• Sonuç bulunamadı

Geleceğin aileleri

3. TOFFLER VE MİMARİ

3.1. Elektronik Eve Doğru

3.1.4. Geleceğin aileleri

Yenilik dalgaları, sosyal yaşam mekanlarımızdan başlayarak, toplumsal ilişkilerimizi de etkileyerek evlerimize ulaşacaktır. Özel yaşamlarımıza derin olarak etki eden bu değişim akımı aile yapımız üzerinde de umulmayan etkiler bırakacaktır. Aileyi,

toplumun “dev bir şok emicisi” olarak tanımlayabiliriz. Aile, bireyin dış dünyaya karşı verdiği savaşta ve her an değişebilen çevrede, her şartta döndüğü tek kalıcı ve yerleşik yapıdır. Toplum eleştirmenleri aile üzerine tartışmaktadırlar. Karamsarlar ailenin yok olmak üzere olduğunu söylemekte, ancak yerini neyin alacağını belirtmemektedirler. Buna karşın aileden yana iyimser olanlar, şimdiye kadar sürdüğünden bundan böyle de süreceğine inanmaktadırlar. Bir başka görüşe göre yarının karmaşası, insanları ailelerine bağlayacaktır. Kısacası, çevre daha geçici ve yenilik dolu oldukça, aile de o denli güçlenecektir.

Bu tartışmada her iki taraf da yanılıyor olabilir. Çünkü gelecek, göründüğünden daha açıktır. Aile ne yok olur ne de altın çağına girer. Yeni bir biçimde bir araya gelmek üzere bozulup parçalanabilir. Basit yaklaşımlardan biri de aileyi çağa uydurmaktır. Sanayi öncesi ailede bir sürü çocuk dışında, büyükbabalar, büyükanneler, amcalar teyzeler ve kuzenler de bulunmaktaydı. Böylesine genişlemiş aileler tarım toplumlarının yavaş yaşam hızına uymaktaydılar. Çünkü hareketli değillerdi. Sanayileşme, iş bulmak için topraktan kopmaya hazır sürekli, yer değiştiren işçi kitleleri istemektedir. Bu nedenle geniş aile fazla ağırlığını atıp, çekirdek aile diyebileceğimiz yalnızca anne baba ve çocukların oluşturduğu bir biçime bürünmüştür. Geçmişin geniş ailesinden daha çok hareket yeteneğine sahip olan yeni biçimdeki aile, sanayi ülkelerindeki standart modeli oluşturmuştur. Eko-teknolojik gelişmenin sonraki aşaması olan teknoloji çağı daha yüksek bir hareketliliğe gerek göstermektedir (Toffler, 1974).

1930’larda fabrika kapıları kapanırken, birçok erkek işlerinden ayrılmıştı ve bu adamlar bütün umutlarını yitirmiş durumdaydı. Zamanla işsizlik problemine kişinin tembel veya eksik olmasının bir nedeni olarak değil de kişinin elinde olmayan devasa güçlerin bir nedeni olarak daha gerçekçi bir şekilde yaklaşıldı. Ancak bugün bir kez daha ekonomik nedenlerle değil de ailenin parçalanması nedeniyle aynı sorunlar tekrar yaşanmakta. Kadın ve erkek olsun pek çok insan, parçalanan ailelerin yıkıntıları arasından kurtulurken kendilerini suçlamaktadır. Bu noktada sorun eğer küçük bir kesimde olsaydı aile düzeninin bozulmasının suçluluğu bireylere yüklenebilirdi. Ancak aile düzeninin bozulması birçok farklı ülkede pek çok insanı etkilemekteyse bu işin sorumluluğu yalnızca bireylerin üzerine yüklenemez. Ailedeki bu parçalanma, gerçekte endüstrinin içinde bulunduğu genel bunalımın, İkinci Dalga kurumlarındaki yıkımın bir bölümünü kapsamaktadır. Bu süreç, Üçüncü dalga sosyosferine hazırlığın bir parçasıdır. Bu fenomen kişisel hayatlarımızı ve aile sistemimizi tamamıyla değiştirmektedir.

Bugün pek çok insan “aile” kurumunun parçalanması durumundan yakınmaktadır. Ancak “aile” denildiğinde, yalnızca İkinci dalga sisteminde yaygın olan çekirdek ailenin kastedildiği bilinmelidir. Çoğunlukla zihinlerde olan aile sistemi, evin ihtiyaçlarını sağlayan bir erkek, bir ev kadını ve birkaç çocuktan oluşmaktadır. Ailenin pek çok farklı türü olmasına karşın, İkinci dalga yalnızca çekirdek aile yapısını tercih etmiş ve bu yapıyı bütün dünyanın benimsemesini sağlamıştır.

