• Sonuç bulunamadı

Eylül Saat 04.00: Bayrak Harekâtı Başlıyor

E. Aydemir İsyanlarından 12 Mart’a Müdahale Girişimleri

D. 12 Eylül Saat 04.00: Bayrak Harekâtı Başlıyor

12 Eylül’ü gerçekleştiren komuta kadrosunun oluşumu bir anlamda Demirel ile Korutürk arasındaki inatlaşmanın neticesidir denilebilir. Ordu komuta kadrosunun nasıl şekilleneceği konusunda hemen hiçbir zaman söz sahibi olamayan hükümetlerin zaman zaman bazı müdahalelerde bulunma girişimleri olmuşsa da aslında süreç çoğu kez askeri inisiyatif ile belirlenmiştir. O tarihe kadar, Cumhurbaşkanlarının biri hariç tamamının asker kökenli olması da bu işi kolaylaştırmıştır.766

12 Eylül darbesinin lideri Kenan Evren’in askeri ve siyasi kariyerine yön veren iki önemli hadise söz konusudur. Bunlardan ilki Kore’de görev yapmış olmasından kaynaklanan ve kendisine harbiye ve akademideki dönemdaşlarından her rütbeye 1 yıl erken terfi etmesine yol açan kıdemidir. Diğeri de Demirel’in ordudaki teamülleri aşarak 3. Ordu Komutanlığı yapmakta olan Org. Ali Fethi Esener’i, Org. Namık Kemal Ersun’dan boşalan Kara Kuvvetleri Komutanlığına getirmek istemiş olmasıdır. Eski bir Deniz Kuvvetleri Komutanı olan Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk, hükümet tarafından gönderilen Kara Kuvvetleri Komutanlığına atama kararnamesini imza etmekten içtinap etti. Çünkü teamüller gereği kararnamede ismi yazan ordu komutanının ismi 1. Ordu Komutanı Org. Adnan Ersöz değil, 3. Ordu Komutanı Org. Ali Fethi Esener’di.767

765 Üç kişinin öldürüldüğü olaylarda 300 civarındaki şahıs gözaltına alınıyordu, bkz. “Sol İhtilâl Provası Yaptı”,

Güneş, 25 Aralık 1979.

766 Gerçekten de cumhurbaşkanını yanına almadan ordu komuta kademesinin şekillendirilmesi söz konusu olamazdı. 12 Mart’çıların konumlarını korumaları da bu yüzdendir. Darbe sinyali alınır alınmaz üst komuta kademesinin emekliye sevki anayasa gereği cumhurbaşkanı onayı gerektirdiğinden, DP’nin ilk yıllarında Cumhurbaşkanı Bayar faktörünün etkisi dışında ve Cemal Tural olayı haricinde hiçbir zaman işlememiştir. Ilıcak tarafından Demirel’e yöneltilen şu soru ve cevabı, önemlidir: “S-Efendim işin içinde Muhsin Batur’un olduğu biliniyordu. Neden Cemal

Tural gibi onu da emekliye sevk etmediniz? C-Cumhurbaşkanı Sunay’ın da onayı lâzımdı. Birlikte hareket etmemiz gerekirdi. Cumhurbaşkanı hükümetle beraber olsa, hepsini emekliye sevk edersiniz. Yoksa kararname köşkten döner, buhran büyürdü”. Ilıcak, 12 Mart Cuntaları (Demokrasinin Sırtındaki Hançer), s.89.

767 Demirel, kuvvet komutanlığına yapılacak atamada kıdemin gözetilmesinin 926 sayılı TSK Personel Kanununun 121’nci maddesinin C bendiyle düzenlenen yol ve usule uymadığında ısrar ederek; böyle bir kriterin ihdası durumunda tercih, takdir ve teklife dayanmayan bir yola sapılacağı endişesini belirtiyordu. Ordu komutanlığı vazifesini yürütmüş bir orgeneralin pekâlâ kuvvet komutanlığı yapmaya da muktedir olduğunu belirten Demirel, atama sürecinde takdir hakkı ve vazifesi dışında usul gereği, onay mercii konumunda bulunan Cumhurbaşkanı

