• Sonuç bulunamadı

Giresun İlinin Tarihi, Coğrafi ve Sosyo-Kültürel Yapısı

BÖLÜM II: KAVRAMSAL ÇERÇEVE VE İLGİLİ ARAŞTIRMALAR

2.1. Kavramsal Çerçeve

2.1.2.3.1. Giresun İlinin Tarihi, Coğrafi ve Sosyo-Kültürel Yapısı

Karadeniz bölgesinin doğu kesiminde yer alan Giresun’un antik çağdaki ismi Kerasus’tur. Bu isim civarda bolca yetişen kirazdan türemiştir. Türk telaffuzuna uygun olarak Giresun şekline dönüşmüştür ( İltar ve Eriş, 2013: 90).

Giresun’un tarihine baktığımızda Hititlere kadar uzandığı ve Hitit kaynaklarında Giresun’un bulunduğu bölge Azzi ülkesi adıyla geçtiği bilinmektedir. Azzi ülkesi, Hitit İmparatorluğuna bağlı Anadolu vasal devletlerinden biri olmuştur. İ.Ö. XII. yy.’ da gerçekleşen “Deniz kavimleri göçü” sırasında bu bölgeye Muskiler, Tibarenler ve Taballar yerleşmiştir (Büyük Larousse, 1986: 4578). Bu kavimler İ.Ö. 1100’ lerde Hitit İmparatorluğu’nun yıkılmasıyla kurulan Phrygia konfederasyonu içinde yer almıştır. Bu devletin yıkılmasıyla da Giresun bölgesine Miletoslular yerleşmişlerdir (Büyük Larousse, 1986: 4578).

Trabzon Rum İmparatorluğunu kurmasından sonra Giresun’da bu devletin sınırları içinde yer almıştır. XI. yy’dan sonra kentin bulunduğu bölgeye Türkler birçok kez akınlar yapmışlarsa da Giresun’u Osmanlı egemenliğine kesin olarak geçmesi 1461 yılında Fatih Sultan Mehmet tarafından olmuştur (Büyük Larousse, 1986: 4578). Osmanlı idaresi altındaki Giresun ise bir liman şehri olarak gelişme göstermiştir (İltar ve Eriş, 2013: 90).

Giresun ili 1920 yılına kadar Trabzon iline bağlı kalmış, 1923 yılında ise il olmuştur. Cumhuriyet Dönemi’nde il ekonomisi daha çok tarım, ormancılık ve hayvancılığa bağlı iken son yıllarda sanayideki gelişmeler dikkat çekmektedir. Fındık,

Cumhuriyet Dönemi boyunca en önemli geçim kaynağı olmuştur (Demir ve Aydoğdu, 2009: 114).

Karadeniz Bölgesinin Doğu Karadeniz Bölümü’nde yer alan Giresun; doğusunda Trabzon ve Gümüşhane, batısında Ordu, güneyinde Sivas ve Erzincan, kuzeyinde Karadeniz ile çevrilidir (Işık, 2007: 31).

Giresun il merkezi, Batlama ve Aksu vadileri arasında denize doğru uzanan bir yarımadada kurulmuş olup, bu yarımadanın doğusunda Doğu Karadeniz’in tek adası olan Giresun Adası (Aretias) bulunmaktadır.

Giresun Dağları’nın kıyıya paralel olarak uzanışı, il toprakları üzerinde iki farklı iklim bölgesinin oluşmasına neden olmuştur. Karadeniz kıyılarında ılık ve yağışlı iklim sürmekte, bu durum iç kesimlere doğru karasal iklim özelliği göstermektedir. Giresun ilinin nüfus yoğunluğu ise kıyı şeridinde il ortalamasında; iç kesimlere doğru gidildikçe de belirgin bir biçimde il ortalamasının altına düşmektedir (Altınkaynak, 2008: 19).

Yöre halkı tarafından yaşatılan ve ilin sosyo- kültürel durumu hakkında bize bilgi verebilecek; örf, adet ve geleneklerin çoğu oldukça eski tarihe dayanmaktadır.

