• Sonuç bulunamadı

3. SAVAŞ KADROSU

6.1. Doğrudan Düşmana Tekabül Eden Kavramlar

6.1.1. Düşmân/Düşmen (Aʿdâ, Adû, Adüvv, Hasm)

Farsça düşman ve düşmen kelimeleri ile benzer manada Arapça “Bir şeye tecâvüz etmek, haddi aşmak ve kötülük etmek” anlamındaki (a-d-v) kökünden türeyen adâvet, düşmanlık ve zulmetmek anlamına gelir. Adû, adüvv ve hasm düşman ve aʿdâ da düşmanın çoğulu olarak düşmanlar demektir.430 Muhibbî Divanı’nda gerçek hayattaki varlığı ile hamasi, sevgilinin tutumu yönüyle rindane ve kişinin en büyük düşmanının kendisi olması hususuyla hikemi şiirlerinde düşmandan söz edilmiştir.

Beyitte, saf saf olmuş düşmanın gelişi denizde dalgaların köpürerek akmasına teşbih edilmiş ve şair şu halde dahi savaştan çekinmeyeceğini ifade etmiştir.

Dôstum düşmen görinse yüzümi döndürmezem

Mevc urup deryâlayın düşmân olursa sâf sâf (G1555/3)431

Beyitte, yenilgiye uğrayıp kaçan düşman askerlerinin bir an bile cesaret edip arkalarına bakarlarsa Allah’ın yardımıyla şairin kılıcının kılıfından çıkmaya hazır olduğu ifade edilmiştir.

429 H. Dilek Batislam, “Divan Şiirinde Düşman ve Düşman Gazelleri”, VIII. Milletlerarası Türkoloji Kongresi, ed. Mustafa Özkan ve diğer., İstanbul: 2014, s. 133.

430 Dini Kavramlar Sözlüğü, haz. Fikret Karaman ve diğer., Ankara: Diyanet İşeri Başkanlığı, 2015, s. 6,

7.

153

Düşmen yüzini döndüre bir demde ardına

Ger ola Hak muʿîn ü çekem tîgı ez-gılâf (G1547/4)

Düşmanın kanının tören ve ayin mahiyetinde geleneksel olarak yine düşmanın kafatasında içme geleneğinin ilk Türkler olarak bilinen İskitlere dayandığı ifade edilmişti. Rezm ve bezm birlikteliği içerisinde bu beyitte, has bir sohbet meclisi olarak tabir edilen savaş meydanında şarap, düşman kanı ve kadeh de düşmanın kafatası olarak tasavvur edilmiştir.

Hûnını hasmun şarâb u kellesin sâgar kılup

Sohbet-i hâs itmege meydân olupdur yirümüz (G1213/4)432

Savaşta yenilip kaçmaya çalışan düşmanın bu çabasının boşuna olduğunu dile getirmek için şair onu yaralı bir ava benzetmektedir. Avcılık, Osmanlı padişahları arasında hayli yaygın olmakla birlikte, hem bir vakit geçirme aracı hem de savaş tatbikatı olarak düşünülmüştür.433 Bunun şiire bir yansıması olarak beyitte düşman ve av arasında ilişki kurulduğu görülmektedir.

Yüz çevürse kaçsa düşmen yine tîz girür ele

Çünki olmışdur bizüm bir yaralu nahçîrümüz (G1213/5)

Savaşlarda kılıç göğüs göğüse çarpışmalarda kullanılırken ok uzun mesafeli vuruşlar için elverişli bir silahtır.434 Beyitte, kendisini toparlayıp kaçmaya yeltenen düşmanın canını almak için evvela ok ile yaralamaktan daha sonra da kan içmek isteyen kılıç ile de bu işin tamamlamasından söz edilmiştir.

Yalmanur kan içmege her dem-be-dem şemşîrümüz Togrulup gitdi ʿadûnun cânın ala tîrümüz (G1213/1)

Baştan sona savaş sahnelerinin anlatıldığı bir şiirde düşman savaşılması gereken kimse olarak vasfedilmiştir.

