• Sonuç bulunamadı

Gelişen teknoloji ile birlikte internet, en önemli kitle iletişim araçlarından biri haline gelmiştir. Günümüzde neredeyse her evde bir bilgisayar ve internet bulunmaktadır.

İnsanlar, internet karşısında harcadıkları vaktin önemli bir bölümünü sosyal medya dediğimiz ortamlarda geçirmektedirler. Sosyal medyayı daha çok gençlerin yaygın olarak kullandığı da bilinen bir gerçektir.

Son yirmi yıldır bilgi ve iletişim teknolojilerinde yaşanan baş döndürücü değişim ve gelişim, günümüzde interneti ve internete bağlı olarak da sosyal medyayı günlük hayatımızın değişmezlerinden biri haline getirmiştir.

Değişen ve gelişen internet ortamıyla birlikte, kullanıcı profilleri de pasif konumdan aktif kullanıcı konumuna dönüşmüştür.

Son yıllarda web teknolojilerinde yaşanan en önemli gelişmenin Web 1.0 teknolojilerinden Web 2.0 teknolojilerine geçilmesi olduğunu söylemek mümkündür. Bu yeni teknolojik alt yapının sunduğu olanaklarla bireyler, sadece pasif izleyiciler olmaktan çıkarak, içeriklere katkıda bulunabilen ve içeriklerin üretilmesi sürecine dahil olabilen aktif kullanıcılar haline gelmişlerdir. Böylelikle İnternet, çok daha etkileşimli ve katılımlı bir platforma dönüşmüştür (Koçak, 2012: 2).

Yakın geçmişte MySpace, Flicker ve YouTube gibi başarılı Web 2.0 tabanlı sosyal uygulamalar tarafından desteklenen Web 2.0, daha önce hayal dahi edilemeyecek mesafeler kat etmiştir (Murugesan, 2007: 34). Ayrıca kullanıcı sayısı bir milyara ulaşan Facebook ve giderek büyüyen Twitter uygulamaları sayesinde herkesin sesini duyurabildiği sosyal bir platform oluşturulmuştur.

Günümüz dünyasında insanların bilgiye habere ve gündeme erişim imkanları oldukça kolaylaşırken özellikle internet sayesinde dünyanın herhangi bir yerindeki olay anında gözler önüne serilebilmektedir. Metaforik olarak internet, dünyayı küçük bir köy haline getirmiştir diyebiliriz.

Sosyal medya ile insanlar; dünyanın bir ucundaki herhangi bir olayla ilgili görüşünü dilediği gibi paylaşabilmekte, aynı anda diğer insanları etkilemekte ve onlardan da etkilenebilmektedir. İnternet tabanlı etkileşimin bir sonucu olan sosyal ağlar bireylere özgürlük, özerklik, içeriğini kendisini yaratabilme özgürlüğü sağlamaktadır (Onat ve Alikılıç, 2008). Bireylerin kitle iletişim araçları karşısındaki aktifliğinde kapıları ardına kadar açan sosyal medya, elbette ki kullanıcılarına birtakım doyumları da beraberinde sunmaktadır.

Sosyal paylaşım ağları kişilerin birbirleriyle etkileşime geçtikleri platformlardır (Akçay, 2011). Bu etkileşimde kullanıcıların amaçları ve ulaşmak istedikleri doyumlar önem taşımaktadır. Sosyal medya kullanıcılarının hepsi aynı doyumları elde etmek için bu alana yönelmemektedirler.

Kişiler, o anki ihtiyaçları ne ise ona göre medyaya yönelmekte, mevcut ihtiyaçlarını gidermeye çalışmaktadırlar. Kimi eğlenmek amacıyla, kimi bilgi edinmek, kimi arkadaşları ile sosyalleşmek, kimi de mevcut sıkıntılarından veya stres ortamından bir nebze olsun uzaklaşmak adına medyaya yönelerek doyuma ulaşırlar.

