• Sonuç bulunamadı

3. BÖLÜM: EVLENME

3.4. Evlilikte İnançlar

Azerbaycan’da evlilik geçiş dönemi daha sağlam, kolay ve hayırlı geçmesi için bir sıra işlemlerin yapılması veya yapılmamasına inanılır; bu işlemler kendi içinde yüzyıllarca tecrübe, deneme-yanılma, coğrafya özellikleri ve mitlerden alınmış düşünceleri taşımaktadırlar.

Geçiş dönemlerinde kümelenen adetler, gelenekler, töreler ve törenlerin içerisinde yer alan işlemler ve uygulamalar bir ülkenin ya da belirli bir yörenin geleneksel kültürünün ana bölümlerinden birini oluşturur (Örnek 2000:131).

Evlilik geçiş döneminde çeşitli bölümlerde inançlar, gelenek ve görenekler kendi yapısında ve düzeninde anlatılırdı. Burada yazı içerisinde dile getirilmeyen konular sıralanmıştır.

Nişanlı kızın yüzüğünü hangi kız yastık altına koyup uyursa, rüyasında gördüğü kişiyle evleneceğine inanılır.

Eski dönemlerde gelin bey evinde attan indiği an, damat üç kere ata biner ve inerdi.

Böyle yapmasaydı, “Al avradı” ata binip, gelin çiftli olurdu. Çiftli kadının bebeği yaşamazdı.

Gelin baba evinden eşinin evine yola çıkarken, elinde pirinç tutarak, bahtı bağlı kızların ismin söyleyip yere tane tane serperdi.

Gelinin damat evinde geçirdiği ilk akşam, Tanrıdan dilediği üç isteğinin kabul edildiğine inanılır.

Kebin kesmeden sonra, gelin başörtüsünü bekar bir kıza verirse, sonra o kız evlenir.

Gelin düğün alyansını ilk kime verirse, hangi kız parmağına takarsa, gelin ardınca o evlenecek diye inanç vardır.

Gelin baba evinden eşinin evine yola çıktıktan sonra kem gözlü birisi gelinin erkek çocuğu olmasın diye ardınca arpa serperse gelinin erkek çocuğunun olmayacağına inanılır.

Gelinin önünde kesilen kurbanın kellesini kendileri yemeleri gerekir, yoksa gelin iyi bir ev kadını olmaz.

Gerdek gecesi, kız veya erkek hangisi ayaklarına basarsa, basılan kişinin dili kısa ve basan kişinin dili uzun olur (evde sözü geçerli olur).

İmam evlilik sigesini okurken gelinin tuttuğu dilekleri yerine gelir.

Kına gecesi, gelin hangi bekâr kızın saçına bilmeden kına yakarsa o kız tezlikle evlenir.

Bir hikye esasında eski zamanlarda gelin evde saçını tararken, kayınpederi gelini o halde görür, gelin utandığından dolayı Allah’tan kuş olmasını diler, derhal gelin tarağı kafasında olan bir kuşa çevrilir ve Bubbu kuşu (hüthüt) olur.

Yeni gelinin çarşafını boşanmamış bir kadın keser.

Gelin başı açık halde (kapalı değildi) hamur yapmaktaydı, kayınpederi gelip onu o halde görünce, gelin utanır ve hamur kabından başka bir nesne bulmayıp kafasına çevirir ve kaplumbağaya dönüşür.

Gelin kırk güne kadar yeni doğum yapan bir kadını ziyarete gitmemelidir. Çünkü kadını çille basar ve hasta olur.

Çağdaş dönemde evlenme geçiş dönemine aid olan zengin gelenek ve törenlerin kaybolma sebeplerinden biri ailelerin “Geniş Aile” yapısından “Çekirdek Aile” yapı haline gelmesidir.

