• Sonuç bulunamadı

Eğitim ve Öğretimi

III- Firdevsî-i Rûmî Hakkındaki Kaynaklar ve Araştırmalar

2- Eğitim ve Öğretimi

Çocukluğu, gençliği ve yetişkinliği dâhil, hayatının önemli bir kısmını Balıkesir’de geçiren Firdevsî, öğrenimini Bursa’da tamamlamıştır. Bunun için de bazı kaynaklarda Firdevsî-i Bursevî adıyla anılmıştır. Kutb-nâme adlı eserinde kendisinin hiç öğrenim yapmadığını iddia etmiştir;

“Ne aruz u nahv okudum ne ho sarf Cehlile itdüm hebâ ömrü telef

30 Mehmet F. Aytekin, Edincik, Balıkesir 1997, s. 11-12. Bu kabül şüphesiz bir efsanedir.

Gerçekte Belkıs, Saba Melikesidir. Saba ise Güney Arabistan’dadır. Muhtemelen Edincik makam olmalıdır.

31 Evliya Çelebi, Seyahat-nâme, c. V, İstanbul 1984, s. 208.

32 Hoca Sadeddin Efendi, Tac’üt-Tevârih, (Haz. İ. Parmaksızoğlu), c. III, Ankara 1992, s. 51. 33Ravzî, Ravzî Divan-ı, (Haz.Yaşar Aydemir), Ankara 2002, s. 91.

Şevk-ı bülbülle tolu her kûşesi bağ u bahâ Sümbül ü güldür çemen sahrâsı cümle lâlezâr Her makâmı dil-güşâdur her kinârı cûy-bâr Gülşeninde bülbülâsâ nâle eyler sad hezâr

Lîk keşf oldu me’anî vird ilah

Marifetde olmışam Hânum agâh”34.

diyerek okulda okumadığını, ancak ilâhî yardım ile marifet ehlinden olduğunu ve kendi çabası ile kendini yetiştirdiğini mütevazı bir şekilde, ama ustaca ifade etmiştir.

Gerçekte genç yaşta bütün dînî rivayetler, şiir, tarih, kısas, ilm-i nücum, (Astronomi) temsilât, felsefe, tıp vb. hemen her konu ile ilgilenen Firdevsî-i Rûmî bildiği, duyduğu, gördüğü ve öğrendiği her şeyi yazma eğiliminde olan bir yaradılışa sahiptir. Ondan ilk defa söz eden yazar, tezkire sahibi Latîfî’dir. Latîfî, tezkiresinde, onun için şöyle demiştir: “Erbab-ı tevârih beyninde Uzun Firdevsî demekle meşhurdur. Ve tevârihe müteallik te’lifâtı elsine-i âlemiyânda meşhûrdur. Ol bâbda muhît ve müstahzar kimesne idi. Sultan. Bâyezid emri ile, Süleyman- nâme’yi nam-ı şerîfine nazm u nesr üzre cem idüp, Kütüb-i Münzile’de ve suhuf-ı semâviyede ne kadar kısâs ve ahbâr ve âlemde ne kadar hikâyât ve esmâr var ise ilm-i hikmet ve hendese ve ilmi nücûm ve tabayi anda derc ve ilm-i evvelinü Ahirini anda harc idüp üç yüz altmış cild kitap itmişti” 35 diyerek tarihle ilgisini, ilgi alanını, çabasını, kullandığı kaynakları ve gayretini ortaya koymuştur. Latifî’ye göre Firdevsî, inzal edilen kutsal kitaplarda ne kadar kıssa ve haberler, âlemde ne kadar hikaye ve ürün var ise felsefe, hendese, astronomi vs. bilgi dünyasındaki bütün bilinenleri derleyerek bir araya getirmiştir.

Firdevsî-i Rûmî’nin eserleri, bütün olarak incelendiği zaman onun çağında gerekli olan bilgilerden haberdar olduğu ve bunları her fırsatta kullandığı görülür. Genel olarak ilgi alanı; tarih, doğu mitolojisi, peygamber kıssaları, din, tasavvuf, ahlak, geometri, ilm-i nücum, davet-nâme (tılsım), satranç, savaş taktikleri, şiir, edebiyat, felsefe, kumaş boyası gibi konular olmuştur. Yazarın bu bilgilerle birlikte tarih ve mitolojiye olan derin ilgisini ve bu konudaki hazırlığını bütün kaynaklar ifade etmektedir. Kendisini hiç beğenmeyen ve çok ağır eleştiriler yapan tarihçi Gelibolulu Mustafa Âl-i dahi Künhü’l-Ahbâr’ında “Asrında tevârih karıştırmış ve bir mikdar nazm u nesr i sükker-vâr alışdırmış hatta bâzı akrânıyla

