• Sonuç bulunamadı

B. Adil Yargılanma Hakkının Uygulama Alanı

1. Genel Olarak

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne taraf olan devletler, sözleşmeyi iç hukuklarında ne şekilde uygulayacakları konusunda serbesttirler. Bununla birlikte ulusal mahkeme kararlarının Sözleşmeye uygun olması gerekmektedir. Sözleşmeyle güvence altına alınmış haklarının ihlal edildiğini düşünen bireyler, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne, bireysel başvuru92 yoluyla ulaşabilir. AİHM’nin verdiği kararlar taraf devletleri bağlar, bu sebeple Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi kararların uygulanıp uygulanmadığını denetler. AİHM’nin ihlal konusundaki kararı, ulusal mahkeme kararını bozacak nitelikte değildir. Sözleşme organı ancak tazminata hükmedebilir.93

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde hüküm altına alınan adil yargılanma hakkı, en temel insan haklarından biridir.

91 Karakeyha, s. 34-35.

92 Madde 34: Bu Sözleşme veya protokollerinde tanınan haklarının Yüksek Sözleşmeci Taraflardan biri tarafından ihlal edilmesinden dolayı mağdur olduğunu öne süren her gerçek kişi, hükümet dışı kuruluş veya kişi grupları Mahkeme’ye başvurabilir. Yüksek Sözleşmeci Taraflar bu hakkın etkin bir şekilde kullanılmasını hiçbir surette engel olmamayı taahhüt ederler.; https://www.anayasa.gov.tr/media/3542/aihs_tr.pdf, e.t: Ocak 2021.

93 Schroeder, s. 149.

29

Adil yargılanma hakkının düzenlendiği AİHS’nin 6. maddesi;

“1. Herkes gerek medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıklar gerek cezai alanda kendisine yöneltilen isnadın esası hakkında karar verecek olan, yasayla kurulmuş, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde hakkaniyete uygun ve aleni olarak görülmesini isteme hakkına sahiptir. Hüküm açık oturumda verilir, ancak; demokratik bir toplumda genel ahlak, kamu düzeni ve ulusal güvenlik yararına, küçüklerin korunması veya davaya taraf olanların özel hayatlarının gizliliği gerektirdiğinde veya davanın açık oturumda görülmesinin adaletin selametine zarar verebileceği bazı özel durumlarda, mahkemenin zorunlu göreceği ölçüde, duruşmalar, dava sürecince tamamen veya kısmen basına ve dinleyicilere kapalı olarak sürdürülebilir.

2. Bir suç ile itham edilen herkes, suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar suçsuz sayılır.

3. Her sanık en azından aşağıdaki haklara sahiptir:

a) Kendisine yöneltilen suçlamanın niteliği ve nedeninden en kısa zamanda, anladığı bir dille ve ayrıntılı olarak haberdar edilmek,

b) Savunmasını hazırlamak için gerekli zamana ve kolaylıklara sahip olmak,

c) Kendi kendini savunmak veya kendi seçeceği bir avukatın yardımından yararlanmak ve eğer avukat tutulmak için mali olanaklardan yoksunsa ve adaletin selameti gerekiyorsa, mahkemece görevlendirilecek bir avukatın para ödemeksizin yardımından yararlanabilmek;

d) İddia tanıklarını sorguya çekmek veya çektirmek, savunma tanıklarının da iddia tanıklarıyla aynı koşullar altında çağırılmasının ve dinlenmesinin sağlanmasını istemek;

e) Duruşmada kullanılan dili anlamadığı veya konuşmadığı taktirde bir tercümanın yardımından para ödemeksizin yararlanmak.” şeklindedir.

30

Maddenin 1’inci fıkrasında belirtildiği üzere “medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlık” ve “bir suç isnadının bulunması” hallerinde 6. maddedeki haklar geçerlilik kazanacaktır. Bu hallerin dışında, adil yargılanma hakkının ihlalini içeren bir iddia, madde kapsamında sayılamayacaktır.94 Bu şekilde kişinin adil yargılama isteme hakkının kısmen sınırlı tutulduğu, böylece idari davalar, disiplin hukuku veya anayasaya aykırılık iddialarının, kural olarak, bu madde kapsamının dışında kalacağı söylenebilir.

