• Sonuç bulunamadı

Firdevsi-i Rumi ve tarihçiliği

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Firdevsi-i Rumi ve tarihçiliği"

Copied!
290
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

TARİH ANABİLİM DALI ORTAÇAĞ TARİHİ BİLİM DALI

FİRDEVSÎ-İ RÛMÎ ve TARİHÇİLİĞİ

DOKTORA TEZİ

Danışman

DOÇ.DR. İLHAN ERDEM

Hazırlayan

BEKİR BİÇER

(2)
(3)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

TARİH ANABİLİM DALI ORTAÇAĞ TARİHİ BİLİM DALI

FİRDEVSÎ-İ RÛMÎ ve TARİHÇİLİĞİ

DOKTORA TEZİ

TEZ DANIŞMANI: DOÇ. DR. İLHAN ERDEM

TEZ JÜRİSİ ÜYELERİ

Adı Soyadı İmzası

1-... ... 2-... ... 3-... ... 4-... ... 5- ... ...

(4)
(5)

İÇİNDEKİLER

ÖNSÖZ...V KISALTMALAR...IX

GİRİŞ...1

I- Konunun Önemi ve Sınırlandırılması. ...1

II- Firdevsî-i Rûmî’nin Tarih Yazıcılığı. ...4

III- Firdevsî-i Rûmî Hakkındaki Kaynaklar ve Araştırmalar. ...9

BİRİNCİ BÖLÜM FİRDEVSÎ-İ RUMÎ’NİN HAYATI (1453-?) ve ESERLERİ A- FİRDEVSÎ-İ RÛMÎ’NİN HAYATI 1- Adı ve Ailesi...14

2- Eğitim ve Öğretimi...16

3- Düşünce Dünyası ve Kaynakları.. ...23

4- Edebî Şahsiyeti...27

5- Sarayla İlişkileri... ...32

a- Firdevsî-i Rûmî’nin Şehzade Korkut ile İlişkileri ...33

b- Firdevsî-i Rûmî’nin Fatih Sultan Mehmet ile İlişkileri ...35

c- Firdevsî-i Rûmî’nin Sultan II.Bayezit Han ile İlişkileri ...36

d- Firdevsî-i Rûmî’nin Yavuz Sultan Selim ile İlişkileri...40

6- Firdevsî-i Rûmî’nin Son Yılları ve Vefatı...42

B- FİRDEVSÎ-İ RÛMÎ’NİN ESERLERİ...48

1- Süleyman-nâme-i Kebir...50

2- Kıssa-nâme-i Süleyman Aleyhisselam... ...56

3- Süleyman-nâme Muhtasarı... ...56

4- Silahşor-nâme (Musallah-nâme)...56

5- Münâzarâ-i Seyf-ü Kalem...58

6- Davet-nâme ...59

7- Satranç-nâme...60

8- Kutb-nâme ...61

9- Barak Baba Risalesi.. ...63

10- Velâyet-nâme - Menâkıb-ı Hünkâr Hacı Bektâş-ı Velî. ...65

11- Tuhfetü’l – Hâdî (Hâkâyık- nâme- Hakikat- nâme)... ...69

12- Kenzü’l- Hakâyık ve Keşfü’l- Dakâyık...71

13- Hayât-u Memat veya Hayat-nâme...71

14- Teşhisü’l- İnsan...72

15- Câmeşûy-nâme ...72

16- Belkıs-nâme...72

17- Gülistan Tercümesi...73

(6)

19- Firâset-nâme... ...74

20- Tercüme-i Hadis-i Erbain ...74

21- Kitabü’l- Mevâiz ...74

22- Muhtar-nâme ...74

23- Tûtî-i Şehristân-ı Tarikat ...75

24- Kur’an-ı Kerimden Tefe’üle Dâir Bir Risâle ...75

25- Risâle fi’n- Nahv ...75

26- Hadîkatü’l- Hakâyık ...76

27- Tâlî-i Mevlûd-i Kebir ...76

28- Hadîs-i Ahsen...76

29- Tecnîsât-ı Süleyman ...76

İKİNCİ BÖLÜM OSMANLI TARİHÇİLİĞİNE GİRİŞ A- Osmanlı Öncesi Türk Tarihi ve Tarihçileri ...76

1- Karahanlılar Devri Tarihçileri...79

2- Gazneliler Devri Tarihçileri...79

3- Harzemşahlar Devri Tarihçileri...79

4- Büyük Selçuklular Devri Tarihçileri ...79

5- Anadolu Selçukluları Devri Tarihçileri ...80

6- Selçuk-nâmeler...81

7- Menâkıb-nâmeler ve Velâyet-nâmeler ...81

8- Anadolu Beylikleri Dönemi Tarihçiliği...83

9- Osmanlı Tarihçiliğinin Doğuşu...84

B- İlk Osmanlı Tarih Yazıcılığı Örnekleri 1- Yarı Destânî Olanlar...87

a-Ahmedî...87

b-Yahşi Fakîh ...88

c- Hamzavî ...88

2- II. Murat Dönemi ... 89

a- Gazavat-nâme ve Fetih-nâmeler...89

b- Saray Takvimleri...90

C- Klasik Osmanlı Tarih Yazıcılığına Doğru 1. Anonim Tevârîh-i Âl-i Osman Geleneği ...92

2. Anonim Olmayan Tevârîh-i Âl-i Osman Geleneği ...94

a- Şükrullah ...96

b- Enverî...96

c- Karamânî Mehmet Paşa ...97

d- Tursun Bey ...98

e- Aşıkpaşa-zâde...98

(7)

g- Mehmet Neşrî...100

h- Kemal... ...100

i- Sinan Çelebi (Bihiştî)... ...101

j- Kemalpaşa- Zâde (İbn-i Kemal)...102

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM FİRDEVSÎ-İ RÛMÎ’NİN ESERLERİNDE TÜRK TARİHİ A-Süleyman-nâmede İslâmiyet Öncesi Türk Tarihi ...103

1- Mitolojik Bir Yaklaşım. ...103

2- Konunun Kapsamı...108

a- Efrâsiyâb kimdir ?...109

b- Firdevsî-i Rûmî’nin Destanda Yararlandığı Kaynaklar.. ...113

c- Dâsitân-ı Ceng-i Âheng-i Efrâsiyâb-ı Türk’te Zaman ve Mekan. ...114

d- Dâsitân-ı Ceng-i Âheng-i Efrâsiyâb-ı Türk’ün Konusu ...115

e- Destanda Efrâsiyâb’ın Tasviri...117

f- Efrâsiyâb’ın Hükümranlığı... ...118

g- Efrâsiyâb’ın Belh’teki Sarayı...120

h- Efrâsiyâb’ın Hakimiyet Alanı... ...121

ı- Komutan Efrâsiyâb ve Ordusu...122

i- Anadolu’da Hakimiyet Kavgası...124

j- Destandaki Kahramanlar...127

k-Devlet ve Halk...128

l- Kavimler ve Ülkeler...129

m-Efrâsiyâb ve Araplar... ...130

n- Efrâsiyâb ve Turan... ...131

o- Savaş ve Zafer Sahneleri ...133

B- MENAKIB’TA TARİHÎ VE EFSÂNEVÎ ŞAHSİYETLER ...137

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM FİRDEVSÎ-İ RÛMÎ’NİN VELÂYET-NÂMESİ VE İSLÂMİ DÖNEM TÜRK TARİHİ 1- Velâyet-nâme’nin Tarihi Tahlili... ...144

2- Firdevsî-i Rûmî’de Anadolu’nun Fethi ...148

A- Abbasîler Devrinde Anadolu’ya Yapılan Akınlar ve Battal Gazi ...151

B- Büyük Selçuklular...155

C- Türkiye Selçukluları... ...158

1- Süleyman Şah (1075-1092)...160

2- Sultan I. Kılıçarslan (1092-1107).. ...161

3- Sultan I. Alâaddin Keykubad (1220-1236)...162

4- Sultan Gıyâseddin Keyhüsrev (1266-1284)...165

5- Anadolu’da Fethedilen Şehirler...167

(8)

a- Hacı Bektâş-ı Velî ve Âhi Evren.. ...169

b- Hacı Bektâş-ı Velî ve Fatma Bacı...174

c- Hacı Bektâş-ı Velî ve Hoca Ahmed Yesevî...181

d- Hacı Bektâş-ı Velî ve Resul Baba...177

e- Hacı Bektâş-ı Velî ve Muhlis Paşa...179

f- Hacı Bektâş-ı Velî ve Barak Baba...181

g- Hacı Bektâş-ı Velî ve Mevlânâ Celâleddin-î Rûmî. ...183

h- Hacı Bektâş-ı Velî ve Yunus Emre ...184

i- Hacı Bektâş-ı Velî ve Sarı Saltık.... ...187

E- Abdalân-ı Rum...189

BEŞİNCİ BÖLÜM FİRDEVSÎ-İ RÛMÎ VE OSMANLI DEVLETİ TARİHİ A- Velâyet-nâme’de Osmanlı Devleti’nin Kuruluşu ...194

a- Osmanlıların Soyu.. ...195

b- Firdevsi-i Rûmî’ye Göre Osmanlıların Soy Kütüğü. ...195

c- Kayı Boyu... ...196

d- Ertuğrul Alp (1231-1281 ). ...197

e- Osman Bey (1281-1324)...201

B- Kutb-nâme Adlı Eserde Osmanlılar 1- Eser ve II. Bayezit Dönemi Hakkında Genel Bir Yaklaşım.. ...212

2- Kutb-nâme’ye Göre II. Bayezit Dönemi Fetihleri ve Siyasî Olayları.221 a- Modon (Motun) Adasının Fethi için Yapılan Hazırlıklar. ...221

b- Modon (Motun) Adasının Fethi. ...224

c- Koron Adasının Fethi. ...226

3- Osmanlılara Karşı Oluşan Haçlı İttifakı ...227

4- Haçlı İttifakının Midilli Adasını Muhasara Hazırlıkları. ...229

5- Haçlılar ve Şehzade Korkut.... ...231

6- Sultan II.Bayezit’in Haçlılara Karşı Tutumu. ...232

7- Haçlıların Midilli Adasını Kuşatmaları... ...237

a- Midilli Adası Önlerinde Haçlılarla-Osmanlılar Arasındaki İlk Büyük Deniz Savaşı . ...237

b- Midilli Destanı ve Haçlıların Mağlup Olması. ...239

SONUÇ...243

KAYNAKLAR...249

(9)

ÖNSÖZ

Tarih, toplumsal süreklilik ve değişim içinde, eski bilgi ve belgelerin yeniden ele alınıp yorumlandığı bilim dalı olarak tanımlanmaktadır. Bilgi toplumuna kaynaklık eden, yeni bilgilerle bilgi birikimini besleyen tarih bilimi, insanlığın kendinden emin olarak ileriye dönük adımlar atmasına hizmet etmektedir. Üretilen her bilgi, kültürel kaynaklarımızı zenginleştirecek ve bilgi çağına katkı sağlayacaktır.

Firdevsî-i Rûmî, yaşadığı dönemde, bir sanatçı, bilim adamı, kültür tarihçisi ve aydın sıfatı ile Osmanlı toplumuna ciddî kültürel katkılar sağlayan bir birey olarak üzerine düşen sorumluluğu gereğince yerine getirmiştir. Biz de bu yazarın hayatını araştırarak te’lif ve tercüme ettiği eserleri ortaya çıkarmış ve yazarın tarih bilimine katkılarını tespit ederek, bilim dünyasına kazandırmış bulunmaktayız.