Atama krizinde Cumhurbaşkanı ve hükümet kendi tezlerinin haklılığını ısrarla ileri sürerek geri adım atmamakta direniyordu. Cumhurbaşkanı ordu geleneklerinin kıdemi esas aldığını, çok nahoş bir durum ortaya çıkmadığı sürece kuvvet komutanlığına en kıdemli ordu komutanının getirileceğini iddia ediyordu. Başbakan Demirel ise yasal bir engeli olmayan herhangi bir atama için gelenek ya da teamül gibi gayri resmi engelleri tanımadığını, başbakana bağlı olan Genelkurmay ve dolayısıyla kuvvet komutanlıklarının sorumluluğunu hükümet alırken, atama işlerini düzenlemenin de yasalar çerçevesinde hükümetin tasarrufunda olduğunu ileri sürüyordu.768 Aslında iki görüşün de haklılık payı vardı ancak eğer yasa hem hükümetin, hem de cumhurbaşkanının onayını arıyorsa bir noktada uzlaşma arandığı söylenebilir.

Kara Kuvvetleri Komutanlığının örgüt şemasında dört ordu yer almaktadır. İstanbul’da bulunan 1. Ordu; Konya’da bulunan 2. Ordu; Malatya’da bulunan 3. Ordu ve İzmir’de bulunan 4. Ordu ya da Ege Ordu Komutanlığı. Kara Kuvvetleri Komutanları da genelde en kıdemlisi 1. Ordu Komutanlığına atanan orgenerallerden çıkardı. Faruk Gürler’in 2. Ordu Komutanıyken Kara Kuvvetleri Komutanlığına getirilmesi gibi istisnaî durumlar olmuyor değildi ancak bu atamada 1. Ordu Komutanı olan Org. Kemal Atalay’ın da burukluk içinde olduğu, hakkının yendiğini düşündüğü söylenir.769 Dolayısıyla 1. Ordu Komutanlığına gelmiş bir orgeneral, yaş sınırı civarında değilse önü açıksa, yani mevcut Kara Kuvvetleri Komutanı görev süresini doldurduğunda Genelkurmay Başkanı ya da emekli olacaksa, Kara Kuvvetlerinin başına gelmesinin pek muhtemel olacağını düşünür.770

Korutürk’ün anayasal yetkilerini aştığı kanaatindedir. Gerçekten de atama kararnamesinde Ali Fethi Esener’in isminin bulunmasında hiçbir objektif yasal bir engel yoktu. Demirel, özetle bu mealdeki ifadelerini içeren 24 Ağustos 1977 tarih ve 11/04217 sayılı yazıyla, Korutürk’e örtülü sitemlerini iletiyordu. Bkz. Arcayürek, Demokrasinin

Sonbaharı 1977–1978 (Cüneyt Arcayürek Açıklıyor–7), ss.176–178.

768 Oysa “Kemal Atalay’ın, cuntalarla, askeri müdahalelerle alâkası yoktu. Birinci Ordu’daki subayları toplar. MİT

tarafından düzenlenen konferanslarda, ülkenin durumu bu subaylara anlatılırdı. Atalay onlara gayrimeşru yollara sapmamalarını tavsiye ederdi”. Bkz. Ilıcak, 12 Mart Cuntaları (Demokrasinin Sırtındaki Hançer), s.121.

769 İşin ilginç tarafı zamanın MSB olan Topaloğlu’nun sözlerine bakılacak olursa 2. Ordu Komutanlığından Kara Kuvvetleri Komutanlığına gelen Gürler’in, Sunay’a rağmen 1. Ordu Komutanı Kemal Atalay’ın yerine getirilmesidir. Gelenekleri bozan bu kez AP’li Milli Savunma Bakanı olmuştu. Bkz. Ilıcak, 12 Mart Cuntaları (Demokrasinin Sırtındaki Hançer), ss.121–123. Gürler’in Kara Kuvvetlerinin başına getirilmesi payesini kendine atfeden Topaloğlu’nu teyit edip etmeyeceği merakıyla, konuyu Gürler’e açan, Gürkan da aldığı cevaba şaşırıyordu. Gürler, Gürkan’a şunları söylüyordu: “Bakan haklı Celil… İşin doğrusu da bu… Eğer iş Cumhurbaşkanına kalsa idi Kemal

(ATALAY) Paşayı getirecekti buraya. Ama başbakan ve bakan ağırlıklarını koyunca ister istemez boyun eğdi. Zaten Cumhurbaşkanı daima kuvvetlinin yanında olmayı hayat prensibi saymıştır. Bunda şaşacak bir şey yok!”. Bkz.

