• Sonuç bulunamadı

BÖLGESEL GELİŞME VE BÖLGESEL KALKINMA AJANSLAR

B. Yeni Bölgesel Gelişme Politikaları

1. Avrupa Birliği Bölgesel Politikası

Günümüzde, yukarıda değinilen yeni yaklaşımları yansıtan stratejik bölge planlamasının en belirgin örnekleri, Avrupa Birliği Yapısal Fon uygulamalarında gözlenmektedir. Avrupa Komisyonu, 1989 yılı Yapısal Fon Reformunda, Fransa’daki devlet ve bölge arasında imzalanan “planlama kontratı”ndan esinlenerek AB bölgesel politikası için giderek artan miktarlarda tahsis edilen kaynakların uygulama boyutu için yeni bir yaklaşım geliştirmiştir. Bu yaklaşıma göre, proje bazlı uygulamalardan ‘stratejik programlama’ mantığına geçilmiş; ‘ortaklık’, ‘katkısallık’ ilkeleri ile, ‘topluluk çapında ortak belirlenen hedeflere göre yardım alacak bölgelere yoğunlaşma’ ve ‘ortak finansman’ uygulamaları benimsenmiştir (Avrupa Birliği Türkiye Deklarasyonu, 2006).

AB’nin ana hedeflerinden biri de bünyesinde topladığı tüm ulusların refah düzeyini yükseltmektir. Bu nedenle AB’de bir dizi politika oluşturulmuştur: Ortak Tarım Politikası, Sosyal Politika, Rekabet Politikası gibi. İşte bu hedefe hizmet eden diğer bir politika da Bölgesel Politikadır. AB içindeki anlamı ile bölgesel politika siyasi bir kavram olmaktan uzaktır. Devlet yapısı ile bağlantısı bulunmamaktadır; ne federal ne de gücün merkezi otoriteden bölgesel birimlere doğru yayıldığı bir devlet yapısını öngörmektedir (Sekizinci Beş Yılık Kalkınma Planı, 2000, 72).

Bölgesel politika AB düzeyinde daha ziyade ekonomik ve idari içerikli olarak kullanılmakla ve esas olarak bölgesel dengesizliklerin giderilmesi ve bu amaçla oluşturulacak politikalar aracılığıyla refah düzeylerindeki farklılıkların mümkün olduğunca azaltılması ve kalkınmanın yaygınlaştırılması ile ilgilidir. AB’de bölgesel politikanın oluşturulmasından önce AB ülkeleri geri kalmış bölgelerinde ekonomik kalkınmayı hızlandırmak için bir dizi yardım gerçekleştirmiştir. Ulusal girişimlerin yanı sıra, Birlik 1975 yılından itibaren bölgesel kalkınma sorununa eğilmeye başlamıştır. Zaten, Roma Antlaşmasının giriş bölümünde de üye ülkelerin ekonomik

bütünleşmede başarıya ulaşabilmesi için bölgeler arasındaki ekonomik ve sosyal farklılıkların giderilmesi öngörülmüştür. Tek Avrupa Senedi ile de söz konusu maddeye ekleme yapılarak, bölgesel politika kapsamında kullanılan üç fon (Avrupa Bölgesel Kalkınma Fonu, Avrupa Sosyal Fonu, Avrupa Tarımsal Yön Verme ve Garanti Fonu) belirlenmiştir (Sarıca, 2001; 18).

Bölgesel gelişmişlik düzeylerinin giderilmesi amacıyla her bir AB üyesi devlet, kendine özgü bir bölgesel politika geliştirmiştir. Bölgesel gelişme sorunlarının çözümü ilk olarak her üye devletin kendi sorumluluğundadır. Üye ülkelerin aldığı bazı önlemlerle yerli ve yabancı yatırımlar istihdam yaratıcı yatırımlar bu bölgelere çekilmeye çalışılmıştır. Özellikle, Yapısal Fonların kurulmasından önce ekonomik faaliyetler ulusal kapsamda geliştirilmiş ve söz konusu önlemler sebebiyle, belli bölgelerde yoğunlaşmıştır. AB’de ekonomik entegrasyonun özü ise, yapısal fonların etkilerinden birlik ölçeğinde en iyi şekilde yararlanmaktır. Sınırların açılmasıyla, gerek Birlik içinde yer alan ve gerekse yabancı menşeli firmalar, ekonomik faaliyetleri için doğal olarak alt yapısı gelişmiş ve nitelikli insan gücünün bulunabileceği bölgeleri tercih ettikleri görülmektedir. Sonuç olarak, yoğunlaşma, yoğunlaşmayı davet etmiştir. Pazarın büyümesi, yoğunlaşmayı daha da hızlandırmaktadır (DPT, 2003).

