• Sonuç bulunamadı

GENEL HÜKÜMLER

Belgede Ticari iş ve sonuçları (sayfa 150-169)

D. TİCARÎ TEAMÜL

V. GENEL HÜKÜMLER

Genel hükümler, Türk Ticaret Kanunundaki hükümler ve ticarî işletmeye iliş- kin işlem ve fiillerle ilgili diğer kanunlardaki hükümler dışında kalan hükümlerdir446. Diğer bir ifadeyle, Türk Ticaret Kanununda düzenlenenler dışındaki hükümlerin ge- nel hüküm olarak nitelendirilebilmesi için bu hükümlerin bit ticarî işletmeye ilişkin işlem ve fiillerle ilgili olmaması gerekir.

Genel hükümler, ticarî işlere uygulanacak hükümler sıralamasında en son sı- rada yer alır. Uyuşmazlığa uygulanacak hiçbir ticarî hüküm, örf ve âdet kuralı bu- lunmaması hâlinde genel hükümler uygulanır447. 1931 tarihli Yargıtay İçtihadı Bir- leştirme Kararına göre de, Ticaret Kanununda kefiller hakkında bir hüküm bulun- maması sebebiyle, Borçlar Kanunundaki hükümlerden önce ticarî teamüllerin uygu- lanması gerekir448.

Uygulama sırası genel hükümlere geldikten sonra, uyuşmazlığa uygulanacak hükümlerin sırası, TMK. m.1/2’ye göre belirlenir449. Buna göre ilk olarak, Ticarî olmayan hükümler başlığı altında değerlendirebileceğimiz Türk Medenî Kanunu ve Türk Borçlar Kanunu hükümleri uygulanır. İkinci sırada ise, ticarî olmayan örf ve

445

Ulusoy, s. 109. 446

Ayhan, Ticarî İşletme Hukuku, s. 80. 447

“Davacı anonim şirketçe ortaklara dağıtılmak üzere bastırılmış ve imzalanmış hamiline yazılı şirket pay senetlerinin davalı tarafından şirket kasasından bir sebebe dayanmaksızın alınması durumunda olaya TTK.'nın 1. maddesi delaletiyle medenî kanun'un zilyetlik hükümlerinin uygulanması gerekir.” 11. HD. T. 11.10.1988 E. 1988/2820 K. 1988/5815

(www.kazanci.com). 448

Yargıtay İBK. T. 25.3.1931, E. 1931/26 K. 1931/36 (Ayhan, Ticarî İşletme Hukuku, s. 80). 449

138

âdet kuralları uygulanır. İlk iki sırada da uyuşmazlığa uygulanacak bir hüküm bu- lunmaması hâlinde, hâkim, kendisi kanun koyucu olsaydı nasıl kanun koyacak idiyse ona göre hüküm verecektir450.

450

Karahan, s. 69; Poroy / Yasaman, N. 138; Bahtiyar, Ticarî İşletme, s. 70; Bozkurt, Ticarî İşletme, s. 75.

139

SONUÇ

“Ticarî İş ve Sonuçları” isimli bu çalışma kapsamında yer alan konular, ilgili

bölüm ve başlıklar altında ayrıntılı olarak incelenmiş ve değerlendirilmiştir. Bu ne- denle sonuç kısmında sadece; bu çalışmanın kapsamına giren hususlara ilişkin huku- ki düzenlemeler ve uygulamaya ilişkin problemler ortaya konularak bu düzenlemeler ve problemlere ilişkin çözüm önerilerine yer verilecektir. Bu çerçevede, yapılması gereken hukuki değişiklikler ve bazı konularda yapılan değerlendirmeler sonucu ula- şılan kanaatlere yer verilecektir.

