• Sonuç bulunamadı

Farklı Vakıfların Birleştirilmesi

B. Vakıf Gelirlerinin Harcanmasında Tağyîr

2. Farklı Vakıfların Birleştirilmesi

Ebû Hanîfe ve Ebû Yûsuf’un içinde bulunduğu Hanefî, Şâfiî ve Mâlikî mezheplerinden cumhur fakîhler, müstegallât vakıflarında gelirlerin ait oldu ğu vakıf dışında farklı vakıflar için de kullanılabileceğini ifade etmişlerdir.592

Bugün için de geçerli kabul edilen593 bu uygulamayla, fazla geliri olan vakıfların yetkili ya da yetkisiz birtakım kimseler tarafından suistimal edilmesinin önüne geçilirken, mevcut gelir , aşağıda başlıklandırılan farklı şartlar çerçevesinde, vâkıfın amacına en uygun şekliyle değerlendirilmiş olmaktadır.

Ancak mescit vakfındaki hassasiyetiyle öne çıkan Şâfiîler, bu konuda yukardaki genel değerlendirmenin istisnası olmuşlardır. Onlar mescidin fiziki yapısı gibi manevi bütünlüğünün de korunması gerektiğinden hareketle, oraya ait gelirlerin de muhafaza edilmesi ve başka bir yere taşınmadan bekletilmesi gerektiğini ifade etmişlerdir. Yalnız Şirbinî (ö. 977/1570), harap olan mescidin tekrar eski haline dönme ihtimali bulunmaması halinde, mevcut gelirlerin başka bir yere aktarılmasını onaylamıştır.594

Hanefîler’den İmam Muhammed ve Şemsüleimme el-Halvânî de eğer vakıf halen kullanılabilir durumda ise, devamlılık esasından dolayı, ona ait gelirlerin başka bir yere aktarılamayacağını ifade etmişlerdir. Onlara göre henüz kullanım ömrünü tamamlamamış, çevresinde sakin kimselerin

591 İbn Rüşd el-Ced, Fetâvâ İbn Rüşd, III, 1269; Şevkânî, es-Seylü'l-cerrâr, III, 327. 592 İbn Rüşd el-Ced, Fetâvâ İbn Rüşd, I, 311-313; Râfi’î, el-Azîz, VI, 304; Nevevî,

Ravzatü’t-tâlibîn, IV, 420-421; İbnü’l-Hümâm, Fethü’l-kadîr, VI, 237; Çivizâde,

Mecmû‘atü’l-fetâvâ, vr. 156a; Halebî, Mültekâ, s. 236; İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr, VI,

550; Ömer Hilmi, İthâfü’l-ahlâf, s. 169-170, m. 342, 343, 344. 593 Akgündüz, Müntedâ Kazâya’l-vakf, s. 38.

594 Râfi’î, el-Azîz, VI, 304; Nevevî, Ravzatü’t-tâlibîn, IV, 421; Şirbinî, Muğni’l-muhtâc, II, 392.

bulunduğu mescit veya kuyu vakıflarına ait gelirler, bulundukları yerde ihtiyaç olmasa dahi başka vakıfların yararına harcanmayacaktır.595

Cumhurun yaklaşımına göre, vakıflar arasında gelir paylaşımını sağlayan bağın kurulabilmesi için, şu hususlar göz önünde bulundurulmalıdır.

a) Aktarılacak Olan Gelirin İhtiyaç Fazlası Olması

Hanefî, Hanbelî, Mâlikî, Şâfiî fakîhler ile birlikte, Zeydîler’in de aralarında yer aldığı cumhura göre, vakıf gelirlerin başka bir yere aktarılabilmesi için, ait olduğu vakfın kullanılamaz hale gelme veya gelir fazlası bulunma sebeplerinden dolayı, vakfın amaçları veya ihtiyaçları doğrultusunda kullanılamayan ve aynı zamanda ileride de ihtiyaç duyulmayacağı öngörülen bir gelire sahip olması gerekir. Aksi halde kendi ihtiyacına rağmen vakfa ait varlığın başka bir yere harcanması uygun değildir.596 Bir avârız vakfına ait gelirlerin başka bir bölge avârızında

kullanılabilmesi için, kendi bölgesinde yapılması gereken harcamaların düşük seviyede kalması ve dolayısıyla sahip olduğu gelir, ihtiyaç fazlası olmalıdır.597

