• Sonuç bulunamadı

4. Kant ve Sonrası

1.3. MEAD’İN ZAMAN TEORİSİ

1.3.1. Zamanın Doğası

1.3.1.1. Geçmiş

Mead, geçmişin klasik kronolojik anlayışta olduğu gibi şimdiden önce olup biten ve geçmişte olup bittikleri haliyle bir anlama sahip olan şimdilerin bir toplamı olduğu genel fikrini kabul etmez. O kendi zaman anlayışı doğrultusunda – zamanı oluşturan ve onu anlamamızı sağlayan hususun eylem olduğu görüşü doğrultusunda – geçmişin kendinde ontolojik bir varoluşa sahip olmayıp geçmiş dediğimiz hususun esasen bir şeylerin geçmişi olduğunu savunur. Bu çerçevede geçiş her daim – yeni anlamların oluşmasına olanak veren- bir şeylerin geçişidir.263 Oluşan her şey bir ölçüde geçmişi tarafından şekillendirilir ve o ölçüde de geçmiş, şimdinin içerisinde var olur. Şimdi ise geçmişin koşulları tarafından oluşturulduğu için, geçmişin anlamı kendisini şimdinin içerisinde gösterir. Çünkü şimdinin içerisinde algı deneyimini yaşadığımız bir nesne bu şekilde algı deneyimine dahil olabilmek için bir geçmişe ya da tarihe sahip olmalıdır.

böyle bir düşüncenin çelişmelere sürükleyeceğini göstermeye çalışmakla desteklemiştir. Bunu da o, çokluğa ve harekete karşı ileri sürdüğü ünlü kanıtlarıyla yapmıştır.” (M. Gökberk, Felsefe Tarihi, Remzi Kitabevi, 12. Basım, İstanbul, 2000, s. 28) Ancak bu durum, Mead’in Zeno’nun kozmolojisiyle uyumlu bir zaman ve mekan kuramına sahip olduğu düşüncesine yol açmamalıdır. Nitekim Mead bir yanıyla varlığı Zeno’nun ve Parmenides’in yaptığı gibi bir bütün olarak açıklamaya ve parçalayıcı ya da çatallaşan bir yapı yerine bütünlenen, bütünleyen ve birleşen bir yapıya dayalı olarak ortaya koymaya çalışır. Ancak Parmenides ve Zeno devinimi, değişimi, çokluğu kabul etmemişler, kozmolojilerinde “Bir”

olanın esas alındığı ve Bir’in dışındaki hiçbir şeyin olmadığı, her şeyin Bir olduğu şeklinde monistik bir varlık anlayışı benimsemişlerdir. Oysa Mead, varlığın bütünlüğünü, bu bütünlüğün içerisindeki her şeyin tek “bir” şeye indirgenmesi ya da bütünün içerisindeki bireylerden hepsinin bu bütünün ontolojik özdeşi olduğunun belirtilmesi suretiyle değil, bütünün içerisindeki her bir parçanın diğer parçalarla bağlantısallık içerisinde var olarak hem bütünün parçalarını teşkil ettiğini hem de bireyselliklere sahip olduğunu ortaya koymak suretiyle açıklamıştır. Öte yandan Mead, hareketin, devinimin, değişimin ve çokluğun olmadığını benimsemek bir yana, bu kavramların tam da gövdesini teşkil ettiği bir süreç ontolojisini benimsemiştir.

Varlığı bütünlüklü ve ontolojik çatallaşmaya varmadan açıklama çabasında Mead’in Parmenides ya da Zeno’ya yakın olduğunu söyleyebilsek de, hareketin, devinimin, yeniliğin ve oluşun varlığını açıkla savunması yönüyle o tam bir Herakleitos takipçisidir.

263 G. H. Mead, “The Nature of the Past”, s. 346.

Mead, bu nesnenin bu şekilde algılanmasının akla getirdiği geçmiş ya da tarihinin aynı zamanda onun özdeşliği olarak da ifade edilebileceğini savunur.264

Mead’ın zaman düşüncesi geçmişin mevcutta var olmasıyla geçmişin geçmiş mevcuttaki halinin şimdinin içerisinde deneyimlenebilir olması arasında bir ayrım içerir.

Birinci durumun kaçınılmazlığı onun mevcut durum içerisinde algılanmasına, deneyimlenmesine ve şimdinin perspektifinden anlamlandırılmasına işaret eder. İkinci durumda bir kişinin mevcut durumda, geçmiş bir mevcuttaki olayı, o zaman olduğu haliyle deneyimleme hususunu belirtir. Mead açısından ikinci durumun mümkün olmadığı görülür. Nitekim geçmiş mevcuttaki bir deneyimin şimdi içerisinde deneyimlenmesi, bu deneyimin bütün bağlantılarının o zaman olduğu gibi şimdi de var olmasını gerekli kılar. Ancak açıktır ki geçmiş mevcuttaki bağlantılar, ancak şimdinin inşa edildiği koşulları temsil eder.