Bu durumda, ekonomik faaliyetlerin belli bölgelerde yoğunlaşması yerine, olabildiğince muhtelif bölgelere yönlendirilebilmesi ve bölgesel gelişmişlik farklılıklarının artmasına mani olunması amacıyla hem ulusal hem de AB düzeyinde düzenlemeler geliştirme zorunluluğu ortaya çıkmıştır. Ayrıca, bölgesel gelişmişlik farklılıkları yaşayan ülkelerin kendi gayret ve kaynaklarıyla bu sorunu aşmaları zor görünmekte ve bölgesel farklılıkların azaltılması amacıyla, Birlik ölçeğinde düzenleme yapılması gerekmektedir.

Bir AB ülkesinin kendi az gelişmiş bölgelerine yaptığı yardımlar çoğu kez diğer bir Birlik ülkesinin nispeten az gelişmiş bölgesinin aleyhine olabilmektedir. Bu nedenle, farklı bölgesel politikaların uyumlaştırılmasına ihtiyaç duyulmuştur. Uyumlu bir bölgesel politika, ekonomik kaynakların Birlik bünyesinde adil dağılımını ve geri kalmış bölgelerin hızlı kalkınmasını sağlarken, gelişmiş bölgelerin de üretimleri için daha büyük pazarlar oluşturmaktadır. AB’de bölgesel politikanın ana amacı, gerekli rehber ve ilkeleri geliştirerek, üye devletler tarafından oluşturulan ulusal düzeydeki

bölgesel gelişme politikalarının ve bu politikaları destekleyen mekanizma ve araçların Topluluk rekabet kuralları ve devlet yardımları kurallarıyla uyumlu olmasının sağlanması ve böylelikle, ekonomik bütünleşme sürecinin sağladığı olanaklardan, tüm ülkelerin maksimum ölçüde yararlanmasıdır.

AB Bölgesel Politikası, Birliğin çeşitli politika ve araçlarına, ihtiyacı olan bölgeleri göz önünde bulunduran, bölgesel bir boyut vererek koordinasyonun sağlanması açısından da önem taşımaktadır. AB’nin 1975'ten bu yana ileri sürdüğü bölgesel politika üç boyutludur:

ƒ Birinci boyutta, diğer Birlik politikalarına bölgesel bir yaklaşım eklenmiştir. Böylelikle saptanan ortak hedeflerde de bölgelerin kalkınmışlık düzeyleri göz önünde tutulmaktadır.

ƒ İkinci boyutta, Birlik üyeleri arasında bölgesel kalkınma politikaları koordine edilmektedir. Sonuçta, bir bölgenin kalkınmasının diğer bölgelerin kalkınmasına engel oluşturmamasına çalışılmaktadır.

ƒ Üçüncü boyutta ise, geniş bir mali destek yelpazesi bölgesel politikaların hizmetine sunulmuştur. Bu boyutla, AB’nin bölgesel politikası somut anlamda gerçekliğe kavuşmaktadır.

Sözü edilen üç boyutun kalkınmaya dönük müdahalelere dönüşebilmesi için bölgelerin sosyo-ekonomik durumlarının yakından izlenmesi gerekmektedir. Avrupa Komisyonu bu çalışmaları, her yıl bölgelerin sosyo-ekonomik durumu üzerine hazırladığı raporda Bakanlar Konseyine sunar ve gelecekteki öncelikli bölgeler saptanır, mali yardımlar hazırlanır (Şen, 2004; 17).

AB kaynaklarını harcamanın ön koşulu olarak, tüm yardım alan bölgeler için, NUTS sınıflandırması temelinde bölgesel gelişme planları hazırlanması gerekliliği getirilmiştir. Bu yaklaşımın merkezinde ise, bölgesel ve yerel aktörlerin ortaklığı ile oluşturulan ve uygulanan bölgesel kalkınma stratejileri yer almıştır. Ulusal düzeyde oluşturulan mekansal politikaların, bölgesel düzeyde geliştirilen politikalarla uyumuna önem gösterilmiştir.

1990’larda birbirini takip eden programlara dönemleri boyunca, harcamaların büyük bir bölümü geleneksel altyapı yatırımları üzerine olmuşsa da, bu

hususlar bölgesel programların hazırlanması, yönetimi, uygulaması ve değerlendirilmesi açısından daha kapsamlı hale gelmiştir. Bunun yanı sıra, Yapısal Fon Programlarından elde edilen deneyimler, üye ülkeler tarafından, bütüncül stratejik kalkınma planları, programları ve anlaşmalarının yapılması yoluyla içsel bölgesel politikalara yansıtılmıştır.

Günümüzdeki Avrupa Birliği bölgesel politikalarında benimsenen altyapı kavramı, daha çok fiziksel olmayan boyuta atıf yapmaktadır. Bunlar, içsel gelişme açısından, bir bölgenin karşılaştırmalı avantajını artırmada önemli roller oynamaktadırlar. Bu nedenle, tedbirler, bölgelerin rekabet avantajlarını artırmak ve iş ortamı açısından bölgeyi cazip hale getirmek için alınmaktadır.