Firdevsî-i Rûmî ve Tarihçiliği adını taşıyan çalışmamızda yazarın İslâmiyet Öncesi Türk Tarihi, Selçuklu Tarihi ve Osmanlı Tarihi’ne dair yazdığı bütün bilgi ve belgeleri, kronolojik olarak inceleyip sıraladıktan sonra, tahlil ve tenkidini yaparak, tarihçiliğini ortaya koymaya çalıştık. Tarihçimizin, tarihle ilgili, bütün yazdıkları menâkıb-nâme (destan) mahiyeti taşımaktadır. Menâkıb-nâmeler, tarihsel hikâye, masal ve efsane anlamına gelmektedir. Menâkıb-nâmeler, yazıldıkları döneme ait olup, toplumun faaliyetlerini, düşünce tarzını yansıtan ve insanlığın ruhunda binlerce yıldır yaşayan yarı tarihî vesikalardır.

Bu eserler, bir devrin ve toplumun iç dinamiklerini ve karanlık dönemlerini aydınlatmada tarihe yardımcı kaynak niteliği taşımaktadır. Ancak destan özelliği taşıyan bu tür eserlerin tahlili, tenkidi yapılarak, doğru ve yanlış bilgileri birbirinden ayırmak gerektiği için kolay olmamaktadır. Bu güçlükler çalışmamızın bütün bölümlerine yansımış, ancak doğru bilgiler tespit edilerek, bilimsel sonuçlara ulaşılmaya çalışılmıştır.

Çalışmamız beş bölümden oluşmuştur:

(10)

Yazarın hayatının ve eserlerinin tespitinde, yazarın kendi eserleri birinci elden kaynak olarak kullanılmış ve daha çok kendi eserlerinden hareketle adı, ailesi, eğitim ve öğretimi, düşünce dünyası, Osmanlı sarayı ile ilişkileri, nerede ne zaman öldüğü hususu ciddî olarak araştırılmış, bu güne kadar bilinenlerden farklı olarak yeni bilgilere ulaşılmaya çalışılmıştır.

Eserleri tanıtılırken ise kendisinin kullandığı isimler ve mahlaslar birer birer belirlenmeye çalışılmış, herhangi bir karışıklığa meydan verilmeden yazdığı kitaplar, risâleler, mücelledler, tercümeler, istihraçlar ve yaptığı şerhler ortaya konulmuştur. Eserlerinin mevcut hâlleri, farklı ya da aynı nüshaları, kayıtlı bulunduğu kütüphaneler, üzerinde bilimsel çalışma yapılanlar ve yapılmayanlar ayrı ayrı tespit edilmiş olup, bazı eserlerinin ise tahlil ve tanıtımları yapılmıştır. Bilhassa tanınmayan eserleri üzerinde daha titizlikle durulmuş, muhtevası kapsamlı olarak tanıtılmaya çalışılmıştır. Ayrıca hakkında herhangi bir bilgi bulunamayan ya da hiç ulaşılamayan kitaplarının da kısa bir dökümü yapılmıştır.

Müellifin sadece tarihe dair müstakil veya bir fasıl şeklinde on civarında eseri mevcuttur. Diğer eserleri ise doğrudan tarihe dair olmamakla birlikte tarihe kaynak olarak kullanılabilecek türden eserlerdir. Örneğin; Dâvet-nâme; Astronomi ve Astroloji tarihi açısından, Satranç-nâme; satrançın tarihi, kullanımı ve tarihsel gelişimi için, Silahşor-nâme; savaş ve silahların tarihi açısından, Hakâyık-nâme; tasavvuf tarihi ve Anadolu sûfiliği araştırmaları için birinci elden kaynaklar değerindedir. Müellifin en meşhur ve muhteşem eseri üç yüz altmış cilt olarak yazmayı tasarladığı Süleyman-nâme ise ansiklopedik mahiyette bir eser olup Türk kültürü ve tarih araştırmaları için müracaat kitabı türünden bir eserdir ve bir kültür hazinesi değeri taşımaktadır.

II. Bölüm: Osmanlı Tarihçiliği’ne Giriş

Osmanlı Tarihçiliği’ne Giriş başlığı altında, İslâmiyet öncesi Türk toplumunda yazı ve tarih yazıcılığından başlayarak, İlk Müslüman Türk devletlerinden Karahanlılar, Gazneliler, Harzemşahlar ve Selçuklular dönemlerinde yazılan ya da Türk tarihi için kaynak olarak kullanılan tarih kitaplarının ve tarihî eserlerin kısa bir dökümü yapılmıştır. Amacımız, Firdevsî-i Rûmî’nin tarih yazıcılığını ortaya çıkarmak olduğu için, Firdevsî-i Rûmî’ye kadar olan dönemde Osmanlı tarihçiliğinin doğuşu, Osmanlı tarihinin kaynakları,

(11)

menakıb-nâmeler, Gazavat-nâmeler, Saray takvimleri, Anonim Tevârîh-i Âl-i Osmanlar ve Anonim olmayan Osmanlı tarihleri tanıtılmaya çalışılmıştır.

III. Bölüm: Firdevsi-î Rûmî’nin Eserlerinde İslâmiyet Öncesi Türk Tarihi

Firdevsî-i Rûmî’nin İslâmiyet Öncesi Türk Tarihi ile ilgili olarak yazdığı, Süleyman-nâme içinde bir cilt halinde yer alan, “Dâsitân-ı Ceng-i Âheng-i Efrâsiyâb-ı Türk” adıyla bilinen bir Türk destanı ki bu alanda yazılan ilk ve tek eserdir. Menâkıb-nâme mahiyetinde olan bu kitap, İslâmiyet Öncesi Türk toplumuna aittir ve bir Osmanlı tarihçisi tarafından kaleme alınmıştır. Sade bir lisan kullanan müellif, Turan ve Efrâsiyâb, Türk kültürü ve mitolojisi, Türk devlet yapısı ve toplumsal hayatı, Türkler’in cihangirlikleri ve egemenlik alanları, İran-Turan savaşlarını Türkçe’nin güzellikleri ile bezeyerek bizlere anlatmıştır. Bu eser, İslâmiyet Öncesi Türk Tarihi’ne kaynak olması bakımından önemli bir Türk destanıdır.

IV. Bölüm: Firdevsî-i Rûmi’nin Velâyet-nâmesi ve İslâmî Dönem Türk Tarihi

Firdevsî-i Rûmî’nin kaleme aldığı, Velâyet-nâme-i Hünkâr Hacı Bektâş-ı Velî Velâyet-nâme’si, Firdevsî’nin kalemiyle ayrı bir güzellik kazanmış, Bektâşî geleneği yeniden yoğrularak yorumlanmış ve Türk kültürünün âbidevî eserlerinden birisi haline gelmiştir. Yazar, Velâyet-nâme içinde, Oğuzlar’ın Anadolu’ya gelişi, Büyük Selçuklular’ın Anadolu’yu fethi, Türkiye Selçuklu Devleti’nin kuruluşu, yükseliş devri ve Anadolu Beylikleri hakkında kayda değer bilgilere yer vermiştir. Bu eserde Anadolu’nun fethi farklı bir yaklaşımla ele alınmaktadır.

Velâyet-nâme’de, Kayı Boyu’nun Anadolu’ya gelişi Söğüt ve Domaniç’e yerleşmeleri, Ertuğrul ve Osman Gaziler hakkında fevkâlade orijinal bilgiler bulunmaktadır. Devamında, Osmanlı Devleti’nin kuruluşu, Osmanlı Beyliği ve Selçuklu Devleti ile ilişkileri hakkında tarih kitaplarında pek az yer alan bilgiler, kapsamlı ve açık olarak, bu eserde yer almaktadır. Ayrıca bu eser, Menâkıb-nâmelerin tarihe kaynak olarak kullanılabileceğinin en canlı örneğini teşkil etmektedir.

(12)

V. Bölüm: Firdevsî-i Rûmî’de Osmanlı Devleti Tarihi

Osmanlı Devleti’nin kuruluş dönemine ait olan bilgiler - Ertuğrul Gâzi’den I. Murat’a kadar-Velâyet-nâme-i Hacı Bektâş-ı Velî’de yer almaktadır. Osmanlı Devleti’nin yükseliş dönemine ait bilgiler ise Firdevsî-i Rûmî’nin Kutb-nâme adlı eserinde bulunmaktadır. Özellikle Sultan II. Bayezit Devri, Osmanlı Devleti’nin genel politikası, Cem Sultan sorunu, Osmanlılar’a karşı oluşan Haçlı İttifakı, Ege ve Akdeniz’de yoğunlaşan deniz savaşları, Ege Adaları’nın fethi, Papalığın Osmanlı Devleti ile ilişkilerine yoğun olarak yer verilmektedir. II. Bayezit devrindeki, devlet adamları, bilimsel ve kültürel faaliyetler hakkında detaylı bilgiler mevcuttur ve bu bilgiler Osmanlı tarihçiliğine bir zenginlik katacaktır.

Bu çalışmamız esnasında başından beri hiçbir fedakârlıktan kaçınmayarak bana rehberlik etme lütfunda bulunan tez danışmanım sayın Doç. Dr. İlhan ERDEM’e, bütün çalışmalarıma kesintisiz katkı sağlayan sayın Prof. Dr. Mikail BAYRAM’a, her türlü birikimini bizlerle paylaşan sayın Prof. Dr.Yusuf KÜÇÜKDAĞ’a, sayın Doç. Dr. Yaşar AYDEMİR’e, değerli araştırmacı yazar sayın M. Fikri AYTEKİN’e ve kıymetli meslektaşlarıma sonsuz teşekkür eder ve saygılarımı sunarım.

Bekir Biçer Konya-2005

(13)

KISALTMALAR a.g.e. : Adı geçen eser a.g m. : Adı geçen makale

B. : Bölüm

b. : Bin, ibn

bk. : Bakınız

BŞB. : Büyük Şehir Belediyesi

BTDTD. : Belgelerle Türk Dünyası Tarih Dergisi

c. : Cilt

çev. : Çeviren

der. : Derleyen

DİA. : Türkiye Diyânet Vakfı İslam Ansiklopedisi DTCFD. : Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Dergisi Erdem : Erdem Dergisi

GAL. : Geschichte der Arabischen Lıtteratur

GÜHAM. : Gazi Üniversitesi Hacı Bektaş Araştırma Merkezi

HBVAD : Hacı Bektaş Velî Araştırma Dergisi

haz. : Hazırlayan h. : Hicri İA. : İslâm Ansiklopedisi Ktp. : Kütüphane m. : Milâdî Md. : Madde nşr. : Neşreden nr. : Numara o. : Osmanlı s. : Sayfa S. : Sayı TA. : Türk Ansiklopedisi TAD. : Tarih Araştırma Dergisi ter. : Tercüme

TOEM. : Tarih-i Osmanî Encümeni Mecmuası TED. : Tarih Enstitüsü Dergisi

(14)

TA. : Türk Ansiklopedisi

TDA. : Türk Dünyası Araştırmaları TMD. : Tarih ve Medeniyet Dergisi TDTD. : Türk Dünyası Tarih Dergisi TTK. : Türk Tarih Kurumu

TDAV. : Türk Dünyası Araştırmalar Vakfı

TM. : Türkiyat Mecmuası

Ty. : Türkçe Yazmaları

yay. : Yayınlayan

vr. : Varak

(15)

GİRİŞ I- Konunun Önemi ve Sınırlandırılması

Tarihin yeni bir dönemine giren Türk toplumları, kendi kaynaklarını kullanarak dünya politikasında yeniden var olmaya, siyasi ve ekonomik yönden ayakta kalmaya çalışmaktadırlar. Türkler kültürel ve tarihsel alanda da kendi tarihini doğru anlamanın, tarihi yeniden yapmanın ve yorumlamanın çabası içindedirler. Bunun için de tarihî araştırmaları sürdürmek, tarihin temel kaynaklarını tespit etmek ve bunları yayınlamak aslî görevlerimizden sayılmalıdır. Türk tarihinin her alanında ciddî araştırmaların yapıldığı, bilimsel çalışmaların yoğunlaştığı çağımızda Türk kültür tarihinde ve tarihçiliğinde saygın bir mevkiye sahip olan tarihçi Firdevsî-i Rûmî’nin hayatının aydınlatılması, eserlerinin ortaya çıkarılması ve tarih yazıcılığına katkılarının tespit edilmesi, insanî ve bilimsel bir görev olarak kabul edilebilir.

