• Sonuç bulunamadı

1. BÖLÜM

3.1. Cumhuriyet Rejiminin Düşünsel Temelleri

3.1.2. Fransız İhtilali

Fransız İhtilali’nin başlangıç noktasını 12. yüzyılda Batı Avrupa’daki kentsel özerklik hareketleri olarak belirlemek mümkündür. Daha sonra Rönesans ve Aydınlanma dönemlerinde gelişerek devam eden ve yaklaşık altı yüz yıl süren tarihsel bir birikimin ardından, Fransa’da gerçekleşen siyasal, sosyal ve ekonomik değişimler Fransız İhtilali’nin gerçekleşmesine yol açmıştır (Ersevinç Akkuş vd., 2004:15). Ancak Fransa’da gerçekleşmesine karşın Fransız İhtilali’nin ürettiği değerler kendi coğrafyasında kalmamış, tüm insanlığın ortak yararını hedeflediğinden hızla yayılma olanağı bulmuştur.

Akdağ (2011:59) Fransız İhtilali’nin iç sebeplerini üç maddede toplamaktadır. Bunlar; sosyal, fikri ve ekonomik sebeplerdir. O dönemde tüm Avrupa’da olduğu gibi Fransa’da da toplum sınıflardan meydana gelmektedir. Bunlar; aristokratlar (soylular), ruhban sınıfı, burjuva sınıfı ve köylüler sınıfıdır. Aristokratlar ve ruhban sınıfı imtiyazlara sahipken, burjuvalar ve köylüler bu imtiyazlardan yoksun olarak varlıklarını sürdürmekteydiler. İhtilalin gerçekleşmesinde mevcut sosyal sınıflar arasındaki ekonomik ve siyasal eşitsizliklerin etkisi büyüktür.

Öyle ki, Aristokrasi nüfusun %2’sini oluştururken, toprakların %25’ine sahipti. Bunun yanı sıra vergi vermemekteydiler ve yüksek devlet memuriyetleri de onlara aitti. Ruhban sınıfı nüfusun %1’ini oluşturuyordu ve toprakların %10’una

sahipti. Burjuvalar, kentlerde oturan ve hekimlerden küçük zanaatkârlara kadar çeşitli meslek kollarında faaliyet gösteren, bununla birlikte siyasal hakları bulunmayan bir sınıftı. Köylüler ise nüfusun %85 oranında büyük bir kısmını oluştururken toprakların sadece %20’sine sahip olan sınıftı (Eray, 2012:16). Mevcut bu sınıfsal toplumsal yapıda özellikler vergiler nedeniyle en çok ezilen köylüler olmakta, burjuvazi de eşit olmayan siyasal haklar nedeniyle rahatsızlık duymaktaydı.

1740–170 yılları arasında Fransa ve Almanya arasında süren savaşlar, Fransa içerisinde yaşanan sosyal ve ekonomik gelişmeler açısından önem taşımaktadır. Özellikle Yedi Yıl Savaşları’nda (1756–1763), Fransa mağlup olmuş, ekonomik anlamda çok zarar görmüştür. Bu ekonomik sıkıntının yanı sıra krallığın da harcamalarının artması toplumda tepkilere ve gerginliğe yol açmıştır. Yaşanan kıtlık döneminde krallığın “Ekmek bulamazsanız pasta yiyin”5 sözü gerginliği arttırmış ve

yönetimin de sonunu hazırlamıştır (Akdağ, 2011:61). Yaşanan bu siyasal ve ekonomik gelişmelerin yanında fikri gelişmeler de ihtilale zemin hazırlamaktaydı. Düşünce yaşamındaki büyük uyanışla, Aydınlanma düşünürlerinin getirdiği yeni düşünceler ile devlet ve yönetim şekli, yurttaşlık, haklar, hürriyetler vb. kavramlar sorgulanmaktaydı. Aydınlanma’nın öncü düşünürlerinden biri olan Jean Meslier ise devrimin gerçekleşebilmesi için halkın aydınlatılmasının önemini şu sözlerle vurgulamaktaydı (Tanilli, 1989:45): “O zalim egemenliğin boyunduruğunu kökünden

kırıp parçalamak için, yaşadığınız sürece birlik olmaya çalışınız. Bu adaletsizlik ve inançsızlık tahtlarını deviriniz her yerde; bu taç giymiş kafaları koparınız, size zulmeden bütün bu insanların gurur ve kibrine son veriniz”

