• Sonuç bulunamadı

2.5. Korkunun Etki Alanı: Sosyal Sermaye ve Güven

2.5.2. Güven

İnsanın varlığını sürdürmek için hayatında tutarlılık ve düzen ister. Tutarlılık ve düzen arayışı insanın güven isteği için elzemdir (Sennet, 2014: 34). Güven eminlik temelli istismarın karşıtıdır ki muhatabın bu duyguya layıklığıyla ilgilidir. Bu layıklığı sağlayan, muhatapların karşılıklı zayıflıkları istismar etmemesidir. Güven mübadelede muhatapların arasındaki ilişkinin özelliğini verirken güvenirlik muhatabın bir özelliğidir (Başak, Öztaş, 2010, 35, 36). Güvenilirlik iki çeşittir. Birincisi; birbirini iyi çok iyi tanıyan ve uzun süre tanışıklık üzerine yani güvenilir nitelikleri üzerinde barındıran ve bunu kanıtlamış bireyler üzerinde gerçekleşirken ikincisi yine inanırlılık temelli soyut sistemlere olan güvendir (Giddens, 1994:78). Giddens’a göre güven kişi ya da sistemin güvenirliğine olan itimat veya bel bağlamaktır. Bu itimat başkasının dürüstlüğüne, seviyesine, soyut ilkelerin (teknik bilginin) doğruluğuna karşı beslenen inançtır ( Giddens, 1994: 33, 34, 37, Başak, Öztaş, 2010: 36).

Giddens, güveni ve koşullarını açıklarken güç eksikliği değil bilgi eksikliğinden kaynaklandığını ve güvenilirliğin duygularla (sevgi, şeref) psikolojik olarak önemli olduğunu vurgulamaktadır. Güven körü körüne bir duygudur. Modern dönemde güven, insan etkinliklerin eşyanın tabiatı ve tanrısal bir etki sonucu gelişmemektedir. Şans ve risk kavramları modern dünyada aynı anda ortaya çıkar ve geleneksel dünyadan belirlilik

ve olumsallık algısındaki değişme sonucu ortaya çıkmış olup geleneksel yaşamda var olan ahlaksal buyrukların ve dinsel kozmolojilerin yerini almıştır (Giddens, 1994:37). Modern dünyanın dönüştürdüğü algılarla güven yerine risk oluşumu ve güvensizlik önem kazanmıştır. Risk öngörülen şeydir fakat mutlak tehlikenin farkındalığı değildir. Güven ise risk faktörü barındıran etkinliklerin tehlikeleri azaltmaya veya en aza indirgemeye yardımcı olur (Giddens, 1994:38). Fakat riskin olduğu zaman ve alanlarda güvensizlik ve kaygı başlamaktadır.

Güven kavramını açıklarken Uslaner üç tür güvenden bahsetmektedir. Bunlar şöyledir:

1. Stratejik, kısmi, kişiler arası güven: Kişisel ilişkilere dayalı, kişilerin birbirini istismar etmeyeceğine dair güvendir. Güven yaratan ilişki ağları ve somut kişisel ilişkiler sonucunda ekonomik davranışın toplumsal içermişliğinde güven oluşur. İstismar edilme riskiyle birlikte, ilişki ve itibar kaybetme olasılığı ve normları ihmal etmenin yaptırımlarını içermektedir. Uzun süreli tanışıklıklardan kaynaklanan bu güven, geçmişteki edinilen bilgiye dayalıdır.

2. Genelleşmiş ahlaki güven: Başkalarının ahlaki doğrularına olan inanç üzerine kuruludur (Başak, Öztaş, 2010: 55). Özgeciliğe dayalı güven olarak tanımlanan bu güven türü toplumsal ilişkilerin kurulabilmesinde, herhangi bir sivil toplumun işleyişi için gereken etik kodlar içinde ve sözleşme öncesi temelin oluşmasında yer alan güven tipidir. Bu tip güven, bireyler diğer bireylerin davranışları hakkındaki beklenti ve nasıl davranmaları gerektiği üzerine kuruludur. Başkalarının ahlaki iyi niyetlerine olan inanç bu güveni sağlamaktadır (Başak, Öztaş, 2010: 58).

3. Sosyal sistemlere, toplumsal kurumlara güven: Bu güven türü ise haklarında bir şey bilmedikleri ilkelerin doğruluğuna olan inancın üzerine kurulur (Başak, Öztaş, 2010,36).

Güven, sosyal sermayenin tamamlayıcı bir parçası ve sonucudur. Coleman ve Putnam için sosyal sermayenin temel öğesi güvendir. Fukuyama, güveni sosyal sermayeden daha öte sosyal düzenin esası olarak kabul etmektedir. İnsanların amaçlarına ulaşmak için işbirliği yapabilmelerinin birinci şartı birbirleri hakkında bilgi sahibi olmak, ikincisi ise birbirlerine güvenmeleridir. Güvenin oluşabilmesi için kullanılıp bir kenara atılmak korkusunun olmaması ve işbirliğinin çift taraflı çıkar getirmesi gerekmektedir (Field, 2008: 88).