Ancak AİHM “otonom kavramlar doktrini” anlayışıyla hareket ederek sözleşmedeki kavramları davalı devletlerin iç hukukuna bakarak yorumlamamış; maddedeki "medeni hak" ve "suç isnadı" ifadelerini geniş şekilde yorumlayarak kamu düzeyindeki pek çok uyuşmazlığı da madde kapsamına sokmuştur.95

AİHM, 6. maddenin kapsamını gösteren bu kavramların iç hukukta ne anlama geldiklerinden ziyade, yargılamaya konu hak ve iddianın konusuna bakarak kendi ölçütleri çerçevesinde değerlendirmektedir.96

Medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıklar söz konusu olduğunda 6’ıncı maddenin uygulanabilirliği için bir “hakka” veya “yükümlülüğe” dair bir “uyuşmazlık”

bulunmalı, bu hak ve yükümlülüğün iç hukukta bir dayanağı olmalı ve bu hak veya yükümlülük “medeni” olmak durumundadır.97

Komisyon önceki kararlarında medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlık kavramını sınırlayan bir şekilde yorumlamıştır. Günümüzde bu yorum şeklinden vazgeçilmesine ve kavramın geniş bir şekilde yorumlanmasına rağmen kesin bir tanım yapmak mümkün olmamıştır. Yine de AİHM içtihatları sayesinde medeni hak ve yükümlülüklerin neler olduğu biraz daha netleşmiştir.98

94 Tezcan vd., s. 308.

95 Gölcüklü, s. 200.

96 Tezcan, vd., s. 306.

97 Vitkauskas, Dovydas - Dikov, Grigoriy, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Kapsamında Adil Yargılanma Hakkının Korunması, Çev. Serkan Cengiz, 2. Baskı, 2018, s. 17.

98 İnceoğlu, İnsan Hakları…, s. 12.

31

Medeni hak ve yükümlülük kavramı, iş hukuku, ticaret hukuku, sigorta hukuku, kişi hukuku, eşya hukuku, aile hukuku ve miras hukuku ilişkilerinden kaynaklanan uyuşmazlıkları, haksız fiil kaynaklı tazminat taleplerini, sözleşme ilişkisinden kaynaklanan uyuşmazlıkları, yani özel hukuk uyuşmazlıklarını kapsar.99 Taraflardan birinin devlet olduğu durumlarda medeni hak ve yükümlülük kavramının nasıl yorumlanacağı önem arz eder. Bu noktada mahkeme, hakkın iç hukuktaki yerinden ziyade hakkın niteliği ile ilgilenir.

Medeni hak ve yükümlülükler kavramı özerk olarak yorumlandığından, ilgili devletin ulusal hukukuna göre kamu hukukuna ait bir konu olarak nitelendirilen bir hak, sözleşme organı tarafından özel hukuk konusu olarak görülebilir.100 Ulusal hukukta özel hukuka ait olarak düzenlenen bir hak ve yükümlülüğün medeni olacağı açıktır; ancak kişi ile devlet arasındaki bir uyuşmazlıkta taraflardan birinin kamu mercii olması, uyuşmazlığa ait kuralların kamu hukukunun bir parçası olması önemli değildir, burada hakkın niteliği önem arz eder. Her olayı kendi özel şartlarına göre değerlendiren Komisyon ve Mahkemenin, hakkın medeni nitelikte olduğunu kabul etmesi, davadaki özel hukuk unsurlarının kamu hukuku unsurlarına ağır basmasıyla mümkün olabilir.101