1. Ticarî iş kavramının nitelendirilmesinde kullanılan kriterler TTK. m.3 ve 19’da sayılmıştır. Buna bağlı olarak, Türk Ticaret Kanununda düzenlenen hususlar mutlak ticarî iş olarak nitelendirilmiş ve aksinin taraflarca kararlaştırılamayacağı belirtilmiştir (TTK. m.3). Bu hükümden dolayı, her iki tarafı da tacir olmayan ve bir ticarî işletmeyle hiçbir ilişkisi bulunmayan işler, sadece Ticaret Kanunu’nda düzen- lenmesi nedeniyle, ticarî işin sonuçlarına tâbi tutulmaktadır. Türk Ticaret Kanununda düzenlenen tüm hususların başka herhangi bir şart aranmaksızın ticarî iş sayılması ve ticarî işe bağlanan sonuçlara tâbi tutulması ağır sonuçların doğmasına sebep olmak- tadır. Bu tür işlemler açısından, teselsül karinesi, ticarî faiz ve zamanaşımı konuları- nın uygulanması sınırlandırılabilir. Bu şekilde, tacir olmayan tarafların, ticarî işlerin ağır sonuçlarından kısmen de olsa korunması mümkün olabilir. Özellikle, teselsül karinesi ve faiz açısından bu tür bir istisna kabul edilebilir.

2. Türk Ticaret Kanunu’nda ticarî iş kavramının nitelendirilmesinde kullanı- lan kriterlerden birisi de TTK. m.19’da yer alan ticarî iş karinesidir. Bu karineye gö- re, tacirlerin borçları kural olarak ticarîdir. Bununla birlikte, aynı maddede, tacirlere bu karineyi çürütme imkânı da verilmiştir. Fakat bu imkân, sadece gerçek kişi tacir- lere tanınmıştır. Diğer bir ifadeyle, tüzel kişi tacirlerin tüm borçları aksi ispatlanamaz biçimde ticarî olarak nitelendirilmiştir. Bunun anlamı, tüzel kişi tacirlerin bütün iş- lemlerinin ticarî nitelikte kabul edilmesidir. Buna bağlı olarak, doktrinde ve Yargıtay

140

kararlarında, tüzel kişi tacirlerin, Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunda yer alan tüketici tanımı içinde değerlendirilemeyeceği savunulmaktadır. Bununla birlikte tica- ret şirketlerinin tüm işlemleri istisnasız olarak ticarî kabul edilmektedir. Oysaki tica- ret şirketleri de kendi faaliyet alanları dışında bir takım işlemler de bulunabilirler. Dolayısıyla, tüzel kişi tacirlerin yapmış oldukları işlemlerin istisnasız olarak ticarî kabul edilmesinin ve bu nedenle tüzel kişi tacirlerin Tüketicinin Korunması Hakkın- da Kanun hükümlerinden faydalanmaktan yoksun bırakılmasının doğru olmadığı savunulabilir. Elbette tüzel kişi tacirin, tacir sıfatının ortadan kaldırılması ve gerçek bir kişi gibi düşünülüp tacire bağlanan sonuçlardan muaf tutulması doğru değildir. Ancak, bu durum, tüzel kişi tacirin hiçbir şekilde tüketici sayılmaması ve Tüketici- nin Korunması Hakkında Kanun hükümlerinden faydalanamaması anlamına gelme- melidir. Doktrinde ve Yargıtay kararlarında, Tüketicinin Korunması Hakkında Ka- nun’da tanımı yapılan tüketici sıfatında geçen tüzel kişi ibaresinin TTK. m.19 dikka- te alınarak sınırlandırılmasına katılmak mümkün değildir.

3. Tacirin ticarî faaliyetleri ile aynı veya benzer işlemleri ticarî olmayan ala- nında yapması durumunda basiretli davranması gerekip gerekmediği sorusunun ce- vaplandırılması gerekir. Tacir, ticarî olmayan alanında yaptığı işlemlerden dolayı basiretli davranmak yükümlülüğü altında bırakılamaz. Tacirin bu işlemler açısından bilgili ve tecrübeli olması da sonucu değiştirmez. Tacir de ticarî olmayan alanına ilişkin işlemlerde sıradan kişiler gibi sorumlu tutulmalıdır. Tacir bir kişinin ticarî olmayan alanına ilişkin işlemlerinde de o kişinin tacir sıfatı göz ardı edilerek sıradan bir kişi gibi muamele yapılır. Dolayısıyla, tacir sıfatı, mutlak ve her yapılan işlemde o kişiyi takip eden bir sıfat olarak kabul edilmemesi savunulabilir.