Bu hususta İbn Teymiyye, meseleyi daha da ileri taşıyarak, vakıf gelirlerinin harcanması gereken yerlere harcandıktan sonra artan kısmının, hemen kullanılması gerektiğine dair oldukça vurgulu beyanlarda bulunmaktadır. Bütün vakıf çeşitlerinde olduğu gibi özellikle mescit gibi çok yoğun gideri olmadığından dolayı sürekli gelir fazlası olma ihtimali yüksek bir vakıfta, gelirlerin muayyen bir neden olmaksızın sonsuza kadar bekletilmesinin doğru bir yaklaşım olmayacağını ifade eder.598 Şevkânî (ö.

595 Âlim b. Alâ, el-Fetâva’t-Tatarhâniyye, V, 877-878; Bilmen, Hukûk-ı İslâmiyye, V, 55. 596 İbn Rüşd el-Ced, Fetâvâ İbn Rüşd, I, 311-313; Râfi’î, el-Azîz, VI, 304; Nevevî,

Ravzatü’t-tâlibîn, IV, 420; İbn Teymiyye, Mecmûu’l-fetâvâ, XXXI, 92-93, 206-207, 210, 213, 258; Şirbinî, Muğni’l-muhtâc, II, 392; Şevkânî, es-Seylü'l-cerrâr, III, 325; İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr, VI, 551; Ömer Hilmi, İthâfü’l-ahlâf, s. 168-169, m. 341, 343. 597 Menteşzâde, Fetâvâ-yı Abdurrahîm Efendi, s. 450.

1250/1834) de aynı yaklaşımla, mescit vakıflarına ait gelirlerin zayi olmaktan korunması adına onları değerlendirmek gerektiğini savunmuştur.599

b) Desteklenen Vakfa Ait Gelirin Yetersiz Olması

Gelirin aktarılacağı vakıf açısından bulunması gereken öncelikli şart, çoğu defa açıkça ifade edilmemiş olsa da tabiatıyla tamire veya gelire muhtaç olmasıdır. Zira tağyîr sonucu kendisine maddi imkân aktarılacak vakıf, sahip olduğu mal ve gelirler açısından hizmeti aksatmayacak yeterlilikte olması halinde söz konusu desteğe ihtiyaç bulunmayacaktır.600

c) İki Vakıf Arasında Cins ve Amaç Birliği

Vakfın gerçekleştirmeyi hedef aldığı hizmet, vakıfta belirleyici unsur mahiyetindeki vâkıf amacına dayanır. Bu nedenle, gelir fazlası olan vakıf ile maddi desteğe ihtiyaç duyulan vakfın, kuruluş amaçlarının birlikteliği veya yakınlık derecesi, iki vakıf arasında gerçekleştirilecek gelir aktarımını doğrudan etkileyen bir unsur olarak öne çıkmaktadır.

ca. Cins veya Amaçta Birliktelik ya da Yakınlık

Vakıf, yeni ortaya çıkan birtakım şartlar nedeniyle, vâkıf tarafından tayin olunan istikamette hizmet edemez hale geldiğinde; m escit, mektep, ribat, köprü veya avarız vakıfları, işlemez hale geldiklerinden dolayı bu müesseselere bağlı müstegallât gelirlerinin, başka vakıflara tahsis edilebilmesi için, aktarılacak olan vakıfların da, gelir sahibi vakıf ile aynı cinsten olması şarttır. Zira maksadı hayır olan vâkıfın, artık devam etme imkânı kalmamış geliri vakfetmedeki özel amacına en uygun davranış şekli budur. Böylece mescit vakfına ait gelirler yine kendi cinsinden başka bir mescide aktarıl ır.

