak öne çıkmaktadır. Bu özelliklerin "modern bireyin" özellikleri ile örtüşmesi, girişimciliğin modernleşme kuramlarına paralel olarak, kültür ağırlıklı yaklaşımlarca incelenmesine de neden olmuştur. Bu

yaklaşımlarda yaşanan temel güçlük ise; sanayileşmede bireysel ve kurumsal aktörlerin rolü gibi dinamik olguların incelenmesinden çok, yavaş ve birikimsel (kümülatif) bir süreçle gelişen kültürün görece durağan (statik) kalmasıdır (Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı, 2000;187-189).

Girişimcilik hemen hemen tüm yaklaşımlarda, kapsamı ve yoğunluğu değişiklikler göstermekle birlikte, temel olarak yenilikle ilişkilendirilmektedir. Bu nedenle, faaliyetin gerçekleştirildiği belirsizlik ortamına yoğun göndermeler yapılmaktadır. Ayrıca, politika oluşturmaya yönelik pek çok tanımda ise; girişimciliğin soyut ve varsayımsal yapısından, daha somut ve belirleyici bir çerçeveye büründürülmesine çalışıldığı görülmektedir.Örneğin Knight, girişimciliğin firmanın kontrolünden ayrı tutulamayacağını savunmakta ve girişimcinin rolünü risk alımı ve yönetimi kapsamında tanımlamaktadır.

OECD tanımlarında ise girişimcilik; yaşam standartlarını yükseltme ve refah yaratmada yeni iş olanaklarını yakalama yeteneği olarak tanımlamaktadır. Bu geniş tanımıyla, girişimcilik ekonomik büyümede ve iş yaratımında merkezi bir role sahip olmaktadır. Hızlı ekonomik ve sosyal değişimlerin yaşandığı toplumlarda, yüksek seviyedeki girişimcilik olumsuz sosyal etkilerin giderilmesinde, yeni istihdam olanaklarının yaratılması (eskileri azalırken) ve yenilikçi (innovative) yaklaşımın tüm ekonomiye yayılmasıyla etkin olacaktır.

Politika geliştirmeye yönelik olarak; girişimciliğin yeni işletmelerin doğduğu, halihazırda mevcutların büyüdüğü veya küçüldüğü ve başarısız olanların sahneden çekildiği dinamik bir işlem olma doğasına da atıfta bulunulmaktadır. Girişimcilik, yine OECD tarafından, risk kavramı da göz önünde bulundurularak yeni ürün ve üretim tekniklerinin (piyasa fırsatlarını ve varolan talebi daha iyi bir şekilde karşılamanın yollarını araştırmış firmalarca) tanıtıldığı risk alımı ve yenilikle de tanımlanmaktadır.

Girişimciyi girişime yönelten en önemli faktörlerden birisi kar sağlamak olmakla birlikte, kar dürtüsü tek başına yeterli olmamaktadır. En önemli güdüleyici faktörlerden birisi de, daha öznel olan kendini gerçekleştirme ve ortaya koyma çabasıdır. Bu kapsamda, geleneksel özel sektörün ve kamu sektörünün yanında üçüncü bir sektör olarak da adlandırılan sosyal amaçlarla güdülenmiş kar amacı gütmeyen organizasyonlarca, özellikle gençler, kadınlar ve azınlıklar gibi risk

grubundakilere yardımcı olmak amacıyla yürütülen girişimcilik politikaları örnek olarak verilebilir. Girişimcilik aktivitelerini güdeleyen bu tip faktörlerin sağlıklı bir işlerlik kazanması ise aktivitenin gerçekleştirildiği sosyo-ekonomik ortamın “ödül yapısının” adil olmasıyla yakından ilişkilidir. Bu bağlamda girişimcilik aktivitelerinde; rant amacı güden davranışların ön planda olduğu “olumsuz girişimcilik” ve genel ekonomiye yaptığı olumlu etkilerin vurgulandığı “olumlu girişimcilik” olarak ikili bir ayrıma gidilmektedir. Olumsuz girişimciliğin, özellikle devletin ekonominin dinamiklerine sağlıksız müdahalesinin yoğun olduğu ülkelerde sık rastlanan bir olgu olduğu gözlenmektedir. Firma boyutu ve mülkiyet-yönetim ilişkisi incelendiğinde, girişimciliğin yalnızca sermayedarların yönettiği küçük ölçekli firmalarla sınırlı kalmadığı, bunun yanında mülkiyetin yaygınlaştığı ve ölçeğin görece büyük olduğu firmalardaki girişimciliğin de önemli yer tuttuğu gözlemlenmektedir (Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı, 2005).