4. Sadece alacaklı bakımından ticarî nitelikte olan bir işin sözleşmeden kay- naklanıyor olması o işin sözleşmenin karşı tarafı olan borçluların hepsi bakımından ticarî iş olarak kabul edilmesini gerekli kılar. Bu nedenle borçlular arasında mütesel- sil sorumluluk hükümleri uygulama alanı bulur. Çünkü, Türk Ticaret Kanununun

141

taraflarından herhangi birisi için ticarî nitelikte ise, kanunda aksine hüküm olmaması şartıyla, sözleşmenin diğer tarafı için de bu iş ticarî iş olarak kabul edilir. Bununla birlikte, sözleşmenin alacaklı veya borçlu tarafında birden çok kişinin bulunması bu kuralı değiştirmez. Diğer bir ifadeyle, borçlular arasında teselsülün kabul edilebilme- si için, Türk Ticaret Kanununun 19. maddesinde yer alan yayma kriterine rağmen, borçlu tarafın alacaklı taraftan bağımsız olarak düşünülmesi ve onlar açısından ayrıca ticarî iş değerlendirilmesi yapılması düşünülemez.

5. Ticarî iş niteliğindeki ödünç sözleşmelerinde bileşik faiz kararlaştırabilece- ğine ilişkin olarak düzenlenen TTK. m.8'de söz konusu ödünç sözleşmesinin, söz- leşmenin her iki tarafı bakımından da ticarî iş niteliğinde olması gerektiği ifade edil- miştir. Hükmün devamında ise, bu hükmün tarafları tacir olmayan sözleşmeler için uygulanmayacağına yer verilmiştir.

Her iki tarafı da tacir olan bir ödünç (karz) sözleşmesinde, taraflardan birisi- nin bu işin ticarî işletmesi ile ilgili olmadığını bildirmesi durumunda, TTK. m.19’da düzenlenen yayma kriterini uygulamayı engelleyen bir hüküm yoktur. Bu nedenle Bu bildirime rağmen yayma kriteri sebebiyle bildirimi yapan taraf açısından da ticarî bir iş olarak kabul edilecektir. Dolayısıyla, bu tür bir ödünç sözleşmesinde de bileşik faiz kararlaştırılması mümkün gibi görünmektedir. Ancak, TTK. m.8/2'de sözleşme- nin taraflarının tacir olması gerektiği şeklindeki ifade ile asıl amaçlananın sözleşme taraflarının ticarî işletmeleri ile ilgili bir ödünç sözleşmesi olduğu düşünülebilir451. Bu, amaca yönelik yorum gereğince, ödünç sözleşmesinin her iki tarafının da ticarî işletmesi ile ilgili olduğu hâllerde bileşik faiz kararlaştırılabileceği şeklinde bir dü- zenleme öngörülebilir. Bu şekilde, borçlunun ticarî işletmesine ilişkin olmayan bir ödünç sözleşmesinde, tarafların bileşik faiz kararlaştırmaları engellenebilir.

451

Ödünç sözleşmesinin borçlu bakımından ticarî iş niteliğinde olmadığı durumlarda, TTK. 19/2'deki ticarî iş karinesine rağmen, bileşik faiz uygulamasının yapılamayacağı yönünde bkz., Arkan, s. 85.

142

6. Vade farkı anaparanın bir parçası niteliğindedir. Faiz gibi fer'i nitelikte de- ğildir. Bu nedenle vade farkının ödenmemesi borcun tam olarak yerine getirilmediği anlamına gelir. Diğer bir ifadeyle, borç ödenirken alacaklının çekince koymamış olması vade farkını daha sonra talep edemeyeceği anlamına gelmez. Oysaki faiz ala- cağının saklı tutulduğunun ödeme sırasında alacaklı tarafından açıkça borçluya bildi- rilmesi gerekir. Ayrıca, vade farkı, faiz gibi sermayenin semeresi değildir. Aksine satış sözleşmesi sonucu elde edilen bir kâr niteliğindedir. Uygulamada yer alan ve sözleşmelere konulan, borcun belirlenen vadede ödenmemesi hâlinde belirli bir oranda vade farkı ödeneceği kaydı gerçek anlamda vade farkı olarak nitelendirile- mez. Bu durumda taraflar arasında kararlaştırılan bu oran ancak bir temerrüt faizi olarak nitelendirilebilir. Bu nedenle, doktrindeki farklı görüşlere rağmen, vade farkı kavramının uygulamada doğru nitelendirilmediği ve ilgili bölümde açıkladığımız gerçek manada vade farkının faiz olarak nitelendirilemeyeceği kanaatindeyiz.