Mayıs Yedisi Geleneği, günümüzde Aksu Şenlikleri olarak adlandırılan bu

gelenek, her yıl Mayıs ayının yirmisinde “Mayıs Yedisi” olarak kutlanmaktadır. Bu tören, üç ana bölümden oluşmaktadır, bunlar: Sacayaktan geçme, dere taşlama ve adanın etrafında dolaşma geleneğidir (Altınkaynak, 2008: 210).

Mart Kırma Geleneği, her yıl Miladi takvime göre Mart ayının 14’ünde yılbaşı

olarak tutulur. O sabah erken kalkılır ve denizden ve ya nehirden su alınarak eve gelinir. Sağ ayak ile eşikten geçilip, su evin dört bir tarafına serpilir. Ayrıca o gün, uğursuzluk getirir düşüncesi ile eve misafir kabul edilmez (Işık, 2007: 165).

Hıdrellez, Mayıs ayının 6’sında, Hızır ve İlyas Aleyhisselamların bir araya

geldiğine ve kış aylarının bitip, özel günlerin geleceğine olan inançtır. Aynı akşam gül ağacının dallarına kırmızı kumaş parçaları ile katlanmış bozuk paralar dilek dileyerek

asılır, ertesi akşam çözülen paralar bir sonraki yıla kadar saklanır. Bir sonra ki yıl ise kumaş parçası açılıp içindeki para ile ekmek alınır (GVY, 1998: 105).

2.1.2.3.2. Giresun İlinin Düğün Adetleri

Aile, bütün topluk kurumlarda var olan evrensel bir kurumdur. Aile sosyal bir kurum olarak Türk toplumunda kutsal bir müessese olarak görülmektedir. Aile kurulurken yapılan düğünlerimiz; yaşayışımızın, yaşayışımızda yer alan örf ve adetlerimizin, inançlarımızın, oyunlarımızın, türkülerimizin ve eğlence biçimlerimizin yaşadığı mekânlar olmuştur.

Bu gün unutulmaya başlayan eski düğünlerimiz yerine, ekonomik sebeplerden dolayı, Belediye nikâhı, balayına gitme, şehir salon düğünü şekline dönüşmüştür. Buna rağmen kazalarımız ve ilimiz köylerinde hala eski düğünlerimizin devam ettiği görülmüştür. Yöremizde eskiden beri evlenecek delikanlının, evlenmeden önce askerliğini yapmış olması şart koşulmuştur. Çünkü askerliğini yapmayan delikanlıya, kızı istenen ailenin büyüğü kız vermezmiş. Delikanlı askerliğini yapmış ise ailesi, delikanlının yakınlarını ve arkadaşlarını “oğlanın evlenmeye niyeti var mı? Yok, mu?” diye soruştururmuş. Bu soruşturmaya da “ağız araması” denmiştir ( Akın, 2004: 42).

1920’ li yıllarda Giresun’da görücü usulü ile evlilik yaygınlık kazanmıştır. Kırsal kesimde ve hatta şehir merkezinde dahi bu usul geçerli olmuştur. Kız çocukları küçük yaşta evlendirilmiştir. 20 yaşını geçkin bekâr kızlara fazla rastlanmamıştır (Karaman, 1999: 50).

Geleneksel düğün merasimi genellikle fındık sonrası, yani mahsul zamanından sonra tarımsal faaliyetlerin azaldığı ve aileler için uygun olan bir zamanda kararlaştırılmıştır (Işık, 2007: 162).

Günümüz düğünleri, balayı ve salon düğünlerine dönüşmüştür. Kent düğünleri, geçmişe dayalı özelliklerini yitirmiştir. Köy düğünlerimizde ise gelenekler belirgin özellikleri ile tazeliğini korumaktadır (Menteşeoğlu, 1998: 373).

Kız İsteme: İlk önce gelin adayı tespit edilir. Eğer aile, oğlanın istediği kızı

beğenip tasvip ediyorsa ailenin hanımları, kız evine elçi gönderip uygun bir dille kızlarını istemeye gelecekleri konusunda bilgilendirir, ardından kızı istenecek aileye gezmeye gidilir (Işık, 2007: 161).