Bu aile tarzının toplum tarafından kabul görmesinin sebebi, değerler, yaşam tarzları, yönetim biçimiyle, birbirinden bağımsız iş ve ev yaşamlarıyla kitlesel üretim kültürüne uyuyor olmasıdır. Günümüzde yöneticilerin kurmamızı gerektiğini belirttiği aile yapısı çekirdek aile tipidir. Günümüzde gerçekleşmekte olan bu değişim, yalnızca aile yapısının tükenmesi değil aynı zamanda bütün ailelerin tek tip çekirdek aile yapısını benimsemesi sağlayan ikinci dalga kültürünün biterek farklı türde gelişen aile sistemlerinin çekirdek aile yapısının yerini almasıdır. Üçüncü Dalganın yayılmasıyla üretim ve iletişim sistemlerini kitlesellikten uzaklaştırdığımız gibi, aile sistemimizi de kitlesellikten uzaklaştırmalıyız. Üçüncü Dalga’nın gelişi, çekirdek aile yapısının tamamen ortadan kalkmasını gerektirmemektedir; tıpkı İkinci Dalga’nın geniş aile yapılarını tamamen ortadan kaldırılmadığı gibi. Asıl mesaj, artık çekirdek aile tipinin tüm toplum için bir model sayılamayacağıdır.

“Ailenin geleceği ne olacak?” sorusu sık sık soruluyor ve genellikle, bunun temelinde, İkinci Dalga aile tipi toplumdaki yaygınlığını kaybettikçe, onun yerini başka bir aile yapısının alacağı düşüncesi yatıyor. Büyük bir olasılıkla, bu değişimin sonunda Üçüncü Dalga uygarlığında tek tip aile yapısının uzun süre hakim olamayacağını söyleyebiliriz. Daha ziyade, çeşitli aile oluşumlarını görmeyi bekleyebiliriz. Çok sayıda insanın tek bir aile yapısı içinde yaşaması yerine, herkesin yaşam süresinde bu sistem dahilinde kendi kişilik özelliklerine uygun bir yol çizdiğini ve çeşitli aşamalardan geçtiğini gözlemleyebiliriz. Ancak bütün bunların çekirdek ailenin ölümü anlamına gelmediği bilinmelidir. Çekirdek ailenin toplum tarafından kabul edilen ve onaylanan çeşitli aile tiplerinden bir tanesi olarak kalacağı söylenmektedir. Üçüncü Dalga uygarlık üzerinde etkisini daha fazla hissettirdikçe, üretim sistemi ve bilgi sistemi gibi, aile sistemi de kitlesellikten uzaklaşacaktır (Toffler, 2008).

Teknoloji ve çalışma konularında verilecek kararlar, yaşamlarımızda hangi aile tiplerinin yok olacağı ve yerlerini hangilerinin alacağını belirleyecektir. Yaşamlarımızda ortaya çıkan pek çok sosyal ve çevresel değişim aile sistemini etkilediği gibi, aile yapısı ve çalışma sistemleri arasında da bir bağ bulunmaktadır. Bu nedenle çekirdek aile

yapısının ofis ve fabrika sistemlerinin başlamasıyla gelişmesi gibi, yine işlerin ofis ve fabrika ortamlarından uzaklaşması da aile yapısı üzerinde değişiklikler yaratmaktadır. Değişimin başlıca kaynağı; işin fabrika ve ofisten çıkarak evlere taşınmasıdır.

İşlerin evlere taşınmasıyla, evde çalışmanın getireceği değişikliklerin ne şekillerde olacağı açıktır. Bu sayede gün içinde birbirlerini sınırlı zamanda gören eşlerin, evde çalışma ortamıyla daha çok yakınlaşmaları mümkündür. Bu birliktelikten muhtemelen bazı kişiler memnun olmasa da birçok kişi tarafından bu paylaşım ve yakınlık sayesinde ilişkilerin zenginleştiği ve evliliklerin sağlamlaşması mümkündür. Kısacası, evden çalışmanın artması yalnızca aile tipini etkilemeyecek aynı zamanda da aile içindeki ilişkileri de değiştirecek ve eşler arasında daha fazla iletişimi mümkün kılacaktır.

Toplumun yapısını derinden değiştirirken aynı zamanda değişmez dediğimiz insan yapısını da değiştirmekteyiz. Dolayısıyla, Üçüncü Dalga’nın yaptığı şey, ideal bir kahraman yaratmak değil, toplumun genel özelliklerinde belirgin değişiklikler oluşturmaktır. Bu sebeple, amaçlanan mitolojik insanı bulmak değil, yarının dünyası için ideal insanı bulmaktır. Üçüncü Dalga toplumunda psikolojik gelişime yön verecek olan değişimleri tanımlamamız sorunları belirlememize yardımcı olabilir ancak geleceğin temel sosyal karakterini tamamıyla değiştirmemiz mümkün değildir. Bu değişimler, eğitim, iş, çocuk büyütme, ergenlik ve hatta kendi öz-imgelerimizi oluşturmamızı bile etkileyecektir (Toffler, 2008).