Mead’in geçmiş kuramını iki farklı şekilde algıladığını görebiliriz. İlk olarak geçmişin kendisi ve geçmişteki olaylar orada var olan dünyanın bir parçası olduğundan, olmuş bir olay esasen olmuş bitmiştir. Daha açık bir ifadeyle geçmiş mevcutlarda bir olay meydana gelmişse, bu olayı meydana getirememe durumu, ya da onu farklı bir fiziksel koşulda meydana getirme olasılığı ortadan kalkmıştır. Bu husus, meydana gelmiş ve orada var olan dünyanın bir parçası olarak geçmiş bir olayın değiştirilemez olduğuna işaret eder. İkinci olarak geçmişin kendisi ve geçmişteki herhangi bir olayın anlamı mevcut durum içerisinde inşa edilir. Böylece geçmişin her daim mevcut durum içerisinde anlaşılması geleceğin inşasının bir parçası olur. Bu inşa sürecinde şimdinin perspektifinden her daim geçmişe bakmak ve her baktığımızda farklı bir yönünü keşfetmek suretiyle onun mevcut durum içerisindeki anlamını sürekli değiştiririz.

Geçmişin mevcut durumdaki algılanma, anlaşılma ve değer kazanma biçimi değiştiğinden, gelecek de değişmiş olur. Çünkü geçmiş, şimdi ve gelecek birbiriyle olan

264 G. H. Mead, The Philosophy of the Present, s. 17.

bağları kopuk halkaları değil, bir zincirin iç içe geçmiş halkaları şeklinde bir bağlantıya sahip bir durumu temsil eder. Bir geçmişten bir sonraki zamana yani şimdiye geçen nesne, bir sıçrama veya ara birimleri yok sayan bir ışınlamayla değil, geçmişle şimdi arasındaki bütün akışta zamansal bir yayılımla şimdiye geçer. Aynı husus şimdi ile gelecek arasındaki geçiş için de söz konusudur. Kaldı ki geleceğin inşası için şimdinin perspektifinden geçmiş her daim yeniden inşa edilir ve her daim yeni bir yönü keşfedilerek ona yeni değerler yüklenir.

Geçmiş, belleğin bir ürünü olduğundan, sadece ve ancak hatırlama istidadı olan bireylerin geçmişinden söz edilebilir. Bilindiği üzere geçmişi bulabileceğimiz yer ya da geçmiş dediğimiz zaman referansta bulunacağımız zemin bellek görüntüleridir.

Şimdinin geriye doğru olan sınırında henüz olmuş olanın bellek imgeleri vardır. Ancak aynı şekilde biz şimdinin ileriye doğru olan sınırında var olan (ya da gelecekte olacak olan) şeylerin de imgelemlerine sahibiz. Böylece bir yanıyla geçmişe diğer yanıyla geleceğe bağlı olan şimdi, aynı zamanda hem geçmişi hem de geleceği kendisiyle birlikte her daim genişletmeye ve geliştirmeye devam eden hususa işaret eder. Çünkü geçmişe ve geleceğe dair sahip olunan imgelemler de bu imgelemlere sahip olma aktivitesinin de gerçekleştiği yer şimdidir. Orada var olan dünyanın bir parçası olarak şimdiyi aşan bir gerçeklikten söz etmek Mead açısından mümkündür. Ancak bu gerçeklik geçmiş bir olayın ya da deneyimin imgelemine sahip olduğumuz şimdinin içerisinde tezahür edebilir.265

Mead’in eylemi bir bütün olarak gördüğü, zamansallığın bu bütünlüğü ve birleştiriciliği temin ettiği görülür. Bu açıdan algılanan şimdinin içerisindeki bir hareketin ilk aşamalarının kopuk bir geçmişte veya kopuk bir geçmiş olarak kaldığını söylemenin sorunlu bir tutum olduğu açıktır. Zira gerçeklik ve deneyim arasında kurulan sıkı ilişkiler ağı, tikel zaman ve mekanları aşan bir gerçeklik kurgusunun dahi

265 G. H. Mead, “The Nature of the Past”, s. 345.

anlaşılması için tikel zaman ve mekana bağlı olan tikel bireylerin varlığını gerektirir.

Böylece dış dünyanın – aşkın bir gerçekliğinin – var olabileceği ya da varlık alanına dahil olabileceği kabulünün, bu gerçekliğin birey için bir değere ve anlama sahip olabileceği deneyim alanında olması, en azından bu deneyim alanından başlaması gerektiği ifade edilebilir.

Mead bireyin deneyimini oluşturan eylemlerin bütünlüğü ve sürekliliğine vurgu yapar. O, şimdinin sürekliliği ile deneyimin sürekliliği arasında bir tür özdeşlik kurar.

Zamansallık ile eylemselliğin iç içe geçtiği gerçeklik algısını içeren Mead düşüncesi, gerçekliğin şimdi/nin içerisinde tezahür ettiğini açıkça gösterir. Eylem, yani bireyin davranış ve deneyimi her ne kadar geçmişin yeniden yorumlanması ve geleceğin inşası amaçlarını içerse de, bu amaçların somutlaşması şimdi/nin içerisinde tezahür eder.