599 Şevkânî, es-Seylü'l-cerrâr, III, 325.

600 İbn Rüşd el-Ced, Fetâvâ İbn Rüşd, I, 311-313; İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr, VI, 551; Ömer Hilmi, İthâfü’l-ahlâf, s. 168-169, m. 341, 343; Ali el-Murtaza, İlaveli Mecmua-i Cedîde, I, 259-260.

İmarethanenin geliri başka bir imarethaneye; ribât, köprü ve kuyu vakıflarının da yine aynı cinsten olan yerlere devredilir. Bu görüş Hanefî, Hanbelî ve Mâlikîler ile mescit haricinde Şâfiî mezhebinin içinde bulunduğu cumhur yaklaşımıdır.601 Fetva kitaplarında da konunun bu yönüne ağırlık verildiği

görülmektedir.602

İlke olarak mescidi, diğer vakıflardan ayıran Şâfiîler de, tekrar eski haline dönme ihtimali bulunmadığında, mescide ait gelirlerin de yine mescit olan başka bir yere aktarılmasını uygun görmüşlerdir.603

İki vakıf arasında gelirlerin birinden diğerine aktarılabilmesine temel teşkil eden amaç birliği, vakıfların aynı hizmet alanına sahip olmalarından da ileri, aynı vakfa ait olma durumu ortaya çıktığında; yani müstegallât vakıflar belli bir mescide veya su vakfına hizmet için tahsis edilmiş olmaları halinde, aralarındaki geçişler, daha da kolaylaşmaktadır.604 Aynı mescidin ihyası, aynı

köprünün tamiri, aynı yerdeki yardıma muhtaç kimselerin korunup gözetilmesi gibi bizatihi birbirinden farklı olmayan hizmet alanlarındaki vakıfların aynı çatı altında toplanmaları, vakıf hukukuna göre mümkündür. Bu vakıflar, gelir ve külfetleriyle tek vakıf gibi kabul edilerek, her bir vakfa ait gelir ve giderlerin birleştirileceğine dair fetva verilmiştir.605

601 İbn Rüşd el-Ced, Fetâvâ İbn Rüşd, I, 311-313; Râfi’î, el-Azîz, VI, 304; Nevevî, Ravzatü’t-tâlibîn, IV, 420; İbn Teymiyye, Mecmûu’l-fetâvâ, XXXI, 92-93, 206-207, 210, 213, 258; İbnü’l-Hümâm, Fethü’l-kadîr, VI, 237; Halebî, Mültekâ, s. 236; Şirbinî, Muğni’l-muhtâc, II, 392; Şevkânî, es-Seylü'l-cerrâr, III, 325; İbn Âbidîn, Reddü’l- muhtâr, VI, 550-551; Ömer Hilmi, İthâfü’l-ahlâf, s. 169-1770, m. 342, 343, 344; Ali Haydar, Tertîbü’s-sunûf, md. 523; Berki, “Müstağne’n-a'nh Vakıflar”, VD, VII, 17. 602 Kâdîhân, Fetâvâ, III, 315; Âlim b. Alâ, el-Fetâva’t-Tatarhâniyye, V, 877-878; İbnü’l-

Bezzâzî, el-Fetâva’l-Bezzâziyye, III, 271, 284-285; Ali Efendi, Fetâvâ, I, 264; el- Fetâva’l-Hindiyye, II, 478; Menteşzâde, Fetâvâ-yı Abdurrahîm Efendi, s. 450; Ali el- Murtaza, İlaveli Mecmua-i Cedîde, I, 259-260.

603 Râfi’î, el-Azîz, VI, 304; Nevevî, Ravzatü’t-tâlibîn, IV, 421; Şirbinî, Muğni’l-muhtâc, II, 392.

604 Ömer Hilmi, İthâfü’l-ahlâf, s. 168, m. 341; Ali Haydar, Tertîbü’s-sunûf, md. 471; Bilmen, Hukûk-ı İslâmiyye, V, 14.