Gürkan, 12 Mart’a Beş Kala, s.104.

770 Ordudaki tayin ve terfilerin arkasında yatan gerçekleri son derece açık ve duru bir anlatımla ortaya koyan şu çalışmada son yirmi yılın, (2003 yılı itibarıyla) ordu üst komuta kademesinin nasıl şekillendiği konusu takip edilebilir. Bkz. Faruk Mercan, Apolet, Kılıç ve İktidar, (Orduda Yirmi Yılın Olayları ve Komutanların yıldız Savaşları),İstanbul: Doğan Kitapçılık AŞ, 2003.

O dönemde bu dört ordu komutanlığı vazifesini, kıdem sırasıyla şu orgeneraller yürütmektedirler: Adnan Ersöz, Şükrü Olcay, Ali Fethi Esener ve Kenan Evren. Cumhurbaşkanıyla başbakan arasındaki inatlaşmanın 30 Ağustos 1977 tarihine kadar sürmesi neticesinde bu ilk üç orgeneral otomatikman emekli olurlar. Ordu komutanlıklarına yeni atamalar yapılır; bu arada bir başka pürüz daha gündeme gelir. Tam sekiz yıl boyunca önce Milli Güvenlik Konseyi sonra Cumhurbaşkanlığı Konseyi üyeliği yapan Org. Nurettin Ersin 1. Ordu Komutanlığına atanır atanmaz daha kıdemli olduğu gerekçesiyle Kara Kuvvetleri Komutanlığı sırasının da kendisinde olduğunu Demirel’e bildirdiğinde görüşü alınan Sancar, Kore kıdeminin Evren’i Ersin’in önüne geçirdiğini bildirir.771 Böylece; emekli edilen ordu komutanları içindeki en kıdemsiz orgeneral olan Kenan Evren, Kara Kuvvetleri Komutanlığına getirildi. Beş ay kadar kuvvet komutanlığı yapan Evren Genelkurmay Başkanı Org. Semih Sancar’ın zaten bir yıl fazladan uzatılan görev süresinin dolmasının ardından bu makama geliyordu.772

Kenan Evren’in Genelkurmay Başkanlığına gelmemesi durumunda 12 Eylül’ün olmayacağını söylemek tabiî ki mümkün değildir ancak her hareketin başındaki şahsiyetin duruşu, karakteri ve tavrı da o hareketin biçimini ve üslûbunu etkileyecektir.773 Bu çerçevede kimi yazarlar 12 Eylül’e ait çirkin olan her şeyi Evren’e mal etme eğilimi gösterirlerken, Demirel’e angaje olduğu söylenen, nitekim siyasi partilerin kurulmasına izin verildiğinde, Demirel’in gölgesinde kurulduktan sonra MGK tarafından kapatılan Büyük Türkiye Partisinin Genel Başkanlığını yapan Esener’in Genelkurmay Başkanı olması durumunda 12 Eylül’ün karakterinin nasıl olacağını sorgularlar.

771 Evren, cumhurbaşkanı seçildikten sonra altı ay da olsa Ersin’in Genelkurmay Başkanı olmasını sağlayacak, böylece bir anlamda Ersin’in öteden beri hakkının yendiği yönündeki yakınmasının sona ermesine çalışacaktı. Bkz. Nevzat Bölügiray, Sokaktaki Askerin Dönüşü (12 Eylül Yönetimi Dönemi), İstanbul: Tekin Yayınevi, 1991, s.229.

772 Evren ise ordunun en tepesine gelmesini âdeta kaderin bir tecellisi sayıyordu. Ege Ordu Komutanlığından emekliliğine müteakip İzmir’e yerleşmeyi planlarken, birden bire Arslanlı Kapıya giden yolu açacak Kara Kuvvetleri Komutanlığı’na atanması hakkında şunları kaleme alıyordu: “Bu konuda hiçbir girişimim olmadı. Hiç kimseye ne

telefon ettim, ne de sordum. Arada sırada o zaman Deniz Kuvvetleri Komutanı olan Oramiral Bülend Ulusu telefon edip kısa bazı bilgiler veriyor, fakat ben Bülend Paşa, bu işlere karışmak istemiyorum. Her şey olacağına varır. Hakkımda ne hayırlı ise o olsun diyordum”. Bkz. Kenan Evren, Kenan Evren’in Anıları–1, İstanbul: Milliyet

Yayınları, 1990, s.178.

