• Sonuç bulunamadı

1. ELEŞTİREL YAKLAŞIM

1.3. Gözetim ve Denetim Toplumu

İnsanları kontrol altında tutmak, geçmişten günümüze kadar gelmiş olan bir düşüncedir. 18. yüzyıldaki iktidar biçimleri toplumu gözetim altında tutabilmek için katı kuralları olan denetim biçimleri oluşturmaya çalışmışlardır. Bu arayışların sonucu olarak yeni bir yapı tipi ortaya çıkmıştır. 1785 yılında İngiliz filozof ve toplum kuramcısı Jeremy Bentham tarafından tasarlanan bu yapı Panoptikon adını alır. Bentham kelimeyi yunanca sözcüklerden yani ‘’pan’’ ve ‘’opticon’’ olarak bilinen iki farklı sözcükten türetmiştir. Pan kelimesi bütün anlamına gelirken, opticon kelimesi ise gözlemlemek anlamına gelmektedir. Bu nedenle yapı yerine getireceği göreve uygun olarak ‘’Bütünü Gözetlemek’’ anlamına gelen Panoptikon adını alır (Özdel, 2012: 23).

Bir hapishane modeli olarak tasarlanan yapı gözetlemeye izin verecek şekilde tasarlanmıştır. Tasarım birkaç katlı, tek odalı hücrelerden oluşan bir halka üzerine kuruludur. Her hücre bu halkanın iç kısmına açık bir şekilde ve halkanın dış cephesindeki duvarda da birer pencere olacak şekilde düzenlenmiştir. Büyük bir daire oluşturacak şekilde dizilen hücreleri gözetleyecek ve bu gözetlemeyi onlara görünmeden yapacak gözlemcilerin bulunduğu bir nöbet kulesi vardır. Bu hapishane modelinin temelinde yatan düşünce tek odalı hücrede kalan bireyin saklanacak hiçbir yer bulamamasıdır. Dış cephedeki duvarın penceresinden gelen ışığın kuledeki gözlemcilere hücrede kalan kişinin her hareketinin silüetini izleme olanağını sağlamaktadır. Bentham'ın yaklaşımına göre, gözlemlenen her yanlış davranışının ceza getireceğini bilen, ama davranışlarının aslında ne zaman gözlemlendiğini bilmeyen kişi, otokontrolünü sağlayarak, her zaman izleniyormuşçasına davranacaktır. Dolayısıyla hücrede cezasını çeken kişi kendi kendisinin gardiyanı konumuna gelecektir.

Jeremy Bentham yazdığı mektuplarda bu tasarımın amacını ve biçimini anlatmıştır. Hücrelerin gece gündüz ışık alacağından bahsederek gözetlemenin kolaylaşacağını dile getirmiştir. Gözlemcilerin bulunduğu kule merkezi bir konumda yer alacaktır. Mahkûmlar birbiriyle iletişim kuramayacak şekilde hücrelerde kalacak ve yanlış bir hareket yaptıklarında cezalandırılacaklardır. Mahkûm birkaç kez cezalandırıldıktan sonra her an gözetlendiği ihtimalini düşünmeye başlayacaktır.

Hücrelerinde ince teneke borulardan mahkûmlar talimatları alabileceklerdir. Bentham, Panoptikon'u "bir üst aklın, gücü elde etmesinin yeni bir modeli" olarak ifade etmiştir. Bentham toplum adına faydacılığı savunarak oluşturduğu tasarımıyla ütopyacı bir eğilim sergiler. Distopik eserlerin hemen hemen hepsinde görülen kameralar, ekranlar ve propaganda unsuru olarak her duvara asılı olan afişlerde bulunan göz gibi unsurlar bu gözetleme düşüncesini temel alarak ortaya çıkmıştır.

Michel Foucault “Hapishanenin Doğuşu” isimli eserinde, bu hapishane modeli aracılığıyla ortaya çıkan gözetleme fikrini detaylı bir şekilde tartışır. İktidar ve toplum arasındaki ilişkiyi temel alarak, iktidarın birey üzerinde bir denetim mekanizması kurduğunu ifade eder. Bentham’ın panoptikon düşüncesini ütopik toplum yaratma projesi olarak değerlendiren Foucault, toplum yararı amaçlanan bu tasarımın dayandığı şeffaf toplum yaratma projelerini Rousseau’ya kadar götürür. Ancak Bentham’ı eleştirdiği nokta iktidarın arzuladığı şekilde katı ve baskıcı bir yapı meydana getirerek gözetim ve denetimi meşrulaştırmasıdır.