7. Yabancı para borçlarına uygulanacak faiz oranını düzenleyen FaizK. m.4/a’ya göre;"Sözleşmede daha yüksek akdi veya gecikme faizi kararlaştırılmadığı

hâllerde, yabancı para borcunun faizinde Devlet Bankalarının o yabancı para ile açılmış bir yıl vadeli mevduat hesabına ödediği en yüksek faiz oranı uygulanır".

Devlet bankalarının vadeli mevduat hesabı açmadığı yabancı paralar için uygulana- cak faiz oranı açısından, o yabancı para birimi ile kur olarak aynı veya en yakın de- ğere sahip ve devlet bankalarında vadeli mevduata sahip para birimine uygulanan faiz oranının uygulanması uygun bir çözüm olabilir. Çünkü, para birimleri için faiz oranı belirlenirken esas alınan kriter, o para biriminin piyasadaki değeridir. Değer olarak birbiri ile aynı veya birbirine yakın para birimlerine aynı oranda faiz uygu- lanması eşitlik ilkesine de aykırı olmayacaktır.

Yabancı para borçlarına ilişkin bir diğer problem ise, bu borçlar açısından adi ve ticarî iş ayırımı yapılmaksızın tek bir faiz oranının kabul edilmiş olmasıdır. Oysa- ki Türk Lirası üzerinden borçlananlar açısından ticarî işlerde daha yüksek oranda faiz ödeme gibi bir dezavataj bulunmaktayken yabancı para borçlarında tek çeşit faiz ora-

143

nı belirlenmesi eşitliğe aykırı görünmektedir. Ticarî işlerde, yabancı para borcuna ilişkin faiz oranının, devlet bankalarının o yabancı para ile açılmış bir yıl vadeli mevduat hesabına ödediği en yüksek faiz oranından belli bir oranda daha yüksek olması düşünülebilir.

Yapılan açıklamalar çerçevesinde, yabancı para borçlarına ilişkin FaizK. 4/a maddesinin boşlukları ortadan kaldıracak ve eşitliğe aykırı olmayacak şekilde gözden geçirilerek tekrar kaleme alınması gerektiği savunulabilir.

8. 6102 sayılı TTK. m.1530 ile ticarî işletmeler arasındaki bazı işlemlerde borçlunun temerrüdü ve uygulanacak temerrüt faizine ilişkin getirilen yeni düzenle- meler mevcuttur. Bu düzenlemeler, bahsi geçen işlerde borçlunun ihtarsız temerrüde düşürülmesine ve bu işlerde uygulanacak faiz oranının 3095 sayılı Faiz Kanunu’nda belirlenen faiz oranından daha yüksek olmasına ilişkindir. Küçük ve orta ölçekli iş- letmeleri, büyük ölçekli işletmeler karşısında korumak amacı güden bu düzenlemeler olumludur. Ancak, 6102 sayılı TTK. m.8’de ticarî işlerde faize ilişkin düzenlemeler yer almasına rağmen, ticarî işletmeler arasında TTK. m.1530 kapsamına giren işlere ilişkin faiz düzenlemesinin bu hükümden ayrı olarak düzenlenmesi kanun yapma tekniği bakımından doğru değildir. Ticarî işlerde faize ilişkin hükümlerin bir madde altında toplanması savunulabilir.

Faize ilişkin özel nitelikte bir kanunun varlığına rağmen, faize ilişkin hüküm- lerin dağınık ve düzensiz şekilde, çeşitli kanunlarda yer almaları kabul edilemez. Faize ilişkin hükümlerin, 3095 sayılı Faiz Kanununun bünyesinde toplanması ve sis- tematik şekilde düzenlenmesi daha faydalı olacaktır.

9. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu ile Asliye Ticaret Mahkemeleri ve Asliye Hukuk Mahkemeleri arasındaki ilişki sıradan bir iş bölümü ilişkisi olmaktan çıkarıl- mış ve görev ilişkisi olarak kabul edilmiştir. Buna bağlı olarak, göreve ilişkin sorun- ların sadece tarafların itirazı ile değil, mahkemelerin resen yapacakları inceleme ile

144

de giderilebilmesi mümkün hâle gelmiştir. Çünkü, görev kuralları, kamu düzenin- dendir. Bu nedenle, mahkemenin davanın her safhasında görevli olup olmadığını kendiliğinden incelemesi ve görevsiz olduğu kanaatine varırsa kendiliğinden görev- sizlik kararı vermesi gerekir.

