• Sonuç bulunamadı

3. MATERYAL ve METOT

3.7. Geleneksel Yığma Yapılarda Genel Güçlendirme Yöntemleri

3.7.1. Geleneksel Yığma Yapılarda Güçlendirmenin Amacı ve Geçmişten

Geleneksel yığma yapılarda güçlendirme, yapı veya yapı elemanlarının taşıyıcı sistem hasarlarının giderilmesi ve dayanımlarının arttırılması amacıyla yapılmış sağlamlaştırma ve iyileştirme uygulamalarıdır (İSMEP 2014). Yığma yapılarda güçlendirme; hasarları oluşturan nedenlerin ortadan kaldırılarak, oluşmasını engellemek amacıyla yapılmış teknik ve detaylı düzenlemelerdir (Örmecioğlu 2010).

Geleneksel yığma yapılardaki güçlendirme uygulamalarının amacı, mevcut yapıyı bulunduğu konum ve durumuna göre değerlendirerek, başta taşıyıcı sistem olmak üzere tüm yapı ölçeğinde sağlamlaşmasını sağlamak olmalıdır. Güçlendirme yöntemlerinin geleneksel ya da tarihi yapıya zarar vermemesi ve mimari yapı üzerinde aykırılık yaratmaması gerekmektedir. Güçlendirme yapılacak geleneksel yapıların mevcut konumları ve hasar tespitleri gözlemsel ve aletsel olarak yapıldıktan sonra, uygun güçlendirme tekniği geliştirilmeli ve sonrasında uygulanmalıdır.

Dünyada güçlendirme ile ilgili çalışmalar 19.yy’dan sonra daha etkin yapılmış, geleneksel ve tarihi yapılara yaklaşım ve müdahale yöntemleri belirlenmeye çalışılmıştır.

Camillo Boito bu konuda ilk çalışmayı yapmıştır. 1883 yılında “Çağdaş Restorasyonun

Beş İlkesi” adlı çalışmayla restorasyon ve güçlendirme çalışmalarında temel ilkeleri belirleyen

3.MATERYAL VE METOT

1. Anıtlar ve tarihi yapılar tüm insanlık tarihinin belgeleridir. Anıtlar ve tarihi yapılarda yapılacak restorasyon çalışmalarında yapı ve çevresinin tarihine saygılı bir müdahale yapılmalı ve yapılan müdahaleler yanıltıcı olmamalıdır.

2. Yapıda yapılacak minimum müdahale doğru ve iyi bir uygulamadır. Sağlamlaştırma onarımdan, onarım ise restorasyondan daha doğrudur.

3. Yapıya yapılacak müdahalelerde ek yapılması zorunlu ise, yapının tarihi, kültürel ve görsel bütününe uygun olarak tamamlanmalıdır. Yapıya sonradan katılan eklerde müdahalelerin yapıldığı tarih rakam ya da işaretler verilerek belirtilmelidir. Özgün yapıda taklit şeklinde müdahaleler yapılmamalıdır.

4. Farklı dönemlerde yapılan restorasyon, sağlamlaştırma çalışmalarının nitelikli ekleri korunmalı, yapılması gerekli ekler bilim kurullarınca belirlenmelidir.

5. Yapılan çalışmalar projelendirilmeli ve raporlarla belgelenmelidir (Alanyurt 2010).

1910-1915 yılları arasında Hindistan’daki tüm anıtların çevresini boşaltan ve anıtların ortaya çıkmasını sağlayan dönemin Hindistan Valisi olarak görev yapan Bob Kuruz ‘un

“Haussmann yaklaşımı” olarak adlandırılan bu uygulaması tüm dünyada kabul görmüş ve bu

yaklaşım, Ayasofya ve çevresi için de uygulanmıştır (İlhan 2004).