Panoptikon tarzı bir yapının Bentham anlayışına göre, toplumun yararı için bireyi ‘doğru’ ya da ‘iyi’ olana yönlendirmektir. Hastanelerde, hastaların tedavisinin ve hastane çalışanlarının kontrolünün sağlanması, okullarda eğitimin gözlenmesi, fabrikalarda verimliliğin artırılması gibi birçok amaç gösterilebilir. Böyle bir kontrol mekanizmasının olduğu yerlerdeki insanlar, toplumsal yarar için çalışacak ve birey iktidarın küçük bir parçası olarak var olacak ya da iktidarın gölgesine dönüşecektir. Bentham’ın mahkûmların hapishanede, üretime katkı yapmaları gerektiğine dair değerlendirmeleriyle ve Panoptikon’un çeşitli çalışma alanlarında kullanılmasını bir arada düşündüğümüzde, toplumsal üretimin arttırılması sonucuna ulaşılabilir. Gözetlenenler, gözetleyenin beklentisine göre davranmaya başlayacağı için toplumun ıslahı söz konusu olacaktır. Gözetim altında olan birey açısından bakıldığında bir korku durumu oluşacaktır. Kapitalist toplumlarda bireyin sürekli değişen ve yenilenen yapıya adapte olmasını sağlamak amacıyla gerçekleşen sürekli gözetim ve denetim altında olma haline alışmış olması gerekmektedir. Günümüz toplumlarında bu gözetim ve denetim bireyin arzusuyla gerçekleşmektedir. Çünkü birey gözetlenmenin olmadığı bir alanı tehlikeli bulmaktadır.

İktidar için hangi hareketin suç sayılacağını ve bu doğrultuda cezalandırılacağını bilen insan zamanla onun istekleri doğrultusunda hareketlerini düzenleyecektir. Zamanla birey kendi kendini denetlemeyi öğrenecektir. 20. yüzyılın değişen iktidar anlayışını yorumlamak ve gözün iktidarı kavramını açıklamak için Panoptikon’u gösterge olarak kullanan Foucault;

“Feodal tipteki bir toplumda siyasi iktidar esas olarak yoksulların senyöre ve zaten zengin insanlara vergi ödediği, aynı zamanda onlar için askerlik hizmeti yaptığı bir iktidardı. Fakat kişilerin ne yaptığıyla hiç ilgilenilmiyordu, siyasi iktidar buna, sonuç itibarıyla, ilgisizdi. Bir senyörün gözünde varolan şey, toprak, köyü, köyünde oturanlardı, ailelerdi, fakat bireyler, somut olarak, iktidarın gözüne gözükmüyordu. Bir an geldi ki, herkesin iktidarın gözü tarafından fiilen algılanması gerekli oldu, kapitalist türde bir toplum olsun istendi, yani mümkün olduğunda yaygınlaştırılmış, mümkün olduğunca verimli bir üretimle birlikte; iş bölümünde kimilerinin şu işi, kimilerinin bu işi yapmasına ihtiyaç olduğunda, halkın direniş hareketlerinin, adaletin ya da isyanın, doğmakta olan tüm bu kapitalist düzeni altüst etmesinden korkulduğunda, o zaman, her bireyin somut ve keskin gözetlenmesi gerekli oldu...” (Foucault, 1992: 176).

Sanayi devrimini gerçekleştiren ve feodalitenin ortadan kalktığı modern toplumlarda kitle ve iktidar ilişkileri değişmiştir. Foucault, günümüzde monarşi yönetimlerinin ortadan kalktığını ve tek bir kral tarafından yönetilen toplumların yerini liberal demokrasilerin aldığını vurgulamış ve bu doğrultuda gözetim ve denetimin de değişiklik gösterdiğini ifade etmiştir. Günümüzde görünmez bir iktidar olduğunu belirtmektedir. Otoritenin şiddeti ve geldiği yön değişmiştir. Bilindiği anlamda artık iktidar tek bir kişinin varlığından ziyade ‘’Gözün İktidarı’’ olarak ortaya çıkar. Bu anlamda 21. yüzyılın kapitalist toplumlarını değerlendiren Foucault çağın getirdiği bu sistemi bir distopya olarak görür. Dünyanın dev bir panoptikon’a dönüştüğünden bahseder. Dünya gözetleyenlerin sürekli bizi izlediğini düşündüğümüz bir hapishane olarak görülür. Toplumu oluşturan bireyler birbirine yabancılaşmış bir şekilde, kendini düşünen ve sürekli korku halinde yaşayan insanlara dönüşmüştür.