6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda Asliye Ticaret Mahkemeleri ile Asliye Hukuk Mahkemeleri arasında kabul edilen görev ilişkisi, bu iki mahkeme arasındaki farkı ve niteliği daha açık şekilde ortaya koymaktadır. Nitekim, ticarî davaların Asli- ye Hukuk Mahkemesi sıfatıyla görülmesi imkânı kalmamıştır. Bu düzenlemenin amacı, ticarî davalara bakmak amacıyla kurulmuş Asliye Ticaret Mahkemelerinin uzman olduğu alanlardaki uyuşmazlıkların genel mahkemeler tarafından çözülmesi- nin engellenmesidir.

Yukarıda açıklanan nedenler dolayısıyla ticarî işlerden kaynaklanan uyuşmaz- lıkların ticaret mahkemelerinde çözümlenmesi daha uygundur. Bu şekilde ticarî iş- lerden kaynaklanan tüm uyuşmazlıkları ticarî dava olarak nitelendiren 1926 tarihli Ticaret Kanunu sistemine geri dönülmesi düşünülebilir.

10. Ticarî Örf ve Âdet kurallarının belirlenmesi aşamasında mahkemeler, ge- rektiğinde bir konuda örf ve âdet kuralı bulunup bulunmadığı hakkında Ticaret, Sa- nayi ve Deniz Ticaret Odalarından yardım isteyebilirler. Ticaret, Sanayi ve Deniz Ticaret Odalarının, mahkemelerin belli bir konuda ticarî örf ve âdet kuralı bulunup bulunmadığı sorusuna karşılık hazırlayıp mahkemeye sunduğu raporun hukuki nite- liği konusunda ise kanuni bir düzenleme bulunmamaktadır. Bu boşluk doktrinde gö- rüş farklılıklarına yol açmıştır.

Uyuşmazlığa uygulanacak emredici bir hüküm, sözleşme hükmü veya yedek ticarî hüküm bulunmadığı takdirde, hâkim, eğer mevcutsa, ticarî örf ve âdet kuralını uygulamakla yükümlüdür (TTK. m.1/2). 5174 sayılı kanunun 17. maddesi ise, Tica- ret, Sanayi ve Deniz Ticaret Odalarına, ticarî örf ve âdet kurallarını tespit etme göre-

145

vi vermiştir. Ancak bu hüküm, odaların kararlarının mutlak olduğu anlamına gelmez. Aksine, bu şekildeki bir yorum, odaların fiili bir durumu tespit ettiklerini göz ardı etmek anlamına gelir. Diğer bir ifadeyle, odaların yaptıkları tespitlerde hata ve yan- lışlık olma ihtimali göz ardı edilmemelidir. Bu nedenle de, odaların tespit ettikleri örf ve âdet kuralları, hâkimi bağlayıcı ve uyulması zorunlu kabul edilecek nitelikte ku- rallar değildir. Ayrıca, bu tespit raporlarını bilirkişi raporlarından farklı kılacak ka- nuni bir düzenleme bulunmamaktadır. Böyle bir hüküm olmadan, hâkimi, odaların tespit ettikleri örf ve âdet kuralları ile bağlı tutmak doğru değildir. Bu durum, hâki- min ikinci bir araştırma yapma ihtimalini de ortadan kaldırmak anlamına geleceğin- den dolayı kabul edilemez.

Yapılan açıklamalar çerçevesinde; odalar tarafından tespit edilen örf ve âdet kurallarının hâkimi bağlayıcı nitelikte olmadığı, ancak hâkimin de herhangi açıklayı- cı bir sebep ortaya koymaksızın, odalar tarafından tespit edilen bu örf ve âdet kural- ları dışında bir kuralı uyuşmazlığın çözümünde esas alamayacağı kanaatindeyiz.

146

KAYNAKÇA

Akıncı, Şahin : Borçlar Hukuku Bilgisi, Konya 2012.

Akıntürk, Turgut / Karaman,

Derya Ateş

: Borçlar Hukuku, İstanbul 2012.

Akipek, Jale / Akıntürk, Turgut / AteşKaraman, Derya

: Türk Medenî Hukuku, İstanbul 2012.

Aral, Fahrettin / Ayrancı, Hasan : Borçlar Hukuku Özel Borç İlişkileri, Anka- ra 2012.

