• Sonuç bulunamadı

2.2. Türkiye’de Eğitim Kalitesinin Göstergeleri

2.2.1. Girdi Göstergeleri

Eğitim hizmetinin üretiminde çeşitli girdiler kullanılmaktadır. Bunlar en genel olarak insan kaynakları ve fiziksel kaynaklar olarak ikiye ayrılabilir. İnsan kaynaklarının başında öğretmen, eğitim yöneticisi, eğitim uzmanı, denetmenler ve eğitimci olmayan personel gelmektedir. Eğitsel niteliklerin üretiminde kullanılan diğer girdi türü fiziksel kaynaklardır. Bunların başında okul binası gelir. Uygun bir eğitim ortamının oluşturulabilmesi için derslikler, işlikler, deney odaları, çok amaçlı salonlar, eğitsel kol odaları, uygulama bahçesi, oyun bahçesi gibi eğitim yerlerinin hazırlanması gerekir. Eğitim sürecinde kullanılan bu kaynaklar gerçek maliyeti temsil eder (Tural, 2002: 15).

Eğitim sektöründe kullanılan girdileri; ƒ Personel ƒ Tesisler ƒ Donanım ƒ Eğitimsel Materyaller ƒ Yönetici Kapasite şeklinde sınıflandırmak mümkündür.

Eğitsel nitelikleri üretebilmek için yukarıda belirtilen girdilerin sağlanması gerekmektedir. Bunun için gerekli parasal kaynakların nereden ve nasıl sağlanacağı eğitim finansmanının temel sorunlarından biridir (Tural, 2002: 16).

2.2.2. Süreç Göstergeleri

Her bireyin potansiyelinin yükseltilerek, kendisini gerçekleştirebilmesinin yollarının açılması ve zenginleştirmesini sağlama amacına sahip eğitimin temel niteliklerinin başında “süreç” olma özelliği gelmektedir. Eğitim amaçla başlar, öğrenme- öğretme etkinlikleriyle devam eder ve değerlendirme ile son bulur. Sürecin

doğasını oluşturan bu öğeler, aynı zamanda aşağıda sunulan eğitim sürecinin özelliklerini de ortaya çıkarır (Yılmaz, 2004: 26-27).

Eğitim süreci; ƒ Kapsamlıdır. ƒ Çok boyutludur. ƒ Süreklidir. ƒ Dinamiktir.

ƒ Bilimsel araştırma ve bulgulara dayanır.

ƒ Ulusaldır; uluslar arası araştırmaları inceler ve yararlanır. ƒ Deneylerle ve yaşantılarla doğrudan ilgilidir.

ƒ İnsana özgüdür. ƒ Amaca yöneliktir. ƒ Olumluya dönüktür. ƒ Bütünleyicidir.

ƒ Zaman yönünden sınırsızdır. ƒ Mekan yönünden geniştir.

ƒ Ulusal kalkınma ile doğrudan ilgilidir. ƒ Bir uyum sürecidir.

Eğitim sürecinin belli bir dönem içerisindeki durumunu ortaya koyan temel göstergeler ise aşağıda üç temel başlık olarak sınıflandırılmıştır.

ƒ Yönetici Davranışı ƒ Öğretmen Zamanı ƒ Öğrenci Zamanı

2.2.3. Çıktı Göstergeleri

Genellikle, artmış bir başarı, eğitimde etkililiğin olumlu bir göstergesi olarak düşünülür. Çünkü istendik bir eğitim çıktısı, daha fazla mezun öğrenci sayısıdır. Eğitimi bırakma ve sınıf tekrarı, eğitimin kalitesini zayıflatır ve böylece bu faktörler olumsuz gösterge olarak kabul edilir. Sisteme giren öğrencilerden ne kadar fazlası sistemden başarılı olarak çıkarsa, bu durum etkililiğin göstergesidir (Özdemir, 2002: 263).

Eğitim sisteminde girdilerin belirli bir süreçten geçerek ortaya çıkardığı çıktıları;

ƒ Başarı Etkileri

ƒ Tutumsal Davranışsal Etkiler

ƒ Bir sonraki Eğitim ve Öğretime Giriş ƒ Bir Sonraki Eğitim ve Öğretimde Başarı ƒ İş Bulma

ƒ Kazanç ƒ Dışsallık

şeklinde sınıflandırmak mümkündür.

Eğitimli insan, ülkenin sosyal ve ekonomik refahı açısından büyük önem taşımaktadır. Eğitim düzeyi, ülkelerin insan sermayesi birikimi hakkında bilgi sağlamakta ve sahip olunan beceri düzeyinin de bir temsilcisi olarak işlev görmektedir. İşgücünün eğitim seviyesi hakkında bilgi edinmek eğitim sisteminin ürünleri ile iş pazarı arasındaki ilişki hakkında bir değerlendirme fırsatı sağlamaktadır.

OECD ülkeleri genelinde yükseköğretimli nüfus artışına paralel olarak nitelikli işlerde (OECD, 2008: 30-34) çalışan nüfus da artma eğilimindedir. Grafik 1, 2006 yılı verileri esas alınarak 25-64 yaş nüfusu içindeki yükseköğretimli nüfus ile nitelikli işlerde çalışan nüfus oranlarını göstermektedir.

