• Sonuç bulunamadı

Geleneksel Yaklaşım ile Kümelenme Yaklaşımı Arasındaki Farklar

1.7. KÜMELENME

1.7.2. Geleneksel Yaklaşım ile Kümelenme Yaklaşımı Arasındaki Farklar

Geleneksel yaklaşım ile modern yaklaşım olarak ele alınan kümelenme yaklaşım arasındaki farklılardan ilki geleneksel yaklaşım daha çok tepeden inmeci (top-to- bottom) ve merkezi iken, modern yaklaşım daha çok sektörel ve yerel bazdan genele doğru (from the bottom) bütünleşik (integrated) bir yaklaşım izlenmesi şeklindedir. Ayrıca, Modern sanayi stratejisi, ithal malların ikamesine odaklanmaktan ziyade yerli ve yabacı üretimin entegrasyonuna ve yerli üreticileri korumaktan ziyade, onların küresel piyasalarda daha etkin olmaları için uygun zeminlerin yaratılmasına önem vermektedir (Çakmak, 2009: 1-12).

1.7.2.1. 1970-1990 Yılları arasında kümelenme yaklaşımı

1970’lerden itibaren yaşanan ekonomik ve politik hayatta büyük değişim gözlenmiş, buna bağlı olarak “içsel büyüme” kavramı önem kazanmıştır. Bu gelişmenin arka planında, ulusal sanayiyi geliştirmek için verilen sübvansiyonlara dayanan geleneksel endüstriyel politikalardaki kriz yer almaktaydı. İnişe geçmiş sanayiler ve bunları destekleyecek yerel ve bölgesel yaklaşım taraftarları, ulus-devlet liderliğindeki bölgesel ekonomik politikanın yeniden düşünülmesini talep etmişlerdir (Möhring, 2007: 15).

Bu dönemde uygulanan politikaların temel eksikliği, bölgelerin içsel potansiyellerinin ve kaynaklarının göz ardı edilerek tüm bölgelerde aynı politikaların faydalı olacağının düşünülmesi olmuştur. 1970’lerin ortalarında petrol kaynaklı olarak yaşanan ekonomik bunalımlar sonucunda, bu yıllara kadar oluşturulmuş olan kalkınma

ekonomilerinde mevcut modelin yetersizliği ortaya çıkmıştır. İkinci Dünya Savaşı sonrasındaki ekonomik öngörüler artık doğrudan uygulanamaz duruma gelmiş ve büyük ölçekli ve kitlesel üretime dayalı kapitalizm sorgulanmaya başlanmıştır (Alsaç, 2010: 38).

Bu dönemde, önceleri fazla önemsenmeyen küçük ölçekli ve esnek üretim yapan bölgelerinin, ekonomik büyümeye çok daha fazla katkı sağlayacağı ve önemli roller üstleneceği anlaşılmıştır. Bu bölgeler bilgi tabanlı üretim sistemleri, ticari ve ticari olmayan bağları ile birbirlerine çok çeşitli kurumsal destek sağlayan küçük yerel işletmelerden oluşmaktadır. Örneğin, özellikle 1970’li yılların ikinci yarısından itibaren İtalya’daki sınaî bölgelerinde büyük şirketler etrafında büyüyen KOBİ’lerin yüksek uzmanlaşma ve rekabet yetenekleri dikkat çekmeye başlamıştır (Mercan vd., 2004: 168).

Bu dönemde, küçük ölçekli işletmeler de düşük maliyetle verimli üretim yapmaya başlamış, işletmeler arası işbölümü üretimin arttırılması ve ekonomik risklerin bölüştürülmesi yönünde örgütsel yapılar ortaya çıkmıştır. Büyük firmaların küçülmesi sürecine eşlik eden taşeronluk ile farklı türde tedarikçi ilişkileri doğmuştur. Üretimde yatay örgütlenme olarak da açıklanabilecek bu yaklaşımın temel felsefesini, riski paylaşmak, uzmanlaşmayı sağlayarak etkinliği ve verimliliği artırmak ve küçülerek değişen koşullara uyum sürecini hızlandırmak olarak ifade etmek mümkündür (Alsaç, 2010: 41).

Orta ve Doğu Avrupa ülkeleri açısından bakıldığında, 1989’dan itibaren, ülkeler ekonomik ve siyasi değişime gitmişler, sanayi özelleşmiş, ticaret serbestleşmiştir. Buna bağlı olarak, ülkeler, yasaları ve vergilendirme sistemlerini bir düzene oturtmaya çalışmışlar ve özel sektör işletmeciliğinin yürütülmesini sağlayacak yasal düzenlemeleri gerçekleştirmişlerdir. Bu yeni oluşan ekonomik düzende, KOBİ’ler işletmecilik, rekabet ve esneklik kadar uluslararası ekonomiye açıklık konusunda da önemli rol oynamışlardır (Möhring, 2007: 15).

Bu dönemde ayrıca, firmalar arasında stratejik ortaklıklar gündeme gelmiş ve firmalar arası işbölümü yeni örgütlenme modelleri arayışlarının oluşmasını sağlamıştır.

