• Sonuç bulunamadı

Eğitim sistemimizin yapısı incelendiğinde son yıllardaki olumlu gelişmelere rağmen hem yapısal anlamda hem de kalite ve maliyetler açısından birçok eksikliklerin bulunduğu görülmektedir. Eğitim sisteminin yeniden yapılandırılmasında kalite ve maliyetler arasındaki ilişkinin ve etkilerinin ortaya konulması yerinde olacaktır.

Yaptığımız araştırmalardan yola çıkarak eğitim kalitesi ve giderler arasındaki ilişkinin bir modelle incelenmesi uygun olacaktır.

Araştırmada Kullanılan Yöntem

Eğitim kalitesinin maksimize edilirken giderlerin nasıl minimize edilebileceğinin tespit edilebilmesi için Analitik Hiyerarşi Süreci ile ölçüm modeli geliştirilmiştir. Analitik Hiyerarşi Süreci’nin öngördüğü şekilde, Şekil 1’de kurulan karar modelinin hiyerarşik seviyeleri aşağıdaki şekilde açıklanabilir:

Seviye 0. Amaç: Burası ulaşılmak istenen amaçtır ve “ Eğitim Kalitesinin Maksimize ve Giderlerinin Minimize Edilmesi” olarak tanımlanmıştır.

Seviye 1. Kriterler: Bu seviye eğitim kalitesi ve giderlerin yönetim ile finansman açısından parametreleri tanımlamaktadır.

• Eğitimde Yönetim Yapılanması (Kalite Açısından) • Eğitimde Finansman Yapılanması (Giderler Açısından)

Seviye 2. Alternatifler: Eğitim sisteminin yapılandırılması boyutlarını ifade etmektedir. Bu boyutlar modellemede ve istatistiksel analizde kolaylık sağlamak amacıyla aşağıda parantez içinde belirtildiği şekilde kısaltmalarla ifade edilmektedir: KR1: GSYH, harcamalar, yatırımlar ve maliyetler temelinde eğitim giderlerinin karşılanması

KR2: Verimlilik artışının sağlanması

KR3: Eğitim sisteminin piyasa ekonomisine yapısal uyumunun sağlanması KR4: Yerelleşme ve özelleşme gerekliliği (Yönetim açısından)

KR5: Yerelleşme ve özelleşme gerekliliği (Finansman açısından) KR6: Öğretmen sorunlarının giderilmesi

KR7: Okul yapılarının iyileştirilmesi KR8: Halk ve idare katkısının sağlanması KR9: Ders araç ve gereçlerinin güncellenmesi

Eğitim sisteminin yeniden yapılandırılmasında eğitim kalitesinin maksimize edilmesi ve giderlerin minimize edilmesi amacına yönelik bir model kurulacaktır. Bu çerçevede söz konusu karar verme süreci ile eğitim sistemini kalite ve maliyetlerin etkilediği, kalite ve maliyetlerinde eğitim sisteminin farklı 11 boyutu üzerinde etkili olduğu öngörülmektedir. Analitik Hiyerarşi Sürecinin öngördüğü şekilde kurulan karar matrisleri ile bu ilişkiler ikili karşılaştırmalarla incelenmiştir.

Araştırmanın Uygulama Alanı

Uygulamada karar vericilere dağıtılan matrislerden 1. seviye matris örneği ve 2. seviye matris örneği Tablo 1 ve Tablo 2'de verilmektedir. Bu matrislerdeki ilgili hücreler karar vericiler tarafından ikili karşılaştırmalarla X’in Y’ye oranla ne kadar önem taşıdığının sayısal ifadeleriyle doldurulur. Analitik hiyerarşi sürecinin 1 ile 9 aralığında yer alan yargılamalarla değerlendirmeler yapılır. Sonuç, alternatiflerin birbirlerine göre önceliklerinin sıralandığı rasyolardır. Yani A alternatifi 0,40 önceliğe, B alternatifi 0,20 önceliğe sahip ise, bu A’nın B’nin iki katı kadar daha önemli olduğunu ortaya koyar. (Expertchoice, 2001) Bu araştırma sırasında Uzman Seçim (Expert Choice 11.5) yazılımı, Analitik Hiyerarşi Süreci’nin manuel olarak yapılması gereken matris işlemlerini ve tutarlılık testlerini otomatik olarak yapılmasını sağlamak amacıyla kullanılmıştır.

