• Sonuç bulunamadı

2. BÖLÜM: DOĞUM

2.3. Doğum Sonrası

2.3.3. Alkarısı Tasarımı (Albastı hastalığı)

Albasması olarak tarif edilen bir diğer nokta da çocuğun sürekli ağlaması ve huzursuz olması ve nefesinin kesilmesidir. Çocukta albasmasını önlemek için akşam çocuğun bez veya giysileri dışarıda bırakılmamalıdır.

Anadolu’nun kimi bölgelerinde, al karısı kırmızı boya, silah ve meşaleden korkar. Kişi kendi eline siyah boncuk takarsa al kadının elinden korunmuş olur. Lohusa ve bebeğe al basmaması için başvurulan çareler şunlardır:

Lohusa ve bebeğin bulunduğu yere Kur’an, demir (makas, bıçak), soğan, tuz, ekmek, nazarlık, konulur.

Bebeğin beşiğine kurdun eli asılır.

Annenin yakasına iğne takılır.

Anne yalnız kaldığında eline veya çevresine bir demir, özellikle bıçak, bırakılırdı.

Bebeğin kıyafet ve bezleri ikindiden sonra dışarıda bırakılmaz.

Bebeğin kırkı çıkana kadar öğleden önce yıkanır. İkindiden sonra yıkanmaz.

Anne ve bebeğin yatağının çevresine demirle çizgi çekilir.

Annenin yatağının altına kurt derisi konulurdu.

Söylenenlere göre “zahı” uyuduğunda al arvadı onunla konuşur. Kadın ona “evet” veya

“hayır” cevabı vermemelidir. Çünkü o zaman albasıp ciğeri çıkartılıp ölür. Evdekiler kadın uyduğu zaman çok dikkatli olurlar, anne kendi kendine konuşursa “evet” veya “hayır” derse veya nefesi kesilir zor nefes alırsa albasmış diye evin kapısının önünde köpekler boğuşturulur, silah atılır, at kişnetilir. Bu işleri al arvadını korkutmak için yaparlardı. İnanca göre al arvadı kadının ciğerini aldıktan sonra onu ırmağa götürüp yıkayıp yiyecek, bu nedenle evdekiler yaptıkları işlemlerin ardından, çevik bir kişi ırmağa gidip suyu kılıçlardı.

Rivayete göre bir kadın al arvadını tuzağa düşürebilir, yakalayabilir, sonra da ona büyü yapabilirdi. Zahı, al arvadının yakasına bir iğne takarak onu kendisine köle edebilir ve evinde

çalıştırabilirdi. Bu durumdan kurtulmak isteyen al arvadı, birinden yakasında olan iğneyi çıkarması için rica eder. O kişi iğneyi çıkarırsa al arvadını serbest kalmış olurdu ve al arvadı kendi evine dönerdi. Bazen de al arvadı kendisini normal insan şekline bürünerek evinde süt emen bebeği var olan eve giderek evdekilerden yakasından iğneyi açmasını rica eder.

Yakasındaki iğneyi çıkardıklarında al arvadı serbest kalmış olurdu. Al avradı gittiği evi halkının misafirperverliğinden memnun olursa hayırlı dualar ederdi, memnun olmazsa evdekilere lanet ederdi. Al arvadının söylediği hayırlı dualar şunlardır: “Suyunuz serin, ekmeğiniz sıcak olsun.”, “Sofranız dolu olsun.” , “Ocağınız dolu, kazanınız kaynar olsun.”

Al arvadının lanetleri ise şunlardır: “Her zaman sofranızda kaşık eksik olsun.”, “Eliniz hamur, karnınız aç olsun.”, “Her zaman evinizde çöp olsun.”, “Ekmeğiniz parçalansın.” Bu hayırlı duaların veya bedduaların ev sahibinin yaşamında gerçekleştiğine inanılmaktaydı. Al arvadı, kendisini serbest bırakan kişiye ve ailesinin yedi kuşağına kadar dokunmaz. Geçmişte babalarımızdan biri al arvadını serbest bırakmış ve bu nedenle al arvadı bizim aileye dokunmaz, diye anlatımlarda bulunan bazı aileler vardır (Paknejad 2014: 39).

Al arvadından ve genellikle kemgözlülerden korunmak için kullanılan demir, bıçak, makas, demir şiş, toka iğnesi ve demir madeni para formunda sadece Azerbaycanda değil birçok halk arasında yaygındır.