1931 yılında İtalya’da restorasyon uygulamaları artarak tarihi yapı koruma bilincinin geliştirilmesi amacıyla toplantılar yapılmaya başlanmıştır. 11 maddeden oluşan Carta Del Restauro da kabul edilen kuramlar tüm dünyaya yayılarak, kabul edilmiştir. Restorasyonun ilk anayasası olarak kabul edilen bu ilkeler 1931 yılında Atina’da toplanmış olan “Uluslararası

Tarihi Anıtlar Mimar ve Teknisyenleri Kongresi”nde benimsenerek bu ilkelerin hayata

geçirilmesi için karar alınmıştır (Çelik 2004).

Carta del Restauro’ya göre; Bir anıt ya da tarihi yapının ayakta durabilmesini sağlamak için, kısmi ya da tümüyle eklerin yapılması gerekiyorsa, bunların sadece taşıyıcı sistemde ve düz, sade bir görüntü vermesi sağlanmalıdır. Yapılacak restorasyon uygulamalarında zayıflamış olan taşıma sisteminin iyileştirilmesi ve sağlamlaştırılması, geleneksel yöntemlerle sağlanmaması durumunda, yeni tekniklerin uygulandığı çağdaş güçlendirme uygulamalarının kullanılması gerektiği ifade edilmiştir (Kuban 1962).

1945 yılında UNESCO ( Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Kurulu) 44 ülkenin onayıyla kurularak, tarihi yapılardaki koruma ve restorasyon çalışmalarına başlamıştır. UNESCO’nun çalışmalara başlaması sonrası tarihi yapıların korunması ve yaşatılması amacıyla birçok alt kurum ve kurullar oluşturulmuştur.

Taşınabilir Kültür Varlıklarının korunmasını sağlamak amacıyla UNESCO tarafından; - 1946’da ICOM (Uluslararası Müzeler Konseyi - International Council of Museums), - 1959 yılında Kültürel Varlıkların Korunması ve Onarımı Araştırma Merkezi (International

Center for the Study of the Preservation and the Restoration of Cultural Property)

- 1964’te Tarihi anıt ve sitlerin korunması, değerlendirilmesi ile ilgili yöntem önerilerinin sunulmasını sağlayan ICOMOS; (Uluslararası Anıtlar ve Sitler Konseyi – International

Council on Monuments and Sites) Varşova’da kurulmuştur (Alanyurt 2010).

1963 yılında Avrupa Konseyi tarafından Europa Nostra, kurulmuştur. Tarihi anıt ve yapıların korunması ve güçlendirilmesini desteklemek amacıyla tüm Avrupa, Türkiye ve dünyada kabul gören önemli bir kurum görevini üstlenmektedir.

Geleneksel ve tarihi yapılara yapılacak müdahale ve onarımlar 1964 yılında Avrupa ve dünyada kabul gören “Venedik Tüzüğü” ile belirlenerek, bu yapıların belirli kontrol ve usul içine alınmıştır.

Venedik Tüzüğünde; Tarihi yapı ve anıtların korunması ve onarımında, tüm bilim ve teknik veri ve yöntemlerden yararlanmak, bu anıt ve yapıların korunmasındaki amacın tarihi bir belge olarak envantere katılmasını sağlamak, koruma altına alınan yapı ya da sanat eserinin sürekliliğini sağlamak gibi koruyucu tedbirler ve öneriler sunulmuştur. Ayrıca, geleneksel yapım tekniklerinin eksik ya da günümüz ihtiyaçlarına cevap veremeyecek kadar yetersiz kalmaları durumunda, geleneksel ya da tarihi yapının koruma ve onarımı için bilimsel verilere dayanan teknik ve deneylerle çağdaş uygulama teknikleri kullanılması yoluyla güçlendirilmesine izni verilmektedir.