Tablo 4.3. Analitik hiyerarşi süreci modelinde seviye 1.matrisi

Tablo 4.5. Expert Choice için kriterlerin önem derecelerine göre dağılımı

İstatistiksel Analiz ve Sonuçlar

Eğitim kalitesinin maksimize ve giderlerinin minimize edilmesi için eğitim sistemindeki belirlenen kriterlerin etkisi incelendiğinde Analitik Hiyerarşi Süreci uygulanarak Expert Choice 11.5 ile elde edilen sonuçlara bakıldığında belirlenen kriterlerden önem şiddetine göre en önemli 9 tanesi amacımızı etkileme şiddetine göre sıralanmıştır. Kulanılan Expert Choice 11.5 programı demo sürümü olması nedeniyle toplam 11 kriterden önem derecesi en düşük olan ikisi değerlendirme dışı tutularak 9 kriter dikkate alınarak hesaplanmıştır.

Tablo 4.7. Kriterlerin Seçilme Sıklığı

Expert Choice 11.5 programında değerlendirilen modelin tutarlılık oranının 0.1’den küçük çıkması halinde matrisin tutarlı olduğu kabul edilir. Modelin tutarlılık oranının 0.07 olarak hesaplanması kurulan modelin tutarlı olduğunu göstermektedir.

Kriterlerimizin amacı etkileme şiddetine göre sıralandığı modelde; GSYH, harcamalar, yatırımlar ve maliyetler temelinde eğitim giderlerinin karşılanması 0,336, verimlilik artışının sağlanması 0.223, eğitim sisteminin piyasa ekonomisine yapısal uyumunun sağlanması 0,145, yerelleşme ve özelleşme gerekliliği (Yönetim açısından) 0,84, yerelleşme ve özelleşme gerekliliği (Finansman açısından) 0,84, öğretmen sorunlarının giderilmesi 0,51, okul yapılarının iyileştirilmesi 0,29, halk ve idare katkısının sağlanması 0,29, ders araç ve gereçlerinin güncellenmesi 0,19 değerlerini vermiştir. Bu değerler kriterlerin amaca göre önem derecelerini de göstermektedir.

Genel olarak araştırma göstermiştir ki; belirlenen kriterlerin her biri eğitim kalitesinin maksimize edilmesi ve giderlerin minimize edilmesi olarak belirlenen amacı etkilemektedir. Belirlenen kriterlerden GSYH, harcamalar, yatırımlar ve maliyetler temelinde eğitim giderlerinin karşılanması kriteri amacı birinci derecede etkilerken, verimlilik artışının sağlanması ve eğitim sisteminin piyasa ekonomisine yapısal uyumu kriterleri amacı etkileyen önemli kriterle olmaktadır. Bunların

dışındaki kriterlerin amaç üzerindeki etkisi nispeten daha düşük seviyede kalmaktadır.

Modelde elde edilen sonuca göre amacımızı etkileyen kriterleri tek tek analiz etmek yerinde olacaktır.

KR1: GSYH, Harcamalar, Yatırımlar Ve Maliyetler Temelinde Eğitim Giderlerinin Karşılanması