Fransız İhtilali’nin fikirsel zeminini hazırlayan bu düşünürlerin cumhuriyet kavramına da özel bir anlam yükledikleri belirtilmektedir. Bu düşünürler için cumhuriyet monarşinin gölgelediği, engellediği özgürlük ve tahakkümsüzlük demekti. Dönemin en önemli Aydınlanmacı düşünürlerinden biri olan Rousseau genel irade kavramı ile yönetimin çoğunluğunu temsil eden bir iradenin varlığından söz etmektedir. Ona göre bu kavramın işlerlik kazanması ile demokrasiye açılım sağlayacak cumhuriyet rejimi ortaya çıkabilecektir (Çaha, 1999:21). Rousseau daha önce de belirtildiği üzere, Toplum Sözleşmesi fikrini öne sürerek adil bir

sözleşmeyle eşitsizliğin aşılabileceğine ve genel iradeye dayalı demokratik ve özgürlükçü bir toplumun kurulabileceğine inanmaktadır. Bu yönüyle de Fransız İhtilali dönemi aydınlarına esin kaynağı olmuştur.

Mevcut ortamda; Krallık gelir açığının iyice büyümesi, devlet maliyesinin iflasın eşiğine gelmesi üzerine, vergide eşitlik sağlanırsa mali krizin aşılabileceği fikrine varmıştır. Soylular ve ruhban sınıfından o zamana kadar vergi alınmama uygulaması vergide eşitlik sağlanması ile son bulacaktı. Ancak bu girişim soyluların tepkisi ile karşılaştığından olumsuz bir şekilde sonuçlanmak durumunda kalmıştır. Soylular sahip oldukları ayrıcalıkları korumak istediklerinden dolayı krallığa karşı cephe alırlar ve haklarını koruyabilecekleri bir anayasal düzen talep etmişlerdir. Bunun için de Etat-s Generaux’da bir oylamanın yapılmasını istemişlerdir (Göze, 2011:579). Ancak soyluların beklediği olmadı ve devrimin gelişim süreci başlamış oldu.

5 Mayıs 1789'da Kral; Etats Generaux yani soyluların, ruhban zümresinin ve tüm geri kalan kesimleri içeren üçüncü zümrenin temsilcilerinden oluşan meclisin toplanmıştır. Bunun ardından, meclisteki burjuva temsilcilerin isteği ve kimi soyluların ve kilise temsilcilerinin de razı olmasıyla, meclis şekil değiştirmiştir. Önce farklı zümrelerin temsilcileri olarak değil, Fransızların temsilcileri olarak toplanma kararı çıkmış, 17 Haziran'da da Ulusal Kurucu Meclisi oluşturma önerisi kabul görmüştür (Soboul, 1969:122). Böylece Kurucu Meclis’in kurulması monarşinin varlığını da sona erdiren gelişme olmuştur.

9 Temmuz 1789’da Kurucu Meclis öncelikli olarak kendisini halkın temsilcisi ilan ederek yasama yetkisini de elinde toplamıştır. Bu sırada meclisin dağıtılacağı söylentilerini işiten halk ise ayaklanarak, önce Paris Belediyesi’ni, daha sonra da Bastille Kalesi’ne saldırarak ele geçirmişlerdir. Bastille Kalesi’nin ele geçirilmesi mutlak monarşinin yıkılması olarak değerlendirilmektedir. Bunun ardından da Kurucu Meclis feodal düzenin kaldırılarak siyasi, sosyal ve ekonomik eşitliğin sağlanması amacıyla yeni yasal düzenlemeler yapmış ve 28 Ağustos 1789’da ‘İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi’ni’ yayınlamıştır (Uslubaş ve Dağ, 2010:247-248). İnsan

ve Yurttaş Hakları Bildirisi, insanoğlunun özgürlük ve eşitlik mücadelesine yeni bir boyut kazandırmış olması bakımından önem taşımaktadır.

Yayınlanan İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi 17 maddeden oluşmaktadır. Bildiride siyasi ve sosyal hayatta mevcut tüm kötülüklerin tek nedeninin, insanın doğuştan sahip olduğu hakların varlığının unutulmasından ve onlara saygı gösterilmemesinden kaynaklandığı belirtilmektedir. Çünkü insanlar; doğuştan özgür ve eşittirler. Başka bir insanın özgürlüğüne müdahale etmediği sürece kişi istediğini yapma, düşünme, düşüncelerini yayabilme haklarına sahiptir. Bunun yanı sıra bildiride kuvvetler ayrılığı ilkesi ortaya konarak; yasama, yürütme ve yargı organları önem kazanmıştır. Devletin temel amacının; insanın haklarını korumak ve mutluluğunu sağlamak olduğu belirtilmiştir (Uslubaş ve Dağ, 2010:247-248). Bu bağlamda bildiri hem toplumsal yaşam, hem devlet örgütlenmesi, hem de devlet yurttaş ilişkisine dair yenilikleri getirmiş olmaktadır.