Artık üretim, yatay şekilde örgütlenmiştir ki bu da küçük ölçekli işletmelerin tüm üretim sürecinin bir ya da birkaç aşamasında ihtisaslaşmasını ve bu özelliklerini alıcıların değişen tercihlerine göre hızla ve çok fazla maliyet gerektirmeden esneklik kuran yapılar haline gelmesini sağlamıştır. Böylece, KOBİ’ler üretimin temel öznesi haline gelmiştir. KOBİ’lerin gelişimine verilen önemin artmasının bir diğer nedeni de KOBİ’lerin istihdam yaratmadaki öneminin fark edilmesidir. KOBİ’ler, esnek yapıları ve rahat kontrol edilebilir ve yönetilebilir büyüklükleri ile küreselleşmenin temel getirisi olan hızlı değişime ayak uydurabilecek bir üretim elemanı olmuştur. Böylece girişimcilik kapsamında yeni işletmeler kurulmasına ve KOBİ’lerin büyümelerine yönelik programlar uygulanmaya başlanılmıştır. Bu şekilde, endüstriyel faaliyetlerin yoğun olduğu büyük sanayi bölgeleri karşısında daha küçük ölçekli yerleşme merkezlerinin de avantaj kazanmış, Yeni Sanayi Bölgelerinin ortaya çıkması esnek üretim biçiminin mekânsal anlamda en önemli sonuçlarından birisi olmuştur (Alsaç, 2010: 42).

1.7.2.2. 1990’lar ve sonrası dönemde kümelenme yaklaşımı

1990’larla beraber artan küresel rekabet ortamında ağ oluşumu, yenilik ve yönetişim kavramlarına vurgu artmıştır. İşbirliğine dayalı ve katılımcı planlama anlayışı gelişmiş, girişimciliğin desteklenmesi ve yerel güçlerin koalisyonu önem kazanmıştır Bu çerçevede, uygulanacak politikalarda yerel aktörlerin işbirliğinin sağlanması için farklı politika araçları geliştirilmeye başlanmıştır. Bu sürecin sonuçlarından birisi de kümelenme yaklaşımının bir bölgesel gelişme aracı olarak tanımlanmaya başlaması olmuştur (Alsaç, 2010: 38).

1990’lar sonrasında üretim türü farklılaşmış kitlesel üretim, esnek üretim ve yenilik bazlı üretim türüdür. Teknik ve organizasyonel yenilikler, yarı-düşey bütünleşmeler, sosyal sermaye yaratılması, ekonomik ilişkiler ile toplumsal ilişkilerin birbirine geçmiş olması bu dönemde bölgesel gelişme dinamiklerini oluşturmaktadır. Bu yıllarda STK’lar yeni yönetişim aktörleri olmuşlardır (Tekeli, 2004: 252).

2000 yıllarına bakıldığında KOBİ’lerin sayısındaki artış 1990’lara nazaran daha yavaşlamıştır. Hükümet değişikliği, kurallar ve yönergelerdeki değişiklikler, ekonomik kalkınmanın ve koordinasyonun desteklenmemesi ve çelişen politikalar yerel seviyede politikaların yetersiz kalmasına sebep olmuştur (Möhring, 2007: 18).

Küreselleşmenin ve bilgi teknolojilerinin etkisiyle rekabet gücü kavramı da, düşük maliyetli imalata değil, teknik, organizasyonel ve yönetim yenilikleriyle geliştirilen verimliliğe bağlı olarak gelişmiştir. 1990’larda rekabet avantajı olarak kalite ve hız bazında esnek uzmanlaşma, otomasyon, toplam kalite yönetimi kavramları ve uygulamaları söz konusu iken 2000 ve sonrasında estetik ve kalite bazında tasarım,yenilik ve farklılık kavramları ön plana çıkmıştır (Rosenfeld, 2005:18).

Bu gelişmelere bağlı olarak, yeni bir ürünün yaratılması ve piyasa sürülmesi ve buna bağlı olarak bir talebin oluşması önemli bir yere sahip olmaya başlamıştır.

Bu doğrultuda ekonomik olarak bakıldığında, 1960’lı yılların “Kalkınma Kutupları” ve 1980’li yılların “Sanayi Odakları” yerine yeni dönemde “Öğrenen Bölge”, “Yenilikçi Ortam” ve “Kümelenme” kavramları gündeme gelmiş, yenilik yapmak sürdürülebilir gelişmenin temel anahtarı olmuştur. Üretimin yatayda örgütlenme biçimi farklılaşmış, “ağ tipi” örgütlenme modeli şekillenmeye başlamıştır. 1990’lardan sonra ise kümelenme yaklaşımı gerek kalkınma anlayışında farklı aktörleri bir araya getirmesi gerekse bölgelerin kendilerine özgü yönlerine dikkat çekmesi ile bölgesel gelişme araçları arasında yer almıştır (Alsaç, 2010: 38).