Kaynak: www.oecd.org/edu/eag2008

Grafik 1’e göre nitelikli işler tamamıyla yükseköğretimli işgücü tarafından doldurulamamaktadır. İşbaşında eğitim ile çalışanların daha yüksek nitelik gerektiren işler için donanımlı hale getirildiği bilinmektedir. Çalışanlar, çeşitlenen işlerle birlikte çeşitlenen becerilere sahip olmak durumundadır. Bu ihtiyacın karşılanabilmesi için yükseköğretime yeni alanlarda yatırım gereksinimi ortaya çıkmaktadır. Nitelikli işler ve bu işlerde istihdam edilebilecek işgücü arasındaki denge ülkeler arasında önemli farklılıklar sergilemektedir. Kanada, ABD ve İsrail’de yükseköğretimlilerle nitelikli işlerin büyük ölçüde örtüştüğü görülmektedir. Bu ülkelerde yükseköğretimli nüfusun artması yönünde daha fazla nitelikli işlere ihtiyaç duyulmaktadır. Türkiye’de ise nitelikli iş potansiyeli dikkate alındığında önemli ölçüde yükseköğretimli nüfusa gereksinim olduğu söylenebilir.

Kaynak: www.oecd.org/edu/eag2008

Grafik 2 nitelikli, yarı nitelikli ve niteliksiz işgücü oranlarını göstermektedir. Grafiğe göre yarı nitelikli işlerle nitelikli işler ters oranlı bir dağılım sergilemektedir. Yarı nitelikli işlerin yerini zamanla nitelikli işlere bırakma eğilimi dikkati çekmektedir.

OECD ülkeleri genelinde 1998’den beri yarı nitelikli işgücü oranında % 4 azalma gerçekleşirken nitelikli işgücü oranında % 4’lük bir artış gerçekleşmiştir. Grafik 2’ye göre niteliksiz işlerdeki işgücü oranı açısından ülkeler arasında büyük farklılıkların olmadığı anlaşılmaktadır. Buna karşın yarı nitelikli işlerdeki işgücü oranı açısından ülkeler arasında önemli farklılıklar dikkati çekmektedir. OECD ülkelerinde genel eğilim yarı nitelikli işgücünün yerini nitelikli işgücünün alması yönündedir. Türkiye’deki yarı nitelikli işgücü ve nitelikli işgücü oranları karşılaştırıldığında Grafik 1’i destekler bir sonuç ortaya çıkmaktadır. Yükseköğretim düzeyinde eğitim almış daha nitelikli nüfusa olan büyük ihtiyaç bir kez daha vurgulanabilir.

İşler ile yükseköğretim düzeyinde eğitim almış olanların eşleştirildiği Grafik 3’e göre OECD ülkelerinde mesleki yükseköğretimlilerin % 69’u ve genel yükseköğretim programları ile ileri araştırma programları mezunlarının % 85’inin nitelikli işlerde olduğu anlaşılmaktadır.

Grafik 3’teki regresyon çizgisi OECD ortalamasına işaret ederek ülkelerin yükseköğretimlileri nitelikli işlerde istihdam edebilme başarısını değerlendirme imkânı vermektedir. Çizginin üstünde kalanlar başarılı olarak değerlendirilmektedir (OECD, 2008: 34). Grafik aynı zamanda yükseköğretim sisteminin ve bu düzeydeki eğitimin sürekli değişen talebe cevap verebilme yeteneği hakkında da bilgi sağlamaktadır.

Eğitime yönelik talep artmakta ve nitelikli işlerin gerektirdiği becerilerin elde edilmesi giderek daha yüksek eğitim düzeyini gerektirmektedir. İş pazarı, en az eğitim yeterliliği olarak ortaöğretimden mezuniyeti talep eder hale gelmiştir.

Grafik 4, ortaöğretim düzeyinde eğitim almış nüfusun oranını göstermektedir. Grafikten yararlanılarak 1995 ve 2006 yılları arasındaki değişim hakkında bilgi elde edilmektedir.

OECD ülkeleri dikkate alındığında ortaöğretim mezunu nüfus 1995-2006 yılları arasında ortalama % 7 artmıştır. Bu artış içinde kızların daha büyük bir orana sahip olduğu vurgulanmalıdır. Ortaöğretim mezunu nüfustaki artış oranları açısından en dikkat çekici ülkeler Yunanistan, Norveç, İsveç ve Türkiye’dir.

2000 yılından beri Türkiye, ortaöğretim mezunu nüfus oranı açısından diğer ülkelerle arasındaki farkı hızla kapatmaktadır. OECD ülkeleri genelinde kız öğrencilerin, erkek öğrencilere göre daha yüksek oranda ortaöğretim düzeyinde mezun olma eğilimleri Türkiye ve İsviçre söz konusu olduğunda farklılaşmaktadır. Her iki ülkede de ortaöğretimden mezun olan öğrenciler arasında erkek öğrenciler daha fazladır.

OECD ülkeleri genelinde ortaöğretim kurumları arasında yükseköğretime hazırlayıcı program sunan öğretim kurumları daha fazla talep görmektedir. Bu durum yükseköğretime daha fazla talep anlamını taşımaktadır (OECD, 2008: 34).