34 Firdevsî-i Rûmî, Kutb-nâme, s. XII. Yazarın bu tutumu, Mutasavvıfane bir tavır olarak

görülmektedir. Bilginin kendisine çalışarak değil de, ilahi bağışla (vehbî) verildiğini ifade etmiş olmaktadır. Bu kayıt aynı zamanda düzenli bir eğitim almadığının da itirafı olmalıdır.

semend-i tabîatı meydân-ı imtihâna çıkarup yarışdırmış” 36 demekte ve onun bildiği konularda iddialı olduğunu bildirmektedir. Öyle anlaşılıyor ki, Firdevsî kendi kendini yetiştirmek için büyük çaba harcamış, akranlarından geri kalmamak için daha çok çalışmıştır. Aşağıdaki beyitte ömür boyu ilimle meşgul olduğunu, cahiller gibi boş bir hayat geçirmediğini söylemektedir:

“Cehd kılup ilm ile itdün ömri sarf Merd-i câhil misli kılmadun telef”37.

M. Fuad Köprülü, yazarın on yedi yaşında iken devrin meşhur şairi Melihî’den aruz okuyarak şiire heves ettiğini söylemiştir 38. Firdevsî’nin edebiyat hocası şâir Melihî’nin Arapça, Farsça bilgisi iyidir. Melihî’nin, Molla Câmîî, Aydınlı Dede Ömer Rûşenî ile ders arkadaşlıkları vardır. Bir vesile ile şair Melihî Fatih’in veziri Ahmet Paşa ile tanışmış ve onun vasıtasıyla padişahın özel sohbetlerine de katılmıştır. Padişah onu o kadar çok beğenirmiş ki Fatih Sultan Mehmet, onsuz geçen sohbeti tuzsuz yemeğe benzetirmiş 39. Şair Melihî’nin yetkinliğine ve Firdevsî ile ilişkilerine bakılırsa, Firdevsî’nin Melihî’den daha çok yararlandığı ve temel edebî bilgileri ondan aldığı sonucuna varılabilir.

Firdevsî’nin hayatında önemli bir yer tutan ve üzerinde etkili olan diğer bir şahsiyet de ünlü Nakşibendî şeyhi Abdullah el-İlâhî’dir. Yazarımız Firdevsî, Simavlı Şeyh Abdullah el-İlâhî’ye intisab ederek manevî terbiyesini ondan almıştır. Bahâeddin Nakşibend’in mezarının yanında ibâdet ve tefekkür hayatı yaşamış ve bu ilişki onun, Veysel Karâni meşrebine mensup bir sûfî olarak tanınmasına sebep olmuştur40. Molla Câmî halifesi Ahmed Buharî ve Lâmîi Çelebi41 ile temasta bulunmuştur. Nakşî bir şeyh olarak bilinen Molla İlâhî, Şeyh Bedreddin’in öğrencisi ve Vâridat’ının da ilk şerh edeni olarak bilinir. Hatta “Bedreddin’i bir ârif olarak değerlendirmesi ve muarızlarının onu anlayamadıklarını iddia etmesi” kendisinin fikrî yapısını göstermesi bakımından dikkat çekicidir.

36 Gelibolulu Mustafa Alî, Künh’ül-Ahbâr, (Haz. Mustafa İsen), Ankara 1994, s. 143-144. 37 Firdevsî-i Rûmî, Kutb-nâme, s. XXIX

38 M. Fuad Köprülü, a.g.m. , s. 649.

39 Mustafa İsen, Melihî, Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi, c. VI, İstanbul 1986, s. 241-242;

Gelibolulu Mustafa Ali, a.g.e. , 143-144.â

40 Mustafa Kara-Hamit Algar, Abdullah el-İlâhî, DİA. , c. I, Ankara 1992, s. 111-112. 41 Molla Câmî, Nefâhat Tercümesi, İstanbul 1289, s. 453-454