Sermayedarların yönettiği firmalardaki kontrol avantajları ya da mülkiyetin yaygınlaştırıldığı ve profesyonelleşmenin sağlandığı firmalardaki risk minimizasyonunun hangisinin daha etkin olacağının önemli belirleyicilerinden birisini esnek üretim oluşturmaktadır. Esnek üretimin yaygınlaşmasıyla; firmaların katı hiyerarşik yapılardan, özellikle KOBİ’ler ekseninde aralarında resmi olmayan bağlarla oluşan firma kümelerine kayışı gözlenmektedir. Genelde firmalar arası esnek ilişkilerin yaygınlaştığı ortamlar, özelde de yeni sanayi odakları girişimciliği bireysel bir aktivite olmaktan çıkarıp daha kollektif bir yapıya büründürmüştür.

Ekonominin küreselleşmesi ve yerelleşmesi aynı anda gerçekleşmektedir. Dolayısıyla ekonominin küreselleşmesi, bölgesel ve yerel kalkınma stratejilerine daha önemli roller yüklemektedir. Yeni bölgesel politikalarla birlikte yerel istihdamı artırıcı girişimler artmaktadır. Bu tür girişimler, yerel kaynak kapasitesini genişletici, kaynak kullanımını artırıcı, aynı zamanda girişimciliğin yoğunluğunu ve kalitesini artırıcı şekilde biçimlendirilmektedir. İşletmelerin kurulması ve geliştirilmesini amaçlayan politikaların şekillendirilmesi ve geliştirilmesi, yerel iş koşulları ve gereksinimleri hakkında bilgi sahibi yerel kurum ve kuruluşların katılımıyla daha etkin olmaktadır. Dahası, yerel kurum ve kuruluşlar tarafından desteklenen iş ağları (networks) genellikle başarılı girişimcilik için anahtar konuma sahiptir. Bununla birlikte, pek çok ciddi sosyal sorun genellikle mekansal odaklanmalar halinde olmakta ve girişimciliğin desteklendiği yerel çabaları gerektirmektedir. Bölgesel

gelişmişlik farklarının azaltılmasına yönelik geleneksel politikalara ilave olarak, girişimciliğin geliştirilmesi yörelerin gelişimini hızlandırmaktadır. Girişimcilik aktivitelerinin doğası aynı ülke içindeki bölgelerarasında önemli ölçüde değişiklikler göstermektedir. Firmaların belirli yerlerde odaklanmaları, kümelenme ekonomilerinin oluşumunu hızlandırmakta ve bu tür ortamlar rekabetçi avantajların geliştirilmesinde etken olabilmektedir. Bölgesel gelişmede de önemli etkilere sahip (genellikle küçük ölçekli) işletmelerin yatay bağlantılarıyla oluşturdukları bu odaklanmaların, merkeziyetçi olmayan karakterinin dolayısıyla girişimcilik üzerine de olumlu etkileri bulunmaktadır. Odakların bu yapısı, yeteneklerin, teknolojilerin ve sermayenin gruplaşmasını ve tekrar tekrar yeni gruplaşmalar dolayısıyla da çoklu teknik fırsatların değerlendirilmesini olası kılmaktadır (Eraydın, 2004). Ayrıca bu oluşumlar, bilgi akışını kolaylaştırmakta ve birlikte öğrenme sürecini hızlandırmaktadır.

Sanayinin gelişmesi için danışmanlık hizmetlerinin yerel olması da zorunlu görünmektedir. Özellikle küçük ve yeni şirketler, küçük ölçeklerinden dolayı bu yönelimlere yönelik firma içi birimler oluşturamamaktadır. Bu nedenle, bu tür hizmetlerin dışarıdan sağlanması gerekmektedir. Ancak, buradaki darboğaz bu tip hizmetlerin genellikle bölünemez nitelikte ve firma ölçeğine göre de büyük paketler halinde olmasıdır. Böylesi bir durum, piyasada belirli açılardan yetenek ve bilgi eksikliği sorunu ile yüz yüze olan küçük firmalar için gerekli hizmetlerin yetersiz arzı anlamına gelmektedir. Ayrıca, birçok firma rekabetçi avantajların edinimi için ne tip hizmetlere ihtiyaç duyduklarını doğru olarak tetkik edememektedir. Böylelikle, bu hizmetler için gerekli özel arzın oluşması yetersiz talepten dolayı ağlanamamaktadır (Kumral,1994;18-20).

Ek olarak, bu servislerin bazıları da kamu malı karakteri taşıyabilmektedir. Genel olarak, girişimciliğin ve bölgesel gelişmenin güçlü etkileşimi tüm OECD ülkelerinde tespit edilmiş ve girişimciliğin önemli ölçüde gözetildiği stratejiler ortaya konmaktadır. Son yıllarda, pek çok ülkede, az gelişmiş bölgeler de dahil olmak üzere, devletin istihdam yaratıcı aktivitelere desteği konusundaki yaklaşımlarda, değişim yaşanmaktadır. Doğrudan destek ve gelir transferinden ziyade, işletme kurulmasını özendirmeye, yerel ve bölgesel içsel kalkınmaya doğru bir yönelim yaşanmaktadır. Bu yönelim içinde, sivil toplumun iş yaratımı aktivitelerini başlatmaya teşvik edilmesinin önemi üzerinde durulmaktadır.