Aynı şekilde mescit veya medrese gibi muayyen bir hayrî vakfa hizmette müşterek, ancak her birinin masraf alanı diğerinden farklı iki vakıftan birinin geliri fazla verirken; diğeri, kendi alanında ihtiyaçları karşılamada kifayetsiz olması halinde, fazla olanın geliri ile diğerinin hizmet sahası takviye olunur. Gaye birliği karinesine dayanılarak, ayrı ayrı vakıflar tek vakıf olarak kabul edilir. Böylece söz konusu vakıflara ait gelirler müşterek olarak kullanılır. Vakıf medresenin veya mescidin, eğitim, maaş, ücret gibi işletme giderleri ile tamir ve bakım masrafları için ayrı ayrı vakfedilen müstegallâttan, işletmeye tahsis edilenin geliri kalmaz, tamir ve bakım amaçlı vakfın da fazlası olur ise, fazla olan tarafın gelirleri zayıf olan kısım için kullanılır.606 Ancak Hanefî fakîh Kâdîhân, bu türden harcamaların yapılmasına karşı çıkan görüşlere işaret ederek, vâkıfın şartı vakıf amacının dışında sayılabilecek farklılıkları da içine alacak genişlikte değil ise mescidin imareti için tahsis olunmuş vakıf gelirlerinin, aydınlatma ve sergi malzemeleri gibi imaretten olmayan yerlerde kullanılmasının câiz olmayacağını ifade etmektedir.607

Son şekliyle amaç birliğinin vakıflar arasında meydana getirmiş olduğu sıkı ilişki, yalnızca bağlantılı oldukları vakıf üzerindeki birliktelikleri ile sınırlı kalmayıp, birbirleri arasında da bağ kurulmasına vesile olmaktadır. Bunun neticesinde, aynı mescide hizmet için bağlanmış müstegallâttan biri harap olduğunda, diğerlerinden elde edilen gelirlerin bu vakıf akarın tamir ve onarımında da kullanılması mümkün hale gelmektedir.608 Ancak nihai olarak

bu görüş üzerinde karar kılınmış olsa da Haskefî (ö. 1088/1677) gibi bazı fakîhler, birlikteliğin vâkıf ve vakıf lehtarında aynı anda gerçekleşmemesi halinde, aynı mescit için olsa dahi farklı kişiler tarafından kurulan iki ayrı vakıf arasında söz konusu alış-verişin câiz olamayacağını ifade etmektedir.609

606 Velvâlicî, Fetâva'l-Velvâlicî, s. 279a; İbnü’l-Bezzâzî, el-Fetâva’l-Bezzâziyye, III, 269- 270; İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr, VI, 551; Ömer Hilmi, İthâfü’l-ahlâf, s. 168-169, m. 341.

607 Kâdîhân, Fetâvâ, III, 297.

608 İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr, VI, 551; Ali Haydar, Tertîbü’s-sunûf, md. 471; Bilmen, Hukûk-ı İslâmiyye, V, 14.

cb. Cins veya Amaçtaki Farklılık

Gayedeki birliğin vakıfları birleştiren etkisi bulunmadığında fıkıh bilginleri, kural olarak vakıflarda harcamaların birleştirilmesine sıcak bakmamışlardır. Farklı amaçlarla tesis olunmuş vakıflar, kurucuları aynı kişi olsa dahi, gelirlerinin harcanması yönüyle birbirleri arasında geçiş özelliğine sahip değildir. Gerek kullanılabilir durumda olan mescit, mektep, hastane veya çeşmenin, kendi masraflarından arta kalan gelirlerinin ve gerek ise kullanılamaz haldeki bir vakıf müesseseye tahsisli vâridatın, tamire muhtaç olsa dahi aynı cinsten olmayan başka bir vakıf yerin imarında kullanılması câiz görülmemiştir.610