Kriterlerimizin amacı etkileme şiddetine göre sıralandığı modelde; GSYH, harcamalar, yatırımlar ve maliyetler temelinde eğitim giderlerinin karşılanması 0,336 değeriyle birinci sırada yer alarak en önemli kriter olmuştur. Bunun anlamı modelimize göre önerilen eğitim sisteminin yapılandırılmasında KR1’de yapılacak yapılandırma ve çözümler eğitim sistemi için birinci derecede öneme sahip olacaktır. Eğitim kalitesinin artırılması ve giderlerin minimize edilmesi için kaynakların planlı ve etkin bir şekilde kullanılması gerekir. Giderleri minimize ederken kalitenin düşürülmemesi de büyük öneme sahiptir. GSYH’ dan eğitime ayrılan pay her geçen yıl artıyor olsa da OECD ortalamasının hala altında kalmaktadır. Eğitim finansmanında talep artışını karşılamak için finansman kaynaklarını çeşitlendirirken özelin payının artırılmasının teşviki ve bunları yaparken de kalitenin korunması ya da artırılması çabasının önemi üzerinde durulmaktadır. Ayrıca gelişen teknoloji ve kaliteyi artırma çabalarının sonucu olarak maliyetlerin kısılması pek fazla mümkün olmamakta aksine artışlar dikkati çekmektedir.

Bütçeden eğitime ayrılan pay ile eğitime yapılan harcamalar ve yatırımlar doğru orantılıdır. Kaynakların kullanımında etkinliğin sağlanabilmesi için şuan ki uygulamaların tersine yerele daha çok yetki devreden bir yapı ile her okulun kendi finans birimini oluşturması ve bütçe uygulamalarını yapması günümüz ekonomi ve kalite anlayışının gereğidir.

KR2: Verimlilik Artışının Sağlanması

Modelimize göre verimlilik artışının sağlanması 0,223 değeriyle ikinci önemli kriter olmuştur. Bunun anlamı modelimize göre önerilen eğitim sisteminin yapılandırılmasında KR2’de yapılacak yapılandırma ve çözümler eğitim sistemi için ikinci derecede öneme sahip olacaktır.

Eğitimde verimliliğin sağlanması için eğitim girdilerinden maksimum çıktının elde edilmesi gerekmektedir. Bunun için eğitim girdilerinin bu girdilerin geçtiği sürecin ve sonucundaki çıktıların elde edilmesi aşamalarının her birinde etkinlik sağlanmalıdır. Verimliliği artırmak için eğitimde teknoloji kullanımının yaygınlaştırılması, öğrenci, öğretmen ve idari personele yönelik performans değerlendirme sistemleri geliştirilmesi, eğitim sistemimizin merkeziyetçi ve hantal yapısından esnek çalışma koşullarına geçilmesi, sürekli gelişme ve kendini yenileme, katılımcılık gibi günümüz çağdaş eğitim sistemlerindeki kavramların uygulanması, bu konuda yerel yönetimlerin yetkilerinin artırılması ve okulların her birinin kendi kurum kültürlerini yerleştirmesi, eğitimin finansman, yönetim, denetim gibi alanlarında yeterli istatistik verilerin elde edilebileceği çalışmaların yapılması, eğitim kurumlarının hem merkezi teşkilat hem de taşra yapılanması arasındaki eşgüdüm ve koordinasyonun sağlanması ile vakıf sistemi ve yerelleşmenin sağlanması için atılacak adımlar önemlidir.

KR3: Eğitim Sisteminin Piyasa Ekonomisine Yapısal Uyumunun Sağlanması

Eğitim sisteminin piyasa ekonomisine yapısal uyumunun sağlanması Analitik Hiyerarşi Yaklaşımına göre uygulanan testte elde edilen 0,145 değeriyle üçüncü önemli kriter olmuştur.

Eğitim sisteminin piyasa ekonomisine uyumunun sağlanması uluslar arası rekabette başarılı olabilmenin ön koşuludur. Günümüzde ekonomide nitelikli işgücü istihdamı büyük önem taşımaktadır. İnsan gücünün eğitimli olması ülke kaynaklarının etkin şekilde kullanılmasını sağlayacaktır. Ülkemizin nüfus profili incelendiğinde genç nüfusun yaklaşık 20 milyon civarında olduğu görülecektir. Bu genç nüfusun verilecek kaliteli ve planlı eğitimle piyasada ve ekonomide kazandıracağı katma değerin uluslar arası alanda ülkemize getireceği rekabet avantajı Türkiye’nin ekonomik ve gelişmişlik düzeyine göre yapılan sıralamada daha önlerde yer almasını sağlayacaktır.

