• Sonuç bulunamadı

4.3. Postmodern Süreçte Din ve Kürtler

4.3.1. Gülen Hareketi’ne Bakış

İktidar ve din arasındaki ilişkiyi izah etmeden önce kısa bir biçimde Gülen hareketine değinmek faydalı olacaktır, çünkü Doğu ve Güneydoğu’da en etkili hareketlerden biri olan Gülen hareketi BDP için ciddi bir karşıtlık oluşturmakta ve eğittiği kesimi BDP’den uzaklaştırmaktadır. Topal, Gülen hareketinin dindarlık yaklaşımını şöyle değerlendirmiştir “Gülen’in dindarlık anlayışı da laikliği bir yönetim biçimi olarak değil, bir yaşam tarzı olarak tehdit eden bir dindarlık anlayışıdır. Tehditten kasıt, burada mevcut laik yaşam tarzına bir alternatif oluşturmasıdır, yoksa başkalarının hâlihazırda benimsediği yaşam tarzını yok etmek değildir. Gülen’in genel dünya görüşü pozitif eylem üzerine kurulu olduğu için, onun gösterdiği hedef kötü olan bir şeyi doğrudan yıkmaktan ziyade, ondan daha iyi bir alternatif inşa ederek insanları bu alternatife çekme, yani tebliğ ve temsil üzerinedir. Dolayısıyla, bir şeyi yıkan insan ideal dindarlıktan uzaktır. Gülen’in dindarlık algısı aksiyon ve pozitif eylem üzerine odaklanır” (Topal, 2014: 2-3). Bu anlamda Gülen, gençlerin Kuran kursları yerine kendi okullarına yönlendirilmesini tavsiye etmektedir

(Bulaç, 2008: 292). Gülen için eğitim, ilk elden akla gelen kavramlardan biridir ve kendi iddialarına göre Kafkasya, Moğolistan, Arnavutluk, Macaristan, Hırvatistan, Polonya, Çek Cumhuriyeti, İsviçre, Rusya, Gürcistan, Amerika, Kanada, Vietnam, Kamboçya, Taylan, Endonezya, Papua Yeni Gine, Avustralya, Yeni Zelanda, Malezya, Burma, Tayvan, Buryat, Pakistan, Afganistan, Güney Kore, Filipinler, Kuzey Irak, Tanzanya, Mozambik, Güney Afrika, vb. gibi dünyanın her yerinde ilk ve orta öğretim düzeyinde okulları vardır78 (Efe, 2013: 298). Yeni nesil demek, hem kendisinden sonrakilere oluşturulacak toplumsal bilinci aktaracak, hem de bu bilincin devamlılığını sağlayacak potansiyeli de içinde taşıyan yeni bir toplum demektir. Dolayısıyla, ideal bir topluma ulaşmak için fertlerin vazifelerle donatılmaları gerekmektedir (Çobanoğlu, 2014). Ve “Gülen, din müntesiplerinin arasında gelecekte vuku bulabilecek çatışmaları önlemek için dinlerarası işbirliği ve diyalogu kullanmaktadır” (Sarıtoprak, 2005). Gülen hareketinin bu yönü, Gülen dışında örgütlenmek isteyenler için oldukça zor bir muhalefettir.

Lakin BDP Siyaset Okullarında işlenen konular biraz daha farklı bir perspektif sunmaktadır. Özellikle Öcalan’ın çalışmalarında din ile alakalı olarak oldukça somut ve anlaşılır bir biçimde referanslar somut olgulara gönderme yapmaktadır. Din, Öcalan’a göre “insan türünün doğayla karşılaşmasında ilk girdiği düşünce ve ruhsal gelişme biçimidir. Doğayla temasın, düşünce ile temasın, evrenle temasın ilk insanımızda oluştuğu biçimdir” (Öcalan, 2014d: 16-17). Dini somutlaştıran öğelerle birlikte Gülen hareketini açıklamak da yine belirli somut kavramları içerecektir. Siyaset akademilerindeki genel kanıyı Şahin kitabındaki ifadelerle özetler gibidir: “Fethullahçılık birçok tarikatın çıkışındaki gibi toplumsal bir ihtiyaçtan ya da kurulu düzenin İslami yorumuna karşılık muhalefetten doğmamıştır. Aksine hocaefendi uluslararası sermaye çevrelerinin ve onun işbirlikçisi olan oligarşik iktidar güçlerinin, özellikle de asker ve sivil bürokrasinin vesayeti altında kendisine verilen görevleri yerine getirmektedir. Hocaefendiye CIA ve MİT gibi kurumlar destek vermektedir” (Şahin, 2013: 185-189).

“Gülen, Küçük Dünyam isimli kitabında babasının Kürt olduğunu söylemiştir fakat bunun amacı, Kürtleri ‘ben de sizdenim’ diyerek kandırmaktır. Gülen camilerde verdiği vaazlarda askere darbe çağrısı yapmaktadır: ‘istihbarat duysun, emniyet duysun, asker duysun, başbakan duysun, riyaset-i cumhuriyet duysun;