Genellikle taraflar birinci defada birbirlerini tanır. Bu istemede çoğu zaman kız verilmez. Bir araştırma evresinden sonra kız evinde tekrar bir araya gelinir, konu etraflıca tartışılıp, görüşülür (Işık, 2007: 161).

İkinci gelişte kız evinde sohbet sırasında, “bizim oğlan sizin kızla evlenmek istiyor” denilir. Kız tarafı kızlarını verme taraftarı ise “ kısmet ne yapalım” der. Kız evinin o aileye kız verme niyetleri yoksa “ henüz çağı değil” gibi cevap verilir (Akın, 2004: 42).

Görücü usulü evlenen gençlerin hala Giresun ve çevresinde kızı istemeden önce kız evinin “ henüz çağı değil, bilmem ki” gibi olumsuz cevapları karşısında geri durmaz. Çünkü kız evi, naz evi; ağlan evi, dilenci evi durumundadır verilir (Akın, 2004: 42).

Görücü olarak gelenlere evin kızı kahve, çay, şeker gibi ikramlarda bulunuyorsa kızın niyeti olduğu, ikramlarda bulunmazsa bu işin olmayacağı şeklinde yorumlanır.

Kız evinin “ kısmetmiş kabul ettik” demesi üzerine kız verilmiş olur. Bunun üzerine kızın nüfus kâğıdı bir mendile sarılı, etrafı kurdelelerle bağlanır. Kız evine en yakın akraba yaşlısına verilir. Kız tarafının teklifi kabul etmesine söz kesme denir. Söz kesildikten sonra karşılıklı olarak herkes birbirini tebrik eder, kucaklar, şerbetler içilip, tatlılar yenir (Akın, 2004: 42).

Gelin Alma ve Süt Hakkı: Düğün tarihi kararlaştırıldıktan sonra, düğün

hazırlıklarına başlanır. Düğüne bir hafta kala çarşıya çıkarılır. Gelinlik alınır. Düğün eksikleri görülür (Menteşeoğlu, 1998: 373).

Düğüne Çağrı: Giresun’da düğünlere genelde Salı ve ya Cuma günü akşamı

başlanır. Bugün düğüne davet davetiye ile yapılmaktadır. Eskiden ise aklı başında bir çocukla komşu ve akrabalar düğüne çağrılır. Bunlara “çağırıcı” denir. Düğüne çağrılan

yer, çağrıcıya bahşiş verir (Menteşeoğlu, 1998: 373). Kız evi kızın yakın akrabalarını başörtüsü, peştamal ile davet ederdi. Düğün başlamadan bir gün önce kız ve oğlan evi birbirlerine birer sini baklava göndererek düğüne davet ederdi. Baklavayı getirene bahşiş verilir. Böylece pazartesi günü iki tarafta düğünü başlatmış olur. (Akın, 2004: 43).

Ogün komşular ve yakındaki akrabalar “Uğur kadem” etmeye gelirler. Uğur kadem edenler düğün evine, düğün evinin ihtiyacı olan yiyecek ve ya bahşiş bırakırlar. Böylece düğün sahibi hiçbir sıkıntı çekmeden düğünü yapacak maddi, manevi desteklenmiş olur. (Akın, 2004: 43).

Darı Kaldırma: Cuma günü sabah namazından sonra, oğlan evinin kapısına

katırlar çekilir. Silahlar atılarak mısır çuvalları katırlara yüklenir. Değirmene öğütülmeye götürülür. Bu adete “darı kaldırma” denir. Cumartesi günü aynı katırlarla, un çuvalları oğlan evine getirilir (Menteşeoğlu, 1998: 372).

Fırın Ağzı Açma: Giresun’un köylerinde düğünler genellikle yakın zamana

kadar, “çuval ağzı açma” geleneği ile başlamakta idi. Çuval ağzı açma düğünden 3-5 gün önce yapılırdı. Sabahın erken saatinde, gün doğarken, havaya doğru silah atılması; günümüzde düğünün köye ve çevre köylere haber verilmesi gibi görülebilir (Akın, 1998: 384).