Gözetleme kulesinin tepesindeki iktidar Foucault’un ifade ettiği gibi artık dev bir göz olarak şekillenir ve her yerde varlığını korur. İktidarın görünmezliğinden bahseden Foucault, bu yönüyle iktidarın bir imgeye dönüştüğünü ifade eder.

‘’İdeoloji ve Devletin İdeolojik Aygıtları’’ (2008) isimli çalışmasında Althusser, Foucault’un tartışmaya açtığı konuları ondan daha önce ortaya koymuştur. Otoritenin, toplumu bireylerden oluşan bir tehdit olarak algıladığını öne sürmüştür. Althusser, iktidarın kendini görünür kılabilmek adına yaptığı şeyleri ortaya çıkarması yönüyle Foucault’dan ayrılır. İktidar kendini sürekli kılabilmek adına fikirlerini empoze edebileceği araçları kullanır. İdeolojik aygıtlarıyla kendini gösteren iktidar, gücünü dinsel, siyasal, medya, eğitim ve aile ile ilgili alanlarda pekiştirir (Aktaran: Özdel, 2012: 25).

İktidar sürekli gözetim halindedir ancak iktidar, toplumsal gözden yani görünür hale gelmekten kaçınır. Bu bağlamda “gizlilik iktidarın... özünde yatar” (Canetti, 1998: 288). Kontrolü elinde bulunduran iktidarın açığa çıkmama eğilimi gerçekte kendisinin somutlaştırılıp, ortadan kaldırılması tehdidini engellemek içindir. İktidarın en büyük düşmanı örgütlü ve göze sahip bir kitledir.

“İktidara nüfuz edilemez. İktidara sahip olan insan başka insanların içini okur, ama onların kendi içini okumalarına izin vermez, iktidar sahibi herkesten ketum olmalıdır, niyetlerini ve fikirlerini hiç kimse bilmemelidir” (Canetti 1998:291). İktidarın kendini korumak adını oluşturduğu bu sert kabuk onu ulaşılamaz bir noktaya taşımaktadır. Bu yönüyle kutsal bir güç olarak varlığını devam ettirir. Her şeyi bilen, gören, duyan kutsal güçlerle donatılan iktidar adeta bir teknolojik tanrı konumundadır. Büyük bir güce sahip yönetim, herkesin belli kurallara itaat ettiği düzen, neden ve sonuçları sorgulamadan karar veren bireyler, toplumsal insanların özne konumundan çıkarılıp nesneleştirildiği, yani yok edildiği bir düzeni ortaya çıkarır. Panoptik sistemde iktidarın görünmeden gözetleyen yapısı, bir büyü yaratır. İktidarı bir fetişe dönüştürür, toplum için ulaşılmaz, parçalanmaz kutsal bir yapı olarak toplumsal bilince yansıtılan iktidarın kendisini koruması sürecine yardımcı olur.

İktidarın tanrısal bir güç gibi her şeyi görmesi, Kafkaesk yapısı, belirsizliği, merkezsizliği, görünmezliği, sızdırmazlığı ve kontrolü iktidarın toplum tarafından içselleştirilmesine neden olur. Sosyal hayatın her yerinde çeşitli söylem ve uygulamalarıyla göz’ün ideolojisini ve hegemonyasını kabul edilebilir kılan ve yaygınlaştıran iktidar, var oluşunu sağlama almış olur. Sistemin devamı için muhaliflerin, azınlıkların denetim altına alınması, gözlenmesi ve tehdit oluşturduklarında da yok edilmesi gereklidir. Toplum üzerinde kurulan ideolojik baskı, toplumu oluşturan bireylerin farklılığını yok ederek tek tipleştirir. Kitlesel tek tipleşme, tüm toplumu iktidarın rahatlıkla gözetim altında tutabileceği ve çoğunlukla toplumsal özneleri birbirlerinin denetleyicisi haline getirildiği bir toplumsal soruna neden olur. İktidarın toplumu saf bir yapıya dönüştürme çabasına karşı direnenleri ötekileştirerek, toplumsal alanın dışına atar. Öteki’ler, farklı siyasal, etnik, dinsel gruplar, iktidarın dışında toplumsal iktidarı elinde tutan egemen siyasal, etnik dinsel ideolojilerin taşıyıcısı olan grup tarafından da gözetim altında tutulur (Bentham, vd., 2016: 120). Toplumsal yaşam alanı, böylelikle, herkes için bir hapishaneye dönüşmüş olur, herkes gözetlenmekte bunun yanında ötekileri de gözetlemektedir;