Piyasa ekonomisine uyum için eğitim ve işgücü planlamasının kısa orta ve uzun vadeli şeklinde sınıflandırılarak yapılması ve bu planların ortak bir politika olarak uygulanması gereklidir

Eğitimin piyasa ekonomisine uyumunun sağlanmasında temel eğitimden yükseköğretime kadar yapılacak olan rehberlik ve yönlendirme faaliyetleri belirleyici olacaktır. Rehberlik ve yönlendirme faaliyetleri yapılırken işgücünün ihtiyaç duyduğu personel yapısı ve sayısı dikkate alınmalı ve yönlendirme bu doğrultuda yapılmalıdır.

Eğitim kurumlarının modernizasyonu ve personelinin de piyasanın isteklerine cevap verebilecek nitelikte olması ve bu konuda verilecek hizmet içi eğitimlerle kendilerini geliştirmiş olması önemlidir. Ayrıca üniversitelerde kurulan teknokentler bütün üniversitelerimize yaygınlaştırılmalı aynı şekilde Ar-ge faaliyeti gösteren ve sanayi ile işbirliğini geliştirmeyi amaçlayan kurumlar mesleki ve teknik eğitim düzeyinde de oluşturulmalıdır.

KR4 ve KR5: Yerelleşme ve Özelleşme Gerekliliği (Yönetim ve Finansman Açısından)

Kriterlerimizin amacı etkileme şiddetine göre sıralandığı modelde; yönetim ve finansman açısından yerelleşme ve özelleşme gerekliliği aldığı 0,084’lük değerle dördüncü derecede önemli kriterler olmuştur. Bu sonuç yerelleşme ve özelleşmenin eğitim kalitesinin artırılması ve giderlerinin minimize edilmesi için sahip olduğu önemi vurgulamaktadır.

Eğitim sistemimizde merkeziyetçi bir yapının hakim olduğu bilinmektedir. Eğitimde kalitenin artırılması ve giderlerin azaltılması için hizmetin sunumunda etkinliğin sağlanması şarttır. Merkezi yönetimin dezavantajlarından kaynaklanan yönetim zafiyetlerinin giderilebilmesi ve kaynak sorununa yeni açılımlar getirilebilmesi için merkezi yetkilerin bir kısmının yerel yönetimlere devredilmesi kaçınılmazdır. Merkezi yönetimin yetkilerinin devrinde okullarla ilgili yönetim işlemlerinin devri, okulların bütçelerini oluşturmak suretiyle finansal işlemlerin devri ve idari işlemlerin devrine öncelik verilebilir. Bu yerelleşme eğiliminde denetim işlemlerinin ve personelin özlük hakları ile ilgili işlemlerin merkezden yapılması da yerinde olacaktır.

Eğitimde yerelleşme ile sorunlara daha hızlı ve yerinde çözümler üretilecek, yenilikler ve değişim süreci daha hızlı olacak, bürokratik engeller azalacak, halkın ya da bölgenin talepleri dikkate alınarak eksiklikler yerinde görülebilecek, kamuda esnek çalışma prensibinin gelişimine katkı sağlayacak ve eğitim kurumları daha katılımcı ve demokratik bir yapıya kavuşacaktır.

Eğitimde kamunun yükünü azaltarak kaynak sorununu çözmek, çeşitliliği sağlamak ve kaliteyi artırmak amacıyla özelleşme uygulamaları da yaygınlaştırılmalıdır. Özelleşme uygulamalarında yönetim ve hizmet özele devredilirken denetim görevi yine bakanlık tarafından yerine getirilecektir. Burada Avrupa’da bazı ülkelerde de uygulama alanı bulan özel kurumların öğretmen ihtiyacının kamu tarafından karşılanması ya da öğrencilerin birim başına giderlerin belli kısmının devlet tarafından verilmesi gibi modellerin uygulanabilirliği araştırılmalıdır.