Kaybolmakta olan bir diğer kültürel değer olan fırın ağzı açmanın diğer adı da çuval ağzı açmadır. Öğütülen unlar çuvallar halinde fırının yanına getirilir, fırının etrafında ayrıca düğün yemeklerini pişirmek için ateşler yakılırdı. Silahı olanların atışlarını müteakip, dualar okunarak çuvalların ağzı açılırdı (Giresun Valilik. Yayınları, [GVY], 2008: 34). Bu olay Pazar günü sabahleyin oğlan evi kapısında olur. Silah seslerini duyanlarda “çuval ağzı açılacak, fırın yanacak” der (Menteşeoğlu, 1998: 374).

Dünürlük Koyma: Pazar günü oğlan evi kız evine “dünürlük koyma” ya gider. Köyün ileri gelenleriyle kız evine bulgur, pirinç, makarna, yağ, tuz, et, fasulye, un… gibi yiyecekler götürürler. Ayrılırken kapıda silah atarak kız evini şereflendirirler. Kız evi atılan silahlara karşılık vermez (Menteşeoğlu, 1998: 374).

Kadem etme: Kadem etme düğünün başlamasıdır. Düğünler oğlan evinin

ziyaretlerine karşılık olarak kız evi de Pazartesi günü sabahı bir aşçı ile oğlan evine bir horoz ya da bir sini baklava gönderir. Baklavayı getirene bahşiş verilir. Bahşişini alan kişi beklemeden geri döner (Menteşeoğlu, 1998: 374).

Pazartesi günü her iki tarafta da düğün başlar. Ama kız evinde telaşa daha başkadır. Kızın baba evindeki eşyaları oğlan evine getirilir. Eşyaların oğlan evine yerleştirilmesi de Salı günü yapılır. Salı günü vol ve tef eşliğinde oyunlar oynanırdı (Akın, 2004: 44). Kızın arkadaşları akşam oyunlarla mani ve türküler söylerdi. Salı günü öğleden sonra oğlan evinde de davul- zurna ve ya kemençe eşliğinde oyunlar başlamıştır. Yakın arkadaşların bir arada olması açısından bakarsak bugün batı toplumunda yapılan bekârlığa veda partisine de benzetebiliriz (Akın, 2004: 44).

Komşu Düğünü (Küçük Düğün): Salı günü öğleden sonra kızın kardeşleri ile

köyün delikanlılarından bir grup oğlan evine giderler. Bu âdete, “güvey asma” denir. Güvey asmaya gidenleri, grubun en yaşlısı yönetir. Kimse onun sözünden dışarı çıkmaz. Konuklara gereken ilgi ve konukseverlik gösterilir. Yakılan mermiler de dâhil bütün masraflar oğlan evine aittir. Kız tarafı, bahşişini alana kadar bekler. Sabaha kadar bahşiş alamazlarsa, “gelinci” günü aynı kişiler bahşişi almadan geline yol vermezler. “Güvey asma” çok zaman içkinin etkisiyle tatsız olaylarla sonuçlandığı için “güvey asma” âdetinin yapmadığı da olur. Anlaşma gereğince oğlan evi kız evine “güvey asma” için yapılacak masraflara karşılık belirli bir para öder. Gençler kendi aralarında eğlencelerini bu parayla yaparlar (Menteşeoğlu, 1998: 375).

Yine aynı gece kız evinde kadınlar topluluğu olur. Buna “komşu gecesi” denir. ud çalınır; maniler, türküler söylenir, oyunlar oynanır (Giresun İl Yıllığı, [GİY], 1973: 92).

Kız Evinde Gelin Giydirme (Çarşambalık): Çarşamba günü gelin giydirme

günüdür. Her iki tarafta da büyük hazırlıklar vardır. Öğle vakti, oğlan evi kız evine damadın sandığı ile yatağını götürür. Damadın yatağı açıkta gelir. Herkes görür. Sandıkta gelinlik, çamaşırlar, gelinin kınası ve mumlar bulunur. Konuklar gelince, gelin bir odaya saklanır. Damadın, varsa yengesi ya da bir yakını gelinin saklandığı odaya girer. Gelini giydirmeye çalışır. Gelin bahşişi almadan giyinmek istemez. Ancak

bahşişini aldıktan sonra kaynanasının ve konukların bulunduğu odaya getirilir (Menteşeoğlu, 1998: 375).