“Toplumda binlerce, binlerce iktidar ilişkisi ve sonuç olarak güç ilişkileri, dolayısıyla küçük çatışmalar, bir anlamda mikro mücadeleler vardır. Bu küçük iktidar ilişkilerinin genellikle büyük devlet iktidarları tarafından ya da büyük sınıf tahakkümleri tarafından yukardan yönetildikleri, teşvik edildikleri doğru olsa da, bir sınıf tahakkümünün ya da bir devlet yapısının ancak tabanda bu küçük iktidar ilişkileri varsa iyi işleyebileceğini söylemek gerekir” (Foucault, 2003: 176).

Bu süreç, toplum içeresindeki iktidar ilişkileri bağlamında iktidarın kendisini yeniden üretmesinin olanaklı hale gelmesini sağlar, gündelik yaşam içeresinde yaşam alanlarında sokaklarda, caddelerde yaratılan küçük panoptikonlar, iktidarın büyük panoptikonun bir parçasıdır ve iktidarın panoptikonu da küresel panoptikonun bir parçasıdır. Bu gözetim ve denetleyici yapı kendi kendini var ederek “tutukluda, iktidarın otomatik işleyişini sağlayan bilinçli ve sürekli bir görülebilirlik halini yaratmak. Gözetim altında tutmanın, eylemi itibariyle kesintili olsa bile, sonuçları itibariyle” (Foucault, 1992: 252) sürekliliğini sağlamış olur.

Hastalıklı bir hal alan bu yapıda ‘'tutuklu o an kendisine bakılıp bakılmadığını asla bilmemeli ama bunun her an olabileceğinden kuşkusu bulunmamalıdır” (1992: 253). Bireylerin bilinçaltına yerleştirilen bu şüphe toplumun yönetilmesini kolaylaştırmaktadır. Şüphe bireylerin sorgusuz sualsiz itaat etmesini sağlar. Gözetim ve denetimden kaçış yoktur. Bu nedenle iktidardan saklanarak yaşamak ya da onunla mücadele etmenin de bir anlamı yoktur. Dolayısıyla pasifize olan birey ona bağımlı hale gelir.“Gözetleyen bir bakış ve bakışın ağırlığını üzerinde hisseden herkes, bakışı öyle içselleştirir ki, sonunda kendini gözetleme noktasına varır; böylece herkes kendi üzerinde ve kendine karşı bu gözetlemeyi işletecektir” (Foucault, 2003: 95).

İktidar tahakkümü altında ezilen insanlar, iktidarın zevk nesnesine dönüştürülerek olumsuz anlamda kadınlaştırılır. Her şeye boyun eğen ve efendisinin tüm isteklerine göre hareket eden bir nesneye dönüşür. Tamamen pasifize olan birey, gözetlenme eğiliminin erotik hazzına gereksinim duyar. “öznenin varlığının garantisi olarak hizmet veren Öteki'nin fantazmatik bakışına duyulan ihtiyacı göstermiyor mu: ‘her daim bakıldığım sürece varım... Burada karşımızda Benthamvari- Orwellci her an (potansiyel olarak) gözetim altında olduğumuz henüz ve iktidarın her daim mevcut bakışından kaçacak hiçbir yerimizin olmadığı panoptik toplum nosyonunun trajikomik tersine çevrilmesi duruyor: Bugün tedirginlik sürekli olarak Öteki'nin bakışına açık olmama olasılığından kaynaklanıyor gibi görünüyor, öyle ki, özne varlığının ontolojik garantisi için kameranın bakışına muhtaçtır” (Zizek, 2006: 288). Kitle kültürünü içselleştiren toplum, gözün iktidarının “Büyük Öteki”nin bakışının nesnesine dönüşmek için kendisi gönüllü olur.