Özelleşmenin eğitim sistemine getireceği yenilik, katılımcı, demokratik anlayış ve rekabete açık eğitim kurumları ile bu alanda kaliteyi artıracağı söylenebilir.

Özelleşmenin yaygınlaştırılması konusunda devletin bu alana vereceği destek ve yasal düzenlemeler ile yatırım teşvikleri çok önemlidir. Aynı şekilde yerelleşme konusunda da düzenlemelere ve daha çok yetki devri yapılarak yeni bir yapılanmaya gerek duyulmaktadır. Yerelleşme ve özelleşme konusunda bir an önce siyasiler, eğitimciler, sivil toplum örgütleri gibi kuruluşların ortak bir politika belirleyeceği eğitimde yerelleşme ve özelleşme şurâsı toplanmalıdır. Bu şurâda AB ülkeleri de incelenerek AB uyum sürecinde olan ülkemiz için yapısal eksiklikleri giderecek düzenlemeler yapılmalı ve alınacak kararlar derhal uygulanmalıdır.

Yerelleşme konusunda iller bazında İl Eğitim Kurullarının, ilçelerde de İlçe Eğitim Kurullarının oluşturularak merkezdeki yetkilerin bir bölümünün bu kurullara devredilmesi ve bu kurumların İl Milli Eğitim Vakfı ve belediyelerle eş güdüm içerisinde halkın da desteğini alarak eğitimde yaşanan sorunları yerinde çözüme kavuşturması hem eğitim kalitesinin artırılması hem de giderlerin minimize edilmesi açısından kanaatimizce büyük faydalar sağlayacaktır.

sağlanması ile ders araç ve gereçlerinin güncellenmesi şeklinde sıralanmaktadır. Bu kriterlerin modelimizdeki önem derecesi yani eğitim kalitesinin artırılası ve giderlerinin minimize edilmesi amacıyla eğitim sisteminin yeniden yapılandırılmasındaki önemi yukarıda belirtilen kriterlere göre daha düşük seviyede kalmıştır.

Tüm kamuda istihdam edilen personelin büyük oranı eğitim sektöründe yer almaktadır. Eğitim bütçesi düşünüldüğünde de bütçenin yaklaşık % 75’ini personel giderleri oluşturmaktadır. Bu açıdan bakıldığında hem kamu açısından hem de eğitim sektörü açısından öğretmenler önemli bir konumdadır. Öğretmenleri sadece sayısal açıdan değerlendirmemek gereklidir. Eğitim yönetimi ve geleceğin insan gücünü yetiştirmedeki rolleri her şeyden önemlidir. Öğretmenlerle ilgili sorunları; eğitim sistemindeki öğretmen açığı, hizmet içi eğitimin gerekliliği, kaynak sorunu, öğretmen yetiştirmede yeniden yapılanma gerekliliği, öğretmenlerin istihdamındaki farklı statüler şeklinde sınıflandırmak mümkündür.

Öğretmen açığının nedeni olarak kaynak sorunu gösterilebilir. Bu açığı gidermede kamunun sözleşmeli öğretmen ve geçici öğretmen istihdamı gibi çeşitli yöntemler kullandığı görülmektedir. Bu yöntemlerin geçici olması ve bu yöntemle istihdam edilen personelden kadrolu personel kadar verim elde edilememesi düşündürücüdür. Böyle olmasında temel neden personelin statülerindeki farklılığa paralel özlük haklarının da farklı olmasıdır. Eğitim eşitliği ve fırsat eşitliği açısını sağlayabilmek için öncelikle bu hizmeti sunan personelin eşit özlük haklara sahip olması gerekmektedir.

Öğretmenler geleceğimizin teminatı gençlerimizi yetiştirmek gibi kutsal bir görevi yerine getirmektedirler. Bu görevlerini yerine getirirken kendilerinin de gelişime ve değişime açık olması, çoğulcu, katılımcı, demokratik yapılı, çağını yakalamış bir yapıya sahip olabilmesi için hizmet içi eğitimler büyük önem taşımaktadır.