Gelin gelen heyetteki kişilerin yaşlarına bakmaksızın herkesin elini öper (Akın, 2004: 45). Önce takılar takılır. Takıları kim takıyorsa, takanların adları yüksek sesle söylenir. (Kaynanasından bir beşibirlik, görümcesinden bir bilezik, eltisinden bir saat…gibi). Takılardan sonra kızlar türkü söylemeye başlar. Bu eğlenceler sırasında yüzyıllardır söylene gelen türkü ve maniler yöreye has “ ağızla” söylenir (Işık, 2007: 162).

Oyundan sonra konuklara yemek verilir. Yemekten sonra oğlan evi beklemez, geri döner.

Kız evinde en büyük düğün Çarşamba günü yapılır. Kız annesi yarı üzgün, yarı neşelidir. Kız o gün gelinlik giyeceği için en heyecanlı gününü yaşar. Konuklar, kız evini doldurur. Kadınlar düğün evinde, erkekler de evin yanında konuklar için hazırlanmış konuk yerlerinde toplanırlar. Yaşlıların koyu muhabbeti, gençlerin ise esprileri oldukça ilgi çekicidir. Gençlerle yaşlıların toplulukları ayrılır. Gençler, yaşlıların yanında serbestçe hareket edemezler. Büyüklerin yanında içki- sigara içmekten ve aşırı davranışlardan, saygı gereği kaçınmak zorundadırlar. Hürmette kusur etmezler. Aksi halde kınanırlar (Menteşeoğlu, 1998: 376).

Hamama Götürme: Altınkaynak’ın (2008: 227) yapmış olduğu araştırma

çerçevesinde Giresun merkezde gelini hamama götürme törenini bugün tamamen unutulduğu gözlemlenmiştir. 1929 yılına ait bir kaynaktan edindiğimiz bilgiler, bu törenin kendine has dramatik yapısı içinde, son derece önemli bir kültürel değer olduğu anlaşılmıştır. Saz heyeti eşliğinde gelin evine gelen oğlan tarafı, gelini çarşafa sararak hamama götürür. Önde üç sini gider. Birinci sinide gelinin hamamdan sonra giyeceği yeni elbise; ikinci sinide hamam takımı, üçüncü tepsinin içinde de gümüş tas ve gümüş nalın bulunur. Hamam odasında gelin elbiselerini çıkarır. İpek fistanlara sarılır, gümüş nalın giyer. İki usta gelir. Biri gelinin sağına diğeri soluna geçer. Gelinin gümüş tasını başlarına alırlar. Gelin evi tarafından “yolluk” denilen ipek kumaşları omuzlarına alırlar. Ortalarında gelin olduğu halde dışarıdaki göbek taşının etrafında dönerler. Gelin ortaya gelir. Tepelik başından çıkar. Gelinin başına gümüş tarak batırılır. Omuzlarına ipek peştamal atarlar. Üstlerine herkes para atar. Bu toplanan para gelinin bir sanat öğrenen ustası varsa, ona, yoksa annesine kalır. Bu esnada gelin içeri girer ve yıkanır. Gelin yıkanırken yine para atılır. Gelin yıkandıktan sonra hamamdan çıkar, tepside gelen elbiseyi giyer. Bütün altınlarını takar. Gelin hamamda kaldığı müddetçe dışarıda saz devam eder. Hamamcıya herkes bahşiş verir. Külhancıya da verir. Aksi takdirde suyu keser. Hamamdan sonra gelin yine sazla birlikte evine gider.

Gelin kızı hamama götürme âdeti Giresun merkezden başka sadece Şebinkarahisar ilçesinde görülmüştür.

Fotoğraf 2. 1902 Yılına Ait Gümüş Hamam Tası ve Takunya (Emine Çarıkçı Özel Koleksiyonu).

Kına Gecesi: Çarşamba günü gecesi gelinin eline kına yakılır. Bu geceye kına

gecesi denir. Köy düğünlerinin kına geceleri kent düğünlerinden pek farklı değildir (Menteşeoğlu1998: 374).