Günümüzün global güçteki iktidarı teknoloji aracılığıyla, gözetleme kulesinden tüm dünyadaki “mahkûmlarını” gözetleyebilir (Bentham, vd., 2016: 118). Günümüz toplumlarında görülen küresel iktidarın askeri gücünün dünyada istediği yere müdahale etme olanağına sahip olması ve bu gücü öngörülemeyecek ve karşı çıkılamayacak bir biçimde kullanması ve bunu meşrulaştıran uluslararası kurumlara sahip olması dünyanın tüm insanlar için bir cezaevine dönüştüğünün göstergesidir. Kitleleri tehdit eden bu global güç kendine karşıt olan görüşlere karşı “anti-terör” yasaları çıkarır. Bu sisteme karşı çıkan sesleri veya toplumsal hareketleri ortadan kaldırmaya çalışır.

Bir distopya olan panoptikonu gerçekleştirmek için sınıf mücadelesinin de artık bittiği ve “Tarihin Sonu”nun geldiği fikrini topluma empoze eder. Kapitalist sisteme karşı sınıf mücadelesi panoptikonun duvarlarını aşacak ve iktidarın karşısında gerçek toplumsal muhalefeti yaratarak sistemi yıkabilecek güce hala sahip olduğu düşünülmektedir. Küreselleşme, yeni emperyalizm, bir anlamda panoptikonun küreselleşmesidir. Bu anlamda küreselleşme, tüm dünyanın jandarması haline gelen küresel emperyalist gücün toplumları denetim ve gözetim altında tutarak düşünmeyen, direnmeyen işçilere dönüştürme istemidir. “Büyük birader” tüm insanlarda iktidarın tanrısal bir güçle herkesi gözetleyebilecek güce sahip olduğu düşüncesini yaratmaya çalışır (Bentham, vd., 2016: 119).

Uydu gözetleme sistemleri, casus uçaklar, polis kameraları, telefonların dinlenmesi, internet iletişiminin denetlenmesi vb. tüm bunlar toplum üzerindeki “beyaz şiddet”in göstergeleridir (Bentham, vd., 2016: 119). Direnenler, iktidarın teknolojilerine karşı görünmez olmayı halen başarmakta, yeni direniş teknikleri geliştirmektedir. Ezilenlerin ütopyası, geleceğin daha eşitlikçi özgür olması için verilen mücadele iktidarın denetiminden, gözetiminden kaçabilmelerini sağlamaktadır. Kapitalist iktidar yapısı, teknolojik gelişim ile birlikte geçirdiği değişimi iktidar biçimlerine de yansıtır. Toplumsal beden iktidar için disipline edilmesi gerek bir nesnedir, iktidarın gözü süreğen olarak bu bedeni gözetlemekte, toplumsal bilinç yapısında iktidarın gözünü içselleştirmektedir. Toplumsal yaşamın özgür bir alan görüntüsü yanılsamalıdır. Toplumsal yaşam gerçekte, askeri bir düzenin ve ayrıca bir hapishane mantığının yansımalarını barındırır. Buna karşın, muhaliflerin temel amacı iktidarın gözünden kaçabilmek ve toplumsal farkındalık yaratarak iktidarın toplumsal örgütlenme üzerindeki hegemonyasını zayıflatmak, iktidarın gözünü bozmak ve sonunda kör etmektir. Toplum kendi gözüne sahip olduğunda toplumsal yaşamı yeniden kurgulama ve kurma gücüne sahip olacaktır. Bu anlamda, öncelikle iktidarın kurgusu olan kendi gerçekliğini tüm çıplaklığı ile görebilecek bir “bakışa”, daha doğrusu “alternatif göz”e sahip olması gerekir (Bentham, vd., 2016: 120). Göz iktidar üzerinde tahakküm kurduğunda insanların özgürleşmesi olanaklı hale gelebilir.

2. BİR TÜR OLARAK ‘BİLİMKURGU’DA ELEŞTİREL DÜŞÜNCENİN

Benzer Belgeler