Öğretmenlerimizin yetiştirilmesinde ülkemizde yükseköğretim düzeyinde eğitim fakülteleri faaliyet göstermektedir. Eğitim fakültesinden mezun olan öğretmen adaylarının büyük bölümü yukarıda belirtilen yetersizliklerden dolayı istihdam

edilememektedir. Bunun yanında eğitim personelinin yetiştirilmesinde ortaöğretim düzeyinde eğitim liselerinin kurulması ve eğitim fakültelerine yönelik öğrenci yetiştirmesi eğitim personelinin kalitesinin artırılması açısından yerinde olacaktır. Kurulacak olan eğitim liselerinin sadece illerde olması ve işgücü planlaması yapılarak eğitim fakültelerinin kontenjanları ve Milli Eğitim Bakanlığının politikaları doğrultusunda ihtiyaç oranında olması giderlerin minimizasyonu ve etkinlik açısından yerinde olacaktır.

Öğretmen istihdamının farklı statüleri barındırması eğitim sistemi üzerinde olumuz etkiye neden olmaktadır. Özellikle geçici ve sözleşmeli pozisyonda çalışan öğretmenlerde süreklilik sağlanamamakta ve bu durum hem öğrenci hem de öğretmen verimliliğini düşürmektedir. Bunun yerine eğitim kurumlarında istihdam edilen tüm eğitimcilerin güvence ve ücret açısından daha tatmin edici olan kadrolu pozisyonlarda istihdam edilmesi ve diğer statüdeki personelinde kadroya geçirilmesi için gerekli çalışmalar yapılmalıdır.

Eğitimin finansmanında günümüzde gelişmiş ülkelerde kamunun payı azalma gösterirken özel kesimin payı artmakta ve bu durum ülkelerin eğitim politikalarını yansıtmaktadır. Dünya sıralamasında 17. sıraya kadar yükselen ve daha da üst sıraları hedefleyen Türkiye’nin de eğitim finansmanı politikalarını bu temelde oluşturması beklenmelidir. Eğitim finansmanında kamu dışında özel idareler, belediyeler ve halkında desteğinin alınması için çeşitli çalışmalar yapılması zorunluluktur.

Özel idareden eğitime ayrılan pay oranı % 20’dir. Ancak bu oran yeterli görülmemektedir bu oranın en az % 30’a çıkarılması gereklidir. Ayrıca bu gelirin eğitimin yeniden yapılanması modelinde yer alan İl Eğitim Kurulu’na devredilmesi ve yerel kaynakların bu kurulda toplanması yerinde olacaktır.

Halkın desteğinin sağlanması konusunun da, eğitimin yeniden yapılanması modelinde öngörülen ikili yapının bir ayağını oluşturan Milli Eğitim Vakfı aracılığıyla yerine getirilmesi düşünülmektedir. Milli Eğitim vakfının bölge müdürlükleri yapılanması ve onun altında da il yapılanmaları sayesinde halkın eğitime desteği vakıflar aracılığıyla il bazında ve bölge bazında havuzlarda

dağıtım eşitsizliğinin kısmen önüne geçilmiş olunacaktır. Böyle bir yapı ile sosyal devlet ilkesinin gerekleri daha iyi yerine getirilmiş olacak aynı zamanda eğitim kaynaklarında halkın desteği sağlanarak çeşitlilik artırılmış ve kamunun yükü azaltılmış olacaktır.

Vakıf modelinin işlerlik kazanabilmesi ve olumlu sonuçlar alınabilmesi için geçmişimizdeki vakıfçılık ve eğitimde vakıfların rolü uygulamaları dikkatle incelenerek günümüz koşularına uygun modern güncel bir vakıf anlayışının geliştirilmesi önemli bir noktadır. Ayrıca vakıf modelinin halk tarafından benimsenerek maksimum desteğin alınması için ülke genelinde bir tanıtım çalışması kampanyası başlatılmalı ve bu kampanyaya siyasiler, eğitimciler, sivil toplum kuruluşları, yerel yönetimler gibi tüm kurumların katılımı sağlanmalıdır. Yine vakıf bünyesinde eğitime destek projeleri üretilerek halka ulaştırılmalıdır.