Zamansallık içerisinde tezahür eden deneyim düşüncesi, bir ayrımı ortaya koymayı gerektirir. Mead’a göre yeniden yorumlanan bir olayın bizatihi kendisinin meydana gelmiş, olmuş bitmiş olması onun geçmişte olduğu anlamını taşımaz. Aksine olay kendinde ve nötr olarak geçmişte orada var olan dünyada olmakla beraber yorumlanması ve yorumlanmasına yönelik somut zihinsel araçların var olduğu yer açısından şimdinin içerisindedir. Aynı şekilde belirli bir ifadeyi, bir kavramı açıklayacak olmamız ya da bir hususu belirtecek olmamız gelecekte olacak olan bir şeye işaret etse de, biz o kavramın ya da ifadenin imgelemine gelecekte değil, ancak şimdinin içerisinde sahip oluruz. İmgelemine sahip olmadığımız bir kavrama dair gelecekte yapacağımız olası bir konuşma ya da açıklama için Mead, şimdinin koşullarının geçmişte belirlendiğini, aynı şekilde geleceğin koşullarının da şimdinin içerisinde belirlendiğini savunur. Böylece onun düşüncesi, gelecekte muhtemelen gerçekleştireceğimiz ancak şimdinin içerisinde imgelemine dahi sahip olmadığımız bir eylemin ya da bir konuşmanın, kelime ya da kavramın şimdiden sonra fakat olayın gerçekleşeceği gelecek zaman biriminden önce yine imgelem olarak zihne dahil olacağı

ve dolayısıyla o imgelemin zihne dahil olacağı zamansal birimin koşullarının da şimdi olduğunu seslendirir.

Mead’ın ne zamanın birimlerinin ne de bu zaman birimi içerisinde bir bütün olarak düşünülmesi gereken eylemin ontolojik ayrıma sahip olduğu düşüncesini benimsediği görülür. Nitekim o, “oluşun farklı aşamaları birbirine bağlayan bir niteliğe sahip olduğunu, oluşun önceki aşamasının daha sonraki aşamasının koşulunu oluşturduğunu” vurgular.266 Aksi durumda, yani bir aşamayı diğer bir aşamaya bağlayan ortak bir niteliğin olmaması durumunda geçişten söz etmemiz olanaksız olduğu gibi zaman-eylem dolayımında bütünlüğü sağlayacak zemine sahip olmamız da söz konusu olamayacaktır. Çünkü zamanı birbirine bağlayan eylem ile eylemi bir bütün olarak anlamamızı sağlayan zaman, bu anlamda bir bütünlüğü ifade eder. Bu bütünlük, içinde akışın ve oluş halinde olan bir nesne, eylem ya da durumun bir şimdiden bir başka şimdiye doğru akış halinde olduğu, yani geçiş yaptığı süreçten başka bir şey değildir.

Mead açısından geçmişin iki farklı boyutuyla ele alınabileceğini söylediğimizde bunlardan ilki açısından geçmiş, hiçbir şekilde içerdiği ölü eylemlerin değiştirilebileceği bir alanı kastetmez. Bu karakteri, geçmişin bir gerçekliğe sahip olduğu anlamını içerir.

İkinci boyut olarak geleceğin inşası için geçmişin anlaşılması, anlamlandırılması ve yeniden inşasının gerekliliği açısından baktığımızda, geçmişin mevcudun içerisinde olduğunu söyleyebiliriz. Bu yönüyle ise geçmiş sabit ve durağan değil, her daim aktif, hareketli ve deneyime açık bir nitelik arz eder.

Bağlantılar perspektifinden bakıldığında, şimdiki bir nesnenin koşullarını belirleyen hususun şimdiden önceki bir nesne olduğunu söylemek yerine, şeylerin oluştuğu ve göründüğü düzen ya da sıranın, kendisinden sonra meydana gelecek olan ve görünecek olan düzen ya da sırayı (bir neden – sonuç zinciri içerisinde) etkilediğini söylemek tutarsız bir yaklaşım olmayacaktır. Hafızada ve kayıtlarda ortaya çıkan

266 G. H. Mead, “The Nature of the Past”, s. 346.

geçmişin fonksiyonunu bulacağımız yer de bu değişken ya da rölatif deterministik yapıdır.267 Bu durumda sorulması gereken sorulardan biri de, gerçekliği deneyimle olan sıkı ve kaçınılmaz ilişkisi içerisinde incelenmesi gereken bir şey olarak ifade ettikten sonra, insan deneyimini aşan geçmiş ve geleceği nasıl ifade edebileceğimiz hususudur.

Mead bu soruya insan deneyiminde ortaya çıkan geçmiş ve geleceklerin sadece ve ancak bilincinde olduğumuz geçmişler ve gelecekler olduğunu söyleyerek cevap verir.268 Bu nedenle geçmiş ve gelecekler insani girişimlere, yönelimlere ve anlama biçimlerine göre değişkenlik gösterirler. Şöyle ki, her bir nesil kendi tarihini her daim yeniden yazar ve kendi tarihinin, bu neslin dünyada sahip olduğu tek tarih olduğunu vurgular.269