Bu çalışmada sosyal medya kullanıcılarının, sosyal medyayı hangi amaçlarla ve hangi doyumları elde etmek için kullandıkları, sosyo-ekonomik ve demografik faktörlerin, insanların yaşadıkları şehirlerin sosyo-ekonomik ve kültürel farklılıklarının sosyal medya kullanımı açısından anlamlı farklar oluşturup oluşturmadığı araştırılmıştır.

Sosyal medya kullanıcılarının daha çok gençler olduğu göz önünde bulundurulursa, yapılacak olan anket çalışmasının da gençlere yönelik olması daha doğru olacaktır. Bu yüzden çalışma, yoğun olarak gençler üzerinde uygulanmıştır.

Çalışmada; McQuail’in dörtlü kategorileştirmesi (bilgi, entegrasyon ve sosyal etkileşim, kişisel kimlik, eğlence) temel alınarak, farklı coğrafi, ekonomik ve demografik ortamlarda bulunan ve bir metropol kenti olan Ankara ile Anadolu’nun daha küçük bir kenti olan Kastamonu illerinde yaşayan insanların sosyal medya kullanımları incelenmiştir.

Sosyal medya üzerine yoğunlaşan ilgi sonucunda bu alan ile ilgili çokça makaleler yazılmış, çeşitli akademik çalışmalar ortaya konulmuştur. Kullanımlar ve doyumlar

yaklaşımı ile ilgili makaleler ise geçmişten günümüze oldukça fazla üzerinde durulan çalışmalardan biri olmuştur. Bu çalışma; sosyal medya kullanıcılarını kullanımlar ve doyumlar yaklaşımı kapsamında ve özellikle Ankara ve Kastamonu illeri karşılaştırması şeklinde inceleyerek, akademik anlamda literatüre katkı sağlamaktadır.

Bu çalışmanın birinci bölümünde, Kullanımlar ve Doyumlar Yaklaşımı ile ilgili teorik bilgiler, ikinci bölümünde internet, sosyal medya ve Facebook ile ilgili bilgiler verilmiş, üçüncü ve son bölümde ise yapılan alan araştırmasıyla birlikte elde edilen somut veriler ortaya konulmuştur.

Çalışmanın alan araştırması 20 Temmuz- 20 Ağustos 2014 tarihleri arasında katılımcılarla her anketörün yüz yüze görüşmesi yöntemiyle gerçekleştirilmiştir. Elde edilen veriler IBM SPSS Statistics 20 programı kullanılarak elektronik ortamda işlenmiştir. Belirlenen araştırma sorularını test etmek için veriler uygun istatistiksel analizlere tabi tutulmuştur.

Araştırmada katılımcıların sosyo demografik özellikleri ve sosyal medya kullanım durumlarını belirlemek amacıyla frekans analizi uygulanmıştır. Anket formunun 1.

Sorusundan 24. Sorusuna kadar Katılımcıların sorulara hangi sıklıkta katıldıkları ya da katılmadıklarını görmek için frekans analizleri yapılmıştır.

25-40 arasındaki sorular Hangi doyumun katılımcılar tarafından daha çok kabul edildiği, tercih edildiği sonucuna ulaşmak için aritmetik ortalama analizine tabi tutulmuştur.

Sorular arasında anlamlı ya da anlamsız bir farklılığın ortaya koyulması için Bağımsız İki Örneklem T testi yapılmıştır. Bu analiz doyum ölçeğine uygulanmıştır. Sorular arasında ilişki olup olmadığını belirlemek amacıyla Korelasyon analizi yapılmıştır. Her bir doyum kategorisini temsil eden soru, yaş, cinsiyet, gelir durumu, eğitim durumu, meslek ve yaşanılan şehir faktörleri bakımından test edilmek için Çapraz Tablo Ki Kare analizine tabi tutulmuştur.

2. KULLANIMLAR VE DOYUMLAR YAKLAŞIMI

Kullanımlar ve doyumlar yaklaşımının derinlemesine incelenmesi sosyal medya kullanıcılarının doyumlarını daha iyi analiz edilmesine yardımcı olacaktır.