Şüphesiz her bilimsel araştırma tarihimize ait önemli bir boşluğu doldurmakta, bir bilinmeyeni aydınlatmakta ya da yanlış bilineni düzeltmektedir. Genel kabüllerden hareketle yapılan yorumlar ve yaklaşımlar ise yanlışta ısrar etmek anlamına gelmektedir.

Tezimizin adını oluşturan “Firdevsî-i Rûmî ve Tarihçiliği”, çalışmanın konusunu da kapsamaktadır. Bu çalışmada amacımız, Firdevsî-i Rûmî’nin hayatının karanlıkta kalan bölümlerini aydınlatarak, eserlerinin dökümünü çıkarmak ve ana hatları ile tanıtmaktır. Firdevsî-i Rûmî’nin tarih yazıcılığını ve Türk tarihine dair yazdığı tarih kitaplarını tespit ederek, Türk tarihine olan katkılarını belirleyip, tarihçiler arasında hak ettiği yeri almasını sağlamaktır. Yazarın sistemsiz olarak kaleme aldığı tarihi metinler yani menâkıblar içinden, İslâmiyet Öncesi Türk Tarihî, Selçuklu Tarihi ve Osmanlı Tarihi ile ilgili bölümler seçilerek, kronolojik olarak tasnif edilip, tahlil ve tenkidi yapıldıktan sonra, tanıtımı yapılarak bilim dünyasına kazandırılacaktır.

Firdevsî-i Rûmî, Uzun Firdevsî ya da Türk Firdevsî gibi isimlerle bilinen yazar, bir Osmanlı tarihçisi ve edebiyatçısıdır. 60 yılı aşan ömrünün 40 yılını yazmaya ayırmış, çoğu tarih ve edebiyata dair olmak üzere kırk civarında esere imza atmış, üretken bir yazar, becerikli bir derleyici ve başarılı bir mütercimdir.

(16)

Klâsik bir Osmanlı tarihçisi olan Firdevsî-i Rûmi 1453 yılında Edincik’te doğmuş, muhtemelen 1513 te yine Edincik’te ölmüştür. Yaşadığı dönemde, Osmanlı Devleti’nin yükseliş döneminin canlı tanığı olmuştur. Fatih Sultan Mehmet devrinde doğmuş ve gençliğinde sultanla temasa geçmiş, ilk eserini bizzat padişahın kendisine sunmuştur. II.Bayezit devrinde, olgunluk çağını yaşamış ve padişahın isteği ile çok sayıda eser te’lif ve tercüme etmiştir. Yavuz Sultan Selim’in hükümdarlığının ilk yıllarında, onun izin ve irâdesiyle kitaplarını yazmaya devam etmiştir.

Türk tarihinin temel kaynaklarını araştırıp bulmanın, tahlil ve tenkitlerini yaparak yayımlamanın, tarihe emek verenleri yâd etmenin en temel borcumuz ve görevimiz olduğuna inanıyoruz. Hayatını ilme adayan, Türk Kültürüne büyük katkılar sağlayan yazarımız, hemen her konuya el atmış ve önemli eserler kaleme almıştır. Başta tarih olmak üzere; dinler tarihi, Peygamberler tarihi, İslam tarihi, Selçuklu tarihi, Osmanlı tarihi, Edebiyat; (manzum ve mensur), Felsefe, Hendese (Geometri), Tıp, Astronomi (ilmi nücûm), Tasavvuf, Ahlak, Mitoloji, Astroloji, (Tılsım-Da’vet-nâme), Savaş ve silahların tarihi, Menâkıb-nâme, Satranç, Boyacılık ve Hadis alanında kendi deyimi ile yetmişi aşkın eseri te’lif ve tercüme etmiştir.

Bu güne kadar ne yazık ki Firdevsî-i Rûmî’nin yazdığı eserlerin tam bir dökümü bile çıkarılamamıştır. Kitaplarından sadece on dört tanesinin adı bilinmekte olup, bunlardan da yalnızca dört tanesi üzerinde bilimsel çalışma yapılabilmiş ve yayınlanabilmiştir.

Yazarımız yalnızca yazdıklarıyla değil, ayrıca eserlerini kaleme alırken sahip olduğu düşünce dünyası, siyasi tavrı, kullandığı kaynaklar, metodolojik yaklaşımı, sanatçılığı, dili, üslubu, nev’i şahsına münhasır kişiliği ve hayatı da, Türk tarihçiliği açısından ona diğer tarihçilerimize nisbetle bir farklılık kazandırmaktadır.

Müellifin yazı hayatında sık sık hocalarından söz etmesi, başta Fatih Sultan Mehmet, Şehzâde Korkut, II. Bayezit ve Yavuz Sultan Selim olmak üzere Osmanlı padişahları ve devlet adamları ile olan münasebetleri ve onlar hakkında gördüğü, duyduğu ve bildiği her şeyi kaleme alması ve onlara dair bıraktığı belgelerle yaşadığı çağa tanıklık etmesi, Osmanlı tarihçiliği için ciddî bir kaynak

(17)

sayılmalıdır. Firdevsî-i Rumî’nin kendi hayat hikâyesi ve ailesi hakkında aktardıkları da Türk biyograficiliği için önemli bir katkı olarak kabul edilebilir.

Yazarımız, geleneksel Osmanlı tarihçileri ve yazarlarından bir ölçüde farklılık göstererek, eserlerini kaleme alırken, tarihsel olaylara ve insanlara millet merkezli (Türkçü) bir çizgide yaklaşmaktadır. Erken dönem Osmanlı tarihçiliğinde, milli duyarlığı yüksek olan yazarımızın, tarihçilik anlayışı yanında, Türk tarihini milliyetçi bir tarzda yorumlaması, yazara istisnai bir özellik kazandırmakta olup, onu daha farklı bir tarihçi ve önemli bir şahsiyet haline getirmektedir. Yazdıklarından hareketle yazarımız için tarihimizin ilk “Türkçü” tarihçisi denilse sanırım yanlış olmaz.

Firdevsî-i Rûmî’nin Arapça ve Farsça’yı çok iyi bilmesine rağmen, Türkçe’yi kullanmadaki ustalığı, dilinin sadeliği ve akıcılığı, Türkçe kelimeleri kullanmadaki ısrarcı yaklaşımı, Osmanlı yerine ısrarla Türk demesi, Türk kültürüne duyduğu saygı ve verdiği önem, “Lisân-ı Fârisî” yerine “Kabayı Türkiyi” tercih etmesi, yazara Türk tarihçileri ve edebiyatçıları arasında farklı bir kimlik kazandırmaktadır.

Müellifin sadece dili ve üslûbu değil, düşünce dünyası da geleneksel Osmanlı çizgisinden hayli farklı ve hatta biraz da Osmanlı çizgisine aykırıdır. Firdevsî-i Rûmî Osmanlı toplumunda yaygın olan sünnî–millî anlayışa sahip olmasına rağmen, yaşadığı çağda uzlaşmacı ve deyim yerindeyse eklektik bir düşüncenin de sahibi olmuştur. Eserlerini de aynı felsefe ile kaleme almıştır. Geleneksel Osmanlı toplumunda yaygın ve kesin sınırlarla ayrılmış olan Alevî-Sünnî gibi mezhebî ayrılıkların dışında kalmış, kendisi sünnî bir câmia içinde yer almasına ve sünnî gelenekten beslenmesine rağmen, gayrı sünnî diğer bir deyimle Heteredoks kültürle de bağlantısını kesmemiş, tam tersine iç içe yaşamıştır. Bunun da ötesinde, gayrı sünnî olarak tanımlanabilecek eserleri tercüme ve te’lif etmekten çekinmemiştir.

Bu cümleden olmak üzere, Firdevsî-i Rûmî, İslamiyet öncesi Türk tarihi’ne ait olan “Dâsitân-ı Ceng-i Âheng-i Efrâsiyâb-ı Türk” adlı menâkıb-nâme’yi yani ünlü Türk destanı meşhur eseri Süleyman-nâme’sine bir cilt halinde yerleştirmiştir. Gayrı sünnî bir Türkmen şeyhi olan Barak Baba’ya ait “Barak Baba Risalesi”nin şerhini Türkçe’ye tercüme etmiştir. Kendi çağındaki Bektâşi

(18)

rivayetlerini derleyerek, Hacı Bektâş-ı Velî Velâyet-nâme’sini kaleme almış, Türk tarih ve edebiyatına eşsiz bir eser kazandırmıştır. Firdevsî-i Rûmî, Şeyh Bedreddin’in Vâridâtını şerh eden ve ulemâyı Şeyh Bedreddin’i anlamamakla suçlayan Abdullah el-İlâhî’nin de öğrencisidir. Bütün bu bilgiler, karşımıza çok farklı bir Osmanlı tarihçisi ve Osmanlı aydını çıkarmaktadır.

Firdevsî-i Rûmî’nin bu uzlaşmacı ve eklektik politikası, klasik dönem Osmanlı devlet politikası ile de örtüşmektedir. Muhtemeldir ki müellif, tarikat ve mezhep çatışmalarının zirveye çıktığı bir dönemde barışçı ve birleştirici bir yazı ve yayın politikası takip etmiştir. Yazar, Sultan II. Bayezit’in Safevîler’e karşı kültürel mücadelesinde padişahın yanında yer almış ve eserleri Anadolu’da halkın okuması için devlet tarafından dağıtılmıştır.

Tezimiz daha çok bir biyografi mahiyeti taşıdığı için, çalışmamızda ağırlıklı olarak müellifin bütün eserleri temel başvuru ve kaynak eser olarak kullanılmıştır. Yazarın önceden bilinen, yeni bulunan bütün eserleri -hangi isimle nerede ve ne zaman yazılmış olursa olsun-tespit edilmeye çalışılmış, okuduğu ve yararlandığı her türlü eser kayda geçilmiş, çağdaşlarının kendisi hakkındaki görüşleri ciddiye alınmış olup hayatı, eserleri, tarihçiliği, tarihi eserleri, tarihe kaynak olarak kullanılabilecek çalışmaları, zihniyet dünyası, sarayla ilişkileri, sanatçılığı ve edebiyatçılığı kendi eserlerinden hareketle aydınlatılmaya çalışılmıştır.

Yazarın kendisi hakkındaki çelişkili nakilleri, kendisine dair abartılı övgü cümleleri, rakipleri hakkındaki garazkar ve şahsi tutumları gözden kaçırılmamaya çalışılmıştır. Müellifin bütün yazdıkları, söyledikleri ve onun hakkında söylenenler ciddi bir tenkide tâbi tutulmuş olup objektif olarak sonuca varılmaya çalışılmıştır.

II-Firdevsî-i Rûmî’nin Tarih Yazıcılığı

Firdevsî-i Rûmî, günümüze kadar tarihçiliğinden çok edebiyatçı kimliği ile bilindiği için, edebî tartışmalara konu olmuş ve edebiyat dünyasında genel olarak kabul görmüş, kimi zamanda ağır eleştirilere maruz kalmıştır. Günümüzde hâlâ edebiyatçı olarak kabul edilmekte olup yazarın edebî şahsiyeti ve eserleri üzerinde akademik düzeyde çalışmalar devam etmektedir.

