• Sonuç bulunamadı

Genel Tıbbi Hastalık Öyküsüne İlişkin Özellikler

T. C. SAĞLIK BAKANLIĞI  SAGEM TÜRKİYE KADIN SAĞLIĞI ARAŞTIRMASI PROJESİ YÖNETİCİ ÖZETİ

5.  SONUÇLAR

5.2.   Genel Tıbbi Hastalık Öyküsüne İlişkin Özellikler

TÜİK verilerine göre, 2010 yılı itibariyle ülkemizde yaşayan kadınlarda ortalama boy uzunluğu 161,4 santimdir. Ortalama kilo ise 66,9 kilogram düzeyindedir. Araştırmacılar ve klinisyenler tarafından, DSÖ (WHO-World Health Organization) ‘nün BKİ’ yi kullanarak yaptığı yetişkin ağırlık durumu kategorileri (<18,5 kg/m2 zayıf, 18,5 - <25,0 kg/m2 normal, 25,0 - <30,0 kg/m2 fazla kilolu,≥30,0 kg/m2 obez) kullanılmaktadır.(Sağlık Bakanlığı, 2012).

Araştırma sonuçlarına göre boyunuz kaç cm dir? sorusuna cevap veren 6226 kişinin ortalama boy uzunluğu 161,57 cm olarak bulunmuş ve kilonuz nedir? sorusuna cevap veren 6278 kişinin ortalama vücut ağırlığı ise, 66,18 kg olarak bulunmuştur. Araştırmadan elde edilen sonuçlar ülkemizde yaşayan kadınların ortalama boy uzunluğu ve vücut ağırlıklarıyla örtüşmektedir.

Çalışmaya katılan kadınların %31,09’u doktor tarafından tanı konmuş bir süreğen hastalığının olduğunu söylemiştir. Hastalıkların dağılımı incelendiğinde; endokrin sistem hastalıkları içerinde tip 1 ve tip 2 diyabet cevabı verenler %8,9 ile ilk sırada yer almaktadır.

T.C. Sağlık Bakanlığı 2011 İstatistik yıllığı verilerinde hekim tarafından teşhis edilen tip 1 ve tip 2 diyabet hastalığı 15 yaş üzeri kadınlarda %7,5 oranında görülmektedir. Aynı yıllığın ilk sırasında % 16,5 ile bel bölgesi kas iskelet sistem problemleri (Bel Ağrısı, Bel Fıtığı vb.) yer alırken çalışmada bu soruya cevap verenler bu hastalığı türünü hemen hiç belirtmemişlerdir.

Çalışmada endokrin sistem hastalıkları içerinde Troid %5,6 ile 2. sırada yer alırken Sağlık Bakanlığı verilerinde Troid % 5,5 oranındadır. Kadınlarda sıklıkla rastlanan kardiyovasküler hastalıklar içerisinde hipertansiyon hastalığı (%9,7) en çok rastlanan süreğen hastalık olarak belirlenmiştir. Sağlık Bakanlığı verilerinde ise bu oran % 16,8 olarak görülmektedir. Dünya genelinde meme kanserinden sonra kadınlarda en sık görülen jinekolojik kanser türü serviks kanseridir. Serviks kanserinin görüşme sıklığı ülkeden ülkeye ve o ülkenin sosyoekonomik durumunun gelişmişliğine bağlı olarak değişmektedir. Amerika’da 2003 yılında 12200 yeni olgunun tanısı konmuş ve yine aynı yıl 4100 kadın, bu hastalıktan dolayı yaşamını

81 yitirmiştir. Amerika’da 100000’de 8,7 kadında serviks kanseri teşhis edilirken Haiti’de bu oran 100000’de 94 kadına kadar çıkmaktadır. (http://www.onkder.org) Çalışmada, doktorlar tarafından tanısı konmuş kanser türlerinde sorgulandığında; kadınların %1,8’i sadece kanser olduğunu ifade etmiş türü hakkında bilgi vermemiştir. Yine çalışma sonuçlarına göre, kanser türlerinin ailede en çok anne ve teyze/halada rastlandığı tespit edilmiştir.