2.1. Kullanımlar ve Doyumlar Yaklaşımına Genel Bakış

1940’lı yılların başından itibaren kitle iletişim alanında yapılan araştırmalarda, medya takipçileri olarak nitelenen hedef kitle üzerinde yoğunlaşmaya başlandığı görülmüştür.

Özellikle Lazarsfeld’in 1940’lardan sonra yaptığı çalışmalar, bireylerin medyanın pasif tüketicisi olduğu yönündeki görüşlerin yeniden değerlendirilmesine sebebiyet vermiştir (Işık, 2005: 60). Yapılan araştırmalar neticesinde, bireylerin medyayı kullanırken aktif oldukları ve medyayı, belli birtakım doyumlara ulaşmak için kullandıkları sonucuna ulaşılmıştır.

Kitle iletişim araçları üzerine yapılan birçok araştırma neticesinde izleyicilerin aslında etkiye karşı koyabildikleri (McQuail ve Windahl, 2010: 165) saptanmıştır. Bu durum, kitle iletişim araçları ve izleyiciler üzerine yapılan çalışmalarda önemli bir dönüm noktası olmuştur.

Klasik etki araştırmaları kişiyi çaresiz, dirençsiz, edilgen bir şekilde görmekte olduğundan kullanımlar doyumlar yaklaşımı 20. yy’ın ikinci yarısından itibaren hızla etki araştırmalarının yerini almıştır (Biçer, 2014: 61). Başlangıçtaki yapılan yanlışlık kitle iletişim araçlarının izleyicilerini seçtiğini sanmaktı. Aslına bakılırsa kitle iletişim araçları bunu yapmayı hedefler, ancak izleyiciler iletilen gönderileri “seçici izleme” yöntemiyle izlemektedirler. İzleyiciler, kitle iletişim araçlarını ve içeriğini seçerken kendi beğenilerine, düşünce ve bilgi gereksinimlerine uygun olarak seçimde bulunma eğilimindedirler (McQuail ve Windahl, 2010: 166).

Kullanımlar ve Doyumlar Yaklaşımı, medya kullanıcılarının hangi amaçlarla, gereksinimlerle medyayı kullandığını ve bu gereksinimlerin nasıl tatmin edildiğini anlamaya ve açıklamaya çalışan bir teoridir. Bu yaklaşıma göre, izler kitle pasif değil etkindir ve kitle iletişim aracı kullanıcısı amacını, seçimini kendi iradesi ile belirlemektedir (Bayram, 2007: 4).

Literatüre “kullanımlar ve doyumlar yaklaşımı” olarak giren bu yaklaşıma göre, bireyler medya karşısında pasif değil, aktif konumdadır ve kişiler, ihtiyaçlarına göre medyayı kullanır, geniş bir seçenek sunan medya içeriği yelpazesinden dilediğini özgürce seçer ve sonucunda bir doyum elde eder. Kullanımlar ve Doyumlar (Uses and Gratifications) Yaklaşımı’nı ilk kez gündeme getiren akademisyenlerden biri Elihu Katz’dır (Severin ve Tankard 1994:474). Psikolog Elihu Katz, bir tartışma başlatmış ve medya alanındaki çalışmaların medyanın insanlara ne yaptığı sorusu üzerine odaklandığı, oysa asıl sorulması gerekenin insanların medya ile ne yaptıkları olduğunu gündeme getirmiştir (Yaylagül, 2008: 62). Yine Kullanımlar ve Doyumlar Yaklaşımına göre; medyanın etkisi sınırlıdır ve özellikle izleyicilerin seçiciliği bu etkiye engel oluşturur (Mattelart ve Mattelart, 2010:

120).

Kullanımlar ve doyumlar yaklaşımı pasif izleyiciden aktif izleyiciye doğru bir geçiş önermiştir. Bireylerin kitle iletişim araçlarını kullanmasının temelinde psikolojik ve sosyolojik nedenlerin yattığı, bunlar araştırılırken de coğrafik, demografik ve sosyo-ekonomik değişkenlerin de gözlenmesi gerektiği belirtilmiştir (Işık, 2005: 62).