Genelde kadınlar arasında yapılan, düğünden önce kız evinde yapılır. Kına gecesi gelin giydirilir. Kına gecesinde damat evinden gelen kına ve şeker dağıtılır (Kaya, 2007: 10) . Düğün tef çalan bir kadının idaresi altında geçer. Bu kadın hem çalar, hem de verilen bahşişleri veren kişilerin künyesiyle birlikte okuyarak alır. İlk bahşişi kızın anası verir. Eğer vermeyecek olursa manilerle bu durum anlatılmaya çalışılır (G.V.Y.,1999: 108). Gelin bir sandalye ye ve ya evin içinde bir mindere oturtulur. Başına kırmızı tül örtülür. Oğlan tarafından bir kadın, gelinin yumruk yaptığı elini açmak için bahşiş verir. Gelin eli açıldıktan sonra dualar eşliğinde kına yakılır. Buna el açma denir (G.V.Y., 2008: 223).

Gelinin kınalı eli ipek mendille bağlandıktan sonra, çeşitli kına türküleri eşliğinde gece vakitlerine kadar eğlenilir. Kına türküleri gelin ağlatıncaya kadar devam eder. Ağladığında ise derin bir tabağa fındık koyularak hep beraber oynamaya başlanır ve sonunda tabaktaki fındıklar havaya saçılır (Kaya, 2007: 10).

Konak Karşılama: Kınadan sonra genç kızlar ve gelin sabaha kadar ud eşliğinde

şarkı ve türkülerle oynayıp eğlenirler. O gece kız evi erkek evine “baskına” gider. Erkek evide davul, zurna ve ya kemençeyle yollarına çıkar, düğün evinde hazırlanmış yerlere götürürler. (G.V.Y., 1999: 108).

Gelin Alma: Düğünün son günü olan Perşembe, gelin alma günüdür. Perşembe

günü sabahı, kız oğlan evinde son hazırlıklar yapılır. Gelinin çeyizleri yola gidecek şekilde denk edilir. Denklere “mahraç” denir. Bütün bu hazırlıklar sabahın erken saatlerinde tamamlanır (Menteşeoğlu,1998: 377).

Öğleden sonra erkek evi kalabalık bir şekilde davul- zurna ve ya kemençe ile kız evine gelin almaya gelir. Gelenlerden bir kısmı düğün evine girer, bir kısmı dışarıda bekler. Gelin bu sırada anasının, babasının ve yakınlarının ellerini öper. (G.İ.Y., 1973: 92).

Güvey Donanma: Perşembe günü, damadın “hamam günü” dür. Sabahleyin

damat yıkanır, damatlıklarını giyer, tıraş olup ortaya çıkar. Davul zurna bütün konakları geliş sırasına göre gezer. Bütün konaklar ağırlandıktan sonra “güvey donanması” için davul zurna ile boş bir alanda toplanılır. Yere bir sergi serilir. Güvey serginin başına getirilir. Konaklar da güveyin etrafında bir halka oluşturur. Dualar yapılır. Güvey donanmasından sonra, damat büyüklerin ellerini öper, hayır dualarını alır. El öpmeden sonra, damat birkaç el silah atarak sağdıcı ile evden uzaklaşır (Menteşeoğlu, 1998: 378).

Gelin Alayı: Perşembe günü öğleden sonra gelin alayı ile gelin almaya gidilir.

Gelin alayı yaklaşırken gelin bir odaya saklanır, kapısı kilitlenir. Gelin alayı kız evinin önüne gelince, kapı kapanır. Oğlan evinden bir kadın bahşiş vererek gelinin kilitlendiği odanın kapısını açtırır. Evden alınan gelinin başına şemsiye tutulur. Kemençeci, gelin evden çıkarken "gelin ağlatma" havasını çalar (Yüksel, 2002: 248).

Gelin, yolun durumuna ve uzaklığına göre atla ya da arabayla gider. Gelin alayı oğlan evinin kapısına gelince silahlar patlamaya başlar. Eve yakın olan damat da silah atarak gelin çiye cevap verir (Menteşeoğlu, 1998: 380).