Halbuki Firdevsî-i Rûmî’nin edebiyatçılığı yanında tarihçi boyutu daha baskındır. Yazdığı şiirlerin konusu bile tarihle ilgilidir. Buna rağmen yakın

(19)

zamana kadar adı tarihçiler arasında çok az anılmış olup, genel anlamda tarihçi olarak kabül edilmemiş, hiçbir tarih kitabında da eserleri kaynak olarak kullanılmamıştır.

Firdevsî-i Rûmî; bizzat kendisi birçok eserinde kendisinin tarihçi olduğunu ifade etmekte ve zaman zaman tarihçiliği ile övünmektedir. Örneğin; Kutb-nâme adlı eserinin muhtelif sayfalarında tarihçiliği için:

Nutkudur Firdevsinün gevher fasîh Kizb yoktur hâşa kim olur sahîh Kizb sözi sürmemişüm harcıma İtmedüm dinmiş kelâmı tercüme Kimseden söz almadum illâ selâm Söz bizimdür nakdimüzdür hep temâm Nâkil-i â’kal o suhandân emir

Böyle virdi sah haber hoş anla bir Kal’a târîhin diyen kâmil sahîh Nakli böyle kıldı bize key sarîh Feylesûf-i pür-hüner ehl-i hıred Söyleyen târîh bana mu’temed Bu gazâm ola benüm emlâh kitâb Tâze taze yaza kâtib bâb bâb Adumı târih idiser rûzgâr İsmimüz kala cihânda yâdgâr Erlüg ile kılsa târih ismümüz

Pes ne gam çürürse sinde cismümüz1demektedir.

Yukarıdaki metinde, Firdevsî-i Rûmî tarihçilik anlayışını şöyle özetlemiştir:

1 Firdevsî-i Rûmî, Kutb-nâme, (Haz. İbrahim Olgun-İsmet Parmaksızoğlu), Ankara 1980, s.

(20)

Bütün yazılarını edebî bir dille yazmıştır ve her sözü inci-mücevher değerindedir. Hiçbir sözünde, asla yalan söze yer vermemiş, tersine sahih bilgileri esas almıştır. Kitaplarını, eserlerini inşada yalan söz ve nakilleri asla harç olarak kullanmamıştır. Yine kendi ifadesiyle, hikâyeleri sahih, makaleleri sarih ve rivayetlerinin melih olduğu kanaatindedir. Doğru olmayan bilgileri asla tercüme etmemiş, değil yanlış bilgiye yer vermek, başkalarından selamın dışında söz bile almamıştır.

Süleyman-nâme dâhil, bütün eserleri kendisine ait olup, senetli, sağlam bilgilerden oluşmaktadır. Konu belirleme ve kahraman seçiminde de zamanın Kutb’unu esas almış ve onu aydınlatıcı bir üslupla yazmıştır. Yazılarında manzum ve mensur bir anlatım yolu takip etmiştir.

“Bizden rivayetlerde bulunanlar nakilcilerin en akıllılarıdır. Çünkü bizi ancak akıllılar anlayabilirler. Zaten tarihle ilgili bütün yazdıklarımız, kâmil mana da tarihi tamamlamak içindir. Rivayetlerimiz ve ortaya koyduğumuz eserlerimiz de bunun en güzel göstergeleridir. Biz, bilgileri alırken filozofları ve mesleğinde uzman olanları seçtik ki, bu insanlar da zaten itimat edilen kişilerdir. Benim sözlerinden yararlandığım insanlar söz sanatında usta olup parlak bir dille yazmışlardır. Böylece doğru, tarihi bilgileri şeker tadında, sahih haberlerle duyurduk. Zaten amacımız da dünyadaki olgun insanları bilgilendirmektir.

Tarih okuyanlar, dinleyenler ve anlayanlar da böyle anlamalılar. Edebî dille yazdığım güzel eserler aynı zamanda benim gazam olmalı ki gerçekte ben gaza niyetiyle yazıyorum. Bütün yazdıklarım insanların ibret ve örnek almaları içindir. Kitaplarım ise âlemde yadigâr kalmalı ve tarih-i rûzigar olmalıdır”, demektedir.

Firdevsî-i Rûmî, te’lif ya da tercüme eserlerinde yararlandığı kaynaklar hususunda hep iddialı ifadeler kullanmıştır. Genellikle, edebî bir lisanla yazdığını, akıllı kişilerden rivayetlerde bulunduğunu ve kendisini ancak akıllı insanların anlayabileceğini iddia etmiştir. Yararlandığı bilgileri kullanırken ise “nakledildi ki, bildirildi ki, mûteber kaynaklarda rivayet edildi ki, sahih eserler de buyrulur ki” gibi ifadelerle, güvenilir kaynaklardan yararlandığını beyan etmektedir. Ancak yukarıdaki iddialarının tersine çoğu kez kullandığı kaynağın adını vermemiş, daha çok eserini överken başka eserlerle mukayese yoluna gitmiş, o zaman kullandığı kitabın adını zikr etmiş ya da başka bir eserinde, kullandığı kitaplardan bir vesile

(21)

ile söz etmiştir. Bazen aldığı bilgilerin kime ait olduğunu, nereden aldığını ifade ederek bilgilerin sıhhatine kendisinin kâni ve şahit olduğunu ilave etmiştir.

Müellifin fihrist kullanma alışkanlığı olmamasına rağmen, yalnızca Kitab-ı Hayat-nâme 2 adlı eserinde fihrist kullanmıştır. “Derbeyan-ı ibtidai kitab fihrist-i ebvab” girişi ile kitaptaki yazıları kolay bulmak için fihristin gereğine işaret edip, kitaplarını te’lif ederken bu esasa uyduğunu beyan etmiş ve Hayat-nâme’ yi de bu usûle göre tertip etmiştir.

Kitaplarını yazarken, kulaktan dolma bilgilere göre değil, tarih kitaplarını bizzat araştırıp, inceledikten ve kitabı elde ettikten sonra bilgileri oradan almış ve kullanmıştır. Çok az da olsa bir konu hakkında kişisel görüş, gözlem ve duygularını yazmıştır.

Eserlerini yazarken hemen hemen hiç tenkitçi tutum içinde olmamış, kullandığı kaynakların bilgisine güvenerek, eleştirisini yapma ihtiyacını hissetmeden olduğu gibi almış ve kullanmıştır.

Devrin yaygın Arapça-Farsça kullanımına karşılık, eserlerini Türkçe kaleme almıştır ve Türkçe’siyle övünmüştür. Arapça ve Farsça’dan ise gerektiğinde Türkçe’ye tercümeler yapmıştır.

a- Firdevsî-i Rûmî’nin Çalışma Esasları

Yaklaşık 60 yıllık ömrünün 40 yılını, 360 ciltlik Süleyman-nâme yazmak sevdasıyla harcamış, bulduğu ne kadar kitap varsa, bütün eserleri kendi kitabı içine alarak büyük bir derleme yapmıştır. Yani bulduğu bütün bilgileri istihraç ederek aynen kullanmıştır.

Yazı hayatı boyunca erbab-ı himmet olarak kabul ettiği hocalarından, erkan-ı devlet saydığı padişah ve sadrazamlardan sürekli yardımlar almıştır3.

Bulabildiği bütün kitapları satın almış ve kendi çağına göre zengin sayılabilecek bir kütüphane kurmuştur. O kadar çok kitabı vardır ki, uzun seyahatleri esnasında kitaplığını atlarla taşıtmaktadır.

Eserlerini daha kolay yazdırmak, zamandan kazanmak ve istinsah ettirmek için saraydan katipler istemiş, katiplerin masraflarını da saraya karşılatmıştır4.

2 Firdevsî-i Rûmî, Hayat-nâme, Süleymaniye Ktp. , Hacı Mahmut Efendi, nr. 2333. 3 Firdevsî-i Rûmî, Süleyman-nâme, c. VIII, 402. meclis.

(22)

Bir konuda kitap veya risale yazmak istediği zaman öncelikle o alandaki kaynakları tespit ve temin için yoğun bir çaba sarf etmiştir. Çalışma yapacağı konuyu belirleyerek kaynak taraması yapmış, Arapça, Farsça, Türkçe veya İskender-i Yunanî yani Grek lisanında bulabileceği bütün kitapları sahaflarda arayıp bulabildiklerini satın almıştır. Bulamadığı kitaplar için uzun yolculuklara çıkarak kitap arayışını sürdürmüş, eğer bulduğu kitabı satın alamazsa oturup kitabı kendi adına yeniden yazarak bir nüsha temin etmiştir.

Aradığı bir kitabı temin edemezse ya da kitabın istihracı çok zaman alırsa,

kitabın bulunduğu bölgeye memuriyet tayini çıkartmış ve çalışmalarını bu şekilde sürdürmüştür. Yazı amaçlı birisi Niksar’a diğeri Hicaz’a olmak üzere iki defa resmî görev almıştır.

Özellikle bilmediği bir dilde, Grekçe veya İbranice yazarın deyimiyle Davud’u Süleyman dilinde kullanabileceği kitap olduğunu öğrendiği zaman o kitabın tercümesini elde etmek için olağan üstü bir çaba sarf etmiştir.

Müellif Osmanlı Sarayı ile iç içe olmuş saray kütüphanesinden sürekli yararlanmış, hazine kitaplarını gerektiği zaman istihraç ederek aynen kullanmıştır Kendi deyimi ile kitap temini konusunda yazar “bal arısı gibidir” her çiçekten koklamıştır.

b-Firdevsî-i Rûmî’nin Yararlandığı Kaynaklar

Firdevsî-i Rûmî, tercüme ettiği birkaç eseri hariç hangi bilgiyi hangi kaynaktan aldığı ve hangi kitabında kullandığını, bize bildirmemiştir. Ancak başkalarının kendisi hakkındaki övgü satırları arasında yararlandığı eserlerin isimlerini vermiştir. Bazen de kendi meziyetlerini anlatırken, kendisini başka yazarlarla mukayese ederek, onlardan daha üstün olduğunu ve eserlerinin daha güzel olduğunu ilân etmiş ve ilgili eserlerinde kullandığı kitapların sadece isimlerini nakletmiştir.

Bütün klâsik Türk-İslâm yazarları gibi, Firdevsi-i Rûmî de kendisinden önce yazılan ve kendisine ulaşan her türlü bilgi ve kayıtları tereddütsüz kabullenmiş ve kullanmıştır. Tarih ve edebiyat alanında en fazla Fars kültürünün etkisi altında kalmış ve Farsça eserlere müracaat etmiştir. Temel İslâmî ilimlerde ise Arapça’ya başvurmuş ve Arapça eserlerden yararlanmıştır. Hakikat-nâme adlı eserinde, 4 Lamîi, Lâmî Divan-ı, İstanbul Ün. Ktp. TY. s. 671.

(23)

elinin altında olan ve kullandığı kitaplardan 51 tanesinin ismini vermiştir 5. Firdevsî’nin düşünce dünyasını anlatırken kullandığı eserlerden ulaşabildiklerimizi yazar alfabetik sırasına göre ele aldık. Burada yalnızca örnekleme olması açısından birkaç yazar ve eserden söz edeceğiz.

Firdevsî-i Rûmî, Süleyman-nâme adlı eserinde6 İran ve Osmanlı şairlerinden; Firdevsî-i Tûsî, Nizâmî, Ahmedî, Şeyhî, Ahmet Paşa, Selman, Hâfız, Enverî, Necâtî, Hamdî ve Câmî’nin isimlerini nakletmiştir. Aynı eserin vr. 22a bölümünde ise Seyyid Nasır Bağdadî ve Eflatun-ı Yunâni’nin isimleri geçmektedir.