Kitle iletişim araçlarının etkileri konusunda Lasswell’in klasik tanımlaması olan “kim, neyi, hangi kanaldan, kime ve hangi etkiyle söyler” formulasyonu, Kullanımlar ve Doyumlar Yaklaşımı ile iletişim sürecini “kim, hangi mesajları, neden ve ne gibi yarar getirdiği amacıyla seçmektedir” şekline dönüştürmüştür (Gökçe, 2002: 200).

Özellikle 1970’li yılardan sonra gerçekleştirilen izleyici odaklı kitle iletişim araştırmalarında, dilbilim, göstergebilim, kodlama, kod açımlama, okuma gibi yöntemlerle izleyicinin bir mesajı anlamlandırma yeteneğinin bulunduğu ortaya çıkmıştır. Aslında izleyici odaklı bu araştırmaların artarak ilgi görmesinin temelinde kullanımlar ve doyumlar yaklaşımı yatmaktadır. Kullanımlar ve doyumlar yaklaşımında, izleyicinin kitle iletişim çıktılarını hangi gereksinimlerle tükettiği açıklanmaya çalışılmaktadır. Benzer şekilde izleyici odaklı diğer araştırmalarda da izleyicinin bir mesajı nasıl okuduğu, muhakeme ettiği ve anlamlandırdığı açıklanmaktadır. Dolayısıyla burada ortaya konulmak istenen fikir, izleyicinin her verileni “sünger” gibi emen pasif alıcılar olmadığı, aksine mesajları kendine uygun bir şekilde yorumladığıdır (Bal, 2013: 38).

Aktif izleyici kavramı içerisinde, izleyicilerin kendi ihtiyaçları doğrultusunda iletişim araçlarını ve içeriklerini seçtikleri ve kendi etkilerini kendilerinin aradığı görüşü savunulmaktadır. Buna göre izleyiciler çevrelerine etkide bulunan aktif özneler olarak kabul edilmektedir. Özne konumunda değerlendirilen bireyler, etkinlikleri seçme yolları arasından amaçlarına uygun tercihler yapma gücüne sahiptirler. Dolayısıyla bu teze göre kişi kendi enformasyonunun yaratıcısıdır. “Enformasyon” burada kişinin zaman ve mekanda hareket ederken yaşamdan çıkardığı anlam olarak nitelendirilirken, kitle iletişim araçları da dünyanın seyredildiği mercekler olarak görülmektedir. Bu merceklerle kişiler, dünyanın kendilerine özgü anlamlarını oluşturmaktadırlar (Bal, 2013: 38-39).

Kullanımlar ve Doyumlar Yaklaşımı’na göre elde edilen doyumlar, izlerkitle üyelerinin belirli bir medyayı tecrübe etme yoluyla elde ettiği tatmin olarak kabul edilirken;

gereksinimler ya da motivasyonlar, izlerkitlenin söz konusu medyaya ulaşmadan önce o medyadan elde etmeyi umduğu doyumlar olarak tarif edilebilir. Arzu edilen ve elde edilen doyumlar arasındaki farkın derecesi tatmin olma ya da olmama düzeyiyle yakından ilişkilidir. Şayet elde edilen doyumlar beklentileri karşılar veya beklentilerin üzerine çıkarsa medyanın kullanımı bir tüketim alışkanlığına dönüşebilir. Aksi durumunda ise, medyanın kullanımı ya da izlenmesinde azalma olacaktır (Köroğlu, 2014: 19).

Kullanımlar ve doyumlar yaklaşımı, günümüzün sosyal bilimler alanında popüler yaklaşımlardan biri olmasına rağmen yaklaşıma olumsuz anlamda azımsanmayacak derecede eleştiri de getirilmektedir.

Kullanımlar ve doyumlar yaklaşımının, izleyicilerin kitle iletişim araçları karşısında pasif değil aksine aktif olduğu ve seçici davrandığı varsayımına dayandığı belirtilmişti. Ancak program üretim ve planlamasının yanı sıra, içeriğin oluşturulması aşamalarında bireylerin yer almaması veya bunun sınırlı olması eleştirilerin odak noktasını oluşturmuştur. Benzer şekilde iletişim araçlarının mülkiyetini elinde bulunduran ve araçları kontrol edenlerin üretim ve dağıtım tekelini de elinde tutmasının, egemen söylemin devamını sağladığı da ileri sürülmüştür (Bal: 2013: 48-49).