Arıç, Şahap : Yargıtay İçtihatlarına Göre Haşiyeli Ticaret

Kanunu, İstanbul 1946

Arkan, Sabih : Ticarî İşletme Hukuku, Ankara 2011.

Arslanlı, Halil : Kara Ticareti Hukuku Dersleri, İstanbul

1960 (Kara Ticareti).

Arslanlı, Halil : Ticarî Bey, İstanbul 1955 (Ticarî Bey).

Ayan, Mehmet : Borçlar Hukuku, Konya 2012 (Borçlar Hu-

kuku).

Ayan, Mehmet : Medenî Hukuka Giriş, Konya 2011 (Medenî

Hukuka Giriş).

Aydoğdu, Murat : 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanununda Faiz

İle İlgili Düzenlemeler, Dokuz Eylül Üni- versitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. XII, Y. 2010, S. 1, s. 85 – 136.

147

Aydoğdu, Murat / Ayan, Serkan Yer Alan Faiz İle İlgili Düzenlemeler, An- kara 2013

Ayhan, Rıza : Ticarî İş Kavramı Ve Tacir Sıfatına Bağla-

nan Ücret Ve Sözleşme Cezalarının İndi- rilmesini İsteyememe, Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi C. XVII, Y. 2013, S. 1 - 2, s. 291 – 314 (Ticarî İş).

Ayhan, Rıza : Ticarî İşletme Hukuku, Ankara 2007 (Ticarî

İşletme Hukuku).

Ayhan, Rıza / Özdamar, Mehmet

/ Çağlar, Hayrettin

: Ticarî İşletme Hukuku, Ankara 2011.

Bahtiyar, Mehmet : Kıymetli Evrak Hukuku, İstanbul 2012

(Kıymetli Evrak).

Bahtiyar, Mehmet : Ticarî İşletme Hukuku, İstanbul 2012 (Ti- carî İşletme).

Balıkçıoğlu, Alper Kadir : Cari Hesap Sözleşmesi, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara 2010.

Barlas, Nami : Para Borçlarının İfasında Borçlunun Temer-

rüdü ve Bu Temerrüt Açısından Düzenlenen Genel Sonuçlar, İstanbul 1992.

Baştuğ, İrfan / Erdem, H. Ercü-

ment

148

Battal, Ahmet : Ticarî İşletme Hukuku, Ankara 2007 (Ticarî

İşletme).

Battal, Ahmet : Faturada Yer Alan Vade Farkı Kaydının

Niteliği ve İtiraz Edilmemesi Hâlinde So- nuçları İle İlgili Yargıtay Uygulaması, XVI. Ticaret Hukuku ve Yargıtay Kararları Sem- pozyumu, Bankacılık ve Ticaret Hukuku Araştırma Enstitüsü, C. XVI, Y. 1999, s. 75 - 103 (Vade Farkı).

Battal, Ahmet : Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun

Yönünden Tacirlerin Tüketici Sıfatı, Prof. Dr. Ali Bozer’e Armağan, Banka ve Ticaret Hukuku Araştırma Enstitüsü, Ankara 1998, s. 313 - 332 (Tüketici Sıfatı).

Berzek, Ayşe Nur : Ticaret Hukukunun Genel İlkeleri, İstanbul 2008.

Bilgili, Fatih / Demirkapı, Ertan : Kıymetli Evrak Hukuku, Bursa 2012 (Kıy- metli Evrak).

Bilgili, Fatih / Demirkapı, Ertan : Ticaret Hukuku Bilgisi, Bursa 2012 (Ticaret Hukuku).

Birsel, T. Mahmut / Sevi, Ali Mu-

rat

: 3095 sayılı Kanuni Faiz ve Temerrüt Faizi- ne İlişkin Kanun Madde 4/a Hükmünün Uygulama Alanı, Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. XI, Y. 2009, Özel Sayı, s. 1029 - 1070.

149

Boyacı, Can : Cari Hesap Sözleşmesi, Akdeniz Üniversi-

tesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlan- mamış Yüksek Lisans Tezi, Antalya 2009.

Bozer, Ali / Göle, Celal : Ticarî İşletme Hukuku, Ankara 2011.

Bozkurt, Tamer : Kıymetli Evrak Hukuku, İstanbul 2012

(Kıymetli Evrak).

