• Sonuç bulunamadı

Büyük Selçuklular

Belgede Firdevsi-i Rumi ve tarihçiliği (sayfa 169-172)

Çünki Şarktan çıktı Oğuzdur ayân Duttular mülk-i Horasânı temam Hem Irâkeyni dahi ey nîk-nâm Çeküben leşker Çorum’a yettiler

398 F. R. Hasluk, Bektâşilik Tetkikleri, (Çev. Ragıp Hulusi), Ankara 2000, s. 77-78, P. Wittek, Bizanslılardan Türklere Geçen Yer Adları, (Çev. M. Eren), Byzantion X, (1935), S. 17-61.

399

Abdülbâki Gölpınarlı, Vilâyet-nâme, s. 125; Abdulbâki Gölpınarlı, Yunus Emre ve Tasavvuf, s.257-258; Fuad Köprülü, Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar, s. 63; Paul Wittek, Osmanlı

Farsî mülkini bil-külli duttular Rûm’u dahi aldı bûlar serteser Pes ikinci fethi budur bilhaber Çünki tebdîl oldu Oğuz şevketi Sürdü devrân geçti bunlar müddeti Gine küffâr galip oldu geldiler

Rûm mülkini bunlardan aldılar Kaldı bir müddet bu Rûm ol vech ile Bir tevârihten yine geldi dile400.

Firdevsî-i Rûmî, Anadolu’nun fethinin ikinci aşamasının Oğuzlarla devam ettiği kanaatindedir. Abbasîler devrinde başlayan akınların mevzii kaldığının, Bizans İmparatorluğu’nun, Anadolu’nun tamamını kontrol ettiğinin farkındadır. Türklerin, Anadolu’yu sistemli bir şekilde fethinin, Oğuzların çıkışıyla başladığına işaret etmiştir. Oğuzlar, Şark’tan ortaya çıkarak, Horasan, İran ve Irak’ın tamamını hakimiyetleri altına aldılar. Azerbaycan üzerinden Çorum’a (orta Anadolu’ya) kadar ulaştılar. Sonra bütün Diyâr-ı Rum’da Selçuklu hâkimiyeti kademeli olarak ve baştan başa egemen olmuştur. II. büyük fetih sonrasında Oğuz iktidarı, İran’nın doğusundan Anadolu’nun batısına kadar yerleşmiştir.

Firdevsî-i Rûmî kendi ailesini köken olarak Oğuzlara nisbet ettiği için Oğuz ismi ona yabancı değildir. Bütün eserlerinde Türkçülüğüne dair emâreler bulunan yazar için Oğuz adı en geniş manada Türk’e tekabül etmektedir. HattaVelâyet- nâme’de Selçuklu yerine doğrudan Oğuz ismini kullandığı görülmektedir. Oğuz boylarından söz ederken Kayı ve Çepni boylarını bilhassa birlikte kullanmıştır. Bu iki boyu bir arada rivayet etmesi ayrı bir mana taşıyor olmalıdır. Kayı boyunun Osmanlı Devleti’nin kurucu boyu olduğu bilindiğine göre, bu ismi kullanması normaldir. Ancak Firdevsî’nin, uzlaşmacı yapısı dikkate alınırsa, Çepni boyunu Oğuzlarla birlikte kullanmasında yadırganacak bir nokta bulunmamaktadır. Daha Oğuzların Anadolu’ya gelişlerinde “Kayı ve Çepni” boyunun birlikte

zikredilmesi, Türkmenlerin bir bütün oldukları, birlikte hareket ettikleri 401 şeklinde yorumlanabilir.

Firdevsî-i Rûmî, Velâyet-nâme’de yararlandığı, kullandığı bilgilerin kaynaklarını vermemiştir. Ancak verdiği bilgiler Selçuklu tarihçilerinin verdiği bilgilerle mukayese edildiği zaman doğrulukları kabul edilebilir türdendir402.

Müslüman Türkler, Abbasîler devrinden itibaren Anadolu’ya âşina olmaya başlamışlardı. Abbasî ordularında İslâm hudut bölgelerinde, gaza yapan ve Horasan gâzileri ile de gönüllü olarak Rumlarla savaşan Türkler, Anadolu’yu çok iyi biliyorlardı. Fakat Türkler Anadolu’ya yalnız gaza için değil Anadolu’yu yurt tutmak maksadı ile kitleler halinde geliyorlardı.

