• Sonuç bulunamadı

Evrim Ataseven’in Sanat Anlayışı ve Resimlerinin Yüzeysel Mekanla İlişkisi İlişkis

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM – BULGULAR VE YORUM

IV. BÖLÜM – UYGULAMA ÇALIŞMALAR

4.1. Evrim Ataseven’in Sanat Anlayışı ve Resimlerinin Yüzeysel Mekanla İlişkisi İlişkis

Teknolojik gelişmelerle birlikte kapital bir anlayış sonucunda her alanda fazlasıyla üretimin yapıldığı, insanların ihtiyaçlarından fazlasını tüketmeye zorlandığı ve bu yaşam tarzının dayatıldığı bir sistemin içerisinde yaşamaktadır. İletişim araç gereçleri hızla artarken, “iletişimin” aynı hız oranında azaldığı günümüzde insanların duyarsızlaştığı ve makineleştiği bir çağ olarak da nitelenebilir. Adeta anlamak ve anlamlandırmadan uzak bir diyalog sürecidir. Gün geçtikçe insanlar daha çok makineleşiyor, duygusuzlaşıyor ve duyarsızlaşıyor. İnsanlar, benliğini anlama çabasından uzak bir bencillik içerisinde karşısındakini ötekileştiren bir yaşam tarzını daha çok benimsiyor. Bu durum da yalnızlaşma ve yabancılaşmanın önünü açıyor. Bu eksenden yola çıkarak toplum, birey, benlik, öteki, iletişim, yalnızlık, kaçış, ve yabancılaşma gibi kavramlar Evrim Ataseven’in imgesel bir örgü içerisinde oluşturduğu resimlerinin ana başlıklarını oluşturur. Ataseven, bu yapılanmanın içerisinde oluşan insan karakterinin ifade edildiği figür odaklı bir resim anlayışına sahiptir. Sıcak, soğuk ve zıt renkler arasındaki ilişki ile lekeyle bütünleşmiş çizgisel arayışlar, teknik açıdan uygulama da onun üslubunun en belirgin özellikleridir. Ataseven’in klasik perspektif anlayışına dair herhangi bir unsur kullanmadığı resimlerinde figür ve mekanla özdeşleşmiş lekesel arayışlar iki unsurun birbirleriyle örtüştüğü bir atmosfer oluşmasını sağlamıştır. Bu iç içe geçmişlik neticesinde ortaya çıkan bütünleşme hali, betimlemede hayal gücünün sınırsızlaşmasını sağlayarak mekandaki yüzeyselliği ortaya çıkaran en önemli faktör olmuştur.

Ataseven’in çalışmalarındaki imgelemler günümüz sisteminin dayattığı roller neticesinde kendine yabancılaşarak hayatın içerisinde silikleşen, kaybolan, kimliksizleşen insanların dünyasını yansıtmaktadır. Belli bir kökleri ve aidiyetleri yoktur. Bu manada yüzeysel mekan, var olan tüm sınırları kaldırarak herhangi bir zamana ve mekana ait olmayan bu imgelerin yaşam alanı bulduğu bir zemin olma görevini üstlenmiştir. Eserlerindeki yüzeysel mekan anlayışı; ufuk çizgisi ve mekanı oluşturan sınırların aşılmasıyla birlikte özdeksel gerçekliğin ötesine geçilerek tinsel anlamda sınırsız, arı bir gerçekliğin oluşmasını sağlamıştır. Böylece yüzeysel mekan-

figür ilişkisine bağlı olarak psikolojik etkiler ve ayrıntılı duyuşlar artmış, resim yüzeye yaklaştıkça anlatım daha da derinleşmiş ve içselleşmiştir.

Bu bağlamda Ataseven’in “Modern Zaman İnsancıkları” (G35) isimli eseri incelendiğinde;

Görsel-35: Evrim Ataseven, “Modern Zaman İnsancıkları”, 2012, Tual Üzerine Yağlı Boya, 100x140

cm.