Molla İlâhî, Nakşibendiliğin aşk, vecd ve vahdet-i vücuda dayalı tasavvufî düşüncenin Anadolu ve Rumeli’de yayılmasına hizmeti geçen sûfilerin başında gelir. Onu takip edenlerin de Mevlânâ ve İbnü’l- Arabî’nin eserleriyle açıklık kazanan “vahdet-i vücud” düşüncesinin Osmanlı topraklarında yer bulmasında önemli bir tesiri vardır. Vardar Yenicesi’nde dergahını kuran Molla İlâhî, Hâyalî, Hayretî, Usûlî ve Firdevsî gibi çok sayıda şâirin yetişmesine katkı sağlamıştır. Molla İlâhî, Mevlevî şeyhi Âbid Çelebi’yi etkileyerek kendisine bağlamış ve Mevleği’liğin şekillenmesini sağlamıştır. Âbid Çelebi II. Bayezit’in de şeyhi olmuştur42.

Firdevsî-i Rûmî’nin eserleri tanıtılırken Abdullah el-İlâhi ile ilişkilerine ve İlâhî’nin eserlerine tekrar dönülecektir. Latîfî, onun için “Molla İlâhî, hicretin sekiz yüz doksan altısında (m.1491) dünyadan ahirete göçmüşler ve yokluktan ebediliğe geçmişlerdir. Şeyhlerin ulularından ve berzah zümresindendir” 43 diyerek hakkını teslim etmiştir. Abdullah el-İlâhî uzun süre Bursa’da bulunmuş ve Firdevsî-i Rûmî ile de burada görüşmüşlerdir. Firdevsî-i Rûmî’nin temel tasavvufî eğitimini Yoğurtlu Baba Tekkesi’nde Molla İlâhî’den aldığı kabul edilmektedir44 Zaten Firdevsî-i Rûmi’nin eserleri ve düşünceleri de Molla İlâhî’ye hayli yakındır. Firdevsî-i Rûmî, eserlerinde zaman zaman zât-ı pâkinin kendisini teşvik ve tasdik ettiğini, onun himmeti olmasa bu kadar eseri yazamayacağını belirtmektedir 45. Firdevsî, Süleyman-nâme’nin yazılış sebebini ve amacını açıklarken hocasından naklen “nice bunlar gibi eserleri cem idüp kırk yıldan berü sây ider amma kelam uzun olduğu sebebden, kimesnenin îtibarı yoktur. İmdi bunun gibi olmasından murad oldur kim Âleme yayılup okunup dinlene, bu kaçan ola kim kişi 360 pâre kitabı yazıp yahut yazdurup idine buna Ömür vefa itmez. İmdi gerek ki onda olan kelimâtın gerek lüzumu istihraç idüp derç idesün, her kişi yazup, yazdurmağa ve okuyup idinmeğe kâbil ola, ol sebeple ânın ve senin için hayır dua ideler” dedi. Vaktaki ol ehl-i himmet’den bu sözü işittim ikdam-ı kemereyn dermeyan idüp birkaç cildi alup ihtiyar yüzünden beyan kıldım... Veli 42 Yusuf Küçükdağ, Konya Mevlânâ Dergâhı ve Türbe Hamamına Dair iki Mevlevî Vakfiyesi,

Vakıflar Dergisi, c. XXIII, Ankara 1994, s. 75; Cemal Kurnaz, Türkiye-Orta Asya Edebî İlişkileri, Ankara 1999, s. 4-5.

43 Latîfî, a.g.e. , s. 56-57.

44 Firdevsî-i Rûmî, Kutb-nâme, s. XIII; Mustafa Kara-Kadir Atlansoy, Bursa Dergahları, c. I-II,

Bursa 1997, s. 597.

45 Firdevsî-i Rûmî, Süleyman-nâme Muhtasarı, Ali Emiri Nüshası, nr. 316, s. 320; İsmail Beliği, Güldeste-i Riyâzı İrfan, Bursa 1302, s. 142.

bu himmet kim sâhib-i nazardan oldu. Himmedi semendene süvar olup söz seyahatine revân oldum. Bu cümleden murad sâhib-i dîlin nazar-ı pâkidir” 46 diyerek hocası ile ilişkileri hakkında değerlendirmede bulunmuş ve hocasının uyarısı ile şu sonuca varmıştır. Çok uzun yazması eserlerine ilgi ve itibarı azaltmış, üstelik de bu kadar kitabı ne yazmaya ne de okumaya insan ömrünün yetmeyeceğini öğrenerek, bilginin gereklisini çıkarmış ve fazlasını atmıştır. Kitaplarını kısaltarak yazması halkın eserlerini okumasını, yazmasını, yazdırmasını ve edinmesini kolaylaştırmıştır. Hocası Abdullah el-İlâhî’nin uyarısı ile daha kısa yazmaya çalışmıştır. Müellif, hayatı boyunca şeyhinin manevî lütuf ve ihsânının kendi yanında olduğuna inanmış, hocasının düşünce ve inançlarını yaymaya çalışmıştır.

