• Sonuç bulunamadı

Firdevsî-i Rûmî’nin Son Yılları ve Vefatı

III- Firdevsî-i Rûmî Hakkındaki Kaynaklar ve Araştırmalar

6- Firdevsî-i Rûmî’nin Son Yılları ve Vefatı

XV. yüzyılın ikinci yarısında XVI. yüzyılın başında yaşayan Firdevsî-i Rûmî, çağdaşı yazarlar arasında farklı bir özelliğe sahipti. Yazarın hayatı ve eserleri gibi ölüm tarihi ve ölüm yeri de tartışmalıdır. Tarihçimizin çok boyutlu bir yazar olması, çok isim ve mahlas kullanması, dolaylı yönden siyasetin içinde bulunması ve kendisi hakkındaki çelişkili rivayetler, onun hayatının son yılları hakkında bilgi toplamamızı zorlaştırmaktadır. Firdevsî’nin hayatının teferruatına dair, kendi yazdıklarının dışında fazlaca bilgiye sahip değiliz. Çağdaşı olup da ondan ya da eserlerinden söz eden hemen hiçbir kimse yoktur. Yazardan eserlerinde kısa da olsa bahsedenler daha çok tezkire sahipleridir. Özellikle Latîfî, Beyânî ve Hasan Çelebi bunlar arasında zikredilebilir.

Ne var ki adı geçen bu kişiler muhtemelen Firdevsî-i Rûmî’nin eserlerinin tamamını görme imkanı bulamadılar. Özellikle Latîfî tezkiresinde, nakledilen 91 Firdevsî-i Rûmî, a.g.e., c. 81, vr. 22a.

92 Firdevsî-i Rumî Süleyman-nâme, c. 82, s. 182. Kaside Der-Tarifi Padişah-ı Etaullah

Baht ve devlet izzetiyle şamse mûti Dergahın mihr ile mâh itti penahında ref’i Halk ider şükr ü sipâsi ger sağir u ger kebir Sevk idüb methini söyler ger şerif’u ger vadiğ Hem şikakındır hâsude hoş azâb ile feci Zulmün kahrın sevadından oluptur giceler Oldu kapında sâdet baht ile şahâ deriğ

Her ne yere azm idersin feth ve devletle rehberin Her ne yerde olsan mukim devlet ola anda tebiğ Her nerde şems kim muhalif ola itaat etmeye Pes gerek ihlasla kılam dua ki tasdiğ Dergahın Firdevsi’ye Firdevsi âla olalı Dil diler ide tavaf amma ki çarh olur maniğ İzzi ikbâl ve saadet birle bâki ola şehá

“padişah II.Bayezit’in Firdevsî’ye ait Süleyman-nâme’nin 360 cildin 80 cildi hariç yaktırdığını ve buna kızan Firdevsi’nin gücenerek Firdevsî-i Tûsî’yi takliden, padişahı hicvedip İran’a kaçtığı ve orada öldüğü” iddiası hemen bütün Osmanlı müellifleri tarafından tekrarlanmış ve kabul görmüştür. Özellikle Gelibolulu Mustafa Âlî’nin, Firdevsi’nin şairliğini ve eserlerini çok ağır bir dille eleştirmesi bir nevi Firdevsi’nin mahkum edilmesine sebep olmuş âdetâ onu unutulmaya, yok olmaya terk etmiştir. İşin en tuhaf tarafı da Kâtip Çelebi’nin tutumudur, “Şah- nâme-i Firdevsî-i Tavil, Rûm şâirlerindendir, 360 ciltlik Türkçe bir kitap yazdı ve Sultan Bayezid Hân’a arz etti. Padişah onun içinden bir bölümünü seçti ve kalanlarını yaktırdı. Yazar Firdevsî buna üzüldü, Bilâd-ı Rum-u terk etti ve Horasan’a gitti. Türk tezkire sahipleri bunun şahididir.” diyerek şuara tezkirelerindeki bilgiyi aynen kullanmış ve Firdevsî-i Rûmî’nin eserlerinden hiçbirinin ismini kıymetli eserine almamıştır93. Mehmet Süreyya Sicilli Osmânî’sinde 94 aynı bilgiyi kullanmış, Şemseddin Sâmi, Kâmus’ul Âlâm’ında aynı bilgiyi tekrar etmiştir95.Yalnızca Osmanlı Müellifleri yazarı Bursalı Mehmed Tahir yazarın ismine ve eserlerine dikkat çekerek konuyu biraz daha fazla ciddiye almıştır96.