Bozkurt, Tamer : Ticarî İşletme Hukuku, İstanbul 2012 (Ti-

carî İşletme).

Burçak, Murat : Cari Hesap Sözleşmesi, Marmara Üniversi-

tesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlan- mamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara 2008.

Çeker, Mustafa : Ticaret Hukuku, Adana 2012.

Çelik, Aytekin : Ticaret Hukuku, Ankara 2013.

Dağdelen, Ahmet Hakan : 818 ve 6098 Sayılı Borçlar Kanunlarında Borçlular Arasında Teselsül, İstanbul 2011.

Dal, Çağatay : Ticarî İş Kavramı ve Sonuçları, Selçuk

Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ya- yınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Konya 2007.

Demir, Şamil : Türk Borçlar Kanununun Para Borçlarında

Faize İlişkin Getirdiği Yenilik ve Sınırlama- lar, Ankara Barosu Dergisi, Y. 2012, S. 4, s. 209 - 234.

150

Doğan, Gözde : Kefalet Sözleşmesinde Kefilin Sorumlulu-

ğunun Kapsamı Ve Kefalet Sözleşmesinin Benzer Hukuki İlişkilerden Farkları, Çan- kaya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Anka- ra 2011.

Doğanay, İsmail : İzahlı ve İçtihatlı Türk Ticaret Kanunu İle Tatbikat Kanunu ve Tahkim Müessesesi, Ankara 1964 (Ticaret Kanunu).

Doğanay, İsmail : Türk Ticaret Kanunu Şerhi, C. I, İstanbul 2004 (Şerh).

Domaniç, Hayri : Türk Ticaret Kanunu Şerhi, C. I, İstanbul 1998.

Domaniç, Hayri / Ulusoy, Erol : Ticaret Hukukunun Genel Esasları, İstanbul 2007.

Durgut, Ramazan : Cari Hesap Sözleşmesi, İstanbul 2012.

Edgü, Ekrem : Ticaret Hukuku, Ankara 1964.

Engin, Baki İlkay : Fatura veya Teyit Mektubunda Yer Alan

Vade Farkı Kaydına İtiraz Edilmemesinin Sonuçları, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fa- kültesi Mecmuası, C. LXI, Y. 2003, S.1 - 2, s. 257 - 276.

151

Eren, Fikret : Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Ankara

2012.

Eriş, Gönen : Açıklamalı - İçtihatlı Türk Ticaret Kanunu,

Ticarî İşletme ve Şirketler, C. I, Seçkin Ya- yıncılık, Ankara 2007.

Gözütok, Zeki : Faiz Hukuku, Ankara 2010.

Gümüş, Mustafa Alper : Borçlar Hukuku Özel Hükümler, İstanbul 2012, s. 341.

Güral, Jale : Kefalet Akdiyle Aval Arasındaki Fark ve

Benzerlikler, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. 8, Y. 1951, S. 3, s. 435 - 478.

Hatemi, Hüseyin / Gökyayla, Em-

re

: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, İstanbul 2012.

Hirsch, E. Ernst : Ticaret Hukuku Dersleri, İstanbul 1946.

İmregün, Oğuz : Kara Ticareti Hukuku Dersleri, İstanbul

2005.

Karahan, Sami : Ticarî İşletme Hukuku, Konya 2012.

Karayalçın, Yaşar : Ticaret Hukuku, Ankara 1957 (Ticaret Hu- kuku).

Karayalçın, Yaşar : Ticaret Kanunu Tasarısının Başlangıç ve

Tacire İlişkin Hükümleri, Ankara Barosu Dergisi, Y. 2007, S. 1, s. 5 - 13 (Tacir).

152

Karayalçın, Yaşar : Yabancı Para Borcunun Vadede Ödenme-

mesi, Ticaret Hukuku ve Yargıtay Kararları Sempozyumu, Banka ve Ticaret Hukuku Araştırma Enstitüsü, C. IV, Y. 1987, s. 183 - 223 (Para Borcunun Vadede Ödenmeme- si).

Kaya, Arslan : Adi ve Ticarî İşlerde Faiz, İstanbul Üniver-

sitesi Hukuk Fakültesi Mecmuası, C. LIV, Y. 1994, s. 347 – 366.

Kayar, İsmail : Cari Hesapta Faiz, Batider, C. XX, Y. 2000,

Belgede Ticari iş ve sonuçları (sayfa 150-169)