Çalışma 100 x 140 cm boyutlarında tuval üzerine yağlıboya tekniği kullanılarak gerçekleştirilmiştir. Resmin alt bölümlerinde yer alan soğuk ve koyu renk tonlarına istinaden figürler üzerinde kullanılan sıcak renkler dikkatlerin bu bölge üzerinde yoğunlaşmasını sağlamıştır. Eserde birbirinin tekrarı gibi de nitelendirebilecek yan yana dizilmiş ve resmin büyük bölümünü kaplayan üç figür görülmektedir. Figürler durağan bir anlayışla aktarılırken yüzlerde de özellikle göz kısımlarında herhangi bir ifade arayışına gidilmemiştir. Bu durum da resimde anlatılmak istenen duygu ve düşüncelerin daha çok eller üzerinden aktarılmasını sağlamıştır. Kıyafetleriyle, duruşlarıyla, yüz ifadeleriyle birbirine benzeyen figürler, otorite karşısında tek tipleştirilen ve biat eden insana bir gönderme niteliğindedir. Mekanda ise var olan zaman ve ortama dair hiçbir unsur kullanılmamıştır. Lekesel fırça hareketlerinin kullanıldığı soyut bir düzlem söz konusudur. Bu anlayış figürlerde de kendini gösterirken sıcak -soğuk renk kontrastlığı ve çizgisel arayışlarla imge oluşumuna gidilmiştir.

Ataseven’in “Durağan Yalnızlıklarımız” (Görsel-36) isimli bu eseri, 100 x 140 ebatında tuval üzerine kullanılan akrilik boya ile meydana getirilmiştir. Çalışmanın arka planında yer alan mavi, mor ve yeşil uçuk pastel tonları mekandaki genel atmosferi oluştururken onun üzerinde yer alan ve yatay bir açıyla kompozisyonun merkezine oturtulan bir koltukla da resmin ana ekseni meydana getirilmiştir. Koltuğun üzerinde ise karşıya doğru bakan bir konumda, elinde tutmuş olduğu saksı ile tek başına bir figür betimlenmiştir. Yanında ise kendisine eşlik eden ve belki de yaşam boyu biriktirdiklerini simgeleyen bir teyp ve kasetler bulunmaktadır. Sonsuz bir bekleyiş izlenimi veren figürdeki renk zıtlıkları anlatımdaki ifadenin daha güçlü kılınmasını sağlayarak dikkatlerin bu bölümde yoğunlaşmasını sağlamıştır. Çalışmada perspektife dair teknik unsurlar göze çarpsa da figür nesne ve mekan üzerinde kullanılan serbest fırça hareketleriyle ortaya çıkan lekesel bağlantılar mekanda yüzeyselliğin ön plana çıkmasını sağlayan en önemli unsur olmuştur.

Görsel-36: Evrim Ataseven, “Durağan Yalnızlıklarımız”, 2012, Tual Üzerine Akrilik, 100x140 cm. Ataseven’in yüzeysel mekan ve figür ilişkisine örnek olarak incelenen bir diğer eseri tuval üzerine akrilik boya ile yapmış olduğu 100 x 140 ebatlı “Akıp Giden Müziktir Yalnızlıklarımızın Ardından” (Görsel-37) isimli bu çalışmasıdır. Diğer iki çalışmaya göre çoklu figür anlayışının hakim olduğu bu eserde resmin merkezine yerleştirilen figür aynı zamanda resmin odak noktasını oluşturmuştur. Arka kısımda

ise dans eden figürler ona eşlik eder bir pozisyonda resmedilmiştir. Resimde renk sistematiğine bakıldığı zaman; zemindeki soğuk renk hakimiyetine karşın figürlerde, özellikle de resmin ana ekseninde yer alan figür üzerinde kullanılan sıcak renk tonlarıyla oluşturulan bir kontrastlık söz konusudur. Arkadaki figürlerde bir hareket ve neşe durumu gözlemlenirken ön plandaki figürde ise durağanlık ve hüzün hakimdir. Bu durum da tinsel anlamda bir karışıklık içerisindeki karşıtlığı ortaya koymaktadır. Çalışmanın alt kısmında kullanılan koyu renk tonları resimde zemin etkisi oluşturarak figürlerin bir mekan üzerinde var olduğu hissini ortaya çıkarmıştır. Ancak bu gerçeklikten kopuk bir mekan algısıdır. Leke ve figürler arasındaki iç içe geçmiş etkiler konunun geçtiği ortamda soyut bir atmosfer etkisi yaratırken resimdeki imgesel anlatımın da tuvalin yüzeyi üzerinde oluşmasını sağlamıştır.