Okul yapılarının iyileştirilmesi ile ders araç ve gereçlerinin güncellenmesi konusunda son dönemde önemli adımlar atılmış olup bu gayretlerin devam ettirilmesi yerinde olacaktır.

SONUÇ VE DEĞERLENDİRME

Eğitim hizmeti ülkelerin geleceğine ve insana yapılan yatırım olduğundan ülkeler için her dönem önemini korumaktadır. Eğitim alanındaki politikaların uygulanışı gelişmiş ülkeler ile gelişmekte olan ülkeler arasında farklılık göstermektedir. Özellikle son dönemde gelişmiş ülkelerde eğitimin finansmanı konusunda kamunun dışında çeşitlilik arayışları ve özel kesime daha çok teşvik, muafiyet gibi özendirme politikaları ile öncelik veren uygulamalar dikkati çekmektedir. Gelişmekte olan ülkelerde ise aksine eğitimin finansmanının büyük çoğunlukla kamu tarafından karşılandığı görülmektedir. Ülkemizde de eğitimin finansmanının büyük kısmı kamu tarafından karşılanmakla beraber son dönemde özel kesimin desteğinin artması gerektiği yönündeki görüş hakim olmaya başlamıştır. Eğitim alanında son yıllarda izlenen aktif eğitim politikaları sonucu birçok alanda yapısal adımlar atılmış özellikle eğitimin AB sürecine uyumu konusunda önemli çalışmalar yapılmıştır. Ancak bu çalışmalar olumlu gelişme olmakla birlikte eğitim sistemimizin eksikleri dikkate alındığında yeterli değildir. Eğitim hizmetinin hem girdi hem de çıktı unsurunu insan oluşturduğu için problemlerin çözülmesi ya da yapılan yeniliklerin hayata geçmesi de bir anda olmamakta zaman almaktadır.

Türkiye’nin ulaşmak istediği çağdaş ve demokratik medeniyetler seviyesi ile ekonomik ve sosyal hedefleri için eğitim hizmetlerinin önemi çok büyüktür. Eğitim ile büyüme, kalkınma ve istihdam arasında ilişki vardır. Eğitim yetişmiş nitelikli insan gücünü oluşturmada en önemli unsur olduğu için ülkelerin bu alanlardaki gelişimi de eğitime verecekleri önemle paralel şekillenmektedir.

Bu çerçevede Türkiye’deki eğitim hizmetleri değerlendirilirken eğitim sisteminin yeniden yapılandırılması gerekliliği görülecektir. Eğitim sisteminin yeniden yapılandırılmasındaki temel amaç, AB giriş sürecinde olan ve gelişmiş ülkeler düzeyine ulaşarak dünyaya yön veren lider ülkeler arasına girmesidir. Türkiye’nin bu hedeflerine ulaşabilmesinde gereken uluslar arası rekabet gücünü artırmak için nitelikli insan gücüne ihtiyacı vardır. Nitelikli insan gücü nitelik ve nicelik açısından sunulacak kaliteli bir eğitim ile mümkündür. Böyle bir eğitimin

hem tüm nüfusu kapsaması hem de herkese eşit ve adil şekilde ulaştırılması gerekmektedir.

Ülkemizdeki eğitim sisteminin yapılandırılmasında öncelikli olarak sorunların gerçekçi bir şekilde ortaya konulması ve eğitimdeki eksikliklerin hangi noktalarda ortaya çıktığının bilinmesi gerekir. Daha sonra bu sorunların çözümüne yönelik öneriler ortaya konulmalıdır. Fakat konulan bu çözüm önerilerinin uygulanabilir olması, ülkenin gelenek, kültür ve toplumsal yapısına uygun olması