Firdevsî-i Rûmî’ye ilişkin ilk ciddi çalışmayı yapan Fuat Köprülü ise eserlerinin bilinenlerini aktarmış hayatı hakkında aydınlatıcı bilgilere ulaşmıştır. Ne var ki büyük tarihçi de Firdevsî-i Rûmî’nin bütün eserlerini görme imkanı bulamadığı için Firdevsî’nin doğu ülkelerine gittiği ve orada öldüğü tezini ciddiye almış ama Latîfî’nin rivayetine de şüpheyle yaklaşmıştır. Yalnızca II. Bayezit’in saltanatının son yıllarında ülkeyi terk ettiği kanaatine ulaşmıştır 97. Firdevsî’nin hayatı hakkında en sağlıklı tesbiti ise Nâil Tuman yapmaktadır. Tuman’a göre Firdevsî “Süleyman-nâme’yi Sultan Fatih’in isteği ile yazmaya başlamış ve I.Selim zamanında tamamlamıştır. İran’a gidişini ise sadece bir iddia” olarak kabul etmiştir98.

93 Kâtip Çelebi, a.g.e. s. XXIII.

94 Mehmet Süreyya, Sicilli Osmânî, c. II, İstanbul 1996, s. 537. 95 Şemsed-din Sâmi, Kâmus’ul âlâm. c. V, Ankara 1996, s. 3386. 96 Bursalı Mehmed Tahir, a.g.e., s. 105-107.

97 M. Fuad Köprülü, a.g.m., s. 691.

98 Nail Tuman, Tuhfe-i Nâilî, M.E.Yayımlar Dairesi , Ktp. nr. 870, c.II, yıl 1949 s. 763. M. Orhan

Bayrak ise Osmanlı Tarihi Yazarları adlı eserinde (İstanbul 2002, s. 150-151) Firdevsî-i Rûmî’nin Kanuni için bir hicviye yazdığını ve 1508 yılında Horasan’da öldüğünü yazarak konuya ne kadar uzak olduğunu göstermiştir.

Halbuki Firdevsî-i Rûmî’nin eserleri, özellikle Süleyman-nâme dikkatli bir şekilde okunursa yukarıdaki rivayetlerin çok zayıf olduğu ortaya çıkmaktadır. Müellifin İstanbul’da kaleme aldığı “Hayat ve Memat” adlı eserinin önsözünde 81. cüzü tamamladığını belirtmesi, 82.cüze de Yavuz Sultan Selim’e dua ve övgü ile başlaması onun 1512 yılında İstanbul’da olduğunun açık delilidir. Dolayısıyla II.Bayezit’e küserek ülkeyi terk etmesi vâki değildir. Üstelik manzum, mensur eserleri arasında kırgınlığını ifade eden satırlara rastlanmışsa da hiciv türü bir cümle görülememiştir.

Hatta Sultan’ın Süleyman-nâme’yi geri çevirme ihtimaline karşı ihtiyatlı bir tavır da takınmıştır 99. Süleyman-nâme’nin eksiklerinin olabileceğini ifade eden yazar eserinin kabulüne istekli olduğunu, eseri reddedilirse de üzülmeyeceğini beyan etmiştir. Gerçi kitabı kendisine eksik iade edilince üzülmüş ve tepkisini gizlememiştir:

“Bâyezîd Hân eyledi dar’ül fenâdan ol sefer Rahmete irdi idüp dâ’rûl bekâda olmakar Tutuben yâsin okudum ruhı için yasının İtdim âh âhirinde melek yerde beşer.”100

Fîrdevsî, âh edip inlemiş, hatta padişahın ruhuna yasin okumuş ama hiciv türü bir beyt kaleme almamıştır. Buradan anlaşılan şu ki müellif II. Bayezit’e küsüp de ülkesini terk etmemiştir. Ancak kendisi değişik vesilelerle Anadolu’yu gezdiğini, hatta Tebriz’e gidip geldiğini ifade etmiştir.101 Belki onun Tebriz seyâhati oraya kaçtığı şeklinde anlaşılıp yorumlanmış da olabilir.

II. Bayezit’in ölümüyle maddi sıkıntı çekip zelil olduğunu söylemişse de Yavuz Sultan Selim’in padişah olması ile bahtı yeniden açılmıştır. Yine kendisi Süleyman-nâme’sinde gelişmeleri şöyle rivayet etmiştir:

“... İbn Sultan Selim Han etâallâhu gayrehu bu 99 mücelled kitabı Süleyman-nâme’nin te’lifini bir âdil ve kâmil padişahın devam-ı devletinde 81.cildinin tamamlanmasını müyesser itti. Bu 495.meclisin 405.meclisini bir fazilet sahibi ve akıllı, gönül ehli, Selim Şâhi’nin iktidarı altında tasnif etmek

