• Sonuç bulunamadı

Güngör Özyiðit

Belgede Sevgili Dostlar (sayfa 32-35)

þehvetine kapýlma gibi haller karýþmýþ olmasýn.

O nedenle Hz. Muhammed "Susan kur-tulur" diyerek, konuþmanýn tehlikelerine karþý insanlarý uyarmýþtýr.

NE BU HALÝM - AH ÞU DÝLÝM!

Hz. Ýsa'ya "Bize bir öðüt ver, kurtuluþa erelim" derler. Hiç konuþmamalarýný önerir. "Buna imkân yok" demeleri üze-rine öyleyse yalnýz hayýr söyleyin" der.

Abdullah Süfyan Hz. Muhammed'e: “Tanrý'ya inandýktan sonra en çok neden sakýnayým?” diye sorduðunda, gülyüzlü eli ile dilini göstererek "Buna sahip ol" buyurur. Ebubekir dilini þerden korumak için aðzýna çakýl taþý koyar. Ve dilini gös-tererek "Baþýma ne geldiyse bundan" der.

Dilin kendisi küçük, fakat iþlediði hayýr ve þerler büyüktür. Cismi küçük, ama cürmü büyüktür. Dil, iki tarafý keskin kýlýç gibidir. Hayra da âlet olur þerre de.

Dilin kullaným alaný hayli geniþtir. Diðer organlarda bu denli serbestlik ve iþleklik yoktur. Örneðin göz renk ve þekilleri görür. Kulak belli titreþimlerdeki sesleri duyar. El, dokunduklarýnýn farkýna varýr yalnýz. Oysa dil her türlü kapýya anahtar olur. Hayra da bulanýr, þerre de bulaþýr. Dilini düzeltip dizginleyemeyen-ler, vesvese verenin oyuncaðý olur.

Ýnsanýn organlarý içinde, kontrolden çabuk kaçanlardan biri de dildir. Öyleyse dilin düþeceði yanlýþlarý, gireceði gü-nahlarý iyi bilip, onu ona göre kullanmak ve dizginlemek gerek. Öyle ki dilimiz, her türlü kötülüðe kilit ve her hayra anahtar olsun.

DÝLÝN ÝÞLEDÝÐÝ ÞERLER

Dil, çoðu kez varediliþ amacýnýn dýþýn-da þer için kullanýlýr. Dilin iþlediði þerler arasýnda en yaygýn örnek boþ konuþmak-týr. Zira boþ konuþmak hem konuþanýn hem de dinleyenin zamanýný ziyan et-mektir. Yine boþ konuþma, Tanrýyý an-maktan, bilgi alýþveriþi yapan-maktan, sevgi sözcükleri söylemekten dili alýkoymaktýr. Gereksiz ve fazladan konuþmak, sözü uzatmak da dilin düþtüðü yanlýþlardan biridir. Çünkü çok mal haramsýz, çok lâf yalansýz olmaz. Ýnsana düþen, sözün çoðunu tutmak, malýn çoðunu ise ver-mektir. Ne var ki insanlar bunun tam tersini yaparlar. Böyle çok konuþan birine Hz. Muhammed "Dilinin önünde kaç perde var?" diye sorar. Adam "Dudak ve diþlerim var" deyince Hz. Muhammed "Bunlarýn hiçbiri senin söz-lerini durdurmadý mý?" der. Kutsal konu-larda ileri geri konuþmak, özellikle Tanrý hakkýnda lüzûmsuz münakaþalara gi-riþmek, vesvese verenin aðýna düþmek, onun elinde oyuncak olmak demektir.

Sýr tutmada dil çoðu kez gevþek dav-ranýr. Öylece hazýr olmayanlara sýrrý söy-lemekle onlarý þaþýrtýr. Ona sýrrý verenle-re ihanet eder. Güvenlerini boþa çýkartýr.

Alay etmek, birini küçük düþürerek eðlenmek, ayýplamak, leke sürmek, yer-mek, gönül kýrýcý þekilde konuþmak, hakaret etmek, biri birine kötü adlar tak-mak, hep dilin iþlediði kötülüklerdendir. Böyle yapmakla insan, insanlýða, kendi de insanlýðýn bir üyesi olduðundan, kendine de çamur sürmüþ olur.