5.3. Kadınların Menstrual Özellikleri

Yapılan araştırmalara göre, ülkelerin ırk, genetik özellik, beslenme ve yaşam koşullarına bağlı olarak değişen menarş ortalama yaşı ülkemizde 12-13’dür. Çalışma da menstrual gördüğünü belirten kadınların menarş yaşının ortalama 13 olması Türkiye ortalamasıyla örtüşmektedir.

Yapılan araştırmalardan kadınların %40’ının menstrual dönemi öncesi fiziksel ve ruhsal sorunların bir ya da birkaçını yaşadığı bilinmektedir.

Çalışmadan edinilen sonuçlarda, karında şişlik-ağrı, %72,42 gerginlik %46,41, memede şişkinlik-ağrı %42,58, baş ağrısı %34,46 en sık görülen sorunlar olarak tespit edilmiştir.

Menstrual kanamasının normal süreci 3-7 gündür. İlk günlerde daha fazla olan kanama giderek azalır, 7 günden fazla süren kanamalarsa uzun kabul edilmektedir.

Çalışmada kadınların ortalama menstrual kanaması 6 gündür. Menstrual kanamalarının başladığı dönemlerde bu kanamalar her ay aynı şiddette olmayabilir(http://www.gata.edu.tr/cerrahibilimler). Çalışma kapsamında, yoğun kanamalı döneme ilişkin soruyu cevaplayan 4693 kadından, 4447’si yoğun kanamalı dönemini bildiğini belirtmiştir. Çalışmada ortalama 3 gün yoğun kanamalı menstrual tespit edilmiştir.

Menstrual siklus bir menstrual kanamanın başlangıcından, gelecek menstrual kanamanın başına kadar geçen süre olarak tanımlanmaktadır. Tıpta ortalama menstrual süresi 28 gün ve 21 günden, 35 güne kadar aralıklarla menstrual görülmesi normal sınırlar olarak kabul edilmektedir (http://www.jinekoloji.net). Çalışmaya katılan kadınların

%6,82’si 21 günden az sürede , %90,79’u 21-35 gün arasında,%2,39’u ise 35 günün üzerinde menstrual gördüğünü belirtmiştir.

Çalışmada, menstrual kanamalarınızla ilgili olarak hiç tedavi olmanız gerekti mi?

sorusuna kadınların %87,79’u “Hayır” cevabını vermiştir.

Kadınların ped değiştirme sıklığı tıbben incelendiğinde ped sıklığının ölçümü ve normal olup olmadığının değerlendirilmesi zordur. Her kadının ped değiştirme sıklığı değişiktir. Ancak genel olarak günde 3-5 adetten çok ped değiştirilmesi fazla kabul edilir.

Ped kullananlar 1-2 damla kanama olduğunda bile ped değiştiriyorsa ve bu şekilde günde 4-5 ped değiştirdiğini ifade ediyorsa normaldir denilebilir. Günde sadece bir ped yeterli oluyorsa bu da normal kabul edilebilmektedir. (http://www.ezberim.biz/kadin-hastaliklari/255317)

82 Çalışmada, menstrual gören kadınların%87,91’i hazır ped ve %13,17’si bez kullandıklarını belirtmişlerdir. Ürünün kullanım sıklığı incelendiğinde; günde 4 den az ürün değişimi gerçekleştirenlerin oranı %48,22(ped), %65,91(bez) ve günde 4-6 kez ürün değiştirenlerin oranı ise, %42,12 (ped), %27,73 (bez)’dir.

5.4. Kadınların Obstetrik Özellikleri

Kadınların obstetrik özelliklerine ilişkin bu bölümde, gebelik ve gebelikte sağlık verileri değerlendirilmiştir.