99 Firdevsî-i Rûmî, Kutb-nâme, s. 286.

100 Firdevsî-i Rûmî, Süleyman-nâme, c. 42 , s. 34. 101 Firdevsî-i Rûmî, Süleyman-nâme, c. VIII, 402. meclis.

mukadder etti. Bundan sonra inşaallahü teala Hak’dan inâyet, kutb-el aktâb’dan hidâyet zemâneden genişlik, ecelden mühlet bulursam, tende sıhhat, canda rahât dilde ma’rifet görürsem, bu kitâb-ı Süleyman-nâme’nin 82. cildinin dahi Zıll-i Yezdâ’nın nesl-i Oğuzhan’ın Âl-i Osmân’ın Sultan İbn Sultânın, Süleymanü’z- zemânın İskender-i Devrân-ı Eyyâm-ı Devletinde Anadolu vilayetinde livâ-i Karasi’de şehr-i Balıkesir de ikamet edip, halvet ve makam-ı uzlette, huzûr’ı kalb ile selim olup bu kitâbın te’lifîne çalışacağım, ümîddir ki temâm idelüm, tâ ki bu kitab-ı Süleyman-nâme âlemde yâdigar kalup, târîh-i rûzigâr olup Sultan İbni Sultan Selim’in (Allah ömrünü uzatsın) şerifi mutâlasıyla dâima müşerref ve lutfı mülâhazasıyla mevkûf ve muvaffak ola. Amîn. Yârabbel âlemîn”102.

Firdevsî-i Rûmî’den yaptığımız alıntıdan açıkça anlaşılıyor ki:

Yazar, Yavuz Sultan Selim zamanında, en azından iktidarının ilk yıllarında (1512-1513) Anadolu’da Balıkesir’de uzlet halinde yaşamış ve Süleyman-nâmeyi yazmaya devam etmiştir.

99 cilt olarak tasarladığı Süleyman-nâme’nin 81. cildini tamamlamış, 82. cildi yazmaya devam etmiştir. Ecel mühlet verirse onu da tamamlayacaktır.

Ölüm tarihi olarak bütün kaynaklar 1512 yılını kabul etmişlerdir, ama bu tarihin doğru olma ihtimali şüphelidir. Şimdilik kesin bir tarih vermek mümkün görünmemektedir.

Firdevsî-i Rûmî’nin yazdığı, Latîfî’nin naklettiği, Gelibolulu Mustafa Âl-i ve Bursalı Mehmed Tahir tarafından tekrarlanan, Firdevsî’nin şairliğine örnek teşkil eden nefis “mersiye”sinde yaşanacak yeri, şair şöyle tasvir etmiş ve sanki kendisi için ölüm yeri olarak orayı vasiyet etmiştir:

Gel ey vâzı işit sözün hakîmin Eğer kim var ise tab’-ı selîmin Dilersen vaz edesin bir imâret Eğer kûy-u eğer şehr ü vilâyet Gerek seyr eyleyesin yeryüzünde

Yürüyesin yücesinde düzünde Bulasın bir yeri kim ola âlî Şimalinden yana ola cibâli Açık ola velî garbî hevâsı Önü sahrâ vü dağ ola verâsı Düşe bir ulu su garbî yanına Vire enfâsı ol araya tervîh İgende soğuk olmaya şitâsı Pek ıssı olmaya yazın hevâsı Dahi tîz irişir ola nebâtı

Dönüp tîz geçmeye hem hızravatı Bu resme yerde yapsan menzil ü dâr Kapusı şark’a ola didi mi’mar Binanın ki ola kapusu şarkî Güneş doğsa düşer içine şavkı Buhâr-ı arzdan olan küdûret Güneş görse gider niteki zulmet Şu yere ki güneş kılmaz sirâyet Zarardır eyleme anda ikâmet103.

Ölüm yeri konusuna gelince, müellif İran’a gitmediğine göre ölüm yerinin İran, Horasan ya da herhangi bir doğu ülkesinin olması mümkün değildir. Kendi ifadesine göre 1512 yılında Balıkesir de uzlette yaşıyordu. Ölüm yeri olarak Balıkesir’in kabul edilmesi daha makul görünmektedir. Ama kesin bir yer söylemek şimdilik mümkün değildir. Edincikli 83 yaşındaki değerli araştırmacı yazar Mehmet F. Aytekin’le bu mersiye üzerine yaptığımız sohbette, Aytekin, tasvir edilen yerin Edincik olduğunu, Firdevsî’nin mersiyesinde coğrafî olarak ve bölgenin iklimiyle ilgili verdiği bilgilerin Edincik’e ait olduğunu söylemiştir.

Şairin bölge coğrafyası ile ilgili verdiği bilgiler şöyledir: Edincik’in kuzey kesiminde dağlar var, Marmara denizine çok yakın ve önü denize açık, hemen batısında bir akarsu var, sandalla nehirden denize ulaşılabilir. Ilıman iklim nedeniyle kışın soğuk yazın sıcak değildir. Her türlü bitki kolaylıkla yetişebilir ve insanlar rahatça yaşayabilirler.

Mehmet F.Aytekin, yazarımızın tasvir ettiği bölgenin kesinlikle Edincik olduğunu, bu bölgenin Dergah bölgesi olarak bilindiğini, bölgedeki dağın Hızır İlyas adıyla anıldığını, Dergah bölgesine giden yolun da bugün Firdevsî sokak adını taşıdığını beyan etmişlerdir 104. Firdevsî’nin mersiyesinde verilen bilgiler, tarihçimizin ölüm yerinin Edincik olma ihtimalini güçlendirmektedir.

Benzer Belgeler