Bıçağın sembolik kullanımı kullanan halka göre farklıdır. Genellikle çoğu bölgelerde bıçak şer güçleri savunma yeteneğine sahiptir ve demir sembolizmi yönüne ilişkindir.

Demirin sembolik anlamı konusunda farklı kültürlerde bazen zıt anlamlara ulaşırız.

Genellikle demir güçlülük, sertlik, dayanıklılık ve şiddet ve esneklikle ifade olur ve yetersiz şekilde maddi niteliklerini göstermekte kullanılır (Chevalier 2005: 326 ).

Kullanılan başka bela savurucusu “Ekmek”tir. Ekmek de diğer şer güçleri savunmak için yeni doğum yapmış kadının yastığı altına konulur. Ekmeğin şer güçlerinden koruduğu hususunda çok fazla konuşulmuyor. Çünkü tarımla geçimini sağlayan hayatların kültüründe ekmek, hayat sembolüdür ve bundan ötürü ölümle zıttır. Hristiyan, Mitraism, Zerdüşt gibi dinsel ayinlerde ekmeğin halkı korumakta önemli rolü etkin olarak görülür (Emirgasemi 2011: 221).

Bazı insanların haset ve kıskanma duyguları bebek ve anneyi etkiler. Onları hasta veya tedirgin eder. Azerbaycan’da kemgöze “Bed nazar” veya “ Göz değmek” terimleri kullanılır.

Kemgözlülerden korunmak için dua ve Kur’ân ayetleri yazdırılır. Beze sarılarak bebeğin elbisesine takılır ve çoğunlukla bezin yeşil olması tercih edilir. Günümüzde kentlerde “Ve en Yekat…23” ayeti plak, kolye veya altın bilezik olarak yapılıp kullanılır. Bazı bölgelerde siyah veya mavi boncuk bebeği kemgözlerden korumak için kullanılır ve bu boncuğa “Göz boncuğu” denilir. Göz boncuğunun birkaç türü bulunur. Bir türünde bir yanı beyaz ve diğer yanı mavi taştan yapılan göz nazarlık kırkı çıkmamış bebeğe takılmaz çünkü bebek korkar.

Kırkı çıkmamış bebeğe kullanılan göz nazarı kemikten yapılır ve diğeri de mosmor içi boş boncuktur ki çocuğun kundağına takılır. “Akik” veya “Heyik”de diğer bir göz nazarıdır, kemgözden korunmak için kullanılır. Günümüzde kadınlar bu taşları kemgözlerden korunmak için ve aynı zamanda süs olarak gümüş ve altın maddelerden oluşan kolye veya yüzük modellerde kullanırlar.

Bir başka nesne “Şeve” isimli kapkara taştır ki anne ve bebeği kara basmasından korur. Taşı bebeğin elbisesine takarlar. Kişiye zarar değdiği zaman taş çatlar. Böylece anne ve bebeğe gelecek olan kötü şeyler taşın çatlaması ile savrulmuş olur.

Yeni doğum yapan kadını koruyan diğer taşlar şunlardır:

Kan boncuğu (Gan mıncığı): Yeni doğum yapmış kadının kanı kesilmesi için taşı eline verirler böylece kanı kesilir.

Al kulağı: Kadın bebeği doğduktan sonra kendisini kötü hisseder, taşı başının üzerine koyarak veya eline alarak iyileşir.

Sancı boncuğu (Sancı mıncığı): Kadının doğumu yaklaştıkça sancısı olur. Bu taşı eline verirler böylece sancısı kesilir (Parniyan 2008: 3-4).

23 Ve en Yekat ..., Kalem süresinin 51 ve 52’nci ayetleridir. Bazı Şia yorumculara göre bu ayetler kem gözlülük konusundadır, bu nedenle nazardan korunmak için bu ayetleri çeşitli şekillerde kullanılır.

Köylerde kadınlar bozuk paraları (sikke) boyalı ipe takarak kolye gibi süs eşyası ve bela savurucusu gibi kullanırlar. Metal paraları delip kolye yapmak bulunan çeşitli ve farklı süs eşyaları vücudunun herhangi bir yerinde bulundurmak cin ve diğer şer varlıklarından korunmalarını sağlar. kullanmak köylü kadınların paraya düşkünlüklerin göstergesi değil esas amaç elbiselerinde cin ve diğer şer varlıklardan korunmak için metal, özellikle demirin savurucu gücüne sahip olmaktır.