432 Benzer kullanımlar: G349/5. 433 Serdaroğlu Coşkun, Zâtî, s. 380. 434 Göksu, Silah, s. 175.

154 Yârâna din ʿazm eylesün

Aʿdâ-y-ıla rezm eylesün Kanlar içüp bezm eylesün

Olsun kılıçlar bî-gılâf (MRB3555/13)435

Beyitte, savaş meydanında başları koparılmış düşman askerlerinin kellelerinin yerden mızrak ile alınıp kaldırılması için savaşanların her birinin ellerinde mızraklarının hazır beklediği ifade edilmiştir. Bu durumun tarihî kayıtlarda da izleri görülmektedir. Nitekim Zigetvar Savaşı’nda fethedilen kalenin komutanı, kaleyi savunduğu halde elinde tutamayacağını anlayınca huruç harekatına girişmiş fakat bu sırada boyun ve göğsüne aldığı oklarla yaralanıp yakalanmıştır. Ölmek üzereyken yeniçeriler tarafından bir topun üzerine yatırılarak kesilen kafası bir mızrağa geçirilip teşhir edilmiş ve daha sonra imparatoruna gönderilmiştir.436 Muhibbî’nin düşmanın başının kesici âlete saplı olarak sallandırılması ve teşhir edilmesine yönelik bu söylemi tarihsel arka planda bu ve buna benzer olayların gerçekliğini de içermektedir.

Kellesin kaldurmaga yirden ʿadûnun her zamân

Komaz elden nîzeyi hâzır tutar her birümüz (G1213/3)

Güçlü kimsenin düşmanı da güçlü olur anlayışınca, bu beyitte düşman erkek aslana benzetilmiştir. Bu erkek aslan nara çekip gelse de şair bir okla onun göğsünü yarma niyetindedir.

Ger naʿra çeküp gelse ʿadû hemçü nerre-şîr

Tîr-ile idem bir dem anun sînesin şikâf (G1564/3)437

Bir başka beyitte ise şair, gül olarak nitelendirdiği sevgilisi sebebiyle dünyadaki herkesin kendisine düşman olduğunu ifade eder. Fakat eğer sevgili âşığa ilgi ve alaka gösterirse bu düşmanlık âşığın gözüne görünmeyecektir.

Sen gül içün halk-ı ʿâlem cümle düşmendür bana Zerre gelmez ʿaynuma ger yâr olasın sen bana (G133/1)

435 Benzer kullanımlar: MRB3555/2.

436 Ali Osman Öztürk, “Zigetvar, Plevne ve Çanakkale Kuşatmaları Örneğinde İnsani Değerler”, Savaş ve Kültür Sempozyumu, ed. Nazan Kahraman ve diğer., Ankara: Kıbrıs Balkanlar Avrasya Türk Edebiyatları

Kurumu, 2017, s. 502.

155

Aşk bağlamı içerisinde oluşturulmuş aşağıdaki beyitte kendisi yüzünden âşığın düşman sahibi olduğu sevgili eğer âşığa yüz verirse, düşman sahibi olmak ve bu düşmandan cefa görmenin sıkıntı olmayacağı ifade edilmiştir.

İy Muhibbî yârdan ger bana olursa nazar

Gam degül düşmen cefâsından ko cevr itsün rakîb (G161/5)438

Şair, eğer sevgilinin gamı can mülküne üstün gelirse canın ah edeceğini zira mülk sahibine düşmanın başarısının acı geldiğini ifade etmektedir. Sevgilinin düşman addedildiği beyitte, gönül mülkünün sahibi olan âşık, aşk savaşında sevgiliye yenik düşmüştür ve acı çekmektedir.

Gâlib olsa ger gamun mülk-i dile cân âh ider

Sâhib-i mülke gelürmiş düşmenün bîrûzı telh (G363/3)439

Şair kendisini sevgiliye ulaşmada çare bulamayan bir çaresiz olarak nitelendirir. Bu sebeple de sevgiliye yakın olduğu için rakibi düşman addeder.

N’eyleyem bir çâre bu bî-çâre bulmaz vaslına

Dem-be-dem ana takarrübde rakîbe düşmenüm (G2330/6)

Şair kendisine seslenerek başkalarına sevgilinin köpeği dememesi gerektiğini söyler. Nitekim sevgilinin köpeği sürekli onun yanında olduğu için âşık için dosttur ve bu dost düşmana benzetilemez. Beyitte ağyâr ve düşmanın aynı anlamda ve bir köpekten daha değersiz olarak kullanıldığı görülmektedir.

