• Sonuç bulunamadı

1.1. Savaş Kavramı ile İlgili Kelimeler

1.1.3. Gazâ

Gaza; salt kelime anlamı olarak savaşa gitmek ve savaşmak demektir. Din düşmanları ile yapılan savaşa cihat denilmiş ve daha sonra gaza da bu anlamda kullanılmıştır.64 Osmanlı’nın kurulup gelişmesini gaza ideolojisine bağlayan Paul Wittek’in nazariyesi Fuad Köprülü ve Halil İnalcık tarafından benimsenip geliştirilmiştir.65 Şinasi Tekin, bu nazariyeye karşıt görüş olarak iki makale kaleme almış ve bu makalelerde gaza ve cihat kavramlarının Türkçeye giriş ve gelişim sürecini tartışmıştır. İslam ve Türk dünyasında

64 Agâh Sırrı Levend, Gazavât-nâmeler ve Mihaloğlu Ali Bey’in Gazavat-nâmesi, Ankara: Türk Tarih

Kurumu, 1956, s. 1.

65 Feridun M. Emecen, “Gazâya Dair -XIV. Yüzyıl Kaynakları Arasında Bir Gezinti” Prof. Dr. Hakkı Dursun Yıldız Armağanı, Ankara: TürkTarih Kurumu, 1995, s. 191.

25

anlamları farklı olan bu iki kelimenin son devirlere gelindiğinde farklılığın azaldığı ve neredeyse eş anlamlı olarak kullanıldıkları görülür. Buna karşın, Osmanlı Devleti’nde gaza kullanımı hâkimdir. Karahanlıca Kur’an tercümesine bakıldığında cihat ve mücâhid kelimelerine rastlanmazken, gaza ve gazi kelimelerinin sık kullanıldığı görülür. Bu da daha o zamanlardan beri gaza kelimesinin bilindiğini ve Kur’an’ın Farsça tercümesinde de gazi kullanımının tercih edildiğini gösterir. 14. asırdan sonra Anadolu’daki ilk Kur’an tercümelerinde de cihat kullanımı görülmemektedir.66 Tekin, XV. asırdan önce özellikle Bursa kitabesinde yer alan gaza ve gazi kullanımlarının gerçekte sonradan yakıştırılmış ifadeler olduklarını ve bu iki kelimeden evvel alp ve

beg kullanımlarının yaygın ve kabul edilebilir olduğunu beyan eder. Böylelikle de P.

Wittek’in nazariyesini dayandırdığı kitabenin on dört değil on dokuzunca asra ait olduğunu, gaza ve gazi kavramlarının ancak on beşinci asırdan sonra itibar kazandığını; on altıncı asırdan itibaren ise yüksek zümrenin cihat, halkın ise gaza ve gazi kelimelerini benimsediğini ifade eder.67 Tekin’in gaza nazariyesinin dayandığı temelin hatalı olduğunu iddia ettiği bu makalesine karşılık Feridun Emecen karşıt görüşte bir makale kaleme almış ve devrin metinleri üzerinden gazanın Osmanlı siyasetindeki yerini irdelemiştir.

Emecen, 14. yüzyıl kaynaklarından hareketle gaza ve gaziliğin basit şekillerde de olsa 1300’lü yıllarda bilindiğini ifade etmektedir. Osmanlılar’ın kurulup gelişme ortamının komşu beyliklerle benzer hususiyetler taşımasına karşın onlara göre gelişme durumunun iyi olmasını bulundukları bölgenin stratejik önemi ve akın-gaza siyasetini diğerlerine göre daha canlı tutmuş olmasına bağlamıştır. Kısacası, Osmanlı’nın fetih yoluyla ilerleme ve gelişme siyaseti diğer Türk-İslam devletleri gibi gaza/cihat fikri ile bağdaşmaktadır.68 Mehmed Neşrî’nin Kitâb-ı Cihan-nümâ Neşrî Tarihi adlı eserine bakıldığında I. Osman’dan gazi olarak bahsedildiği ve kılıç kuşanıp atası Ertuğrul gibi gaza üzerine olduğu, hiç kimseye ihtiyaç duymadan ve dünya ve ahiret hayatının da eline girmesi için niyetinin doğru olduğunun ifade edildiği görülür. Bu sebeple de

66 Şinasi Tekin, “Türk Dünyasında Gazâ ve Cihâd Kavramları Üzerine Düşünceler I [Başlangıçtan

Osmanlıların Fethine Kadar]”, Tarih ve Toplum Dergisi 109, (1993): 11, 12.

67 Şinasi Tekin, “Türk Dünyasında Gazâ ve Cihâd Kavramları Üzerine Düşünceler II Gâzî Teriminin

Anadolu İle Akdeniz Bölgesinde İtibârını Yeniden Kazanması” Tarih ve Toplum Dergisi, 109, (1993): 73-78.