polise, askere kurşun sıkan bu hainlere mahkemelerde gereken ceza verilmezse ne devlet kalır ne millet; bu nasıl iştir? Türkiye’de devlet yok mu, noldu askere? Polisler nerede?” (Şahin, 2013: 191). “Doğu ve Güney Doğu, devlet tarafından Fethullah Gülen’e havalae edilmiştir” (Şahin, 2013: 201). İşte BDP gençliğin, KCK gençliğin ve siyaset akademilerinin genel muhtevası bu söylemlerden oluşmaktadır. Gülen hareketinin, her ne kadar ilk dönem de olmasa da izlediği eğitim politikası vesilesiyle yakın zamandan itibaren Kürt sorununun tam ortasında yer almakta ve bölgede çözüm adına çaba harcadığı görülmektedir. Gülen hareketinin dindar olma tarafı ise hem PKK’nın hem de KCK’nın en çok öfkelendiği alandır. Gelecek neslin dindar yetişmesi hem PKK’nın hem PKK sempatizanlarının hem de radikal Kürt hareketi içinde yer alan herkesin yegane korkusudur. Rahatsızlığın diğer bir sebebi ise Said Nursi’nin Kürt bir alim olarak bu hareket içinde önemli bir referans noktası olmasıdır. Kürtlerin geçmişi din ile yoğrulmuşken ve yaşadığı bölgelerde medrese eğitimi alan alimlerin çoğunun Kürt olduğu bilinirken79, dinden uzak bir gençliğin yetişmesini arzu eden yapıların, genç nesillerin Said Nursi’yi tanımalarına karşı çıkmalarını anlamak aslında çok kolay, çünkü seküler gençlik fırtına gençliğini besleyen tek kaynaktır, din ise bu fırtınayı dindirecek tek güçtür, çünkü dindar nesil, bölge ile alakalı sorunlara milliyetçi eksende değil İslami hassasiyet ile bakmaktadır. Bu perspektiflerden bakıldığında Fethullah Gülen hareketi çözümün odak noktasını belirlemiş ve yıllardır bu odak noktadan hareket ediyor görünmektedir. Bu odak nokta ise “eğitim”dir. Çünkü Said Nursi’nin belirttiği gibi savaşılacak üç kötülükten biri olan cehalet, eğitim ile engellenmekte ve gençler bilinçlendirilmekte, böylece yapılacak hatalar telafi edilmektedir. Hatta Roj TV’nin, Gülen hareketinin yapmış olduğu eğitim hizmetlerini bir sömürü bilinci olarak göstermesinin en önemli nedeni de budur. Kutsal olanın (metinlerin, ayetlerin, vb.) modernlikle birlikte ulema zincirinin yerine birçok kişi tarafından yeniden okunup yorumlanması, o kutsal olanın daha önce belirlenmiş yorumları (Özden, 2012: 137) üzerinde çarpıcı etkiler yapmaktadır. Gerçeğin böylece var-mış gibi görünmesi ya da gösterilme çabası ciddi bir simülasyondur (Baudrillard, 2008: 14-15). Böylece gerçeğe/kutsala benzeyen bir yapay gerçeklik/kutsallık inşa edilmektedir (Özden, 2012).

Kürtlerin modernleşmesini hem teorik hem de pratikte ifade eden BDP ile birlikte bu yeni simülasyonları/yorumlar artacak ve kutsal olanın Tanrısal değil

dünyevi olanı için seküler bir dil kullanılacaktır. Böylece insan eliyle kutsallaştırılan insan eliyle dünyevileştirilecektir. Din ile alakalı olan yorumlarda ise dinin geçmişten gelen gücünün modern toplumda kaybedildiği görülecektir, çünkü toplumda farklılaşma artacaktır. “Bu süreç, dinin mutlak yorumlayan olma özelliğini kaybedip modern toplumlarda ortaya çıkan diğer sosyal kurumlar gibi sıradan yorumlanan kurumlardan biri haline gelmesiyle sonuçlanacaktır” (Ataman, 2014: 39). Yani kutsal öte dünyada değil bu dünyada aranacaktır (Özden, 2012: 13), çünkü onu vareden öte dünyanın sakinleri değil bu dünyanın sakinleridir. Bu yorumlama ise İslam’ı sekülerleştirme çabasıdır. Peki, İslam, Hıristiyanlık gibi seküler bir hal alabilir mi? Tabi ki hayır, çünkü Hıristiyanlık’ın kutsal kitabının yazımı zaten seküler bir başlangıca dayanmaktadır ama aynı durum, Kur’an için geçerli değildir. O halde yapılan İslam’ın sekülerleşmesi değil, İslamvari bir inanış biçiminin meşruiyet çabaları olarak algılanmalıdır. İşte bu yüzden bugüne kadar, radikal Kürt hareketi tarafından dindarlara karşı bir hoşnutsuzluk zaten mevcuttu, İslam’ın özü değişmiyordu ve değiştirilemiyordu ve bu yüzden dindar bir gençliğin yetişmesi ve kendilerinin sürekli taraftar kaybediyor olmaları, radikal hareketlerin hoşuna gitmemeye başladı. Çünkü Müslümanlık, insanları bir arada tutan cemaatsel bir yapıyı barındırıyordu ve cemaat demek, araya nifak sokmamakla eş değer bir yapıya sahiptir.

Siyaset okullarında bu durumun karşıtlığı güçlü bir biçimde ifade edilmekte ve Gülen hareketinin, AK Parti’nin uzantısı olduğu ifade edilmektedir. Siyaset okullarındaki söyleme göre, bu hareket bir devlet hareketidir ve Hanefiliği temsil etmektedir, bu yüzden Kürtlerle arasında mesafe olmalıdır; Fakat Gülen hareketi planlı bir projedir ve kökeninde Türklük vardır. Gülen hareketinin özellikle 17 Aralık 2013 olaylarından sonra güç kaybetmesi, devlet desteğinden mahrum kalması ve insanlar tarafından farklı tanımlanması, bölgedeki hâkimiyetini kaybetmesine ve bu boşluğun yerinin özellikle de BDP/KCK gibi yapılara bırakılmasına sebep olmuştur. BDP’nin son dönemlerde özellikle bölgede güç kazanmasının önemli sebepleri arasında bu olgu da mevcuttur.