• Sonuç bulunamadı

3. İLETİŞİM VE YÖNETİM OLGUSUNUN SİNEMATOGRAFİK DÜZLEMDE OKUNMASI: 2001 A SPACE ODYSSEY ÖRNEĞİ

3.1. Göstergebilim’in Kısa Tarihçesi ve Sinema Gösterge Bilim

3.1.1. Ferdinand de Saussure

İsviçreli dilbilimcidir, göstergebilimin kurucularındandır. Saussure’nin çıkış noktası, Immanuel Kant’tır. Kant’a göre; bilginin içeriği duyulardan, algılardan, deneyden gelir; ama bu içeriğin anlam kazanabilmesi için, öznenin onu belli bir işlemden geçirmesi gereklidir. Özne bu içeriği; belli bir formla algılar ve belli bir form içinde düzene koyar. Düşünmek duyular aracılığıyla izlenimler almak değil, deneyimimize giren nesneler üzerine yargıya varmaktır. Kant’a göre; düşünmede etkin olan anlık, edilgin olansa duyarlıktır. Kant etkisi Saussure’ün ‘dil töz değil biçimdir’ demesine yol açar.157

Saussure, sözlü dilin tözünü araştırmaz, anlamı ve iletişimi olanaklı kılan dilsel yapıları inceler. Saussure; dilin gelişim evrelerini değil, belirli bir dönemdeki biçimini incelemeyi amaçlar; dili bir biçim olarak ele aldığı için, sözcükle nesne arasındaki ilişkiyi yadsır. “Ev” sözcüğü ile gerçek “ev” arasındaki ilişkiyi incelemez; sözcük yerine “gösteren”, ev yerine “gösterilen” terimlerini koyarak, iletişimi olanaklı kılan dilsel yapıların biçimini araştırır.

Saussure (1857-1913) Cenevre Üniversitesinde verdiği derslerde göstergeleri inceleyerek; yakın bir gelecekte yeni bir bilim dalının kurulacağını duyurur:

“...göstergelerin toplum içindeki yaşamını inceleyecek bir bilim dalı tasarlanabilir. ‘Toplumsal ruhbilime’*, bunun sonucu olarak da genel ruhbilime bağlanacak bir bilim. Göstergebilim (Fr. Semiologie) diye adlandıracağız biz bu bilimi. Göstergebilim, göstergelerin öz niteliğini, hangi yasalara bağlı olduğunu öğretecek bize. Henüz yok böyle bir bilim. ...Ama kurulması gerekli; yeri önceden belli. Dilbilim, bu genel nitelikli bilimin bir bölümünden başka bir şey değil...”158

157 Seçil Büker, Sinemada Anlam Yaratma, İmge Kitabevi, 1. basım, Ankara, 1991, s. 19-21 * Toplumsal ruhbilim ifadesi orijinal metinde ne tırnak içine alınmış ne de italik biçimdedir. Bu

düzenleme; dili inceleyen Semiyoloji’nin, toplumsal bilinçaltı, sosyal psikoloji ve dolayısıyla grup psikolojisine yöneltilmiş psikanalitik çözümlemelerle ne denli iç içe olduğunu bir kez daha pekiştirerek vurgulamak ve perçimlemek amacıyla tarafımdan yapılmıştır. Semiyoloji’yi, özellikle amme psikolojisine, rüyalar, mitoslar ve sanat eserlerine yöneltilmiş psikanalitik çözümlemenin elde ettiği kök bulgulardan ayıramayız.

Göstergebilim; doğal göstergeyi de, uzlaşımsal göstergeyi de inceler.

Ancak Saussure, görsel göstergeler üzerinde durmaz, sözlü dili oluşturan işitimsel göstergeyi inceler. Ona göre görsel göstergenin birçok boyutu vardır; oysa işitimsel göstergelerin tek boyutu vardır, o da zaman çizgisidir. İşitimsel göstergeler birbirini izleyerek bir zincir oluşturur.