1975 Amsterdam Bildirgesi yayınlanması sonrasında 1975 Avrupa Mimarlık Mirası yılı

olarak ilan edilmiştir. Amsterdam Bildirisinde Avrupa Kültürel ve mimari mirasın korunması, bulunduğu çevre ve kültürle yaşatılması ilkesi benimsenmiştir. Kültürel ve mimari mirasların, kasıtlı, ihmal, yoğun trafik, düzensiz yapılaşma v.b etkilere maruz kalmasında o bölge ve ülkenin halkalarının sorumlu olduğu belirtilmiştir. Eski yapıların sağlamlaştırılması, gelecek nesillere bu bilincin aşılanması ve gerekli yasal düzenlemelerin yapılması gerekliliği ifade edilmiştir (Asatekin 2004).

1976 yılında Nairobi’de “Tarihi Alanların Korunması ve Çağdaş Rolleri konusunda

Tavsiyeler” konulu UNESCO’nun yapmış olduğu toplantıda tarihi alanlar ve çevrelerinin

evrensel değer olarak kabul edilmeleri gerektiği ifade edilmiştir. Ayrıca bu toplantıda; “Kültürel değerlerin korunmasında bulundukları çevredeki bölgesel ve yerel yöneticilerle o bölgedeki halk sorumludur. Tarihi alanlar ve çevrelerinde yapılacak müdahalelerde yapının özgünlüğünü bozacak, hatalı kullanım ve eklerle her türlü zararlı etkilerden uzak tutulması sağlanmalıdır.

3.MATERYAL VE METOT

Tüm onarım tekniklerinde bilimsel veriler ve yöntemler uygulanmalıdır. Tarihi alanların yakınında yapılacak yeni yapılaşmaların tarihi yapıya aykırı olmaması ve gerekli mesafede yapılması” gibi koruyucu birçok tedbire yönelik kararlar alınmıştır (Ahunbay 2011).

1987 de Washington’da yapılan ICOMOS toplantısında Washington Tüzüğü kabul edilmiştir. Bu tüzüğe göre “tarihi kent alanlarının korunması için yapılacak imar düzenleme ve planlamalarının disiplinler arası işbirliğiyle yapılması, tarihi kent ve kentsel alanlardaki trafik denetlemesi yapılmalı, imar ve çevre için yapılan çalışmaların tarihi yapı özgünlüğüne uygun düzenlenmesi, tarihi yapılarda düzenli bakımının sağlanması, koruma müdahalelerde Venedik Tüzüğünün dikkate alınması, Tarihi yapıların doğal afetler, hava kirliliği ve titreşimin etkisine bağlı korunmaları, koruma ilgili müdahaleleri ile ilgili uygulamalarda görev alacak tüm meslekler için uzmanlık eğitimi verilmesi” gibi bir çok koruyucu tedbirlerin alınması gerektiği vurgulanmıştır ( Ahunbay 2011).

1990 yılında ICOMOS tarafından “Arkeolojik Mirasın Koruması ve Yönetimi” ile ilgili tüzüğün çıkarıldığı toplantı yapılmıştır. Bu toplantıda; “ bütünleşik koruma politikaları, ilgili yasa yönetmelik ve maliyet, belgeleme, araştırma, bakım koruma, mesleki nitelikler ve uluslararası işbirliğinin önemi gibi değerlendirmeler yapılarak, koruma konusunda yapılması gerekli aşamalar belirlenmiştir (Ahunbay 2009).

1994 yılında Japonya’da yapılan Nara Özgünlük Konferansında; Dünya Miras Anlaşması ilkeleri doğrultusunda 45 katılımcı tarafından “Nara Belgesi” hazırlanmıştır. Konferans Japon Kültür İşleri Ajansı, UNESCO, ICCROM ve ICOMOS tarafından gerçekleştirilmiştir. Bu konferansta; Kültürel kimlik ve arayışların küreselleşmenin etkisinin baskılanması nedeniyle, koruma uygulamalarında ortak bilincin yaratılması ve açıklık kazanması gerekliliği kabul edilmiştir. UNESCO’nun temel ilkesine dayanan her kültürel mirasın insanlığın ortak değerleri olduğu, kültürel mirasın korunması, yaşatılması sorumluluğunun bulunduğu topluluğa ve kültürel mirası koruması gereken kuruluşları bağladığı ilkesi benimsenmiştir. Ayrıca kültürel mirasın korunmasında Uluslararası kabul edilen anlaşmaların göz önünde bulundurulması gerekliliği vurgulanmıştır (Asatekin 2004).