2.1.1. Yaklaşımın tarihçesi

İzleyicinin kitle iletişim araçları karşısında pasif ve savunmasız olduğu görüşüne karşı geliştirilen kullanımlar ve doyumlar yaklaşımının özünde de izleyicinin aktif olduğu görüşü yer almaktadır. Yaklaşım, 1959 yılında Katz’ın “Medya insanlara ne yapıyor?”

sorusu yerine “insanlar medya ile ne yapıyor?” sorusu ile kuramsal temellerini oluşturmaya başladı. O güne kadar, izleyici pasif olarak görülüyor ve medyanın izleyicisini yönlendirdiği, şekillendirdiği üzerinde duruluyordu. Böylece ilk defa izleyicinin medyayı kullandığı ve ondan belli doyumlar elde ettiği düşüncesi gelişmeye başlamıştır (Küçükkurt, Hazar, Çetin ve Topbaş: 2009).

Yaklaşımı tarihsel bir süreç içerisine ele alacak olursak Kullanımlar ve Doyumlar Yaklaşımı’nı klasik ve modern dönem olmak üzere iki dönemde ele almak mümkündür.

Klasik dönemde Herzog, Suchman ve Berelson’un çalışmaları ön plana çıkmaktadır. Bu bağlamda (Işık, 2005: 62):

• Herzog 1949 yılında, radyoda arkası yarın programlarını dinleyen bireylerin hangi türden doyumlar aradığı konusunda,

• Suchman radyoda klasik müzik dinleme motivasyonları konusunda,

• Berelson ise, 1945 yılındaki gazete grevi esnasında gazete okuyamayan bireylerin en çok neyi özledikleri hakkında araştırmalar yapmıştır.

Karl Eric Rosengren’in kullanımlar ve doyumlar yaklaşımının temel düşüncesini ortaya koyduğu modeli yaklaşım açısından çok önemli bir yere sahiptir. Rosengren'in geliştirdiği model, bireyin “gereksinimleri” ile başlar. Gereksinimlerin eyleme dönüşebilmesi için sorun olarak algılanması, ayrıca bu soruna yönelik çözümlerin neler olabileceğinin de algılanması gerektiği modelde belirtilir. Burada üzerinde durulan bir diğer önemli faktör, gereksinimlerin yaşama geçirilmesinde toplumsal yapı özellikleri ile bireysel niteliklerin biçimlendirici rolüdür. Sorunların algılanması ve olası çözümler daha sonra kitle iletişim araçlarını ve diğer davranış biçimlerini kullanmak üzere dürtülere yol açar. Sonuçta, başlangıçta var olan gereksinimler tatmin edilerek birey doyuma ulaşır (Yumlu, 1994:106).

Alana yönelik çalışan araştırmacıların her biri, kitle iletişim araçlarından elde edilen doyumları farklı biçimde sınıflandırmış ve farklı doyum kategorileri oluşturmuştur. Bu

bağlamda McQuail, kullanımlar ve doyumlar eksenli yapılan çalışmaların ortaya koyduğu bulgular çerçevesinde medya kullanımından elde edilen bazı motivasyon ve memnuniyetleri şu şekilde özetlemektedir (Bal, 2013: 44-45):

a. Enformasyon

• Yakın çevredeki, toplumdaki ve dünyadaki olaylarla ve koşullarla ilgili enformasyon bulmak,

