• Sonuç bulunamadı

Kimlik, her ne kadar, “bütün çağrışımlarıyla modern bir şey; modern insanın icadı” (Aydoğdu, 2012: 307) olarak kabul edilse de en eski zamanlardan beri sosyal bir konum edinmeye çalışan insan için en önemli mevzulardan biridir. Çünkü “geleneksel toplumlarda bile hayat değişmez değildir” (Hobsbawn, 2006: 3). Aidiyet hissiyle bağlı bulunduğu toplumsal yapı ise insana her zaman bir sorumluluk yüklemiştir. “Bu sorumlulukta kan bağı, soy birliği, dil birliği, din birliği, kültür birliği, kutsal duygusu ya da territoryal ortaklıkların etkileri söz konusu olmuştur ki bunlar dönemin kimlikleri hüviyetinde iş görmüşlerdir” (Uğurlu, 2010: 285). Buna göre insanoğlu, kendini bir gruba ait hissettiği her dönemde belli kalıplar ve belli kurallara göre hareket etmiş, değişen zaman ve geleneklere göre de farklı kimliklere bürünmüştür. Yani birey; dönemin siyasi şartları, coğrafi faktörler, doğal afetler, savaşlar, büyük göçler, inanç değişiklikleri, dilsel etkilenmeler ve kültürel değerlerin

22

farklılaşması gibi milletlerin varlığını ve geleceğini etkileyen olaylar neticesinde değişen toplum hayatına uygun şekilde kimlikler edinmiştir.

Toplum hayatındaki canlılığın belirtisi olan bu değişimler, geleneksel yönetimleri de bir kimlik icadına ve inşasına yönlendirmiştir. Örneğin Türk tarihi incelendiğinde, yaşanılan döneme ve mekâna göre farklılık gösteren pek çok Türk kimliğini görmek mümkündür. Bu farklılıkta dinî, kültürel, çevresel birçok unsur rol oynadığı gibi gerek hâkim iradenin talepleri gerekse toplumun geleneksel beklentileri de etkilidir. Yani bu geleneksel yönetimler de tıpkı modern dönemlerdeki hâkim kesimler gibi, kendilerinin siyasi otoritelerini kabullenecek bireyler oluşturmayı hedeflemiş ve buna göre birçok kimlik örneği üretmişlerdir. “Ancak bu dönemin modern dönemden farkı kimliklerin daha geleneksel değerler ile inşasının yapılmasıdır. Modern dönemlerde kimlik inşasında ana amaç, siyasi ve ekonomik kazançlardır. Değişik bir ifadeyle modern kimlikler daha siyasallaşmış ve merkezileşmiş otorite ile sıkı bağları kurulmuş kimliklerdir. (…) Geleneksel dönemin kimlik oluşumunda doğallık söz konusudur” (Uğurlu, 2010: 298). Geleneksel sistemde, kişinin gelişimini tamamlayarak bir kimlik sahibi olması uzun bir süreçte ve tecrübelerle gerçekleşir. Doğduğu andan itibaren bir geleneğe mensup olan kişi, kimliğini edindiği dönemde gerek ailesi ve akrabaları gerekse köylüsü ve kabile üyeleri gibi geleneksel ve toplumsal birimler tarafından yönlendirilir. Böylece örnek alma, usta-çırak ilişkisi, tören ve kutlamalar gibi örf ve âdet içeren yöntemlerle birey toplumun kendine biçtiği kimliği giyinmeye başlar. Bu uygulama, toplum içerisindeki bütün bireyler için tekrarlandığından, geleneksel kimliklerde devamlılık vardır.

Türkçe Sözlük’te; “Bir toplumda, bir toplulukta eskiden kalmış olmaları

dolayısıyla saygın tutulup kuşaktan kuşağa iletilen, yaptırım gücü olan kültürel kalıntılar, alışkanlıklar, bilgi, töre ve davranışlar, anane, tradisyon” (2011: 920) şeklinde tanımlanan gelenek, görüldüğü üzere zaten devamlılık anlamını bünyesinde taşımaktadır. Buna göre, kuşaklar arası bağlantıyı sağlayan, dün ile bugün arasındaki sürekliliği garanti eden yapısıyla gelenek, geride kalmış olan bazı şeylerin sonraki zamanlarda da yaşamakta ve etkisini devam ettirmekte olduğunun ifadesidir (Özlem, 2009: 75-76).20 Geleneğin yapısındaki bu istikrarlı yapı, geleneksel kimliklere de

20 Eric Hobsbawn, bireyleri geçmişle bağlayarak sağlam bir toplumsal yapı oluşturmayı hedefleyen

23

yansır. Yani küçük bir sınıf içerisinde hayata başlayan birey, herhangi bir sınıf dışı veya sosyal topluluk dışı bir hareketlenme yaşamayıp mensup olduğu sınıf dâhilinde yaşamını sonlandırdığı için geleneksel kimliklerde de durağanlık ve değişmezlik esastır (Uğurlu, 2010: 298). Fakat daha önce belirtildiği gibi, geleneksel yapılarda durağanlık ve değişmezlik ne kadar esas alınırsa alınsın, toplumun değişmesi engellenemez. Sadece, geleneksel yapılardaki değişimin modern toplumlardakine nazaran daha yavaş gerçekleştiği söylenebilir.

Geleneksel toplumlardaki hareketlilik ve değişimin yavaş olması, buralarda belli bir kültür içinde doğup büyüyen insanların farkında olmaksızın hep bir kimliğe bağlı yaşamalarını sağlamıştır (Özyurt, 2005: 181). Aslında geleneksel dönemde de kültürel ve bireysel kimlikler mevcuttur. Fakat geleneksel toplumlarda gerek bir cemaate, bir gruba mensubiyetin bireysel kimliğe üstün olması gerekse diğer kültürlerle, yani “öteki” ile karşılaşma durumunun az olması nedenleriyle bireyin kendi kimliğini sorgulama ihtimali düşüktür. Bu sebeple hem bu dönem insanı pek fazla kimlik problemi yaşamamış hem de geleneksel yönetimler kimlik üzerinde pek durmamışlardır. Oysa kültürler arası sınırların çok yaklaştığı, hatta aradan kalktığı ve böylece bireyin kimlik sorununu çok daha fazla hissettiği modern dönemde, doğal olarak egemenliğini muhafaza etmek isteyen yönetimler, kimlik inşasını öncelikli mesele olarak görmüşlerdir.

da icat edilmekte ve kullanılmakta olduklarını söyler. Ona göre, sanayi devriminden sonraki dönemlerde icat edilmiş bu tarz gelenekler üç gruba ayrılmaktadır. Bunlar: “a) toplumsal birlik- beraberliği ya da gerçek veya yapay cemaatlere grup aidiyetini oluşturan veya sembolize eden gelenekler, b) kurumları, statü ya da otorite ilişkilerini oluşturan veya meşrulaştıran gelenekler, c) ana amacı toplumsallaşma, inançların, değer yargılarının ve davranış temaüllerinin aşılanıp aktarılması olan gelenekler”dir (2006: 12).

24

BÖLÜM 2

OSMANLI DEVLETİ’NDE KİMLİK ANLAYIŞI