ICOMOS’un 1999 da Meksika’da yapmış olduğu 12. genel kurulda;

1. Geleneksel yapılara yapılan müdahalelerde yapıya zarar vermeyecek tedbirler alınmalı, 2. Geleneksel yapının mevcut durumu, mimari biçimi ve taşıyıcı sistemi detaylandırılmalı, 3. Projesi hazırlanan ve detaylandırılan geleneksel yapıların konumu, çevresel etkileşimi

4. Çağdaş yapım teknikleri ve malzeme kullanımının geleneksel yapı ve çevresinde aykırılık yaratmayacak şekilde düzenlenmesi gerektiğine (Erder 1977) yönelik karar alınmıştır.

ICOMOS 2003 yılında 14. Kurulda “Mimari Mirasın Analizi, Korunması ve Strüktürel

Restorasyonu İçin İlkeler” başlığı altında geleneksel ve tarihi yapıların güçlendirilmesinde

dikkat edilecek hususları belirlemiştir. Buna göre;

1. “Kültürel ve mimari mirastaki koruma ve güçlendirme işlemlerinde disiplinler arası bir çalışma yapılmalıdır.

2. Mimari yapıların korunması için yapılan çalışmalarda, onarımı ya da güçlendirmesi yapılacak yapı kültürel çevresi içinde değerlendirilmelidir.

3. Geleneksel yapıda güçlendirme ya da sağlamlaştırmada sadece yapının taşıyıcı sitemi değil tüm yapı koruma altına alınmalıdır.

4. Geleneksel ve tarihi yapıların güçlendirilmesinde, öncelikle yapının mevcut konumuyla analiz, teşhis yöntemleri ile hasar durumları belirlenmelidir. Hasarların belirlenmesi sonucunda, uygun güçlendirme yöntemleri belirlenerek, belirli dönemlerde kontrolleri sağlanmalıdır.

5. Geleneksel yapının taşıyıcı sisteminin çökmesini önlemek amacıyla gereksiz ve aykırı müdahalelerden kaçınılmalıdır.

6. Tarihi yapıların sağlamlaştırılması amacıyla yapılacak müdahalelerde geri dönüşümün

sağlanabileceği, yani zaman içinde bu malzemelerin yeni koruma teknikleriyle geliştirilmiş malzemelerle değiştirilmesi şeklinde düzenlenebilmelidir.”(Ahunbay 2006)

şeklinde öneriler sunulmuştur.

Tarihi yapı ve eserlerin korunması amacıyla birçok tüzük ve bildirge çıkarılarak kültürel mirasın koruma altına alınmasında büyük aşamalar kaydedilmiştir. Bu tüzükler Çizelge 3.6’da gösterilmiştir.

Çizelge 3.6. Kültürel mirasın korunması için kabul edilmiş uluslararası tüzükler (Pakben 2016)

TÜZÜK ADI YIL YER

Atina Tüzüğü (Carta Del Restauro) 1931 Atina

Venedik Tüzüğü 1964 Venedik

Amsterdam Bildirgesi 1975 Amsterdam

Nara Özgünlük Belgesi 1994 Nara

Ahşap Tarihi Yapıların Korunması İçin İlkeler 1999 Meksika ICOMOS Geleneksel Mimari Miras Tüzüğü 1999 Meksika

Burra Tüzüğü 1999 Avustralya

Mimari Mirasın Analizi, Korunması ve Strüktürel Restorasyon İçin İlkeler 2003 Zimbabve ICOMOS Türkiye Mimari Miras Koruma Bildirgesi 2013 Türkiye

3.MATERYAL VE METOT