Saussure’e göre işitimsel göstergenin tanımı:

İşitim imgesi, örneğin ağaç sözcüğünü oluşturan sesler(a-ğ-a-ç) bir zincir oluşturarak; bizi bir kavrama götürür, yani işitim imgesi ağaç kavramına taşıyıcılık yapar. Şu halde; “Kavramla işitim imgesinin birleşimine gösterge diyoruz.”159 İşitim imgesi gösterendir, “ağaç” kavramı ise gösterilen. (İşitim imgesi - Kavram) Gösterge, bu ikisinin , yani gösteren ile gösterilenin birleşimidir. Göstergede gösteren ile gösterilen arasındaki ilişki nedensizdir. “Ağaç” kavramının kendisine gösterenlik yapan, “a-ğ-a-ç” ses dizisi ile hiçbir iç bağıntısı yoktur.

Oysa Saussure’e göre, simgede gösterenle gösterilen arasındaki ilişki nedenlidir. Yalnız simgede gösterilen göstereni aşar. Haç hıristiyanlığın simgesidir. Gösteren “haç” imgesidir ve İsa çarmıha gerildiği için simge haline gelmiştir. Ancak “haç” simgesinin işaret ettiği, oluşturduğu kavram olarak “hıristiyanlık” kendisine gösterenlik eden “haç”tan çok daha fazla şey ifade eder. Gösterilen göstereni aşmıştır.

Saussure, göstergenin bir nesne ile bir adı birleştirmediğini; gösterenle gösterileni birleştirdiğini vurgular. Saussure, nesne ve ad yerine, işitim imgesi ve kavramı koyar. Gösterenle gösterilen arasındaki ilişki-bağıntı nedensizdir, doğal değil, rastlantısaldır. Anlıksal çağrışımlar vardır. Anlıksal çağrışımlarla –ev- göstereni “ev” kavramını gösterir. Değişik dillerde değişik ses dizileri aynı kavrama gösterenlik yapabilir. Ev kavramının karşılığı, dilin onayladığı karşılıktır ve bu toplumsal uzlaşma ile oluşturulur. Ses dizilerinin bir kavrama gösterenlik yapabilmesine toplumsal uzlaşım yol açar.

Gösteren(işitimsel imge, biçimsel anlatım) ile gösterilen(kavram, içerik) arasındaki bağıntı önemlidir, çünkü anlam bu bağıntıya bağlıdır. Saussure, dile bir töz olarak değil, biçim olarak yaklaştığından sözcüklerle gerçek nesneler arasındaki bağıntı üzerinde durmaz. Dil’e: ‘Sözcük – Nesne’ olarak bakmaz, ‘İşitim imgesi- Kavram’ olarak bakar ve aralarındaki bağıntının rastlantısal, nedensiz olduğunu söyler; anlık çağrışımlarla oluşan ses dizilerinin bir kavrama gösterenlik yapması ise toplumsal uzlaşma ile gerçekleşmektedir.

Saussure, ev nesnesi ya da ev ses dizisi ile ilgilenmez, anlıksal nitelikli gösteren ile gösterilenle ilgilenir. Gösteren ‘özgür bir seçim ürünü’* olarak anlık çağrışımlarla oluştuktan sonra ve bir toplumsal uzlaşım sağlandıktan sonra, kendisini kullanan toplum bakımından zorunlu olur. Bu durumda toplumsal uzlaşım sağlandıktan sonra, gösteren ile gösterilen arasındaki bağıntı değişmez(belli bir dönem) ve dilsel iletişim gerçekleşir.

Altın paranın değeri toplumsal uzlaşımdan dolayıdır. Altın para gösteren, onun değeri ise gösterilendir. Ancak paranın değerini taşıdığı altın miktarı değil, biçim belirler. Sözlü dilde de gösterenle nedenli ilişkisi olan göstergeler çok azdır.

* Antropolojik açıdan; alet yapan hominidlerin insan olarak tanımlanmasında saptanan temel nitelik,