Görsel-37: Evrim Ataseven, Akıp Giden Müziktir Yalnızlıklarımızın Ardından, 2012, Tual Üzerine

Akrilik, 100x140

“Senin Yönün Neresi” (Görsel-38) isimli bu eserde nesne ve figürler arasındaki bağlantıları incelendiği zaman kompozisyonun üçgen bir plan doğrultusunda oluşturulmuş olduğu görülmektedir. Resmin içeriğine doğru yol alındığı zaman, sol kısımda birbirleriyle farklı açıda eski bir televizyonun üzerinde oturan bir kadın ve bir erkek olmak üzere iki figür görmekteyiz. Erkek figürün önünde ise bir akordeon bulunmaktadır. Toplum tarafından insanlara yüklenen roller ve bunun karşısında konumlanan benlik arayışları, hayaller, sahte görüntüler ağında

duymaya çalışılan iç sesler, iletişim ve tüm bu karmaşanın içerisinde aranan çıkış yolları gibi konular, resimde kullanılan kadın ve erkek imgesi üzerinden irdelenmeye çalışılmıştır. Resimdeki mekan incelenecek olursa; açık pastel tonlardaki fırça tuşlarının hakimiyeti hemen göze çarpmaktadır. Figürler ise buna karşıt olarak daha koyu ve renk tonları açısından daha canlı bir etkiyle resmedilmiştir. Bu kontrastlık da yüzey üzerindeki figürlerin mekanla ayrışımını kolaylaştırarak aynı zamanda daha canlı ve belirgin bir görünüm kazanmalarını sağlamıştır. Resmin arka planındaki boya kullanımına bağlı olarak oluşan düzlem ve boşluk etkisi var olan atmosfer içerisinde yüzeysel bir mekan anlayışının oluşmasını sağlayan baş faktörler olmuştur.

Görsel-38: Evrim Ataseven, “Senin Yönün Neresi?”, 2012, Tual Üzerine Akrilik, 100x140 cm. “Sessizliğe Övgü” (Görsel-39) isimli bu eserde resmin merkezini tepe noktası kabul edilirse kenar bölümlerde yer alan figürlere doğru giden çizgiler eklenildiğinde bir önceki çalışmada olduğu gibi yine üçgen bir kompozisyon dizilimiyle oluşturulduğu görülebilir. Resmin sağ ve sol köşesinde profil bir açıda duran ve sessiz bir diyalog kurarmışçasına birbirine bakan iki figür betimlenmiştir. Arka planda ise çizgi ve leke değerleriyle biçimlenmiş bir silueti andıran figürlerle de kompozisyon bütünlüğü tamamlanmıştır. Mekandaki soğuk renk etkisinin hakimiyetine karşın, figürler üzerinde kullanılan sıcak renkler resme odaklanmanın

bu bölümde yoğunlaşmasını sağlamıştır. Resmin arka planındaki siluet şeklindeki imgesel anlatım otorite ve erki simgelemektedir. Var olan bu otoriteye dayalı sistem bireyi karmaşık bir yapılanma ve iletişimin içerisine sokmuş, bunun sonucu olarak da insan kendine ve yaşadığı topluma yabancılaşmıştır. Bu eserde de kadın, erkek ve toplum üçgeni üzerinden insanın yine kendisi olabilmesi üzerine bir sorgulamaya gidilmiştir. Mekanı incelendiğinde ise figürlerden dağılan leke parçalarının uzamla kaynaşarak bir iç içe geçmişlik etkisi oluşturduğu gözlemlenir. Bu etki resimde bilinmez bir zaman ve mekan algısı oluştururken aynı zamanda yüzeysel bir atmosferin ortaya çıkmasını sağlamıştır.

Görsel-39: Evrim Ataseven, “Sessizliğe Övgü”, 2012, Tual Üzerine Akrilik, 100x140 cm.