Yarının çocuğu muhtemelen bizden çok daha az çocuk merkezli bir toplumda büyüyecektir. İleri teknoloji ülkelerinde nüfusun yaşlanması, yaşlıların ihtiyaçlarına verilen önemi arttırırken, gençlere odaklanmayı azaltmaktadır. Bu nedenle kadınların da iş ve kariyer sahibi olmalarından dolayı enerjilerini anneliğe odaklama ihtiyaçları azalacak ve muhtemelen yarının çocukları bizlere göre daha az çocuk merkezli bir toplumda büyüyecektir. Muhtemelen ilerleyen zamanlarda bireyler evden çalışma veya elektronik aile düzenlerine yönelecekler. Tıpkı İkinci Dalga süresince birçok ailenin küçük işler çevresinde bir yaşam düzeni kurması gibi, geleceğin çocuklarının da ailenin işlerini elektronik ortamda gerçekleştirerek erken yaşlardan itibaren sorumluluk almasını bekleyebiliriz. Bu beklentiler kısa ancak sorumluluklara sahip verimli bir çocukluk ve gençlik dönemi sağlanmaktadır. Yeni topluma geçiş sürecince, iş sahalarının azalmasından kaynaklı olarak eski standart iş kurumları gençleri iş sahasından çıkarmaya çalışacaklardır. Eğitim kurumları uzun yıllar boyunca zorunlu eğitimin kabul ettirilmesi ve devamı için çaba göstereceklerdir. Bu nedenle, elektronik

evlerde erken gelen iş sorumlulukları nedeniyle hızlı büyüyen gençlerle, dışarıda daha yavaş olgunlaşan gençler arasında belirgin farklılıklar gözlemlenecektir. Buna karşın uzun vadede düşünüldüğünce eğitimin de değişmesi bir zorunluluktur. Çocuklara ve gençlere kapalı mekanlar yerine mekanların dışında imkan tanınan daha fazla eğitim ve öğrenim imkanıyla, zorunlu eğitim süresinin de gün geçtikçe kısalması sağlanacaktır. Eğitim zamanla işle birleşerek, yaşamlarımızın daha uzun bir bölümüne yayılmasıyla işte daha erken yaşlarda başlayacaktır. Bu nedenlerle, Üçüncü Dalga uygarlığı bu sistemlerle yetişen gençler arasında; , farklı fırsatlarla büyümüş olmanın sonucunda farklı kişiliklere sahip olmak, yaşıtlarına karşı daha az duyarlı olmak, tüketim odaklılıktan uzaklaşmak ve kendini motive etme açısından daha başarılı olmak gibi farklı özellikler gösterebilir.

İletişim ve karakter arasındaki bağlantı karmaşık olduğu kadar parçalanamaz bir özelliktedir. Bu nedenle haberleşme sistemleri değişirken, kişiliklerin de değişmesi beklenmektedir. İletişim sistemlerinde yaşanan bir devrim, sosyokültürel yapımızı değiştirdiği gibi insanları da değiştirmektedir. Bu devrim, bizleri eskiye göre daha farklı bir hale getirmektedir. Bütün yaşananlarla bilincin teknolojisine daha çok sahip oluyoruz. Bu nedenle daha önceki uygarlıkların hiçbirinin bu kadar güçlü araçlara sahip olmamasından dolayı, bütün gelişmelerin kişiliklerimizde ne oranda değişim yapacağı henüz tam olarak bilinmemektedir.

Hızla girdiğimiz yenidünyanın geçmiş yaşadığımız dünya deneyimlerinden uzak olmasından dolayı gelecek tahminlerimiz yetersiz kalmaktadır. İkinci Dalga uygarlığının daha ilerisine geçerken, yen bir enerji sistemi, eğitim düzeni, iş ve ev kuramı ve en önemlisi bir teknoloji tabanından yenisine geçmekten fazlasını yaparak bir devrim yaratmaktayız. Bu nedenle Üçüncü Dalga uygarlığını, İkinci Dalga değerleriyle anlayamayız. Gelecek tahminlerimiz şu an için kısmen doğru olsa bile, şu bir gerçek ki yarının bireyleri bizlerden ve bugünden çok daha farklı ve çeşitli olacaktır. Birçoğu bireysel hale gelerek, daha erken büyüyecek, daha erken yaşlardan itibaren sorumluluk alacak, daha uyumlu olacaktır. Bir diğer yandan bu kişiler; iş ve oyun, üretim ve tüketicilik, nesnellik ve öznellik arasında hayatlarında bir denge kurmak isteyeceklerdir. Kendilerini önceki uygarlıklara oranla daha karmaşık terimlerle görüp yansıtacaklardır.

Üçüncü Dalga uygarlığı geliştikçe, geçmişin insanları üzerinde yükselen hayali bir erkek veya kadın, Goethe ve Aristo’lardan (veya Cengiz Han ya da Hitler) oluşan bir süper insan ırkı yaratılamayacak, sadece insan adını hak eden bir ırk ve uygarlık yaratılabilecektir (Toffler, 2008).