insansoyunun doğmasına yol açan atalarımızın salt alet imal edebilme ve kullanma durumları değil, alet imal ve kullanımını bir amaç, bir istenç ve bilişsel bir seçim doğrultusunda gerçekleştiren hominid türevlerinin insansoyuna atalık teşkil ettikleridir. İnsanı tanımlamak için uzlaşımsal olarak varılan bu tanımın içerdiği; amaç, istenç ve seçim unsurları insanı insan yapan lokomotif niteliklerdir. Saussure’ün, gösterenin ‘özgür bir seçim’ ürünü olduğunu söylediği tanımlamanın; antroplolojik açıdan insanın ne olduğu hususunda varılan uzlaşımsal tanımlama ile örtüştüğünü, bu nedenle de Saussure’ün dil ve gösteren hakkında söylediklerinin realiteye (dilin realitesine) muhtemelen yakınsak bir tanıtlama getirdiğini öngörebiliriz. İnsanın kültürel tüm elementleri, toplumsal formasyonun temel yapısı ve doğa ile kurulan alış-veriş doğrultusunda gelişen, kültürü doğuran ve biçimlendiren, diyalektik edimler ve aktlar, insansı nitelikleri temsil eden bir amaç doğrultusunda, istençle –lojik ve kategorik- bilişsel bir seçim ile biçimlenmektedir. Bu bakımdan, salt alet imal etme ve kullanma işlevleri değil, dil de dahil olmak üzere; kültürü oluşturan herşey, insanı insan yapan tüm parametreler bu temel niteliklerin izlerini taşımaktadır, daha doğrusu bu temel niteliklerin bir eseri durumundadırlar. İnsanın tüm edimleri, doğayı ve kendini biçimlendirmesi, kültürü yaratması; alet imal etme yeti ve potansiyelliğinin kılık değiştirmiş türevsel projeksiyonlarından ibarettir. O halde, başta dil’i olmak üzere sanat eserlerini de; insansoyunun dış dünya ve öteki nesnelere bir amaç, istenç ve zorunluluksal ve/veya keyfi bir seçim olarak yöneltilmiş olan birer ‘alet’ olarak görebiliriz. İnsan, aleti; bir amaç, istenç ve özgür bir seçim ile yaratmaktadır. Bu alet; bir el baltası, savaş uçağı, uzay gemisi, bir gramer oluşumu ve dil, bir heykel ya da mimari eser, resim, müzik ya da bir sinema filmi olabilir. İnsan varoluşunu özgür ya da -fiziksel ve sosyal gereksemelerden kaynaklanan- zorunluluksal seçimleriyle kendi belirlemektedir.

Bir dizge olan sözlü dilde nedensiz göstergeler toplumsal uzlaşımla anlam kazanırlar. Saussure; sözlü dilin bir dizge olduğunu ve bu dizgeyi oluşturan göstergelerin hiçbirinin tek başına anlamı olmadığını, göstergelerin birbirleriyle kurduğu bağıntıdan ötürü anlam kazandıklarını belirtir. O halde göstergelerin tözü değil, öbür göstergelerle kurduğu bağıntı önemlidir. Anlatım düzleminde de içerik düzleminde de, gösteren ve gösterilen açısından tözler değil, biçimler önemlidir.

Saussure, dili ikili karşıtlıklarla açıklar: Gösteren-Gösterilen, Dizimsel- Dizisel, Dil-Söz. Göstergeler art arda gelerek(dizilerek) bir zincir oluşturur, buna dizimsel bağıntı denir. Sözlü dilin çizgisellik özelliğinden dolayı, işitimsel göstergelerin tek boyutu vardır, o da zaman boyutudur(zaman çizgisi). Dizimsel bağıntının dayanağı uzamdır. Dizimsel bağıntıda göstergeler bir zincir oluşturur ve göstergeler aynı anda birliktedir. Dizisel bağıntıda ise göstergeler gücül bir belleksel ile birbirlerini çağrıştırarak yan yana gelirler. Dizisel bağıntının dayanağı uzam değil, beyindir. Anlıksal çağrışıma dayanan bağıntıya dizisel bağıntı diyoruz. Saussure dizimsel ve dizisel bağıntıyı şöyle açıklar: Bir sütun, taşıdığı baştabanla bir bağıntı kurar, aralarında mekanik bir bağıntı vardır ve bu bağıntının dayanağı uzamdır. Bu iki birimin oluşturduğu düzen dizimsel bağıntıdır. Öte yandan; Dor biçimindeki bir sütun uzamda olmayan başka biçimlerdeki sütunları (örnek Dor, Korint vb.) anımsamamızı sağlıyor ve bu biçimleri karşılaştırmamızı sağlıyorsa, anlıksal çağrışıma dayanan bu bağıntıya, dizisel bağıntı diyoruz. Biçim önemlidir.