Satranç-nâme7 isimli eserinde ise Sultan II. Bayezit’le diyalogunu anlatırken, Şeh-nâme, (Firdevsî-i Tûsî), Acâyibü’l-Mahlukât-ı Kebir (Yazıcıoğlu Ahmed Bican), Kâbus-nâme (Mercimek Ahmed), Garaibü’l-Mevcudat ve İhvan-ı Safa’dan söz etmektedir. Aynı eserde satrançın şer’i durumunu tartışırken İmam Şâfî, İmam-ı Azam Ebû Hanife ve İmam Muhammed’in isimlerine yer vermiştir.

Süleyman-nâme Muhtasarında8, Süleyman-nâme kıssasını Tevrat ve Zebur’dan istihraç ettiğini, İslâm tarihinde, Tarihi Beyzâvî ve Tarihi Meftuh’dan yararlandığını söylemektedir. Süleyman-nâme Muhtasarında, Kuruluş dönemi Osmanlı tarih yazıcılığına ait çok ciddi iddialarda bulunmaktadır. Firdevsî’ye göre “Mevlanâ Ahmedî, Emir Sultan b. Bayezit’e gelip, tevârihden eline geçeni cem idüp, İskender-nâme-i Kebir-i kim 24 mücellet kitap suretine getirmişti, 360 mücellet kitap itmek kasdıyla diye söyledikten sonra, Serezli Sâdi 3500 beyitlik Süleyman-nâme yazabilmişti” demektedir. Ayrıca bu gün kayıp olduğu bilinen Hamzavî’nin eserini de gördüğünü ifade etmiştir. Buradan çıkarılabilecek sonuç şu ki; yazar Ahmedî’nin “İskender-nâme”’sini, Serezli Sâdî’nin “Süleyman-namesini” ve Hamzavî’nin eserlerini kendi eserleri arasına alarak kullanmıştır 9. Yazar eline geçen kitapların “nesl-i beşerden kimsenin eline geçmediğini”, yazılan diğer eserlerin de kendi eseri yanında “denizde damla hükmünde” olduğunu iddia etmektedir.

5 Firdevsî-i Rûmî, Hakikat-nâme, Süleymaniye Ktp. (Şehit Ali Paşa), nr, 1399, s. 32. 6 Firdevsî-i Rûmî, Süleyman-nâme, c. VIII, meclis, 401-402, Ali Emiri, nr.317. 7 Firdevsî-i Rûmî, Satranç-nâme-i Kebir, Nuruosmaniye Ktp. nr. 4073. 8 Firdevsî-i Rûmî, Süleyman-nâme Muhtasarı, Milli Ktp. M.F, 1994. A, 1839. 9 Firdevsî-i Rûmî, a.g.e. s. 2-3.

(24)

III-Firdevsî-i Rûmî Hakkındaki Kaynaklar ve Araştırmalar

a-Firdevsî-i Rûmî’nin Kendi Eserleri:

Firdevsî-i Rûmî’nin, ilk eserini Fatih Sultan Mehmet’e sunması dikkate alınırsa çok erken bir yaşta eser vermeye başlamış ve hayatı boyunca kırk yılı aşkın bir sürede çok fazla esere imza atmıştır. Hemen hemen kalem oynatmadığı, el atmadığı konu kalmamıştır. Tarih’ten Mitoloji’ye Astronomi’den Tıp’a, Tasavvuf’tan Davet-nâme’ye, Edebiyat’tan Hadis’e kadar her alanda eser yazmış, yazdığı her eserde bir şekilde kendinden söz etmiş ve kendi hayatına ışık tutmuştur. Çalışmamızda, yazarın kendisiyle ilgili verdiği bilgiler hayatını araştırmak için öncelikli kaynak olarak kullanılmıştır.

b- Şuarâ Tezkireleri:

Tezkireler, bir meslekten yetişmiş kişilerin biyograflarını bir arada toplayan eserlerdir. Kişileri anmaya yaradığı için, bu gibi eserlere “tezkire” adı verilmiştir. Bunlara -konularına göre- “tezkiretü’ş-şuara, evliya, tezkiretü’l-hattâtin” denildiği gibi, kapsadığı kişilere göre ayrı adlar da verilir.

Tezkirelerde, şairlerin doğum ve ölüm tarihleriyle yerleri tam olarak gösterilmiş değildir. Doğum tarihleri hemen hemen yoktur. Ölüm tarihleri ise eksiktir. Kiminde sadece: “Sultan Selim devrinde fevt oldı” ya da “ömrü vefa itmedi” gibi bir cümle ile geçiştirilmiş, doğum yerleri de “Bursa kurbündendir”, “vilâyet-i şarkdandur’’ gibi cümlelerle karanlıkta bırakılmıştır.

“Sanatkârane” kaleme alınan bu tezkirelerde, gerçek, üsluba feda edilmiştir. Yargılar basmakalıptır. Övme ve yermede abartmaya kaçılmıştır. Hemen hemen hiçbir kişinin gerçek portresi çizilmemiş, niteliği açıkça gösterilmiş değildir. Devrin genel durumunu topluca görmek, edebî türlerin gelişimini izlemek olanağı yoktur.10 Tezkireler hakkında bu kısa bilgiyi verdikten sonra şimdi Firdevsî-i Rûmî’den söz eden tezkire sahiplerine geçebiliriz.

Latifî, Tezkiretü’ş-şuârâ ve Tabsıratü’n-nuzamâ11, adlı eserinde Firdevsî-i Rûmî’den ve eserlerinden ilk defa söz eden kişidir. Latîfî, Tezkiresinde müelliften söz ederken “Erbâb-ı tevârih beyninde Uzun Firdevsî demekle meşhurdur, ve

10 Agah Sırrı Levend, Türk Edebiyatı Tarihi, Ankara 1984, s. 118-119.

(25)

tevârîhe müteallik te’lifâtı elsine-i âlemiyânda meşhurdur. Ol bâbda muhît ve müstehzar kimesne idi.” diyerek tarihçiliğine dikkat çekmiştir.

Kınalı-zâde Hasan Çelebi, Tezkiretü’ş-şuarâ 12, adlı güzide eserinde Firdevsi-i Rûmî için “Bursalıdır, Uzun Firdevsî demekle meşhurdur, tevârih ve muhâdaratla meşguldür” diyerek, yazarın tarihçiliğine vurguda bulunmuştur.

Beyânî, Mustafa b. Carullah, Tezkiretü’ş-şuara adlı eserinde13, “Firdevsi’nin Sultan Bayezit’e 380 cilt Şeh-nâme sunduğunu ancak eserinin kısaltılarak iade edildiği bunun üzerine yazarın İran’a gittiği” kaydını düşmüştür.

c-Diğer Osmanlı Yazarları ve Araştırmacılar

Gelibolulu Mustafa Âl-i, Künhü’l- Ahbâr14 adlı meşhur eserinde Firdevsî-i Rûmî’den ve eserlerinden söz ederken şairliğine ağır eleştiriler yöneltmiş, Firdevsî mahlasını kullanmasını ise Firdevsî-i Tûsî’ye hakaret olarak yorumlamıştır. Âl-i’nin tespit ve tenkitleri bütün tarih ve edebiyatçılar üzerinde etkili olmuş âdeta Firdevsî-i Rûmî’nin unutulmasına ve mahkum olmasına sebep olmuştur.

Kâtip Çelebi, Keşf ez-Zünûn15 adlı klâsik eserinde Süleyman-nâme için sehven Şeh-nâme adını kullanmış, Firdevsî’yi ise Firdevsî-i Tavîl adıyla anmıştır. Ancak tezkire sahiplerinin düştüğü hataya Kâtip Çelebi de düşmüş Süleyman-nâme’nin Sultan II.Bayezit’e sunulduktan sonra saray tarafından kısaltıldığını ve bazı nüshaların yakıldığını, buna küsen Firdevsî’nin de padişahı hicvederek İran’a kaçtığını ve orada öldüğü bilgisini tekrar etmiştir.

Bursalı Mehmet Tahir, Osmanlı Müellifleri (1299-1915)16 adlı ansiklopedik mahiyetteki eserinde Firdevsî-i Rûmî ve eserleri hakkında ilk ciddi bilgiyi hazırlamış ve kamuoyu ile paylaşmıştır. Firdevsî’nin adının tesbiti, Süleyman-nâme’nin kısa tahlili ve on dört eserinin tanıtımını gerçeğe en uygun şekilde yapmıştır. Osmanlı Müellifleri bütün araştırmacılar için temel başvuru kaynağı olmuştur. Aynı müellif, Türk Yurdu dergisinde Firdevsî-i Rûmî için yazdığı kısa

12 Kınalı-zâde Hasan Çelebi, Tezkiretü’ş-şuarâ, (Haz. İbrahim Kutluk), c.II, Ankara 1999, s.745. 13 Beyânî, Mustafa b. Carullah, Tezkiretü’ş-şuârâ, (Haz. İbrahim Kutluk), Ankara 1997, s. 213. 14 Gelibolulu Mustafa Âl-i, Künhü’l- Ahbar, (Haz. M. İsen), Ankara 1994, s. 143-144.

15 Katip Çelebi, Kefş ez-Zûnun, (Haz. Ş. Yaltkaya-R.Bilge), c.II, İstanbul 1942, s. 1023.

16 Bursalı Mehmed Tahir Efendi, Osmanlı Müellifleri (1299-1915), c. II, İstanbul 1972, s. 106;

Bursalı Mehmed Tahir, Uzun Firdevsî (Firdevsî-i Rûmî), Türk Yurdu, c.VII, S.75, İstanbul 1915, s. 37.

(26)

bir tanıtım yazısında ise yazarın memleketi, eğitimi, ilgi alanı ve Sultan II. Bayezit’e Süleyman-nâme’nin sunuluşunu özetlemiştir.

M. Fuad Köprülü17, İslâm Ansiklopedisinin “Firdevsî” maddesinde Firdevsî-i Rûmî hakkında kapsamlı bir makale yayınlamış ve yazar üzerindeki sis perdesini önemli ölçüde aralamıştır. Firdevsî’nin ailesi, hayatı, eğitimi, eserleri ve ölümüne dair yazdıkları çok aydınlatıcı olmuş, kendisinden sonra bütün araştırmacı ve yazarlar Fuad Köprülü’nün makalesini aynen kullanmış ve bilgileri tekrar etmişlerdir.

Franz Babinger, Osmanlı Tarih Yazarları ve Eserleri’nde18, Firdevsî-i Rûmî’yi Osmanlı tarihçileri arasında zikrederek edebiyatçılığının dışına taşımış ve tarihçiler arasında saymıştır. İlyas b. Hızır adıyla takdim ettiği yazarı eksik bilgiyle de olsa tarih câmiasına kazandırmıştır.

Vasfi Mahir Kocatürk, Türk Edebiyatı Tarihi’nde19, Türk Firdevsi adıyla, Firdevsî-i Rûmî’yi kısaca tanıttıktan sonra, Efrâsiyâb-ı Türk hikayesini özetlemiş ve Süleyman-nâme’yi, Şeh-nâme ve Yunan İlyada’sı değerinde edebî bir eser olarak kabul etmiştir.

Değerli yazar ve arkeolog, Mehmet F. Aytekin, “Edincik”20 adıyla 1994 yılında küçük ama değerli bir çalışma yapmıştır. 1921 doğumlu olan yazar, Edincik bölgesindeki tarihsel belgelerin ve geleneğin tespitinde önemli bir rol üstlenmiş olup tarihin canlı bir tanığıdır.