Firdevsî-i Rûmî’nin öğrenim hayatı şüphesiz sadece Melîhi’den aldığı edebiyat bilgileri ile Molla İlâhî’den aldığı tasavvuf terbiyesinden ibaret değildir. Hayatı boyunca duyduğu her şeyi yazar, gördüğü bütün kitapları elde etmeye çalışır, her alanda bilgi sahibi olmak isterdi. Kitap temini hususunda zahmet ve meşakkatten çekinmemiş ayrıca sarayın imkanlarını kullanarak gerektiği zaman hazine kitaplarına ulaşmıştır. İhtiyacı olan bulabildiği bütün kitapları satın almış ve kendisine özel bir kütüphane oluşturmuştur. Hayatını bütünüyle okumak, öğrenmek ve yazmak için harcamıştır. Yazdığı eserleri devlet eliyle yayınlatarak Anadolu ve Rumeli’de yaygınlaştırmak için uğraşmıştır.

Firdevsî, Süleyman-nâme’nin 8.cildinde eserinin yazılış hikayesini anlatırken “Sultan Muhammed Gazi, Süleyman-nâme’nin te’lifine hüküm idicek emri Süleymaniye gereğince.. emrine imtisâl idüp nüsha talep itdüm ki tevârih kitaplarında ve kasas-ı kebirde olan kıssalardan ve hazine kitaplarından istihraç kıldım. Amma kim asıl nüsha bulunamadı kim müstakbel Süleyman-nâme ola. Arap-Acem sahaflarını teftiş idüp, hiç ahad Süleyman kıssasın gördüm diyü cevap virmedi. Akıbet Davud kıssasın Tevrat’dan istihraç itdüm, üç cild oldı.... Balıkesir’e varup Melik Gazi Dânişmend zâviyesinde bir emirle buluşdum gördü kim bir at yükü kitabım var. Seyisi süal itti. Cevap virdüm ki Süleyman-nâme telif itmek dilerüm. Her ne şehre girsem acâib, garâib kitaplardan bulup, sahibinden alup, zabt iderüm ki şol bal arısı misali her çiçekden bir lezzet alup her kitabdan fakir dahi Süleyman-nâme kıssasın bulup istihraç idüp te’lif iderim.

Amma Süleyman-nâme ele girmedi deyüp cevap viricek dört mücellid kitabı, bir Arab’a arz eyledi. Gördüm ki bazen Süleyman gibi Lokman Hakim-i İmran dilinde mensur te’lif idilmiş sonra İskender-i Yunânî asrında Felâtun Yunan dilince tercüme kılıp, bâdehu Seyyid Nasır Bağdadî Faris’i dilince tercüme eylemiş. Hıta Şehrinde zaviyesi varmış ondan ol Ârâbi dört cild kitap Süleyman- nâme alıp Uzun Hasan’a giderdi, fakir dahi öyle cehd eyledim satmadı akıbet dört ay Niksar’da ikamet edib vazife tayin kılup nüshasın aldım müsvedde ile girüp ibtidaden altı cild kitap te’lif idüp merhum Sultan Muhammed Han Gazi’ye teslim itdüm. Hoş görüp muradın nedir diyicek, “Veysel Karânî aşkına bir zâviye bünyâd eyledüm” Ona bir vakıf dilerüm deyüp ahd iddüm kitab tamam oluncak himmet ide. Amma kitabın yedinci cildine varıcak dârül fenadan dâr’ül bekaya rıhlet eyledi47.

Fakir dahi taliin yârı kalmadığın bilüp kitabın te’lifine meşgul olup 99 cild Süleyman-nâme nüshasını beyaza çıkarub halâvet halinde makam-ı uzlette ömrü harç kitaplardan ve nüshalardan derç eyleyüp mensur, manzumeserler kaleme aldım.”48demiştir.