TÜİK doğum istatistikleri, 2012 verilerine göre; yaşı 25’ten küçük olan kadınların doğum sayılarında düşme gözlemlenirken doğum sayısındaki en büyük artış “30-34” yaş grubundaki kadınlarda meydana gelmiştir. Bu yaş grubunda canlı doğan bebek sayısı 2011 yılına göre yaklaşık %9 artarak 278265’ten 2012 yılında 303224’e ulaşmıştır. “35-39” ve “40-44” yaş gruplarındaki kadınlarda da benzer şekilde canlı doğan bebek sayılarında artış meydana gelmiştir. Yine TÜİK verilerine göre toplam doğurganlık hızı, 2010 yılında 2,05 çocuk iken 2011 yılında 2,02 çocuktur. Yani, bir kadının doğurgan olduğu dönem boyunca doğurabileceği ortalama çocuk sayısı 2’dir.

Çalışmaya katılan kadınların canlı doğum sayılarının dağılımı incelendiğinde;

%72,34’ ünün 1-3 canlı doğum gerçekleştirdiği görülmektedir. Ayrıca “kaç çocuk sahibi olmak istersiniz?” sorusuna cevap veren 4960 kadının, %15’i hiç çocuk istemediğini, %6,4’ü 1 çocuk istediğini, %34,6’sı 2 çocuk istediğini ve %22,02’si ise 3 çocuk istediğini belirtmiştir. 4 ve üzeri çocuk isteyenler %18,04 oranındadır. Ancak çalışmada kadınların cevaplarını halen mevcut yaşayan çocuklarını da göz önünde bulundurularak verilmiş olduğunu gözden kaçırmamak gerekmektedir.

Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırması-2010 sonuçları incelendiğinde ise, toplam küretaj (isteyerek düşük) hızlarının yıllara göre düşüş gösterdiği saptanmaktadır.

Araştırmaya göre 1978’de kadın başına düşük sayısı 0,69 iken 2008 yılında bu rakam 0,29 olarak görülmektedir.

Araştırmalarda, kentlerde yaşayan kadınlarda, küretajın (isteyerek düşük) kırsalda yaşayan kadınlara göre daha yüksek olduğu görülmektedir. Ayrıca, küretajı sosyo-ekonomik düzeyi yüksek olan kadınlar daha fazla tercih ederken sosyo-ekonomik düzeyi düşük kadınlar daha az tercih etmektedir.

Çalışmaya katılan ve abortus öyküsü olan kadınların oranı %26,02 dir. Küretaj (isteyerek düşük) sayıları incelendiğinde kadınların %18,95’inin küretaj (isteyerek düşük) öyküsü olduğu görülmektedir.

Doğum sonrası ölen çocuk sayıları için TÜİK ölüm istatistiklerine bakıldığında, ülkemizde 2009 yılında meydana gelen bebek ölümü sayısı 17388 iken bu sayı 2010 yılında 15049’dur. Bebek ölüm hızı, 2009 yılında binde 13,9 iken bu hız 2010 yılında binde 12,1’dir.

2010 yılında bir yaşını doldurmadan ölen bebeklerin % 63,8’i bir ayını doldurmadan ölmüştür. Bir ayını doldurmadan ölen bebeklerin % 14,4’ünün ilk gün, % 31,9’unun 1-6 günlükken, %17,5’inin ise 7-29 günlükken öldüğü görülmektedir. 1-4 aylıkken ölen

83 bebeklerin oranı ise %22,9’ dur. Bebek ölüm hızı, 2009 yılında binde 13,8 iken 2012 yılında

%011,6’ya düşmüştür.

Çalışmada yer alan kadınların %6,83’ünün çocuklarından 1 ini, %1,52’sinin 2 sini ve

%1,10’unun ise 3 ve üzeri çocuğunu doğum sonrası kaybettikleri tespit edilmiştir.

Özellikle gelişmekte olan ülkelerde aşırı doğurganlık nedeniyle binlerce kadın yaşamını yitirmektedir. Ayrıca 10 milyon kadın, aşırı doğurganlık nedeniyle hayatını tehdit edebilecek sağlık sorunlarıyla karşı karşıya kalmaktadır. Dünya Doğurganlık Araştırması;

kısa doğum aralığının bebeklerin yaşam şansını %60-70, çocukların beş yaşına kadar olan yaşam şansını ise %50 azalttığını ortaya koymuştur.