Çok kapsamlı ve yeterli olmamakla birlikte, Mehmet Süreyya, Sicilli Osmânî’sinde; İ. Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihinde; H. Turhan Dağlıoğlu, Uludağ Dergisinde; N.Sami Banarlı, Resimli Türk Edebiyatında; Ahmet Kabaklı, Türk Edebiyatında; A.Sırrı Levend, Türk Edebiyatı Tarihinde, Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisinde, Büyük Türk Klasikleri isimli eserlerde, Firdevsî-i Rûmî ve eserleri hakkında kısa bilgiler vermişlerdir.

d-Akademik Çalışmalar

Firdevsi-i Rûmî’nin hayatı, eserleri ve edebî kişiliği hakkında daha çok edebiyat alanındaki araştırmacılar çalışma yapmışlardır. Ancak araştırmacılar 17 M. Fuad Köprülü, “FirdevsîMd”, İ.A, c. IV, Ankara 1956, s. 649-651.

18 Franz Babinger, Osmanlı Tarih Yazarları ve Eserleri, (Çev. Coşkun Üçok), Ankara 1992, s. 35. 19 Vasfi Mahir Kocatürk, Türk Edebiyatı Tarihi, İstanbul 1964, s. 92-98.

(27)

yazarın hayatı ve eserleri hakkında M. Ata Çatıkkaş hariç ciddi hiç bir araştırma yapmadan, sadece Fuad Köprülü’nün İslâm Ansiklopedisi Firdevsî maddesindeki bilgileri esas alarak çalışmışlardır. Firdevsî-i Rûmî’nin en meşhur eseri olan Süleyman-nâme, Süleyman-nâme’nin edebî değeri ve dil özellikleri hakkında altı doktora çalışması yapılmıştır. Ayrıca yazarın, Davet-nâme adlı eseri üzerinde ise bir yüksek lisans tez çalışması yapılmıştır. Edebiyat alanında çalışanların Firdevsî-i Rûmî hakkında yaptıkları akademik çalışmalar şunlardır:

M. Ata Çatıkkaş, Süleyman-nâme (72.cilt), Doktora Tezi İstanbul Üniversitesi, 1979.

Asuman Akay, Süleyman-nâme (44.cilt), Metin ve Fiiller Üzerine Bir İnceleme, Doktora Tezi, İstanbul Üniversitesi, 1990.

Halil İbrahim Usta, Süleyman-nâme-i Kebir, İnceleme-Metin-Sözlük, Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi,1995.

Gülnaz Genç, Süleyman-nâme (25 ve 26. ciltler), Doktora Tezi, Marmara Üniversitesi, 1995.

Hamdi Güleç, Firdevsî-i Rûmî’nin Süleyman-nâmesi (42.cilt) Dâsitânı Ceng-i Âheng-i Efrâsiyâb-ı Türk, Üzerinde Bir Metin İncelemesi, Doktora Tezi, Ege Üniversitesi, 1994.

Mustafa Aksoy, Uzun Firdevsî’nin Süleyman-nâmesindeki Destan Unsurları, c. I-II (Basılmamış Doktora Tezi), İzmir 2000.

Fatma Büyükkarcı, Firdevsî-i Tavîl ve Davet-nâmesi Commentary-Text-Indexes), Yüksek Lisans Tezi, Boğaziçi Üniversitesi, İstanbul 1993.

(28)

BİRİNCİ BÖLÜM

FİRDEVSÎ-İ RÛMÎ’NİN HAYATI (1453-?) VE ESERLERİ A-Firdevsî-i Rûmî’nin Hayatı

I– Adı ve Ailesi

Osmanlı kaynaklarında “Firdevsî-i Rûmî”, “Firdevsî-i Tavîl” “Uzun Firdevsî”, “Firdevsî-i Osmanî” ve İranlı Firdevsî-i Tûsî’den ayırmak için “Türk Firdevsi” gibi isimlerle anılan Firdevsî-i Rûmî’nin asıl adı Şerâfeddin Musa’dır. Osmanlıların yükseliş döneminde yaşamış tarih ve edebiyat alanında eserler vermiş, üretken bir şahsiyettir.

Firdevsî-i Rûmî’nin dedelerinin adı, çoğu kez kaynaklarda kendi adı gibi kullanılmış; bu durum isminin farklı olduğu kanaatini doğurmuştur. İstanbul Arkeoloji Müzesi Kütüphanesindeki bir Gülistan nüshasının sonunda “İlyas b. Hızır al Mutahallis bil Firdevsî” imzasının bulunması, Bursalı Mehmed Tahir Bey’in yazarımızın ismini İlyas b. Hızır olarak göstermesine sebep olmuş ve bu yanlışlık uzun süre devam etmiştir. Hâlbuki İlyas b. Hızır, yazarın ismi değil Firdevsî-i Rûmî’nin kullandığı mahlaslardan birisidir 21. Firdevsî “Kutb-nâme” adlı eserinde:

“Nî galatdür bu sözüm ki men kimim

Mahlasum Firdevsî ammâ key kemim”

diyerek mahlasının Firdevsî olduğunu bizzat kendisi ifade etmiştir 22. Süleyman-nâme’nin Macaristan’daki nüshalarını tanıtan Hasan Bicârî de Macaristan’daki nüshalarda gerek İlyas b.Hızır, gerekse Şerâfeddin Musa adlarına rastlanmadığını belirtmektedir 23. Firdevsî-i Rûmî’nin hayatı Edincik, Bursa, Manisa, İstanbul ve Balıkesir’de geçmiştir. Tahsilini Bursa’da yaptığı için “Firdevsî-i Bursevî”24 olarak da anılmaktadır. Ayrıca yazar, “Teşhisü’l-İnsan” 25 adlı eserinde adını Orhan b. Genek olarak ifade etmiştir; ancak bu isme bir başka eserinde

21 Bursalı Mehmed Tahir, Osmanlı Müellifleri, İstanbul 1972, c.II, s. 106; Franz Babinger, Osmanlı Tarih Yazarları ve Eserleri, (Çev. C. Üçok), Ankara 1992, s. 35.

22 Firdevsî-i Rûmî, Kutb-nâme, (Haz. İbrahim Olgun-İsmet Parmaksızoğlu), Ankara 1980, s.

XI-XIII.

23 Hasan Bicâri, Süleyman-nâme’nin Budapeşte’deki Yazma Nüshası, Bilimsel Bildiriler, 1972,

Ankara 1975, s. 98.

24 Hikmet Turhan Dağlıoğlu, Uzun Firdevsî (Firdevsi-i Rûmî), Uludağ Dergisi, Bursa 1937, s. 44. 25 Firdevsî-i Rûmî, Teşhis’ül-İnsan, 7b varağı, İstanbul Üniversitesi, Türk Dili ve Edebiyatı

Seminer Kitaplığı, nr. 164; Asuman Akay, Firdevsî, Süleyman-nâme 44. cilt, (Yayınlanmamış Doktora Tezi), İstanbul 1990.

(29)

rastlanmamıştır. Eserlerinin çoğunda Firdevsî-i Tûsî’ye nisbetle Firdevsî-i Rûmî ismini kullanmıştır26.

Firdevsî-i Rûmî, Süleyman-nâme’nin 20.cüzünde ailesinin hayat hikayesini veciz bir şekilde özetlemiştir 27. Bu esere göre yazarımızın soyu III. Alâaddin Keykubad dönemine kadar çıkmaktadır. Firdevsî’nin büyük dedesi Gazi Genek Bey, Sultan Alâaddin-i Selçukî’nin hizmetinde iken, Bilecik’in fethi sırasında Osman Gâzi’ye intisap etmiş ve kendisine Sultanöyüğü (Eskişehir) dirlik olarak verilmiş, burada bir câmi ile bir hamam inşâa ettirmiştir.

Gazi Genek Beyin Oğlu İlyas Bey ise, Orhan Gazi devrinde Gelibolu sancak beyliğinde bulunmuştur, Onun oğlu Hızır Bey dedesinin zeâmeti olan Sultanöyüğü’nü tasarruf etmiş, oğlu ve Firdevsî’nin dedesi Bazarlu Bey, Ankara savaşında Yıldırım Bayezit’in yanında yer almıştır. Babası Hacı Genek Bey ise, İstanbul’un fethinde bulunmuş, gösterdiği yararlılıklar karşısında kendisine Edincik zeâmet olarak verilmiştir. Firdevsî; Hacı Genek Bey’in oğludur. Annesi, Firdevsi’yi Edincik civarındaki Kasr-ı Süleyman harabelerini gezerken Belkıs-pınarı civarında H.857’de (M.1453) yılında doğurmuştur 28. Firdevsî-i Rûmî’nin böyle köklü bir aileden gelmesi onun aile geleneğini sürdürmesini ve verimli eserler üretmesini sağlamıştır. Firdevsî-i Rûmî’nin atalarını böyle belirtmesine rağmen kaynaklarımızda onlar hakkında herhangi bir kayda rastlanmamaktadır. Ancak bugün Eskişehir’de aynı adla anılan bir mahalle ve mescidin hâlâ yaşamakta olduğunu söyleyebiliriz. Bu da Firdevsî’nin soyu ile ilgili olarak verdiği bilgileri doğrulamaktadır29.

Firdevsî-i Rûmî’nin doğum yeri olan Edincik’in, Firdevsî-i Rûmî’nin düşünceleri ve eserleri üzerinde önemli etkisi olmuştur. Çünkü Edincik bir efsaneye göre “antik kitaplarda ifade edildiğine göre Davud oğlu Hz Süleyman tarafından kurulmuş ve etrafı surlarla çevrilmiştir. Hz. Süleyman’ın eşi Belkıs da

26 Firdevsî-i Rûmî, Kutb-nâme, s. XII..

27 Firdevsî-i Rûmî, Süleyman-nâme, Süleymaniye ktp. , Hacı Mahmut Efendi, nr. 4863, 188 yk. 28 M. Fuad köprülü, Firdevsi md, İ A, c. IV, Ankara 1956, s. 649; Orhan Fuad Köprülü, Firdevsî-i

Rûmî md, DİA., c. XIII, İstanbul 1992, s. 127-129.

(30)

Edincik’te doğmuş ve Edincik’te ölmüştür. Bugün mezarının Kız Dedesi denilen Ulupaşa Mezarının yanındaki mescidin altında olduğu rivayet edilmektedir30.

Evliya Çelebi Seyahat-nâmesi de yukarıdaki rivayeti doğrulamaktadır. Evliya Çelebi, Edincik harabelerini kastederek “Süleyman a.s. tarafından yapılmış derler, hâlâ bina eserleri Kapıdağ Yarımadası’na kadar bütün sahraları büyük sütunları ve kisra takları ile doldurmak sureti ile görünür. Harekesinin genişliğini şundan kıyas edin ki Konstantin, Sultan Mehmet, Süleyman Han ve diğerleri İstanbul’u imar etmek için bütün büyük sütunları, değerli mermerleri buradan getirdiler”31 demektedir.

Firdevsî-i Rûmî’nin doğum yeri olan Edincik’te bugün, Firdevsi’nin yaşadığı bölge Dergâh Mahallesi olarak bilinmekte ve Dergâh’a giden yola Firdevsî Sokak denilmektedir. Edincik, Orhan Gazi döneminde Aydın Balı Bey tarafından fethedildiği için bu şehre Aydıncık da denilmektedir. Edincik, Karesi Beyliği sınırları içinde yer almış ve Dânişmend’li kültürünün en canlı yaşandığı bölge olmuştur. Yazar bu coğrafyanın kültürel dokusundan etkilenerek eserler vermiştir. Edincik bugün, Balıkesir’in Bandırma ilçesine bağlı 6000 civarında nüfusu olan bir kasabadır. Edincik’in coğrafî özellikleri ve tarihi önemi Hoca Sadeddin Efendi’nin dikkatini çekerken32, şair Ravzî’de Edincik Şehrengiz’i yazarak bölgenin cennet güzelliklerine ve dünya güzellerine vurgu yapmıştır33.