26

Bilecik’i fethetmesine kâfirlerden ne alırsa helaldir denerek müsaade edilmiş ve fetih sonucu kendisi ve evlatlarına da gazi dendiği ifade edilmiştir.69 Buradan hareketle Osmanlı’da gaza ve gazilik anlayışının dayanak noktası olarak kâfir addedilen gayrimüslimlerin topraklarının fethedilmesinin anlaşıldığı görülmektedir. Bu algılayış Türk Edebiyatı’nın temel eserlerinden biri olan Dede Korkut’ta da yer almaktadır. Bamsı’nın kahramanlığının anlatıldığı bölümde onun için “kâfirlere kılıç vurdu, baş kaldıran kâfirleri öldürdü gaza eyledi.”70 ifadesi kâfirlere karşı savaş anlamında gaza anlayışının temeli olarak dinin yer aldığını göstermektedir.

Dinî boyutunun yanı sıra siyasi anlamda gaza ile ilgili Türklerin Savaş

Sanatı’nda “Uç bölgelerdeki Türkmen beylerine ‘salar’; savaşanlara da ‘gazi’

denirdi.”71 ifadesi yer almaktadır. 14. yüzyılda, bazı beyler saray patronajı yoluyla kabul almak ya da saygınlık kazanmak için bazı görevlendirilmelere tabi tutulmuşlardır. Bu beylerden bazıları, bir otorite alanı oluşturmak için İslam’ın kaidelerindeki yönetme formüllerine ulaşma ihtiyacı hissetmişlerdir.72 Bilhassa, on üçüncü yüzyıl sonları ve on dördüncü yüzyıl başlarında Osmanlı’da Anadolu’nun uç boylarında yaşanan çatışmalarda Türkmenler arasında savaşın meşruiyetini sağlamak ve halkı isteklendirmek için kullanılmış bir kavram haline gelmiş olup; amaç olarak İslamiyet’i yaymak ve Müslümanların etki alanını genişletmeyi sağlamak için akınlara katılımı sağlamayı gözetmiştir.73 Buradan gaza anlayışının stratejik olarak daha ziyade uç bölgelerde de uygulanmaya başlanmış siyasi bir söylem olarak ortaya çıktığı görülmektedir.

Muhibbî Divanı’nda gaza kelimesinin cihada tercih edildiği görülmektedir. Birbirleri ile sıkı ilişki içerisinde olan gaza, cihat ve feth kelimelerinden gaza ve feth kullanılmışken, cihat kullanılmamıştır.

Dini ihya etmek amaçlı yapılan gazalarda, din serveri olarak Peygamberden yardım ve inayet talep edilir ki zira kendisi de dini gayelerle birçok gazalar yapmıştır.

69 Mehmed Neşrî, Kitâb-ı Cihan-nümâ Neşrî Tarihi C.1, haz. Faik Reşit Unat ve Mehmed A. Köymen,

Ankara: Türk Tarih Kurumu, 1949, s. 52, 53.

70 Dede Korkut Kitabı, haz. Muharrem Ergin, 4. Baskı, İstanbul: Boğaziçi Yayınları, 2012, s. 60. 71 Ahmet Özdal, Türklerin Savaş Sanatı, İstanbul: Doruk Yayınları, 2008, s. 32.

72 Cemal Kafadar, Between Two Worlds, Berkeley: University of California, 1995, s. 62. 73 Cemal Kafadar, “Gaza”, DİA, XIII, s. 427.

27

Muhibbî bu beytinde, gaza konusundaki açık yürekli isteğini din yolunda can u gönülden savaşmak söylemi ile dile getirmiştir.

Tut elümi ayaga düşdüm gel iy dîn serveri Eyleyem dînün yolında cân u dil ile gazâ (G2/5)

Klasik şiirde rakip, çoğunlukla kötü sıfatlarla anılan olumsuz bir tiplemedir. Gaza söz konusu olduğunda buradaki rakip gayrimüslim bir düşman olarak düşünülebilir ve bu rakibin üstesinden gelebilmek için şair gaza eylemek ve başını o yolda vermek ister.

Muhibbî’nün murâdıdur rakîbüne gazâ kılmak

Anun-ıçun ki gönlinde olur ʿazm-i serüm peydâ (G18/5)

Gazanın işlendiği başka bir beyitte ise; Kanunî’nin ilk savaşlarından Mohaç konu edilmiştir. Beyitte şair bu defa bizzat Allah’tan yardım dilemekte ve bu savaştan muzaffer çıkmayı istemektedir. Nitekim böyle bir fırsatı bir daha bulamayacağını ifade eder.

Mübârek eyle yâ Rab bu gazâmı

Muhibbî bula fursat nite Mîhâc (G340/5)

Kişinin nefsi ile savaşının daha zor olduğu İslam düşüncesinde hâkim anlayıştır. Beyitte insanın şeytanı olarak vasıflandırılan nefse karşı “lâ havl” duasının okunarak, yani Allah’tan yardım istenerek bundan uzak durulması ve nefsi öldürmek için de gaza edilmesi gerektiği ifade edilmiştir. Öğüt verici bir bağlamda işlenen buradaki gaza kelimesinde de dinî boyut ön plana çıkarılmıştır.

Oku “lâ-havl” ki şeytânı dûr it

Gehî nefsüni öldürüp gazâ kıl (G1984/5)