Ancak vakıfların kuruluşlarına temel teşkil eden, ibadet, eğitim ve içme suyu sağlama gibi özel amaçlardaki farklılıklar, bir diğer ifadeyle vakıfların ayrı cinslerden olması, her ne kadar aralarındaki bağı zayıflatmış olsa da genel anlamda Allah rızası ya da kurbet diyebileceğimiz ortak bir mana üzerindeki ittifakları, her şeye rağmen onları birbirine bağlayan önemli bir hususiyettir. Bunu göz önünde bulunduran özellikle Hanbelîler ile Mâlikî ve Hanefî fakîhler ihtiyaç halinde farklı cinslerden olan vakıflar arasında da gelir-gider paylaşımını önermekten geri durmamışlardır.611

Vakıftaki bu mutlak hayır mefhumunu merkeze alan yaklaşım, Ahmet b. Hanbel’in görüşünü esas alan Hanbelîler’de daha belirgindir. Mesele mescit ve cenaze vakıfları üzerinden değerlendirilmektedir. Mescit vakıfları ile muhtaç insanların ölümünde cenaze masraflarını karşılamak üzere kurulmuş vakıfların gelirleri, öncelikle tayin olunan hususi amaç için harcandıktan sonra kalan kısım, vakfa ait her türlü ihtiyaç için de kullanılabilmektedir.

610 Âlim b. Alâ, el-Fetâva’t-Tatarhâniyye, V, 877-878; İbnü’l-Bezzâzî, el-Fetâva’l- Bezzâziyye, III, 284-285; el-Fetâva’l-Hindiyye, II, 478; Ömer Hilmi, İthâfü’l-ahlâf, s. 169-170, m. 343; Berki, Vakıflar (I), s. 231.

611 İbn Kudâme, el-Muğnî, V, 635; İbn Teymiyye, Mecmûu’l-fetâvâ, XXXI, 15, 203, 210, 258; Buhûtî, Şerhu Müntehe’l-iradât, II, 427; Menteşzâde, Fetâvâ-yı Abdurrahîm Efendi, s. 450; İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr, VI, 551; Vezzânî, en-Nevâzilü’l-cedidetü’l- kübrâ, VIII, 400-401; Karadağî, “Tenmiyetü mevâridi’l-vakf”, Evkâf, VII, 57.

Gerektiğinde mescit hizmetlerini yürüten kimselerin barınma ihtiyaçlarının giderilebilmesi de bunlara dâhildir. Yine de gelir artacak olur ise sadaka olarak, vâkıfın yakınları başta olmak üzere, mescit çevresinde bulunan fakirlere dağıtılabilmektedir. Ayrıca diğer vakıfların ve toplum olarak Müslümanların başka ihtiyaçlarını karşılamada da kullanılması mümkündür. Zira devamlı ve sağlam olduğu görülen gelirin harcanmadan bekletilmesi doğru değildir.612

Mâlikîler vakıflarda ortak noktayı oluşturan Allah rızasının, gerektiğinde vakıfların güçlerini birleştirmeyi sağlayacak yeterli bir neden olarak görürler. İbn Maceşûn (ö. 212/827), Burzülî (ö. 844/1440) ile Fas vakıflarıyla ilgili görüş beyan eden Ebû Muhammed el-Abdûsî (ö. 849/1446) gibi Mâlikî fakîhler fetvalarında, Allah rızası gayesinde müşterek tüm vakıfların birleştirilerek tek çatı altında toplanmalarının mümkün olduğunu ifade etmişlerdir.613

Hanefî kaynaklarda vakıf köprü, mescit, kuyu veya ribat gibi vakıflar özelliklerini yitirip kullanılamaz hale geldiklerinde, her birine ait gelirlerin, tağyîr suretiyle kendi cinslerinden olan başka vakıflarda kulanılabilecekleri ifade edildiği gibi, aynı zamanda farklı amaçlara hizmet eden vakıflara aktarılabilecekleri de kabul görmüştür.614