2– Eğitim ve Öğretimi

Çocukluğu, gençliği ve yetişkinliği dâhil, hayatının önemli bir kısmını Balıkesir’de geçiren Firdevsî, öğrenimini Bursa’da tamamlamıştır. Bunun için de bazı kaynaklarda Firdevsî-i Bursevî adıyla anılmıştır. Kutb-nâme adlı eserinde kendisinin hiç öğrenim yapmadığını iddia etmiştir;

“Ne aruz u nahv okudum ne ho sarf Cehlile itdüm hebâ ömrü telef

30 Mehmet F. Aytekin, Edincik, Balıkesir 1997, s. 11-12. Bu kabül şüphesiz bir efsanedir.

Gerçekte Belkıs, Saba Melikesidir. Saba ise Güney Arabistan’dadır. Muhtemelen Edincik makam olmalıdır.

31 Evliya Çelebi, Seyahat-nâme, c. V, İstanbul 1984, s. 208.

32 Hoca Sadeddin Efendi, Tac’üt-Tevârih, (Haz. İ. Parmaksızoğlu), c. III, Ankara 1992, s. 51. 33Ravzî, Ravzî Divan-ı, (Haz.Yaşar Aydemir), Ankara 2002, s. 91.

Şevk-ı bülbülle tolu her kûşesi bağ u bahâ Sümbül ü güldür çemen sahrâsı cümle lâlezâr Her makâmı dil-güşâdur her kinârı cûy-bâr Gülşeninde bülbülâsâ nâle eyler sad hezâr

(31)

Lîk keşf oldu me’anî vird ilah

Marifetde olmışam Hânum agâh”34.

diyerek okulda okumadığını, ancak ilâhî yardım ile marifet ehlinden olduğunu ve kendi çabası ile kendini yetiştirdiğini mütevazı bir şekilde, ama ustaca ifade etmiştir.

Gerçekte genç yaşta bütün dînî rivayetler, şiir, tarih, kısas, ilm-i nücum, (Astronomi) temsilât, felsefe, tıp vb. hemen her konu ile ilgilenen Firdevsî-i Rûmî bildiği, duyduğu, gördüğü ve öğrendiği her şeyi yazma eğiliminde olan bir yaradılışa sahiptir. Ondan ilk defa söz eden yazar, tezkire sahibi Latîfî’dir. Latîfî, tezkiresinde, onun için şöyle demiştir: “Erbab-ı tevârih beyninde Uzun Firdevsî demekle meşhurdur. Ve tevârihe müteallik te’lifâtı elsine-i âlemiyânda meşhûrdur. Ol bâbda muhît ve müstahzar kimesne idi. Sultan. Bâyezid emri ile, Süleyman-nâme’yi nam-ı şerîfine nazm u nesr üzre cem idüp, Kütüb-i Münzile’de ve suhuf-ı semâviyede ne kadar kısâs ve ahbâr ve âlemde ne kadar hikâyât ve esmâr var ise ilm-i hikmet ve hendese ve ilmi nücûm ve tabayi anda derc ve ilm-i evvelinü Ahirini anda harc idüp üç yüz altmış cild kitap itmişti” 35 diyerek tarihle ilgisini, ilgi alanını, çabasını, kullandığı kaynakları ve gayretini ortaya koymuştur. Latifî’ye göre Firdevsî, inzal edilen kutsal kitaplarda ne kadar kıssa ve haberler, âlemde ne kadar hikaye ve ürün var ise felsefe, hendese, astronomi vs. bilgi dünyasındaki bütün bilinenleri derleyerek bir araya getirmiştir.

Firdevsî-i Rûmî’nin eserleri, bütün olarak incelendiği zaman onun çağında gerekli olan bilgilerden haberdar olduğu ve bunları her fırsatta kullandığı görülür. Genel olarak ilgi alanı; tarih, doğu mitolojisi, peygamber kıssaları, din, tasavvuf, ahlak, geometri, ilm-i nücum, davet-nâme (tılsım), satranç, savaş taktikleri, şiir, edebiyat, felsefe, kumaş boyası gibi konular olmuştur. Yazarın bu bilgilerle birlikte tarih ve mitolojiye olan derin ilgisini ve bu konudaki hazırlığını bütün kaynaklar ifade etmektedir. Kendisini hiç beğenmeyen ve çok ağır eleştiriler yapan tarihçi Gelibolulu Mustafa Âl-i dahi Künhü’l-Ahbâr’ında “Asrında tevârih karıştırmış ve bir mikdar nazm u nesr i sükker-vâr alışdırmış hatta bâzı akrânıyla

34 Firdevsî-i Rûmî, Kutb-nâme, s. XII. Yazarın bu tutumu, Mutasavvıfane bir tavır olarak

görülmektedir. Bilginin kendisine çalışarak değil de, ilahi bağışla (vehbî) verildiğini ifade etmiş olmaktadır. Bu kayıt aynı zamanda düzenli bir eğitim almadığının da itirafı olmalıdır.

(32)

semend-i tabîatı meydân-ı imtihâna çıkarup yarışdırmış” 36 demekte ve onun bildiği konularda iddialı olduğunu bildirmektedir. Öyle anlaşılıyor ki, Firdevsî kendi kendini yetiştirmek için büyük çaba harcamış, akranlarından geri kalmamak için daha çok çalışmıştır. Aşağıdaki beyitte ömür boyu ilimle meşgul olduğunu, cahiller gibi boş bir hayat geçirmediğini söylemektedir:

“Cehd kılup ilm ile itdün ömri sarf Merd-i câhil misli kılmadun telef”37.

M. Fuad Köprülü, yazarın on yedi yaşında iken devrin meşhur şairi Melihî’den aruz okuyarak şiire heves ettiğini söylemiştir 38. Firdevsî’nin edebiyat hocası şâir Melihî’nin Arapça, Farsça bilgisi iyidir. Melihî’nin, Molla Câmîî, Aydınlı Dede Ömer Rûşenî ile ders arkadaşlıkları vardır. Bir vesile ile şair Melihî Fatih’in veziri Ahmet Paşa ile tanışmış ve onun vasıtasıyla padişahın özel sohbetlerine de katılmıştır. Padişah onu o kadar çok beğenirmiş ki Fatih Sultan Mehmet, onsuz geçen sohbeti tuzsuz yemeğe benzetirmiş 39. Şair Melihî’nin yetkinliğine ve Firdevsî ile ilişkilerine bakılırsa, Firdevsî’nin Melihî’den daha çok yararlandığı ve temel edebî bilgileri ondan aldığı sonucuna varılabilir.

Firdevsî’nin hayatında önemli bir yer tutan ve üzerinde etkili olan diğer bir şahsiyet de ünlü Nakşibendî şeyhi Abdullah el-İlâhî’dir. Yazarımız Firdevsî, Simavlı Şeyh Abdullah el-İlâhî’ye intisab ederek manevî terbiyesini ondan almıştır. Bahâeddin Nakşibend’in mezarının yanında ibâdet ve tefekkür hayatı yaşamış ve bu ilişki onun, Veysel Karâni meşrebine mensup bir sûfî olarak tanınmasına sebep olmuştur40. Molla Câmî halifesi Ahmed Buharî ve Lâmîi Çelebi41 ile temasta bulunmuştur. Nakşî bir şeyh olarak bilinen Molla İlâhî, Şeyh Bedreddin’in öğrencisi ve Vâridat’ının da ilk şerh edeni olarak bilinir. Hatta “Bedreddin’i bir ârif olarak değerlendirmesi ve muarızlarının onu anlayamadıklarını iddia etmesi” kendisinin fikrî yapısını göstermesi bakımından dikkat çekicidir.

36 Gelibolulu Mustafa Alî, Künh’ül-Ahbâr, (Haz. Mustafa İsen), Ankara 1994, s. 143-144. 37 Firdevsî-i Rûmî, Kutb-nâme, s. XXIX

38 M. Fuad Köprülü, a.g.m. , s. 649.

39 Mustafa İsen, Melihî, Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi, c. VI, İstanbul 1986, s. 241-242;

Gelibolulu Mustafa Ali, a.g.e. , 143-144.â

40 Mustafa Kara-Hamit Algar, Abdullah el-İlâhî, DİA. , c. I, Ankara 1992, s. 111-112. 41 Molla Câmî, Nefâhat Tercümesi, İstanbul 1289, s. 453-454

(33)

Molla İlâhî, Nakşibendiliğin aşk, vecd ve vahdet-i vücuda dayalı tasavvufî düşüncenin Anadolu ve Rumeli’de yayılmasına hizmeti geçen sûfilerin başında gelir. Onu takip edenlerin de Mevlânâ ve İbnü’l- Arabî’nin eserleriyle açıklık kazanan “vahdet-i vücud” düşüncesinin Osmanlı topraklarında yer bulmasında önemli bir tesiri vardır. Vardar Yenicesi’nde dergahını kuran Molla İlâhî, Hâyalî, Hayretî, Usûlî ve Firdevsî gibi çok sayıda şâirin yetişmesine katkı sağlamıştır. Molla İlâhî, Mevlevî şeyhi Âbid Çelebi’yi etkileyerek kendisine bağlamış ve Mevleği’liğin şekillenmesini sağlamıştır. Âbid Çelebi II. Bayezit’in de şeyhi olmuştur42.

Firdevsî-i Rûmî’nin eserleri tanıtılırken Abdullah el-İlâhi ile ilişkilerine ve İlâhî’nin eserlerine tekrar dönülecektir. Latîfî, onun için “Molla İlâhî, hicretin sekiz yüz doksan altısında (m.1491) dünyadan ahirete göçmüşler ve yokluktan ebediliğe geçmişlerdir. Şeyhlerin ulularından ve berzah zümresindendir” 43 diyerek hakkını teslim etmiştir. Abdullah el-İlâhî uzun süre Bursa’da bulunmuş ve Firdevsî-i Rûmî ile de burada görüşmüşlerdir. Firdevsî-i Rûmî’nin temel tasavvufî eğitimini Yoğurtlu Baba Tekkesi’nde Molla İlâhî’den aldığı kabul edilmektedir44 Zaten Firdevsî-i Rûmi’nin eserleri ve düşünceleri de Molla İlâhî’ye hayli yakındır. Firdevsî-i Rûmî, eserlerinde zaman zaman zât-ı pâkinin kendisini teşvik ve tasdik ettiğini, onun himmeti olmasa bu kadar eseri yazamayacağını belirtmektedir 45. Firdevsî, Süleyman-nâme’nin yazılış sebebini ve amacını açıklarken hocasından naklen “nice bunlar gibi eserleri cem idüp kırk yıldan berü sây ider amma kelam uzun olduğu sebebden, kimesnenin îtibarı yoktur. İmdi bunun gibi olmasından murad oldur kim Âleme yayılup okunup dinlene, bu kaçan ola kim kişi 360 pâre kitabı yazıp yahut yazdurup idine buna Ömür vefa itmez. İmdi gerek ki onda olan kelimâtın gerek lüzumu istihraç idüp derç idesün, her kişi yazup, yazdurmağa ve okuyup idinmeğe kâbil ola, ol sebeple ânın ve senin için hayır dua ideler” dedi. Vaktaki ol ehl-i himmet’den bu sözü işittim ikdam-ı kemereyn dermeyan idüp birkaç cildi alup ihtiyar yüzünden beyan kıldım... Veli 42 Yusuf Küçükdağ, Konya Mevlânâ Dergâhı ve Türbe Hamamına Dair iki Mevlevî Vakfiyesi,

Vakıflar Dergisi, c. XXIII, Ankara 1994, s. 75; Cemal Kurnaz, Türkiye-Orta Asya Edebî İlişkileri, Ankara 1999, s. 4-5.