Küfürlü, açýk-saçýk konuþmak, kýzdýðýnda sövüp, saymak adeta aðýzda solucan çiðnemek gibidir. Bu gibilerin þehvetleri sanki dillerine vurmuþtur. Ruh

kibarý olanlar bu gibi düþük düzeyli, ba-yaðý kelimeleri aðýzlarýna yakýþtýramaz-lar. Çünkü onlar aðýzlarýnýn gönüllerine açýlan hayýr kapýsý olduðunu bilirler. Ve dillerini þerle kirletmezler. Yalan, dilin iþlediði en büyük günâhlardandýr. Yalan söyleyen, O'nu inkâr etmiþ olur. Çünkü Tanrý'nýn her þeyi görüp bildiðine inansa, yalana baþvurmaz ve kandýrmaya kalk-maz. Hz. Muhammed'e "Müslüman zina eder mi?" diye sorulduðunda "Olabilir" der. “Yalan konuþur mu?” denildiðinde ise "Asla" der. Ve devam eder “Ýman ile yalan bir arada bulunmaz.”

Gýybet, yine dilin iþlediði þerlerden biri olup, bir kimsenin gýyabýnda hoþlanma-yacaðý bir kusurunu söylemektir. Yanlýþ anlaþýlmasýn, olan bir kusurunu mektir. Zira olmayan bir kusuru söyle-mek iftira olur. Ve söyleyen daha büyük bir günâhý yüklenir. Gýybet Kuran’da ölü eti yemeye benzetilir. Hz. Muhammed ise gýybetin zinadan daha büyük bir günâh olduðunu söyler.

Söz taþýmak, kovuculuk etmek, gam-mazlamak da dilin âlet olduðu büyük kötülüklerdendir. Kur'an böyleleri için þu hükmü verir. "O deðersiz kimse, insan-larý ayýplar ve fesadý yüzünden söz alýp diðerine götürür, gammazlýk eder." Bunlar Tanrý'nýn birleþtirmek istediði insanlarý ayýrmak, aralarýný açmak ve bir-birlerine düþürmek istediklerinden çok büyük þer iþlemektedirler.

Bir vakitler Hz. Musa'nýn kavminde büyük bir kuraklýk ve kýtlýk olur. Hz. Musa yaðmur duasýna çýkar. Fakat yað-mur yaðmaz ve Musa'ya vahiy gelir. "Ya Musa, senin duaný nasýl kabul edeyim ki aranýzda bir gammaz var." Musa "Ya Rabbi, bana bildirir misin, nedir o gam-mazýn ismi" diye sorar. Yüce Yaratan ve O Eriþilmez Olan, her zaman seven,

koruyan ve baðýþlayan der ki "Ya Musa, ben gammazlýðý sevmem. Sevmediðim bir þeyi benden yapmamý nasýl istersin ki?" Gülyüzlü bu büyüklüðün önünde daha da küçülür. Ve doðruca kavmine gider. Kavmi ile birlikte tövbe eder, baðýþlanmak diler.. Tövbeleri kabul edilir. Ve Tanrý'nýn rahmeti yaðmur olup yeryüzüne iner.

Karþýlýklý konuþmalarda hep muhale-fette kalmak, söylenenin tam tersini iddia etmek, öylece benlik taslamak dilin düþtüðü bir baþka tuzaktýr. Öyleleri konuþmayý karþýlýklý saygý, hoþgörü ve bilgi alýþveriþi olmaktan çýkarýp, bir horoz dövüþü haline getirirler. Onlar için konuþma münakaþa ile eþ anlamlýdýr.

Bazýlarý da kýskançlýk ve çekememez-lik yüzünden zenginleri ve ünlüleri diline dolarlar. Ve onlara çamur atmaktan sinsi bir zevk duyarlar. En hafifinden zenginin malý, züðürdün çenesini yorar.

Musa ile Hýzýr örneðinde olduðu gibi, sabredemeyip yersiz ve densiz sorular sormak, yine dilin zayýflýklarýndandýr. Oysa reisliðin bilgide olduðunu bilip, özellikle bizden bilgili olanlarla iliþkile-rimizde, haddimizi bilmek ve onlarý yer-siz sorularýmýzla yormamak ve gerekyer-siz zorlamalara sokmamak gerek.