Kullanılır durumdaki vakıflarda ise kendi giderleri karşılandıktan sonra gelirlerden artan kısım, ihtiyaca göre ileride kullanmak üzere saklanabilir. Ayrıca eğer gelir bol ve sonrası için saklamaya hacet duyulmuyor ise genel

612 İbn Kudâme, el-Muğnî, V, 635; İbn Teymiyye, Mecmûu’l-fetâvâ, XXXI, 15, 203, 210, 258; İbn Neccâr, Müntehe’l-iradât, III, 387; Karadağî, “Tenmiyetü mevâridi’l-vakf”, Evkâf, VII, 58.

613 Vezzânî, en-Nevâzilü’l-cedidetü’l-kübrâ, VIII, 401; Karadağî, “Tenmiyetü mevâridi’l- vakf”, Evkâf, VII, 57.

614 Ali Efendi, Fetâvâ, I, 264; el-Fetâva’l-Hindiyye, II, 478; Menteşzâde, Fetâvâ-yı Abdurrahîm Efendi, s. 450; İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr, VI, 551.

olarak fakirlere infak suretiyle de değerlendirileceği ifade edilmiştir.615

Kâdîhân, mescide ait ihtiyaç fazlası vakıf gelirlerin fakirlere dağıtılabilmesi konusundaki geniş yaklaşıma dayanak olarak, vakıf gayesindeki kesintisiz kurbet amacına işaret eder. Zira tahsisin yapıldığı mescitte gelire ihtiyaç kalmayabileceği ihtimalinden dolayı, vakfın sıhhati için kuruluşu sırasında, hiç tükenmeyecek bir harcama yeri tespit edilmelidir. Böyle bir yer olarak başlangıçta, saraheten olmasa da zımnen fakirler olarak belirlemenin yapıldığı kabul edilmektedir.616

Vakıfta müşterek bir mana olarak ifade ettiğimiz, vâkıfların Allah rızasına nail olma düşüncelerini merkeze alan bu yaklaşımın, son yüzyılda ihtiyaç olduğunda en genel anlamda bir şehrin veya ülkenin tüm vakıflarının birleştirilmesi tartışmalarına zemin teşkil ettiği görülmektedir. Tabiidir ki klasik anlamda birbirinden ayrı şahs-ı manevîler olarak görülen vakıfları tek vakıf çatısı altına toplayan bu yaklaşım, uygulamaya katılan tüm vakıfların harcama yerlerinin genişlemesi şeklinde tağyîre neden olmaktadır. Mevcut şartlarda karşılaşılan sorunlara çözüm bulma adına bu hükmü ortaya koyanlar, görüşlerini delillendirirken daha çok yukarıda değindiğimiz Hanbelî ve Mâlikî fıkhındaki rivayetlere dayanmışlardır.617

Elbette vakıfta asıl olan, vakfın kuruluş şeklini muhafaza etme ve onun kuruluşunda gözetilen özel amacına uygun istihdamını devam ettirmektir. Ancak bu imkân ortadan kalktığında veya başka zaruri nedenler başgösterdiğinde, söz konusu amaç yorumundan hareketle, vakıfların önüne geniş ufuklar açan, özellikle gelirlerin harcanmasında tağyîr esası üzerine kurulmuş bu usulün, birçok mezhepte yer alan ictihatlarla örtüştüğü açıktır. Haddizâtında farklı mecralardan da olsa Fas ve Türkiye’de uygulama safhasına

615 Hassâf, Ahkâmü’l-evkâf, s. 132; Kâdîhân, Fetâvâ, III, 288; Âlim b. Alâ, el-Fetâva’t- Tatarhâniyye, V, 820.

616 Kâdîhân, Fetâvâ, III, 288; Âlim b. Alâ, el-Fetâva’t-Tatarhâniyye, V, 854. 617 Karadağî, “Tenmiyetü mevâridi’l-vakf”, Evkâf, VII, 58.