43 Latîfî, a.g.e. , s. 56-57.

44 Firdevsî-i Rûmî, Kutb-nâme, s. XIII; Mustafa Kara-Kadir Atlansoy, Bursa Dergahları, c. I-II,

Bursa 1997, s. 597.

45 Firdevsî-i Rûmî, Süleyman-nâme Muhtasarı, Ali Emiri Nüshası, nr. 316, s. 320; İsmail Beliği, Güldeste-i Riyâzı İrfan, Bursa 1302, s. 142.

(34)

bu himmet kim sâhib-i nazardan oldu. Himmedi semendene süvar olup söz seyahatine revân oldum. Bu cümleden murad sâhib-i dîlin nazar-ı pâkidir” 46 diyerek hocası ile ilişkileri hakkında değerlendirmede bulunmuş ve hocasının uyarısı ile şu sonuca varmıştır. Çok uzun yazması eserlerine ilgi ve itibarı azaltmış, üstelik de bu kadar kitabı ne yazmaya ne de okumaya insan ömrünün yetmeyeceğini öğrenerek, bilginin gereklisini çıkarmış ve fazlasını atmıştır. Kitaplarını kısaltarak yazması halkın eserlerini okumasını, yazmasını, yazdırmasını ve edinmesini kolaylaştırmıştır. Hocası Abdullah el-İlâhî’nin uyarısı ile daha kısa yazmaya çalışmıştır. Müellif, hayatı boyunca şeyhinin manevî lütuf ve ihsânının kendi yanında olduğuna inanmış, hocasının düşünce ve inançlarını yaymaya çalışmıştır.

Firdevsî-i Rûmî’nin öğrenim hayatı şüphesiz sadece Melîhi’den aldığı edebiyat bilgileri ile Molla İlâhî’den aldığı tasavvuf terbiyesinden ibaret değildir. Hayatı boyunca duyduğu her şeyi yazar, gördüğü bütün kitapları elde etmeye çalışır, her alanda bilgi sahibi olmak isterdi. Kitap temini hususunda zahmet ve meşakkatten çekinmemiş ayrıca sarayın imkanlarını kullanarak gerektiği zaman hazine kitaplarına ulaşmıştır. İhtiyacı olan bulabildiği bütün kitapları satın almış ve kendisine özel bir kütüphane oluşturmuştur. Hayatını bütünüyle okumak, öğrenmek ve yazmak için harcamıştır. Yazdığı eserleri devlet eliyle yayınlatarak Anadolu ve Rumeli’de yaygınlaştırmak için uğraşmıştır.

Firdevsî, Süleyman-nâme’nin 8.cildinde eserinin yazılış hikayesini anlatırken “Sultan Muhammed Gazi, Süleyman-nâme’nin te’lifine hüküm idicek emri Süleymaniye gereğince.. emrine imtisâl idüp nüsha talep itdüm ki tevârih kitaplarında ve kasas-ı kebirde olan kıssalardan ve hazine kitaplarından istihraç kıldım. Amma kim asıl nüsha bulunamadı kim müstakbel Süleyman-nâme ola. Arap-Acem sahaflarını teftiş idüp, hiç ahad Süleyman kıssasın gördüm diyü cevap virmedi. Akıbet Davud kıssasın Tevrat’dan istihraç itdüm, üç cild oldı.... Balıkesir’e varup Melik Gazi Dânişmend zâviyesinde bir emirle buluşdum gördü kim bir at yükü kitabım var. Seyisi süal itti. Cevap virdüm ki Süleyman-nâme telif itmek dilerüm. Her ne şehre girsem acâib, garâib kitaplardan bulup, sahibinden alup, zabt iderüm ki şol bal arısı misali her çiçekden bir lezzet alup her kitabdan fakir dahi Süleyman-nâme kıssasın bulup istihraç idüp te’lif iderim.

(35)

Amma Süleyman-nâme ele girmedi deyüp cevap viricek dört mücellid kitabı, bir Arab’a arz eyledi. Gördüm ki bazen Süleyman gibi Lokman Hakim-i İmran dilinde mensur te’lif idilmiş sonra İskender-i Yunânî asrında Felâtun Yunan dilince tercüme kılıp, bâdehu Seyyid Nasır Bağdadî Faris’i dilince tercüme eylemiş. Hıta Şehrinde zaviyesi varmış ondan ol Ârâbi dört cild kitap Süleyman-nâme alıp Uzun Hasan’a giderdi, fakir dahi öyle cehd eyledim satmadı akıbet dört ay Niksar’da ikamet edib vazife tayin kılup nüshasın aldım müsvedde ile girüp ibtidaden altı cild kitap te’lif idüp merhum Sultan Muhammed Han Gazi’ye teslim itdüm. Hoş görüp muradın nedir diyicek, “Veysel Karânî aşkına bir zâviye bünyâd eyledüm” Ona bir vakıf dilerüm deyüp ahd iddüm kitab tamam oluncak himmet ide. Amma kitabın yedinci cildine varıcak dârül fenadan dâr’ül bekaya rıhlet eyledi47.

Fakir dahi taliin yârı kalmadığın bilüp kitabın te’lifine meşgul olup 99 cild Süleyman-nâme nüshasını beyaza çıkarub halâvet halinde makam-ı uzlette ömrü harç kitaplardan ve nüshalardan derç eyleyüp mensur, manzumeserler kaleme aldım.”48demiştir.

Yazar kendisi, Süleyman-nâme Muhtasarı adlı eserinde bilgi edinmek, kitap yazmak için yaptığı çaba ve kullandığı yöntemi şöyle açıklamaktadır:

Eserlerini yazarken, Padişahların, devlet adamlarının emir ve iradelerine göre hareket etmiş ve yaşadığı dönemde Osmanlı Devleti’nin devlet politikasına uygun eserler yazmıştır. Te’lif ve tercüme yazdığı kitaplarını saray çevresine takdim ve ithaf etmiştir. Sarayın her türlü imkân ve kaynaklarını azamî derecede kullanmıştır. Örneğin, eserlerini yazmak için saraydan kâtipler istemiş, sarayın kütüphanesini kullanmış ve geçimini saraydan aldığı bağış ve yardımlarla sağlamıştır. Eserlerinde kendisini koruyan, destekleyen devlet adamlarına övgüler yağdırmış, kendisine karşı cimri davrananları ise acımasızca eleştirerek aleyhlerinde bulunmuştur.

Kutsal kitaplardaki özellikle Tevrat’taki tarihî kıssaları, başta Hz. Süleyman ve Davud kıssası olmak üzere, tenkit ihtiyacı hissetmeden ve doğru kabul ederek aynen kullanmıştır. Kendisi için lazım olan, işine yarayabilecek her türlü bilgiyi, ulaşabildiği kaynak ve kitaplardan istihraç ederek kullanmıştır. 47 Firdevsî-i Rûmî, Süleyman-nâme, c. VIII, s. 34-36.

(36)

Araştırdığı, incelemek istediği bir konuda yakın çevresinden başlayarak ön araştırma yapmış, ilgili kişilere, özellikle sahaflara, kitapçılara sorarak kitap ve konu hakkında kaynak, bilgi ve belgeleri toplamaya çalışmıştır. Öncelikli amacı bilgi toplamak olduğu için her nereye gitse acâib, garaip kitapları tespit ve temin etmeye çalışmış, kitapları temin etmek için de sahibinden mümkün olduğunca satın almaya çalışmış, satın alamadığı zaman kitabın sahibinden izin alarak, ilgili bölümü istihraç yoluna gitmiştir. Kitap temini hususunda bir bölgede uzun süre kalacaksa kendisini o bölgeye görevli memur olarak tayinini çıkartmış böylece hem işlerini daha kolay hale getirmiş hem de tahsisat problemini halletmiştir.

Yazarın yaşadığı devirde ilim ve âlim, ilgi ve itibar gördüğü için sürekli yazarak hatta bir yerden bir yere giderken kitaplarını atlarla taşıtarak toplumsal saygınlığını artırmış ve insanlarda kitaba karşı bir merak ve heyecan uyandırmıştır. Farklı dillerde yazılan eserleri örneğin, Hz. Süleyman ve Lokman Hekimi İmran dili (İbranice), İskender-i Yunanî ve Felatun dili (Grekçe) ve Seyyid Nasır Bağdadî dili (Farsça) eserleri tercüme ederek ya da ettirerek kullanmıştır. Arapça ve Farsça’sı çok iyi olduğu için bu kaynakları kullanmada bir sıkıntı çekmemiştir.

Yazdığı her türlü eseri, yakın çevresindeki dostları, himayesine girdiği padişah ya da şehzadeler vasıtasıyla saraya sunmuş ve mutlaka karşılığında maddî ve manevî bir şeyler elde etmeye çalışmıştır. Hazırlayıp saraya sunduğu eserler halkın okuyup öğrenmesi için bizzat devlet eliyle Anadolu, Balkanlar ve Arap yarımadasında dağıtılmış ve yaygınlaştırılmıştır.

Fatih Sultan Mehmet, II. Bayezit ve Yavuz Sultan Selim devrinde yaşayan Firdevsî bu padişahlardan aldığı ihsan ve bağışlar sayesinde mensur manzum, dinî, tasavvufî, edebî, ahlakî, felsefî, tıbbî ne kadar eser varsa toplamış ansiklopedik bir yazar unvanı kazanmıştır. Yazarımız uzun süre Bursa’da yaşamış, temel dinî ve edebî eğitimini burada tamamlamıştır. Müellif Bursa’da yaşarken hocası Abdullah el İlâhî hakkında küçük bir menkıbe de yazmıştır49 Sonuç itibariyle düzenli bir eğitim öğretim görmeyen yazarımız, eğitimini hayat mektebinde tamamlamış ve bütün bilgi birikimini, tecrübesini ve kazanımını bizlerle paylaşmıştır.

Referanslar

Benzer Belgeler

AraĢtırma bölgesindeki iĢletmelerin büyük bir çoğunluğu (1. grup iĢletmelerde %84,21 ve iĢletmeler ortalaması itibariyle %90,79) toptancı hallerinde herhangi

●北醫永久校友入館卡片推廣優惠價50元

Selçuklu İmparatorluğu (1040-1157) Türklerin kurmuş olduğu yüze yakın siyasi teşekkül arasında yer alan dört büyük imparatorluk (Hun, Göktürk, Selçuklu,

Türkiye Selçuklu Devleti kurulduktan sonra bu istikrarı sağlayan sultanlar, dünya ticaret yollarının geçiş noktası üzerinde yer alan Anadolu’yu

Kullanılan kaplama malzemesinin türünün ve miktarının, karmaların modül değerleri üzerine etkisi incelendiğinde, her üç kaplama miktarı kullanıldığı durumda da

Anca · k Stendhal'ın romanına Julien -adı­ nı verebi'lmesi Julien'in romanda ne denli önemli rol oynadığını gösterir.. Romanda kırmızı renk, devrim ve

Konya - Aksaray yolu üzerindeki Sultan Hanı ile Kayseri - Sivas yolu üzerindeki Sultan Hanı dönemin en büyük iki kervansarayıdır. Antalya - Alanya arasında Alara Han, Antalya

Malazgirt Savaşından sonra Anadolu içlerine taarruz eden Anadolu Selçukluları, Büyük Selçuklu Devletini kuran Tuğrul ve Çağrı Bey’lerin amcası Arslan Yabgu’nun