773 Aslında Evren, gerek Genelkurmay Başkanlığına atama kararnamesini hazırlayan Ecevit, gerekse Kara Kuvvetleri Komutanlığına atanmasında imzası bulunan AP lideri Demirel nezdinde mutedil bir kişilik olarak beliriyordu. Evren hakkındaki tek eleştiri 27 Mayıs Hürriyet ve Anayasa Bayramının 1980 yılı kutlamalarında sarf ettiği cümlelerden dolayı eski DP’lilerden gelmişti. DP’li eski bakanlardan Muammer Çavuşoğlu’nun kızı, yazar Nazlı Ilıcak, törenlerde 27 Mayıs hakkında, “Devrimlere ters düşen bir iktidara karşı, Türk Silâhlı Kuvvetleri cumhuriyeti koruma ve

kollama görevini yerine getirmiştir” yorumunu yaptığında, sert bir yazı kaleme almıştı, bkz. Nazlı Ilıcak, “Kim meşru, kim değil?”, Tercüman, 28 Mayıs 1980.

Kenan Evren’in askeri hayatı sürekli bir emeklilik beklentisi içinde geçmiştir. 27 Mayıs hareketi içinde yer alan albay rütbesindeki subayların çoğuyla devre arkadaşı olan Evren’in ismine, dönemi konu eden hiçbir inceleme, makale ya da hatıratta rastlanmamaktadır. Milli Birlik Komitesi üyelerinden Osman Köksal’a hitaben kaleme aldığı mektuplarda arkadaşının etkinliğinden bahisle Kore kıdeminin siciline işlenmesi için tavassut rica eden, sıkça kullandığı “bu bizim son tayinimiz sayılır, buradan emekli

oluruz” umutsuzluğuna rağmen yükseldikçe yükselen bir komutandır Evren.774 27

Mayıs’ta Ordudonatım Okul Komutanıdır. Kariyer subayıdır ve hiçbir cuntanın içinde değildir. Aydemir İsyanları esnasında Kara Kuvvetleri Okullar Dairesi Başkanıdır. 12 Mart öncesinde Muhsin Batur tarafından tertip edilen Genişletilmiş Komuta Konsey toplantılarında ismi geçen korgenerallerden biridir.775 Gürler’in altı aylık kısa Genelkurmay Başkanlığı döneminde Kara Kuvvetleri Denetleme Kurulu Başkanıdır. Bu görevin emekliye gidenlere tahsis edilen yerlerden biri olduğu endişesiyle yine buruktur. Gürler’i ziyaretinde moralini yine Gürler düzeltir; bulunduğu makamın emeklilik değil terfi yeri olduğunu söyleyerek kendisinin daha da ilerlemesi için bu atamayı yaptığını söyler.776 Kıta hizmetini tugay, tümen ve kolordu komutanlığı seviyesinde yerine getiren Evren, Ege Ordu Komutanlığına atandığında, 1974 Kıbrıs krizinden sonra kurulan ve mevcudu 15 bin civarında olan bu ordu komutanlığının da son görev yeri olduğu kanısındadır.777 Hatta buradan emekli olup İzmir’e yerleşmeyi düşler. Ancak Evren bir kez daha yanılmıştır ya da kendisi dışında gelişen olaylar onu önce Kara Kuvvetleri Komutanı sonra Genelkurmay Başkanı yapmıştır.

6 Mart 1978’de bu göreve atanan Evren’in 1 yıl daha beklemesi olasıydı. Ecevit hükümeti Kıbrıs Savaşı sırasında çok koordineli çalışılan Sancar’ın görev süresini 1 yıl daha uzatabilirdi ancak uzatmayarak emekliye sevk etmeyi uygun buldu. Bu uzatmanın gerçekleşmesi bekleniyordu fakat kabinede İçişleri Bakanlığı görevinin yürüten İrfan

774 24 Ocak 1961 tarihli mektubunda Evren, arkadaşı Köksal’a Kore kıdemi konusundaki yardımlarından ötürü teşekkür ederken, 25 Mayıs 1961 tarihli mektubunda ise, resen emekli edilmesi konusunda yardımlarını talep ediyor. Ancak Köksal, siyaset dışında sadece asker olarak kalmış eski arkadaşının orduya lâzım olduğunu düşünerek bu işe girişmiyordu. Bkz. Uğur Mumcu, İnkılâp Mektupları, İstanbul: Tekin Yayınevi, 1993, ss.152–157.