İy Muhibbî dime ağyâra seg-i yâr sakın

Ne içün benzedesin dôstumı düşmenüme (G3155/5)

Savaşta düşmanın göğsü yarılıp kalbinin demirden -güçlü, dirayetli, cesur- olduğu görülürse Allah’ın lütfu ile mert kişinin de sadak kullanmaması gerektiği ifade edilmektedir. Öldürücü âletlerden kaçmamak suretiyle cesaret adına mert kişi düşmandan önde olmalıdır.

Kalb-i aʿdâyı Muhibbî sıya ger âhen ise

Fazl-ı Hakk-ıla kaçan kuşana merdâne sadak (G1648/7)

438 Benzer kullanımlar: M3876.

156

Hikemi söylemin hâkim olduğu beyitte, aşk savaşında âşık ve rakip arasındaki sürtüşmede, âşıkta düşman korkusu, düşmanda ise aşığa hased söz konusu olduğu ifade edilerek yaşam savaşında herkesin bir dert sahibi olduğu dile getirilmiştir.

ʿÂşıkda havf-ı düşmen düşmende reşk-i ʿâşık Herkes cihân içinde bir derde mübtelâdur (G625/3)

Beyitte şair, kişinin kendisini büyük görüp de dünyaya aldanmaması gerektiğini zira akıllı kişinin kendisine en büyük düşmanın yine kendisi olduğunu bildiğini ifade etmektedir.

Sakın aldanma cihâna dime yokdur ben gibi

ʿÂkil isen tut anı sen kendüne düşmen gibi (G3210/1)440

Bir başka beyitte ise, kişinin mağrur olmaması ve bu sebeple de karınca dahi olsa düşmanını küçük görmemesi öğütlenmiştir.

Sakın mağrur olma görme kendün

Eger hasmun olursa da karınca (G2879/3)

Mitolojik iki büyük hükümdar ve savaşçı kişilikten söz eden şair, akıllı kimsenin düşmanın ölümüne sevinmemesi gerektiği öğütlemiştir. Zira askeri ve siyasi başarılar devamlı olmayıp sürekli aksiyon ve çaba gerektirmektedir. Hükümdarlık dönemi zaferlerle dolu olan şair-padişahın düşmanın ölümüne dahi temkinle yaklaşıyor olması kendinden sonrakilere de bir uyarı niteliğinde düşünülebilir.

Sevinmez düşmenün mergine ʿâkil

Sikender kalmadı çün gitdi Dârâ (M3927)

Kişinin en büyük düşmanının kendi benliği olması hususu İslam inancında kabul görmüş bir durumdur. Beyitte kendine seslenen şair yine temkini salık vermekte, sürekli teyakkuzda olarak yaşamayı nasihat etmektedir.

İy Muhibbî gâfil olma nefs şerrinden sakın

Togrı yoldan seni çıkarmaga ol düşmen yiter (G601/5)

157 6.1.2. Yagı

Eski Türkçe bir kelime olan yagı düşman anlamına gelmektedir. Muhibbî Divanı’nda kullanılan bu kelime gam askeri, sevgilinin zülfü ve akıl için kullanılmıştır.

Âşığın aşkın acısından çektiği sıkıntılar gönül ülkesinin yağmalanması olarak tasavvur edilmiş ve düşman olan gam askerleri her bir yandan gönül şehrini istila etmişlerdir.

Leşker-i gam virdi yagmaya yine dil kişverin

Her tarafdan girdi gönlüm şehrine yagı gibi (G3483/2)

Aşk söz konusu olduğunda aklın bedeni terk etmesi anlayışı, ikisi arasındaki bir savaşa benzetilmiş ve aşk şahı ile akıl askeri ezelden beri düşman olarak tanımlanmıştır.

Kaçan sultân-ı ʿışk gelse sipâh-ı ʿaklı dagıdur

Anunçün şâh-ı ʿışk ile ezelden ʿakl yagıdur (G555/1)

Bir diğer benzetme ise sevgilinin iman nuru gibi beyaz ve parlak yüzüne düşen siyah saçları ve ayva tüyleridir. Sevgilinin güzelliğine gölge düşüren bu iki unsur aynı zamanda onun, sevgilinin güzelliğini temaşa edememesine sebep oldukları için düşman addedilmişlerdir.

Kazıt hattun-ıla zülfüni yagı gibi gelüp

Hüsnün ilini urmaga îmâna kasd ider (G560/3)441