Güven, ekonomik ve sosyal işlemleri kolaylaştıran bir etkendir. Yüksek güvene dayalı iletişim ağları sayesinde bireyin kaynağa erişiminde düşük maliyet, zaman tasarrufu sağlar ve sorun çıkaran bürokratik karmaşalar çözülür. Güven, sadece yüz yüze ilişkilerle sınırlı değildir. Bütün bireyleri grupları ve kurumları, sarmalayan genel bir güven duygusu önemlidir. Güven temelli ilişkilerde bilgi edinmede riskler düşer, belirsizlikler azalır, yeniliği sağlayan olumlu rekabet çoğalır ve güvensizlik kaynaklı yüksek avukat ücretlerini de ayrıca azaltarak bireylerin veya kurumların giderlerini azaltır. (Field, 2008:89, 90). Güven sonrası ihanete uğranılması ise bireyler-birey ve birey-örgüt ilişkisinde güven yıkımına ve skandallara neden olabilmektedir (Field, 2008: 137).

Modern örgütler doğası gereği sosyal sistemlerde güven düzeneklerine ve uzman sistemlere duyulan güvene derinden bağlıdır. Modern örgütler modernliğin geleceğe yönelik karakterinden doğan yerleşmiş uzmanlığın güvenilirliğinden süzülen güven tarafından yapılandırılmıştır. Modernliğin güven oturtma zorunluluğu bilginin düşünümsel olarak sürekli olarak uygulanmasının bir sonucu olarak gelişmektedir. Bu güvenin oluşumu, olaylar evreninin kendisini de gerçekte yarattığı durumlarda ki fayda ve risk sorununun ortadan kaldırılması sonucudur. Oluşan güvenden kaynaklı olarak hiç kimse modern örgütlerin içinde yer alan soyut sistemlerin dışına çıkamaz (Giddens, 1994:78). Fakat modern dönemde uzmanlık, sürekli gelişen teknolojiyle ve hızlı değişen bilginin doğruluğuyla, insan ilişkileri, bireyselleşme ve yüksek rekabetle güvensizlik sarmalına hapsolmuştur. Modernliğin güvene zorunluluğu diğer parametreleri sonucunda yerini güven yitimine bırakmıştır.

Fukuyama’ya göre güven, “ortak normlara dayanan ve düzenli olarak, dürüst ve işbirliği içeren davranışların sergilendiği bir toplulukta, diğer üyelere yönelik ortaya çıkan bir beklentidir.” (Furedi, 2014:183). Güven kaybı sonucunda ötekinden korku, bireyselleşme neticesinde cemaat bilincinin çökmesi meydana oluşmaktadır. Modern birey sadece cemaat bilincinin çökmesiyle karşı karşıya kalmamıştır. Ortak değerlerin ve ortak bir topluluğa aidiyetin çöktüğü, aile ilişkilerinin dahi değiştiği bir ortamda, insanlar yaşam mücadelesinde karşılaştıkları gerilimler ve çelişkiler karşısında kendi sorunlarını çözemeyecek durumda olduğundan kurumsallaşan aracılara başvurmaktadırlar. Yapayalnız bireyselleşen modern dünya insanı, kendini korumasız hissederek toplumsal yalıtılmışlık güvensizlik duygusunu şiddetlendirmektedir (Furedi, 2014:110). Bu süreç

zarfında toplumsal yalıtım, savunmasızlık duygusu ve risk altında olma kaygısını artırmaktadır (Furedi, 2014:184).

Modern dünyada insanı güven ilişkilerine bağlayan ulaşma noktaları alışılagelmiş iş veya soğukkanlılık tutumuyla belirgin güvenilirlik ve dürüstlük gösterileridir. Fakat asıl güven, bireylerde ortaya çıkan bu gösterilere rağmen soyut sistemin kendisindedir. Fakat soyut sistem kişide bulunan güven duygusunun psikolojik ödülünü vermez. İçinde karşılıklılık ve mahremiyeti barındırmadığından gündelik inanırlığın güvenilirliğini sağlar (Giddens, 1994:79,103).

Soyut sistemde uzmanlık ve sistemin içerisinde bulunan kişilerin etkinliklerine, mesleki ahlak kurallarına, yasal yaptırımlar, meslek içi denetimi sağlayan araçlar ile güven gerçekleşir. Güvenin karşıtı olan güvensizliğin bireyler arası, soyut sistemle birey arası ve toplumsal ve fiziksel çevreyle olan ilişkisini açıklandığı takdirde kişiler arasındaki güvensizlik, dürüstlük savlarına duyulan kuşku ve inanamama, soyut sistemlere olan güvensizlik, uzmanlık savlarına karşı olumsuz tutum sahibi olmak iken toplumsal fiziksel çevrede güvenin zıttı başka bir karaktere bürünmektedir. Temel güvenin bireyin doğumdan itibaren gelişmemesi veya müphemliği varoluşsal soruna neden olmaktadır. Güvenin antitezi toplumsal ve çevresel alanda varoluşsal endişe veya korku olarak bir zihinsel duruma dönüşmektedir (Giddens, 1994:92).