775 Konsey toplantılarına muhtıra sonrası da devam ediyordu, askeri vesayetin ne düzeyde olduğunu göstermesi bakımından Genişletilmiş Komuta Konseyinin o günkü gündemine bakmak gerekiyor. “Kuvvet, Ordu, Sıkıyönetim

Komutanları ile bazı generallerin katılacağı toplantıda ortaya çıkan siyasi durum da görüşülecek”, bkz. Milliyet, 5

Kasım 1972.

776 “Otur bakalım bir defa. Ben seni mahsus seçtim. Çok önemli bir yerdir ve daha ilerlemen için bu atamayı

yaptım”. Bkz. Birand, 12 Eylül Saat: 04.00, ss.28–29.

777 “Org. Kenan Evren vedalaşmaya gelen arkadaşları ve birlikte çalıştığı diğer komutanlarla sohbet ederken

hissiyatını hiç saklamadı: Eh bu bizim artık son tayinimiz sayılır. Ege’den emekli oluruz. Belki de İzmir’e yerleşir kalırım”. Bkz. Birand, 12 Eylül Saat: 04.00, s.28.

Özaydınlı, Hava Kuvvetleri Komutanlığına atanmayı beklerken, bu göreve bir korgeneralin atanmasını hükümete öneren, Sancar’ın uzatma kararnamesine imza atmayacağını bizzat Başbakan’a söylemişti.778 Kara Kuvvetleri Komutanlığına 1. Ordu Komutanı Org. Nurettin Ersin gelirken, Genelkurmay ikinci başkanlığına ise Orgeneralliğe terfi eden Haydar Saltık getiriliyordu. 1 Ordu Komutanlığı ise Org. Necdet Üruğ’undu. Genelkurmay İkinci Başkanlığını o güne kadar sürdüren Org. Sedat Celasun, Jandarma Genel Komutanı olurken; Org. Ethem Ayan’ın yerine Hava Kuvvetleri Komutanlığına Org. Tahsin Şahinkaya getiriliyordu. Oramiral Bülent Ulusu da zaten daha önce görev süresi uzatılması gündemde olan Oramiral Hilmi Fırat’ın yerine MSB Müsteşarlığından Deniz Kuvvetleri Komutanlığına atanmıştı. Böylece 1978 tayinleriyle 12 Eylül darbesinin kadrosu da oluşmuş oluyordu. Kadronun en belirgin özelliği tüm bu komutanların tavır, tutum ve eğilimlerinin birbirine çok benzemesiydi.779 Orduda bir takım kıpırdanmaların olduğuna dair gelen ilk sinyal Başbakan Yardımcısı Faruk Sükân’ın 20 Eylül 1979 tarihinde gerçekleşen istifasıydı. Sükân, Ecevit’e ordunun darbe hazırlığı içinde olduğunu, darbe yapıldığında sorumluluk mevkiinde bulunmak istemediğini söylüyordu. Ecevit’in bu malûmattan sonra yaptığı ilk iş, alelâcele İstanbul’da bulunan Cumhurbaşkanı Korutürk’ten randevu almak oldu. Florya’da bir araya gelen devletin en tepesindeki iki isim arasında geçen konuşmada, Korutürk’ün sarf ettiği “kesinlikle bilmiyorum, eğer bir darbe olursa da ben buna karşı

vaziyet alırım” sözleri Ecevit’i rahatlatmıştı.780 Ancak 14 Ekim seçimlerindeki yenilgi üzerine iki gün sonra istifasını veren Ecevit de Başbakanlıktan ayrılıyor; yerine Demirel geçiyordu.