Gelin damat evine girerken saçı açılır. Kocası evine gelin gelen gelinin yüzü kaynana veya kaynata tarafından hediyeler verilerek açılır. Bu hediyelere “yüz görümlülüğü” adı verilir (Sarısaman, 1999: 51).

Çeyiz Asma: Gelin alayı ile oğlan evine gelen gelinin yakınları gelinin eşyalarını

yerleştirir ve karyolasını hazırlar. Gelinin sandık eşyaları, herkesin görmesi için

duvarlara çekilen iplere asılır. Bu âdete çeyiz asma denir (Sarısaman, 1999: 51). Duvak düğünü olarak da anılan çeyiz asma adetinde sergilenen el emekleri bir iki gün

bekletilir. Konu komşu tarafından bakılan çeyizlerin çok ve güzel olması, gelinin ve annesinin hamarat olduğunu gösterir (Eriş ve İltar, 2013: 179).

İmam Nikâhı: Kız evi dağılmadan, nikâhı kıyacak imamla, kızın ve oğlanın

vekilleri bir araya gelirler. Vekillerin ve şahitlerin huzurunda imam nikâhı kıyılır. Resmiyette geçersiz olan bu nikâh inançlar gereği yapılmaktadır (Menteşeoğlu, 1998: 381).

Gerdek Gecesi: Gelinin oğlan evindeki ilk gecesine gerdek gecesi denir. Gerdek

gecesi ev boşaltılır, gelin- damat yalnız bırakılır. Ev halkı komşularda geceler. Ev üç gece sadece gelin ve damada bırakılır (Kaya, 2007: 11).

Kavum: Düğünden sonra ilk defa güvey ve gelinin birlikte baba evine gittikleri

zamana kavum denir. Kız evinde yemekler hazırlanır. Genellikle 30-40 kişilik topluluk kız evinde ağırlanır; ancak damadın evine de gidilir. Burada damada çeşitli geleneksel şakalar yapılır (Işık, 2007: 163).

2.1.2.3.3. Giresun İlinin Yöresel Gelin Giysileri ve Aksesuarları

Giresun ilinin yöresel gelin giysileri incelendiğinde; daha çok il merkezinde olmak üzere, ekonomik durumu iyi olanlar tarafından giyilen yöreye has motiflerle süslenmiş kadife bindallılar ve ipek entari gelinliklerin yanı sıra yöresel giyim formunda üçetek gelinlikler de giyilmiştir. Altın ve gümüş işlemelerin kişilerin ekonomik düzeylerine göre farklılık gösterdiği gelin giysilerinde, başta kullanılan gümüş tepelik genellikle aynı olmuştur. Gelin giysilerinde merkez ve merkeze yakın yerleşim yerlerinde ipek, saten, tafta, krep gibi kumaşlar kullanılırken, merkezden uzak kırsalda pamuklu, basma ve pazen kumaşlar da kullanılmıştır.

Model, biçim ve form özelliklerinde uzun süre değişikliğe uğramayan gelin giysilerindeki en büyük değişim, 1920’li yılların ikinci yarısında ortaya çıkan beyaz gelinliğin yaygınlaşmaya başlamasından sonra görülmüştür.

Gelin giysilerinin vazgeçilmez aksesuarları olan; kemer (bafon), Trabzon hasırı bilezik, on iki sıra inci kolye, üç kat altın kordon ve burgu bilezik gibi takılar tıpkı giysiler gibi geleneksellik kazanmıştır.

Tepelik: Giresun gelin giysilerinin vazgeçilmez bir parçası olarak birçok

kaynakta ismi geçen bir başlıktır. Tepeliğin şekli daire biçiminde, altın ya da gümüş paralardan yapılmıştır. Üstü; geometrik şekiller, yaprak ve çiçek desenleri ile kabartma ve oyma olarak işlenmiştir (Sümerkan, 1998: 64). Eski dönemlerde özellikle şehirli kadınlar tarafından kullanılmakta olan tepelik, geçiş döneminde de beyaz gelinlikle birlikte kullanılmıştır.