“Yönler ve Yollar-1” (Görsel-40) isimli bu eserde ön planda flu bir atmosferin içerisinde elleriyle iki farklı yönü işaret eden bir figür resmedilmiştir. Sol arka planda ise bir kadın figürü ve daha geri planda da lekelerin içerisinde kaybolan siluet görünümleriyle kompozisyon örgüsü tamamlanmıştır. Mekanda soğuk renklerin hakimiyetine karşın figürlerde sıcak renkler kullanılarak imgedeki vurgu daha güçlü kılınmaya çalışılmıştır. Resmi soyut bir ortam içerisinde baştan sona kuşatan lekesel fırça hareketleri mekandaki yüzeyselliği oluşturan en önemli faktör olarak ön plana çıkmaktadır. Bunun yanı sıra plastik açıdan mekanın genel

atmosferindeki iç içe geçmiş belirsiz yapı içerik olarak figürlerdeki belirsizlikle bir özdeşlik oluşturmaktadır. Durmam gereken yer bana öğretildiği gibi burası mı? Yoksa başka dünyalar, başka yol ve yolculuklar, başka nefes alıp vermeler mümkün mü? Gibi insanın varoluşuna yönelik sorgulamalara gidilen bu eserde merkezde yer alan figür, bu soruların öznesi konumunda betimlenmiştir. Eserde diğer çalışmalardan farklı olarak kolaj tekniği uygulandığı için malzeme açısından bir zenginlik söz konusudur. Kağıt, koli kartonu ve plastik gibi materyallerin resmin yüzeyine yapıştırılmasıyla mekanda deneysel bir atmosfer oluşturulmuştur. Bu yöntem resimde leke, renk ve doku ilişkisinde spontane bir uygulamanın önünü açarken imgelemlerle mekanın buluşmasında daha özgün bir dilin ortaya çıkmasını da sağlamıştır.

Görsel-40: Evrim Ataseven Yönler ve Yollar-1, 2012, Duralit Üzerine Karışık Teknik, 100x160 cm. Ataseven’in “Yönler ve Yollar-2” (Görsel-41) isimli bu eseri incelendiğinde resmin sağ köşesinde yer alan ve mekanın büyük bir bölümünü kaplayan figürün, arka plandaki açık renk tonlarıyla zıtlık oluşturacak şekilde soğuk renklerin hakimiyetiyle oluşturulduğunu görüyoruz. Bulunduğu konumun zıt istikametindeki bir yeri işaret eden figürün iyi ve güzel şeylere dair bir metafor olarak kullanılan çiçekleriyle aidiyet arayışını sembolize ettiği söylenebilir.

Mekanda ise derinliği meydana getirecek hiçbir perspektif unsuru yoktur. Bu bağlamda resmin biçimlenmesinde tamamen yüzeyin etkin hakimiyeti söz

konusudur. Çizgisel arayışlar ve farklı yönlerde kullanılan fırça hareketlerinin oluşturduğu renk lekeleriyle imge oluşumuna gidilmiştir. Özellikle figürün karşı yönü işaret eden kol bölgesindeki çizgiler, sadece formun sınırlarını belirleyen bir araca dönüşerek zemin üzerinde boşluğu çevreleyen bir kontur haline gelmiş ve mekanla iç içe geçmiş bir bütünleşme sağlamıştır.

Görsel-41: Evrim Ataseven, Yönler ve Yollar-2, 2012, Tual Üzerine Akrilik, 100x140 cm. “Yönler ve Yollar-3” (Görsel-42) isimli bu eserde tam merkezde ve ellerini ki yana açmış pozisyonda farklı iki yönü gösteren figür, resmin odak noktasını oluşturmaktadır. Onun hemen arka tarafında bulunan ve arkaya doğru gittikçe iyice silüet görünümü alan figürlerle de kompozisyon bütünlüğü sağlanmıştır. Resmin genelindeki renk anlayışında kompozisyonun tamamına nüfus eden canlılıktan uzak, griye çalan pastel tonlar hakimdir. Bu etkiye figürlerde desen tadı veren çizgisel arayışlar eşlik etmektedir. Aynı zamanda bu çizgisel arayışlar lekesel etkilerle bir düzlem halinde ele alınan mekanın içerisindeki imgelemin ortaya çıkmasını sağlayan en temel unsur olmuştur.