Çalışmada, bir önceki gebelik ile son gebelik arasında geçen süre sorgulanmış, iki yıldan fazla yanıtını veren kadınların oranının %69,58, iki yıl altı yanıtını veren kadınların oranının%17,72 olduğu görülmüştür. Ancak çalışma kapsamında tek çocuk sahipliği cevabını veren %11,98 oranında kadın yer almıştır.

Çalışmada, son gebelikte doğum öncesi bakım hizmetlerine ilişkin sorulan sorulara verilen cevaplarda, bakımın %90,27’ lik oranla hekim, %17,26’ lık oranla hemşire, %14,06’ lik oranla ebelerden alındığı ifade edilmiştir. Hacettepe Üniversitesi HUKSAM tarafından yapılan araştırmada ise; bakımı hekimden alanların oranının %60,8 hemşire ya da ebeden alanların oranının ise %6,9 olduğu görülmektedir.

Sağlık Bakanlığı 2012 verilerine göre toplam sezaryen oranı %48’dir. DSÖ’nün önerdiği sezaryen oranı %15'tir. Türkiye Halk Sağlığı Kurumu-2011 verilerine göre 2001 yılında %20 iken sezaryenle doğum yapan annelerin oranı 2011 yılı itibariyle %47’ye yükselmiştir. Kürtaj’ da olduğu gibi, kentsel bölgelerde sezaryen oranı daha yüksektir. Yine eğitim düzeyi yükseldikçe sezaryen ile doğum artış göstermektedir. SGK verilerine göre 2010 yılında SGK’ ya bildirilen 745000 doğumdan sadece 337000’i normal doğumdur.

Gerçekleştirilen çalışmada görüşülen kadınlara en son doğumu ne şekilde yaptıkları sorulmuş %27,58’si sezaryen %72,34’ü ise normal doğum cevabını vermiştir. Sağlık Bakanlığı-2012 verilerinde hastanede doğum yapan kadınların oranının %96,8 olduğu bilinmektedir. Araştırmaya katılan kadınların son doğumlarını nerede gerçekleştirdikleri sorgulanmış ve kadınların %14’ü evde, %85,92’si ise hastanede cevabını vermiştir.

Çalışmada, ailede akraba evliği irdelenmiş ve çalışmaya katılanların %18,34’ünün akraba evliliğinin olduğu belirlenmiştir. Akrabalık dereceleri sorulduğunda ise %41,78’i soya dayalı uzak akraba cevabını verirken %19,25’i amcaoğlu cevabını vermiştir. Teyze oğlu, halaoğlu, dayıoğlu cevaplarının ise sırasıyla %15,48, %12,82, %10,26 olduğu görülmüştür.

5.5. Aile Planlamasına Yönelik Özellikler

Araştırma kapsamında, aile planlamasına yönelik özellikler hakkında bilgi sahibi olmak, hem gebeliği önleyici bir yöntem kullanıp kullanmama hem de hangi yöntemin kullanıldığına ilişkin veri elde etmek amacıyla, kadınların son bir yıl içerisinde kullandıkları gebeliği erteleyici veya önleyici yöntemlere ilişkin sorular sorulmuştur.

84 Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırmalarına göre modern kontraseptif yöntem kullanan kadınlar 1988’de %31, 1993’de %34,5, 1998’de %37,7, 2003’te %42,5 ve 2008’de %46’dır.

Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırması (TNSA) 2008 sonuçlarına göre kadınların kontraseptif yöntemleri bilme oranları şöyledir: RİA ve OKS %98, kondom %92,3, tüp ligasyon %91,6, geri çekme %92 ve acil kontrasepsiyon hapı %29,2’dir

Cevaplayıcıların%65,47’si aile planlama yöntemi kullandığını,% 34,06’sı ise hiç aile planlama yöntemi kullanmadığını ifade etmişlerdir. Çalışmada yer alan kadınların %28,61’i OKS’yi, %49,91’i RİA’yı, %66,47’si kondomu, %63,76’sı geri çekilmeyi, ve %19,41’i ertesi gün hapını kullandığını ifade etmiştir.