Dilin önünde bu denli tuzaklarýn oluþu, insaný, dilini kullanmada son derece dik-katli ve kontrollü olmaya yöneltmeli. Ve her þeyden önce ona susmayý öðretmeli.

Kuran'ýn ilk gelen sûresi "Oku" diye baþlar. Mevlânâ, Mesnevisinde "Dinle" diye girer söze. Dostumuz da söze "Düþünün" der ve insanlara devamlý düþünmelerini öðütler. Dilini düzeltip terbiye etmeden, öyle yekten "Konuþ" diyen yok. Oysa insanlar arasýnda, dilini varediliþ amacýnýn dýþýnda, hançer gibi kullananlar ne kadar çok!..

Kardeþim Christine ile birlikte orman-da gezintiye çýktýðýmýz zaman gökyüzü masmavi idi. Birkaç kilometre yol yürü-müþtük. Sonra oduncularýn üst üste yýð-dýklarý aðaç kütüklerine sýrtýmýzý daya-yarak yere, biraz sohbet etmek üzere oturduk. Biraz sonra baþýmýzýn üstünde kapkara bulutlarý

gördük. Biraz endiþe-lendik. Üstümüzdeki elbiseler inceydi. Bir þimþek çaktý ve iri iri yaðmur damlalarý düþmeye baþladý. Eve dönmek için artýk çok geçti. Koþmaya baþla-dýk, Birden karþýmýza bir oduncu kulübesi çýktý, hemen oraya doðru koþup içeri daldýk. Dýþarda kýyamet kopuyordu. Kuru ot yýðýný üzerine oturmuþ yaðmurun durmasýný bekliyor-duk. Þimþeklerin çak-masý ve gök gürültü-leri gittikçe daha

kuvvetleniyor, bize doðru yaklaþýyordu. Biraz ürkmüþ ve hattâ korkmuþtuk. O zaman kapýnýn önünde bir karaltý gördüm, bir ses þöyle diyordu:

- Gidiniz! Çabuk ikiniz de buradan gidiniz! Yalvarýrým... Tehlike var!

Üç yýl önce ölmüþ olan büyük babamýn sesini tanýmýþtým. O bu ormanlarý çok iyi tanýrdý. Karaltý kayboldu. Çok heyecan-lanmýþtým. Christine'e:

- Onu gördün deðil mi! Ýþittin deðil mi? dedim.

- Kim bu? dedi.

- Büyük babam! Buradan hemen git memizi söyledi! Gitmemiz lâzým. Gel!

- Delisin sen! Bak nasýl yaðýyor! - Hayýr, hayýr! Gel, diye ýsrar ettim. Onu elinden yakaladým, zorla adeta sürükler gibi, deli gibi yaðan yaðmur ve

fýrtýna arasýnda kulü-beden uzaklaþtýrdým. 50 metre kadar uzak-laþmýþtýk ki bir þim-þek çaktý, kör edici bir ýþýk gördük ve dehþetli bir gürültü duyduk. Kulübeye yýldýrým düþmüþtü. Arkamýza baktýðýmýz zaman birkaç saniye önce bize sýðýnak olan kulübe parça parça olmuþtu. Bacaklarýmýzýn bütün kuvveti ile koþuyor-duk. Christine nefes nefese bana soruyor-du:

- Sahiden büyük-babamý gördün mü? Ne dedi sana?

- Bilmem, artýk bilmiyorum, dedim. Sýrýlsýklam halde eve girdik. Sýcak bir banyo ve kaynar bir bardak çay bizi ancak kendimize getirdi.

Uzun zaman, gördüðüm vizyonun ve bizi kurtaran sözlerin tesirinden kurtu-lamadým. Birkaç gün sonra ormana gitti-ðimizde yýkýlmýþ ve yanmýþ kulübeyi bir kere daha gördük. Güneþli çayýra odun-cular yeni aðaç kütükleri koymuþlardý.

Büyükbabamýn Sözleri

Eylül, 1972

Belgede Sevgili Dostlar (sayfa 32-35)