Selçuklular, Selçuk Bey döneminden itibaren önce Maverâünnehir’e, sonra Horasan’a yerleşmeye başladılar. Ancak bölgede Karahanlı, Gazneli ve Selçuklu mücadelesinin yoğunlaşması, Oğuz-Türkmen topluluklarının Batı’ya doğru yönelmesine sebep oldu. Çağrı Bey 1018’de, kendisine bağlı 3000 kişilik Oğuz topluluğu ile İran ve Azebaycan üzerinden Anadolu’ya geldi. Üç yıl süren bu keşif seferinden sonra, Arslan Yabgu Oğuzları Sultan Mahmud ve Mesud’un tâkiplerine uğrayarak birkaç defa Anadolu’ya girmişler, 1028’de Diyarbakır havalisine kadar yayılmışlardır. 1044’ten itibaren Oğuzlar büyük kitleler halinde Doğu Anadolu’ya girdiler. 1048 Pasinler (Hasankale) zaferinden sonra Selçuklular Karadeniz kıyılarından Orta Anadolu’ya kadar geniş bir havaliyi Selçuklu hâkimiyeti altına aldılar 403. Hemen akabinde 1071 Malazgirt Meydan Savaşıyla Bizans İmparatorluğu’nun direnci iyice kırılmış oldu. Marmara Denizi’nden Güney sahillerine kadar Anadolu’nun tamamı Selçuklular’ın siyasî hâkimiyeti altına girdi404.

401 Firdevsî-i Rûmî, a.g.e. , s. 36-180; Faruk Sümer, Oğuzlar (Türkmenler), İstanbul 1999, s. 21-

28-322; Faruk Sümer, Çepniler, İstanbul 1992, s. 93; Franz Babinger-Fuad Föprülü, Anadolu’da

İslâmiyet, (Çev. R. Hulusi), İstanbul 1996, s. 23-52; Ahmet Refik, Anadolu’da Türk Aşiretleri,

(966-1200) İstanbul 1989, s. 85-121.

402 Zeki Velîdi Togan, Umûmî Türk Tarihine Giriş, s. 191-195; Mehmet Altay Köymen, Büyük Selçuklu İmparatorluğu Tarihi, Ankara 1993, c.V, s. 104-112; Claude Cahen, Anadolu’da Türkler,

(Çev. Y. Moran), İstanbul 1984, s. 82-85; A. Sevim-Y. Yücel, Türkiye Tarihi 1, Ankara 1990. s. 34; İlhan Erdem, Doğu Anadolu Türk Devletleri, Türkler, c. VI, Ankara 2003, s. 383-384.

403 Faruk Sümer, Selçuklular Devrinde Doğu Anadaolu’da Türk Beylikleri, Ankara 1990, s.2;

Erdoğan Merçil, Müslüman Türk Devletleri Tarihi, Ankara 1991, s. 53-126; Urfalı Mateos Vekayi- nâmesi, s. 110-111; Ali Sevim,Selçuklu Devletleri Tarihi, Ankara 1995, s. 37

. 404 M. Altay Köymen, Alp Aslan ve Zamanı, İstanbul 1972, s.74; Müneccimbaşı Ahmed b. Lütfullah, Câmi’üd-Düvel, Selçuklular Tarihi I, (Haz. Ali Öngül) İzmir 2000, s. 41.

Bu defa Anadolu’nun kaderi kökten değişti. Türkler kitleler halinde yarımadaya akmaya başladılar. Gelenler arasında her türden ve her meslekten insanlar vardı. Her kitlenin başında da prensler, beyler, askerî şefler ve kabile reisleri vardı.Yanmış, yıkılmış içi boşalmış ve ihmal edilmiş Anadolu’da yeni bir dönem başlıyordu. Bizans’ın ihmalinin aksine yeni gelenler büyük bir istek ve hevesle yerleşmeye, iskân ve imâra başladılar 405. Dânişmendliler, Artuklular, Saltuklular, Mengücekliler ve Çaka Beyliği gibi Anadolu’da Türk beyliklerinin kurulması ile Anadolu’nun fethi kolalaylaştı ve Müslüman Türk hâkimiyeti iyice pekişti. Türk akınları Ege kıyılarına kadar ulaştı. Anadolu’da, sivil, asker, göçebe, yerleşik, sünnî, gayri sünnî, Türk-Müslüman unsurlar bu yeni vatanı mekan tuttular.

Büyük Selçuklu İmparatorluğu, Melikşah (1072-1092) zamanında Doğu’da Ceyhun Nehri’nden, Batı’da Akdeniz ve Marmara Denizi’ne, Kuzey’de Kafkas Dağları’ndan Güney’de Kızıldeniz ve Basra Körfezi’ne kadar bütün Anadolu ve Ortadoğu’ya hakim olmuş ve İslâm Tarihi’nin Türkler devrini başlatmışlardır. Firdevsî-i Rûmî, Anadolu’nun Türklerin elinden tekrar çıkmış olduğunu ifade etmişse de, tarihen böyle bir hal vâki olmamıştır406.

Firdevsî-i Rûmî’nin ikinci fetih dediği bu dönem 1018’den 1085’e kadar süren zaman dilimidir. Bu süre içinde Anadolu’nun fethi büyük oranda tamamlanmış ve Oğuz Türkleri yani Selçuklular Anadolu’ya hâkim olmuş ve yerleşmişlerdir.

Belgede Firdevsi-i Rumi ve tarihçiliği (sayfa 169-172)

Benzer Belgeler