Gerçekten de orduda kıpırdanmayı da aşan nitelikte hareketlenmeler mevcuttu. Sıkıyönetimin verdiği yetkilerin yetersizliğinden dem vuran komutanlar inisiyatif almak istemiyor; sivillere güvenmiyorlardı. Hepsinin hatıralarında Org. Mustafa Muğlalı

778 Batur, bu hususu dile getirerek Tağmaç’ın erken emekliye sevk edilmesi için yaptığı jet uçurma hâdisesini meşrulaştırmaya çalışmıştı. Bkz. Ilıcak, 12 Mart Cuntaları (Demokrasinin Sırtındaki Hançer), s.141. Batur, kendisinin de Hava Kuvvetleri Komutanlığını 1 sene yaptıktan sonra şuraya alınan ve kendisinden daha kıdemli olan Raşit Mater yerine henüz 1 yıllık orgeneralken bu göreve atandığını göz ardı ediyordu. Ethem Ayan ile birlikte Hava Kuvvetlerindeki iki orgeneralden biri olan İrfan Özaydınlı, bizzat Sancar tarafından Batur’a bağlı olduğu için komutanlığa atanmamış, komutanlığın kadrosu korgeneralliğe indirilerek bu mevkie Korg. Cemal Ergün getirilmişti. Lâkin bu karar Askeri Yüksek İdare Mahkemesi tarafından iptal edilmişti. Özaydınlı emekli, Ergün ise yargı kararıyla iptal edilince Hava Kuvvetleri Komutanlığına Ethem Ayan getiriliyor; Özaydınlı ise intikamını İçişleri Bakanı olduğu sırada Sancar’ın görev süresinin uzatılması karşı çıkarak alıyordu. Konunun ayrıntıları için bkz. Arcayürek,

Demokrasinin Sonbaharı 1977–1978 (Cüneyt Arcayürek Açıklıyor–7), ss.179–195.

779 Arcayürek, Demokrasinin Sonbaharı 1977–1978 (Cüneyt Arcayürek Açıklıyor–7), s.184.

Olayının izi vardı.781 İdeolojik kamplaşmanın, toplumun özellikle örgütsel nüvesinin her tarafına yayıldığının emareleri gözükmeye başlayıp, bilhassa emniyet teşkilâtına kadar açıkça sirayeti karşısında, komutanların en büyük endişesi bu durumun orduya da bulaşması tehlikesi olmuştu. Türk ordusunun üzerinde bir takım planlar yapan, askeri öğrencilerle, genç subaylarla temas kurup tabandan gelecek bir tazyikle komuta kademesini yönlendirmek isteyen grupların olabileceği düşünülüyordu. Özellikle 12 Mart tecrübesinin dikkate alınması gerektiği, birçok komutan tarafından dile getiriliyordu.

Demirel tarafından kurulan azınlık hükümeti henüz çalışmaya başlamışken komutanlarda, ordu müdahalesinden başka bir çözüm kalmadığına yönelik ortak kanaat hâsıl olmuştu. Genelkurmay Başkanı tarafından 1. Orduya yapılan mutad ziyaretlerden biri olarak gösterilen toplantıda, kuvvet komutanlarıyla bazı kolordu komutanları bulunuyordu. Toplantının nihaî sonucu: olağan bir müdahale öncesinde son kez bir uyarıda bulunmaktı. Bu uyarı bir mektup olarak kaleme alınacak ve cumhurbaşkanı vasıtasıyla AP ve CHP liderlerine verilecekti.782 Her ayın Perşembe günü yapılan Cumhurbaşkanı ile Genelkurmay Başkanı arasındaki aylık görüşmede mektup Korutürk’e teslim edildi.783 Cumhurbaşkanı aldığı mektubun içeriğine göz attıktan sonra konuşmaya başladılar. Evren, aslında mektubun radyodan okutulmasının kararlaştırıldığını, sonra bundan vazgeçildiğini söylediğinde; Korutürk, en doğrusunun böylesi olduğunun altını çizerek aksi durumda Cumhurbaşkanlığını bırakıp çekileceğini ifade etti. Üstelik bir cümle daha ekledi: Korutürk, ordunun böyle bir girişim için hazırlıksız olduğunu belirterek, müdahalenin mutlaka yapılması isteniyor da, kendisini engel olarak görüyorlarsa hemen çekilebileceğini söyledi. 27 Aralık 1979’da verilen mektubu hemen muhataplarına iletmedi; yılbaşının tatsız geçmesini istemiyordu.784

Cumhurbaşkanının bu tavrı sonradan çok eleştirilecek, böylesi bir mektubu kabul etmesi

781 “Kirvem hallerimi böyle yaz/Rivayet sanılır belki/Gül memeler değil/domdom kurşunu paramparça ağzımdaki” Ahmet Arif, Hasretinden Prangalar Eskittim, İstanbul: Metis Yayıncılık, 2008 (1968). şeklinde Ahmet Arif’in şiirine de yansıyan olayda, Org. Mustafa Muğlalı doğuda vur emri olmadan 33 kişiyi kurşuna dizdirmişti. 1950’den sonra da mahkemeye verilen Muğlalı’nın hikâyesi, ordu nezdinde otoriteyi sağlama gayreti içindeki bir komutana yapılmış küçültücü bir davranıştı. Bkz. Arcayürek, 12 Eylüle Doğru Koşar Adım, Kasım 1979–Nisan 1980, (Cüneyt Arcayürek Açıklıyor–9), s.411.