Yazar kendisi, Süleyman-nâme Muhtasarı adlı eserinde bilgi edinmek, kitap yazmak için yaptığı çaba ve kullandığı yöntemi şöyle açıklamaktadır:

Eserlerini yazarken, Padişahların, devlet adamlarının emir ve iradelerine göre hareket etmiş ve yaşadığı dönemde Osmanlı Devleti’nin devlet politikasına uygun eserler yazmıştır. Te’lif ve tercüme yazdığı kitaplarını saray çevresine takdim ve ithaf etmiştir. Sarayın her türlü imkân ve kaynaklarını azamî derecede kullanmıştır. Örneğin, eserlerini yazmak için saraydan kâtipler istemiş, sarayın kütüphanesini kullanmış ve geçimini saraydan aldığı bağış ve yardımlarla sağlamıştır. Eserlerinde kendisini koruyan, destekleyen devlet adamlarına övgüler yağdırmış, kendisine karşı cimri davrananları ise acımasızca eleştirerek aleyhlerinde bulunmuştur.

Kutsal kitaplardaki özellikle Tevrat’taki tarihî kıssaları, başta Hz. Süleyman ve Davud kıssası olmak üzere, tenkit ihtiyacı hissetmeden ve doğru kabul ederek aynen kullanmıştır. Kendisi için lazım olan, işine yarayabilecek her türlü bilgiyi, ulaşabildiği kaynak ve kitaplardan istihraç ederek kullanmıştır. 47 Firdevsî-i Rûmî, Süleyman-nâme, c. VIII, s. 34-36.

Araştırdığı, incelemek istediği bir konuda yakın çevresinden başlayarak ön araştırma yapmış, ilgili kişilere, özellikle sahaflara, kitapçılara sorarak kitap ve konu hakkında kaynak, bilgi ve belgeleri toplamaya çalışmıştır. Öncelikli amacı bilgi toplamak olduğu için her nereye gitse acâib, garaip kitapları tespit ve temin etmeye çalışmış, kitapları temin etmek için de sahibinden mümkün olduğunca satın almaya çalışmış, satın alamadığı zaman kitabın sahibinden izin alarak, ilgili bölümü istihraç yoluna gitmiştir. Kitap temini hususunda bir bölgede uzun süre kalacaksa kendisini o bölgeye görevli memur olarak tayinini çıkartmış böylece hem işlerini daha kolay hale getirmiş hem de tahsisat problemini halletmiştir.

Yazarın yaşadığı devirde ilim ve âlim, ilgi ve itibar gördüğü için sürekli yazarak hatta bir yerden bir yere giderken kitaplarını atlarla taşıtarak toplumsal saygınlığını artırmış ve insanlarda kitaba karşı bir merak ve heyecan uyandırmıştır. Farklı dillerde yazılan eserleri örneğin, Hz. Süleyman ve Lokman Hekimi İmran dili (İbranice), İskender-i Yunanî ve Felatun dili (Grekçe) ve Seyyid Nasır Bağdadî dili (Farsça) eserleri tercüme ederek ya da ettirerek kullanmıştır. Arapça ve Farsça’sı çok iyi olduğu için bu kaynakları kullanmada bir sıkıntı çekmemiştir.

Yazdığı her türlü eseri, yakın çevresindeki dostları, himayesine girdiği padişah ya da şehzadeler vasıtasıyla saraya sunmuş ve mutlaka karşılığında maddî ve manevî bir şeyler elde etmeye çalışmıştır. Hazırlayıp saraya sunduğu eserler halkın okuyup öğrenmesi için bizzat devlet eliyle Anadolu, Balkanlar ve Arap yarımadasında dağıtılmış ve yaygınlaştırılmıştır.

Fatih Sultan Mehmet, II. Bayezit ve Yavuz Sultan Selim devrinde yaşayan Firdevsî bu padişahlardan aldığı ihsan ve bağışlar sayesinde mensur manzum, dinî, tasavvufî, edebî, ahlakî, felsefî, tıbbî ne kadar eser varsa toplamış ansiklopedik bir yazar unvanı kazanmıştır. Yazarımız uzun süre Bursa’da yaşamış, temel dinî ve edebî eğitimini burada tamamlamıştır. Müellif Bursa’da yaşarken hocası Abdullah el İlâhî hakkında küçük bir menkıbe de yazmıştır49 Sonuç itibariyle düzenli bir eğitim öğretim görmeyen yazarımız, eğitimini hayat mektebinde tamamlamış ve bütün bilgi birikimini, tecrübesini ve kazanımını bizlerle paylaşmıştır.

Benzer Belgeler