Kamusal niteliği olan ancak Mahkeme’ye göre medeni hak ve yükümlülük niteliğinde olan işlemler şunlardır: mülkiyet hakkı ile ilgili idari işlemler; bir meslek veya başka bir iktisadi faaliyetin yürütülmesi ile ilgili idari kararlar; çalışma hayatı, sosyal sigorta, iş sözleşmesinin bozulması, işten çıkarma ile ilgili idari işlemler; idarenin kusurundan doğan zararın tazminine ilişkin uyuşmazlıklar; idarenin takdir yetkisi kullanmasından doğan uyuşmazlıklar.102 Bunlara karşın birçok kamu hukuku hak ve yükümlülükleri AİHS m.6 kapsamında değildir. Bunlar: vergi ödeme yükümlülüğü,

99 Gözübüyük – Gölcüklü, s. 270-272.

100 İnceoğlu, İnsan Hakları…, s. 21.

101 Vitkauskas - Dikov, s. 20; İnceoğlu, İnsan Hakları…, s. 22-23.

102 Turabi, s. 76.

32

siyasi hal ve yükümlülükler, ülkeye giriş, ülkede kalma koşulları, yabancıların sınır dışı edilmesi, vatandaşlık kazanma hakkı gibi haklardır.103

Özel hukuk sözleşmesini etkileyen idari kararlarla ilgili olarak AİHM içtihatlarına bakıldığında çıkarılan sonuç şudur; özel hukuk hakları ve yükümlülükleri üzerinde doğrudan sonuç doğuran bir usulün bulunması durumunda, bu usulü yürüten makama bakılmadan söz konusu usul 6. madde kapsamında değerlendirilir. Burada önemli nokta önceden var olan medeni nitelikte bir hak üzerinde idari organ kararının bir sonuç doğurmasıdır.104

AİHS madde 6’da medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlık denildiğinden madde 6’nın uygulanabilmesi, iç hukukta iki özel kişi veya kişi ile devlet arasında bulunan bir uyuşmazlığa bağlıdır. Uyuşmazlığın bulunup bulunmadığının takdirini Mahkeme yapacaktır. Ayrıca bu uyuşmazlığın konusu medeni hak ve yükümlülük olmalı, yargılama sonucunda bu hak ve yükümlülükle ilgili bir sonuç doğmalı, yani uyuşmazlık ile hak arasında doğrudan bir bağ bulunmalıdır.105

AİHS bakımından adil yargılanma hakkının kapsamı “medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlık” ve “suç isnadı”nın varlığıdır. Anayasa’nın 36.

maddesi bakımından ise böyle bir sınırlandırma söz konusu değildir. Buna rağmen AYM adil yargılanma hakkını yorumlarken AİHS’nin 6. maddesindeki gibi, hakkın kapsamını dar bir şekilde ele almaktadır. AYM bir kararında “Anayasa Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için, kamu gücü tarafından müdahale edildiği iddia edilen hakkın Anayasa’da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (Sözleşme) ve Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerinin kapsamına da girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle, Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren

103 Tezcan vd., s. 310.

104 Ringeisen v. Austria, 16.07.1971, Başvuru no. 2614/65, para. 94; İnceoğlu, İnsan Hakları…, s. 26.

105 İnceoğlu, İnsan Hakları…, s. 71.

33

başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün değildir.”106 diyerek konuyla ilgili yaklaşımı ortaya koymuştur.

Anayasa’nın 36. maddesinde “Herkes … adil yargılanma hakkına sahiptir.”

denilerek herkesin mahkeme önünde hak arama hakkı olduğu kabul edilmiştir. Ancak Anayasa Mahkemesi burada da adil yargılanma hakkının uygulama alanını AİHM’nin yorumladığı şekilde yorumlamıştır. AYM’ye göre bir ceza davasında mağdur, suçtan zarar gören, şikayetçi veya katılan, haklarında bir suç isnadı bulunmadığından Sözleşme’nin 6. maddesinin koruma alanının dışındadır.107 Dolayısıyla AYM’ye göre bu hak yalnız hakkında suç isnadı bulunanları kapsamaktadır.