• Pratik konularda bilgi ve tavsiye almak,

• Merak ve genel ilgiyi tatmin etmek,

• Öğrenme, kendi kendine eğitim,

• Bilgi sayesinde bir güvenlik duygusu kazanmak, b. Kişisel kimlik

• Kişisel değerlere destek bulmak,

• Davranış modelleri bulmak,

• Gündelik rutinlere bir temel oluşturmak,

• Kendine ilişkin içgörü kazanmak,

• Bireysel görüşlerine destek bulmak,

c. Bütünleşme ve sosyal etkileşim

• Sosyal empati sayesinde başkalarının koşullarını deneyimlemek,

• Başkalarıyla özdeşim kurmak ve bir aidiyet duygusu kazanmak,

• Sosyal ilişkileri güçlendirmek,

• Gerçek yaşamdaki arkadaşlığın yerini tutacak bir şey bulmak,

• Sosyal rollerin yürütülmesine yardımcı olmak,

• Kişinin aileye, arkadaşlara ya da toplumla bağlantı kurmasını sağlamak,

d. Eğlence

• Hayali bir dünyaya kaçışla gerçek sorunlardan uzaklaşmak,

• Rahatlamak, gevşemek,

• İçsel kültürel ya da estetik zevk almak,

• Zaman geçirmek, zaman öldürmek,

• Duygusal rahatlama/boşalma,

Modern dönemde, insan ihtiyaçlarının sonsuz ve sınırsız olduğu gerçeğinden hareketle, her bireyin farklı ihtiyaç ve beklentileri olduğu, ihtiyaç ve beklentilerini tatmin etmek isteyen bireylerin farklı şekillerde medyaya yöneldiği kabul edilmiştir. Medya yoluyla ihtiyaçlarını sonuçlandırmaya çalışan bireyin, başlangıçta amaçlamadığı birtakım sonuçlara da ulaşabileceği ortaya konulmuştur.

Kullanımlar ve doyumlar yaklaşımı, izleyicilerin kendi gereksinimlerine göre iletişim araçlarını ve içeriklerini seçtiklerini ve kendi etkilerini kendileri aradığı görüşünü, kısaca

“aktif izleyici” tezini ortaya koymuştur. Bu açıdan insanlar basit bir şekilde davranma yerine, çevrelerine etki yapan “aktif ajanlar” olarak kabul edilmektedir (Balcı ve Ayhan, 2007). Bu ajanlar, amaçlarına uygun olanı seçip kullanan, sadece etkilenen değil aynı zamanda etkileyen bireylerdir.

Modern dönem araştırmaları ile bireyin ihtiyaçlarını karşılama güdüleri ile, söz konusu ihtiyaçların karşılanmasında kullanılabilecek alternatifler incelenmiştir. Bu bağlamda,

“etkiye karşı direnen bireyin bilinçli bir seçim yaparak ihtiyaç ve beklentilerini en iyi şekilde karşılayacağına inandığı iletişim araçlarına yöneleceği” varsayımı geliştirilmiştir.

Böylece, ihtiyaçlarına uygun kanallara yönelen bireylerin, bu doğrultudaki programları izleyeceği, dinleyeceği veya okuyacağı, bu yolla da tatmin olacağı savunulurken; iletişim aracına bağlanma veya alışkanlık değişimi gibi olguların da gündeme gelebileceği vurgulanmıştır (Işık, 2005: 62).

Kurama göre psikolojik tatmin amacıyla medyaya yönelen insanlar dört nedenle medyayı izlemektedirler (Anık, 2003: 72-73):

1) Medyatik ürünlerin tüketicileri ilk olarak eğlence programlarını izleyerek duygusal rahatlık ve gündelik gerginliklerinden arınma hazzı elde etmektedirler.

2) İkincisi, kendisine uygun programlar (genellikle drama) izleyerek; kişisel ilişkilerini geliştirme, dost arkadaş edinme ve yalnızlıktan kurtulma yollarını medyadan öğrenmekte ya da bazı özdeşlikler kurarak, buna yönelik ihtiyaçlarını sanal olarak karşılamaktadırlar.

3) Üçüncüsü, izleyiciler; başkalarını etkilemeyi ve onların görüş alanına girmeyi prestij elde etmeyi, taktir-itibar görmeyi, estetik ve edebi beceriler kazanmayı, başarıya kendini motive etmeyi medyayı kullanarak elde etmektedirler.

4) Son olarak insanlar, inandıklarının teyit edildiğini görmek, doğru yolda olduklarından emin olmak, kendisinin ve başkalarının kişiliğini çözümleyerek, kendini ve başkalarını konumlandırmak amaçlarıyla medya içeriklerine bağımlı kalmaktadırlar.