geçirilmiş olan bu genişletici yorumun, iyi niyetin korunması şartıyla, ihtiyaç halinde fıkıh usulündeki maslahat deliline istinaden başvurulabilecek bir çözüm şekli olduğu görülmektedir.618

d) Vakıfların Mekân Olarak Birbirine Yakın Olmaları

Mal aktarımında bulunulacak yeni yerin, geliri aktarılan önceki vakfa en yakın bir yer olması da üzerinde durulması gereken bir esastır. Konuyla ilgili verilmiş olan hâkim kararı dahi bu esasa uygun değil ise geçersiz kabul edilir. Mescit, imârethane, ribat, kuyu veya köprüye ait gelirler, gerektiğinde kendi cinslerinden olan başka yerlerde kullanılırken, aynı zamanda mevcutlar içerisinde en yakın mesafede bulunanların tercih edilmesi gerekir.619

Fetvalarda da bu mesele sürekli vurgulanmıştır.620

Bu hususta farklı bir yaklaşım sergileyen Ebü’l-Leys es-Semerkandî (ö. 373/983), kullanılamaz hale gelen ribata ait gelirlerin, civarda bulunan başka bir ribata aktarılması gerektiğini belirtmiş, eğer yakında böyle bir ribat bulunmayacak olur ise bunların vâkıfın varislerine rücû‘ edeceğini ifade etmiştir.621 Ancak Ebû Yûsuf’un vakfın devamına dair görüşü ile İmam

Muhammed’e ait vâkıfa rücû‘ görüşlerini bir araya getiren bu değerlendirme, Sadruşşehîd (ö. 536/1141) ile Tarsûsî (ö. 758/1356) tarafından ihtiyat ile karşılanmıştır.622

618 Karadağî, “Tenmiyetü mevâridi’l-vakf”, Evkâf, VII, 58; Vakıflar Kanunu, md. 1, 42; 2010 Tarihli Fas Vakıflar Kanunu, md. 60-61.

619 Ömer Hilmi, İthâfü’l-ahlâf, s. 169, 170, m. 343, 344; Bilmen, Hukûk-ı İslâmiyye, V, 55. 620 Ali Efendi, Fetâvâ, I, 264; el-Fetâva’l-Hindiyye, II, 478; Menteşzâde, Fetâvâ-yı Abdurrahîm Efendi, s. 450, 451; Ali el-Murtaza, İlaveli Mecmua-i Cedîde, I, 259-260. 621 Ebü’l-Leys es-Semerkandî, en-Nevâzil, vr. 246b.

e) Vâkıfların Aynı Kişi Olması

Yalnızca kurucularının aynı kişi olması, vakıflar arasında herhangi bir kaynak aktarımına sebep teşkil etmediği gibi,623 müessesât-ı hayriyyeden olan

vakıflar, harap ve kullanılamaz hale geldiklerinde veya gelir fazlaları bulunduğu takdirde, bunlara ait gelirlerin başka bir vakfa aktarılabilmesi için alan-veren; her iki vakfın vâkıflarının aynı kişi olması şart değildir.624 Ancak vakıf kullanılamaz halde geldiğinde, geliri olan vakıf ile birlikte kurucuların aynı kişi olması, iki vakfı da birbirlerine yaklaştıran bir etkide bulunur. Özellikle aynı hayrî hizmeti, farklı yönlerden destekleme üzerine tesis olunmuş vakıflar arasında, gerektiğinde hâkimin ve bölgede ileri gelen ve sözü dinlenen kimselerin uygun görmesiyle, gelirlerin alış-verişi mümkün olabilir. Buna göre aynı şahıs tarafından kurulmuş, mescidin imar ve bakım giderlerini karşılamak üzere kurulan vakfın gelirleri, ihtiyaç olduğunda, imamet, müezzinlik gibi hizmetleri yerine getirenlerin maaşlarını ödemede acziyete düşen diğer bir vakfı desteklemede kullanılabilmektedir.625