John Paul Sartre’ın “Gizli Oturum” adlı tiyatro eserinde geçen “Cehennem

başkalarıdır” (Sartre, 1995: 50) sözü bu eserin ortaya çıkışındaki genel perspektifi

ortaya koymaktadır. Toplum, toplumun yaratmış olduğu kurallar, sistem, bu sistemin parçası olan insanlar ve mevcut olan bu yapı içerisinde insanın kendine yani özüne

ulaşma çabası… Bu bakış açısından yola çıkarak eseri incelediğimizde resim içerisindeki figürlerin hepsi bir başka yönü ve aslında bir başka kişiyi göstermektedir. Bu noktada her bir figür öznesi olduğu kendi merkezinde bir diğer kişiyi öteki olarak adlandırmaktadır. Bu durumda bir başkası için de kendisi öteki konumuna gelmektedir. Bu döngü içerisinde bir başkasını işaret ettikçe de kendisine yabancılaşarak mevcut sistemin bir savunucusu durumuna gelmekte ve paradoksal bir şekilde kendi cehenneminin taşlarını örmektedir. Eserde bu bakış açısı üzerinden “ben ve öteki” gibi varoluşsal kavramlar irdelenmeye çalışılmıştır.

Görsel-42: Evrim Ataseven, Yönler ve Yollar-3, 2012, Tual Üzerine Karışık Teknik, 100x160 cm. “Kaçış Oyunları” (Görsel-43) isimli çalışmanın sol tarafında yer alan kadın figürüyle birlikte sağ tarafta eliyle kadının omzuna dokunmuş bir pozisyonda resmedilen erkek figürü eserdeki betimlemenin ana karakterlerini oluşturmuşlardır. Duruş ve ifadelerinden bir diyalog içerisinde oldukları sezinlenmektedir. Arka kısımda ise toplumu simgeleyen siluet şeklinde figürler yer almaktadır. Bu eserde yine diğer çalışmalarla paralellik içerecek şekilde toplum, toplum içerisindeki kadın erkek ilişkisi, kimlik arayışları ve birey olabilme gibi konular irdelenmiştir. Lekesel bir altyapıya sahip resimde arka plandaki siluet formlar açık-koyu kontrastlığı kullanılarak oluşturulmuştur. Ön plandaki figürlerde kullanılan canlı renk tonları ve kontursal etkiler taşıyan çizgisel hareketlerse bu kısmın ön plana çıkmasını sağlamış,

anlatımı güçlendirmiştir. Leke, form ve mekan arasındaki iç içe geçen lekesel hareketler resimde yüzeysel bir kimliğin ortaya çıkmasını sağlamıştır.

Görsel-43: Evrim Ataseven, Kaçış Oyunları, 2012, Tual Üzerine Akrilik, 100x140 cm. “Edilgen Bekleyiş” isimli bu eserde (Görsel-44) resmin odak noktasında birbirlerine çapraz bir pozisyonda farklı iki yöne bakan bir kadın ve erkek figürü yer almaktadır. Kadının hemen ön hizasındaki akordeonla birlikte figürler arasındaki bütünlük ilişkisine baktığımız zaman yine üçgen bir yerleştirme planı ile kompozisyon örgüsünün tamamlandığı görülmektedir.

Oruç Aruobanın “Yola çıkan kişi, hep yalnızdır gerçi, ama-yanında, onunla

birlikte yürüyenler bir yana bırakılsa bile-, hep bir önceki yerde bıraktıkları, ve, bir sonraki yerinde bulacakları, yanındadır, onunla birliktedir – ‘yalnız’ değildir yani, tam anlamıyla..yola çıkan kişinin, hep, ayağına takılır yerleşikler her ne kadar ‘yardım’ etmek, ‘yol göstermek’ gibi bir ‘iyi niyet’leri olsa da; yerleşikler nereden bilsinler ki yolu?! kişi yola çıktı mı, yanında başka kişiler –başka yolcular- bulabilir; oysa yerleşti mi, bulacakları, olsa olsa, ‘komşular’dır.” (“Sanal 8”, 2019)

tümcesinden yola çıkılarak oluşturulan bu resimde kadın ve erkek imgesi üzerinden gidilen yollar, yönler ve arayış gibi kavramlar plastik anlamda irdelenmeye çalışılmıştır.

Renk açısından ise Ataseven’in incelen diğer resimlerden farklı olarak bir rengin açık ve koyu valör tonlarıyla oluşturulmuş daha yalın bir anlayıştan söz edilebilir. Bu yapı içerisinde mekan bez üzerine atılan astar olarak kalmış, herhangi bir derinlik arayışına gidilmemiş ve imgelemin oluşumunda düz bir zemin olarak kullanılmıştır.