782 Oysa sabırla beklediklerini söyleyen darbeciler açısından 1981 yılında yapılacak olan seçimlere kadar beklemek mümkün gözükmüyordu. Yüksek komuta kademesi nazarında, anarşinin ordu saflarına sirayeti tehlikesi o denli büyüktü ki, kaybedilecek zaman kalmamıştı. Bkz. Tanel Demirel, “12 Eylül’e Doğru Ordu ve Demokrasi”,

AÜSBFD, Cilt 56, Sayı 4, s.68.

783 Birand, 12 Eylül Saat: 04.00, s.137 vd.

784 Mehmet Ali Birand/Hikmet Bilâ/Rıdvan Akar, 12 Eylül (Türkiye’nin Milâdı), İstanbul: Doğan Kitapçılık AŞ, 2001, s.136.

bile makamını doldurmaktan ne kadar uzak olduğunun kanıtı olarak takdim edilecekti.785

Yılbaşı tatili sonrası mektubu alan Demirel üzülerek hükümetten çekilmeye yeltendiyse de Evren’in mektubu bu hükümete vermedikleri, kriz çıksın istemedikleri yönündeki sözleri üzerine vazgeçti.786 Mektup şuydu:

KENAN EVREN ORGENERAL Genelkurmay Başkanı ANKARA:27–12–1979 SAYIN CUMHURBAŞKANIM,

Ülkemizin içinde bulunduğu ortamda Devletimizin bekası, milli birliğinin sağlanması, halkın mal ve can güvenliğinin temini için; anarşi, terör ve bölücülüğe karşı parlâmenter demokratik rejim içerisinde anayasal kuruluşların ve özellikle siyasi partilerin, Atatürkçü milli bir görüşle müştereken tedbirler ve çareler aramaları kaçınılmaz bir zorunluk olarak görülmektedir.

Millî Güvenlik Kurulunun muhtelif toplantılarında bu konuda alınan kararların muhalefete mensup siyasi partilerin kısır tutum ve davranışları yüzünden olumlu sonuçlara götürülemediği yüksek malûmlarıdır.

Kuvvet Komutanları ile beraber yaptığım son gezilerimde Ordu ve Kolordu Komutanı seviyesindeki general ve amirallerle görüşmelerimde milli birlik ve beraberliğe en çok ihtiyaç duyduğumuz bu dönemde süratle bir sonuca ulaşabilmek için gerekli tedbirlerin müştereken tespiti amacı ile tüm anayasal kuruluşlar ve siyasi partilerin bir kere daha uyarılması bütün komutanlarca müştereken dile getirildi.

Bu karar ışığında Türk Silâhlı Kuvvetlerinin görüşlerini, Milli Güvenlik Kurulu Başkanı olarak zatıâlilerine sunuyorum.

Gereğini yüksek takdirlerine arz ederim. Saygılarımla

Kenan EVREN Orgeneral

Genelkurmay Başkanı Aslı gibidir. 2/OCAK/1980

TÜRK SİLÂHLI KUVVETLERİ'NİN GÖRÜŞÜ787

Ülkemizin içinde bulunduğu son derece önemli siyasî, ekonomik ve sosyal ortamda her geçen gün hızını biraz daha artıran anarşi, terör ve bölücülüğe karşı milli birlik ve beraberliğin sağlanabilmesi için, Türk Silâhlı Kuvvetleri, ülke yönetiminde etkili ve sorumlu anayasal kuruluşları ve özellikle siyasi partileri göreve davet etmek mecburiyetinde kalmıştır.

Kahramanmaraş olaylarının yıldönümünde, henüz ilk ve ortaöğretim çağındaki evlâtlarımızın örgütlü eylemciler tarafından zorla sürüklendikleri anarşik olaylar ibretle