5) Kısaca medya içerikleri, bireylerin psikolojik tatmin aracı olarak işlev görmekte, onları eğlendirmekte ve medya kullanımı, boş zaman aktivitelerinin başında gelmektedir. Çünkü medya içerikleri hem grup olarak hem de bireysel olarak tüketilebilmekte ve her iki durumda da tatmin sağlamaktadır.

Bir başka çalışmada Katz, Gurevitch ve Haas, kitle iletişim araçları kullanımıyla bağlantılı olarak beş gereksinimin olduğunu belirtmektedir (Katz, Gurevitch ve Haas, 1973, s.166-167):

1) Bilişsel gereksinimler (meraktan kaynaklanan çevreyi anlama ve kontrol etme gereksinimi),

2) Duygusal gereksinimler (zevk ve duygusal tatmin amacıyla medya kullanımı),

3) Kişisel uyum gereksinimi (kişisel güven, saygıyı geliştirme),

4) Sosyal uyum gereksinimi (sosyal bağlantıları, diğer gruplarla olan ilişkileri geliştirme gereksinimi),

5) Kaçış gereksinimi (gündelik yasamın baskı ve sıkıntısından, gerginlikten kaçma).

Berger (1995: 101) ise daha yakın bir dönemde medyayı kullanma nedenleri konusunda;

dünya hakkında bilgi sahibi olmak, eğlenmek, ahlaki, ruhsal ve kültürel değerleri doğrulamak, empati, otoriteyi temsil edenlerin yüceltilmesini veya aşağılanmasını görmek, güzellikler yaşamak, başkalarının tecrübelerinden yararlanmak, merakı tatmin etmek ve bilgilenmek, ilahi olanla özdeşleşmek, stresi azaltmak ve oyalanmak, deşarj olabilmek, kimlik kazanmak, cinsel tatmin yaşamak, adalet kavramına inancı pekiştirmek gibi,

tabuları ele almak, tarihe tanıklık etmek gibi ihtiyaçlarını belirtmektedir (Işık, 2005: 64-65).

Günümüzün en önemli kitle iletişim aracı haline gelen internet ve internet kullanımına yönelik de pek çok araştırma yapılmış ve halen de yapılmaktadır.

HotWired adlı sitenin üyeleri arasında bir anket uygulayarak, insanların hangi amaçlarla interneti kullandıklarını araştıran Stafford ve arkadaşları internet kullanma gereksinimleri konusunda üç temel kategori belirlemişlerdir. İnsanların en önemli gördükleri 45 online aktivite konusunda yapılan faktör analizi sonucunda ortaya çıkan gereksinimleri üç kategori altında toplamışlardır. Bunlar:

1) Erişim gereksinimleri: Web sitelerini dolaşma, kaynaklara erişim, sörf yapma, teknolojiyi takip ve arama motorlarını kullanma şeklinde ortaya çıkıyor.

2) İçerik gereksinimleri: Eğitim, araştırma, öğrenme konusunda internete başvurma, haber ve bilgi arama.

3) Sosyal gereksinimler: Sohbet (chat) yoluyla yeni insanlarla tanışma, arkadaşlık kurma şeklinde gerçekleşen etkileşimli uygulamalar (Stafford vd., 2004: 271).

Bu kategorilerden ilk ikisini Kullanımlar ve Gereksinimler perspektifinin genel kabulleri içerisinde ele alan ve söz konusu ihtiyaçların diğer iletişim araçları için de geçerli olduğunu kabul eden araştırmacılar; chat, yeni insanlar ve arkadaşlar arama şeklinde gerçekleşen ihtiyaçları ise “internete özgü” kullanımlar ve gereksinimler boyutu olarak kabul etmişlerdir.

Kitle iletişim araçlarının kullanılması ve bu kullanımla birlikte elde edilen doyumlar şöyle

Kitle iletişim araçlarının kullanılması ve bu kullanımla birlikte elde edilen doyumlar şöyle