Fransız İhtilali feodal toplum ve iktisat şeklini, mutlak hükümdarlığı sona erdiren önemli bir gelişmedir. İngiliz ve Amerikan ihtilallerinden etkilenmesine karşın, bu ihtilallerin hiçbiri Fransız İhtilali kadar etkili olamamıştır. Bunun en önemli sebepleri; Fransız İhtilali’nin akla, insanlığa dayanması ve bu nedenle bilinçli olması diğeri de ilan edilen hürriyet esaslarına Avrupa’nın geri kalanının karşıt olmasıdır (Aster, 2004:4). Böylece Avrupa’nın geri kalanının ihtilalin savunduğu fikirlere karşı olması, ihtilalin kuvvetinin artmasına yol açmıştır.

Kışlalı’ya göre (1993:73) Fransız İhtilali’nin getirdiği en önemli ilkelerden birinin hiç ulusal egemenlik ilkesidir. Bu ilke eski düzen krallıklarına egemen olan meşruluk ilkesinin ortadan kalkmasına ve yeni bir siyasi topluluk tipi olarak ulusun egemen olmasına yol açmıştır. 19. yüzyılın ilk yarısı boyunca ulusçuluk ideolojisi, liberalizmle birlikte Avrupa devrimci hareketlerine yön veren başlıca ideoloji olmuştur. Bu bağlamda ulusçuluk ilk kez ortaya çıktığı Batı Avrupa’da ulusal devleti yaratmaya ve güçlendirmeye yönelik olmuş, daha sonra birçok ülkede önce bağımsızlık sonra da bir kalkınma ideolojisi olarak yer almıştır.

Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu ve önderi Atatürk de, 14 Temmuz 1922’de Fransız İhtilali’nin yıldönümünde yaptığı konuşmada, ihtilalin kendisini nasıl etkilediği konusunda şunları söylemektedir (Tansu, 1969:560-563):

“Başlangıçta ayaklanma ve ihtilal biçiminde görülen hareket, yerini bir İnkılaba bırakır. Fransız İhtilali de bu dönemlerden geçmiş ve milletin toplumun vicdanında yerleşmiş onun için evrensel olmuştur. Baylar, işte bu gün 1789 Temmuzunun 14. Günü burada kutluyoruz ve bu Fransızların milli bayramı olduğu kadar henüz özgürlüklerine kavuşmamış milletlerinde sevinecekleri bir gündür. Türk tarihinde de istilacı orduların İzmir’den denize dökülmesi, bizim milli tarihimiz için dünya tarihinde yepyeni bir dönem olacaktır. Bu da artık istila için hiçbir memleketin özgürlük ve bağımsızlıklarını yok etmeye olanak bulunmayışıdır. Eğer haksızlığa uğramış Asya ve Afrika milletleri, bizim bağımsızlık mücadelemizden bir ibret almışlarsa, kendileri için pahalıya da mal olsa, bu yola gideceklerdir. Özgürlük ve bağımsızlıktan yoksun bir millet için, yaşamanın ne anlamı, ne de zevki vardır. Baylar, bizim Asya‘yı ayaklanmaya ve savaşmaya sürükleyişimiz Fransız milletini kahramanca hareketlere sürükleyen nedenlerden daha az kuvvetli ve daha az mantıki değildir…”

Kemalist devrimin Fransız İhtilali’nin Müslüman dünyasında gerçekleşen bir yansıması olduğu söylenebilmektedir. Öyle ki, Atatürk’ün düşünce ve eylemlerinde, gerçekleştirdiği özgürlük ve bağımsızlık savaşında Fransız İhtilali’nin etkileri görülmektedir. Bununla birlikte Fransız İhtilali dönemindeki düşünürlerin Atatürk’ü etkilemeleri, Kemalizmin pozitivist yapısının oluşumunda da rol oynamıştır (Çeçen, 2012:27-28). Bununla birlikte cumhuriyet yönetiminin devlet sistemini oluşturan ulusal devlet ve üniter toplum yapısı da Türkiye Cumhuriyeti için örnek teşkil etmiştir.

Benzer Belgeler