İranlı ailenin son elli yıl içindeki değişimleri, sürekli ve kesin olmuştur. Uzun zaman, bir tür aile şekli vardı ve sosyologlar böyle aileleri “Geniş Aile” olarak kaleme almışlardır. Bu aile İslam şeriatı ve gelenekler üzerine kuruluydu. Din, gelenek ve ekonomik üretim şekli, tarım toplumunu oluşturmaktaydı ve böyle aileler “ataerkil”, “ata yerli” ve “erkeğe dayalı” bir yapıya sahiplerdi ve babanın gözetimi altında yönetilirdi. Aile köy ve şehir toplumunda üretim ve tüketim birimiydi. Kadının sosyal durumu çok küçüktü ve sadece çocuk doğurma, ev işleri yapma ve bazen tarım işleri ile sınırlıydı. Çocuklar babanın adını taşımaktaydı ve aile evi farklı kuşakları kendinde bulundurmaktaydı ve gelenekler korunuyordu. Evlilik ve boşanma, miras ve çocuk bakımı kuralları hepsi İslam fıkhı üzerine kurulmuştur ve aile içi ilişkiler hep önceden kabul görmüş kurallara dayalıydı (Behnam 1973: 13-14).

“Çekirdek aile” iki kuşak baba-anne ve çocuklardan oluşmaktadır. Çekirdek aile yeni sanayileşmiş toplumların bariz bir göstergesidir. Böyle ailelerin çoğalması sosyal hareketlenme ve kişiselliğin büyümesi, sosyal hukuk ve ideallerin insan saadetini ve memnuniyetini çoğalması sonucunda gerçekleşmiştir (Haşemi 2012: 15-16).

Ailelerin değer yapısında gerçekleşen değişimler sonucunda İranlı ailelerin yaşam tarzlarının değişimini gözlemlemekteyiz. Geniş aile büyük dört duvarlı bir ev, odalar ve ortak bahçe içinde yaşamaktaydı ve aile hepsi aynı evi paylaşırdı. Ailenin kendi yaşam tarzı vardı.

Masraflar, sofra ve yemek pişirme hepsi ortaktı ve aile bu işlerin hepsini paylaşırdı. Ev eşyalar normal ve lüks olmayan eşyalardı ve her ailede benzer şekilde kullanılırdı ancak çekirdek ailelerin çoğalması, geleneksel yaşam tarzı aileye göre genişledi ve çekirdek aile kentsel göstergelerin gölgesi altında yeni bir formda şekillenmeğe başladı. Daireler ve

apartmanda küçük boyutlarda yaşamak ve elektrikli eşyaları kullanmak yeni davranışların ortaya çıkmasına neden oldu.

Birçok toplumda geleneksel işlemler ve törenler köy ortamlarında yapılır ve korunur ama köy ortamıda değişim ve evrimden uzak değildir. Eski toplumlarda kültür değişimi çok düşük bir hızla devam ederdi ve bazen doğal ve doğal olmayan olaylar ile gerçekleşirdi ancak toplumların genişlenmesi ve teknolojinin ortaya çıkması ile, kent ve köy toplumlarında ilişkiler daha yakınlaştı. Bunun sonucunda kent yaşamının olguları köy toplumlarına geçti.

Diğer taraftan köylülerin kentlere göçü, daha iyi bir sağlık ve kültürel yaşam elde etmek için aynı halde iyi bir iş bulup ve şehirlerin lüks yaşamından yararlanmak için de söz konusu oldu.

Araştırmacılar göçü ekonomi, sosyal-kültürel ihtiyaçların karşılanması ve ardından ulusal ve yerel düzeyde nüfus değişimlerinin sonucu olarak kabul ederler.

Bu nüfus değişiminin en bariz sonucu aile yaşam tarzlarında görünmektedir. Bu arada geçiş dönemleri ailelerin yapı ve ilişkilerinin en önemli yapısal unsuru olduğu için şu nufüs değişiminden çok etkilenmektedir. Köylü ve Yörük42 aileler ilk başta kentsel bir yaşamın tam olgularına yaşam gücüne sahip değillerdi ancak zamanın geçişi ve yerel kültürel öğelerin renk değişmesi, göçmen aileleri kültürel entegrasyon dönüşümüne maruz bırakmıştır.