• Sonuç bulunamadı

2.23. Alanla İlgili Yapılmış Çalışmalar

2.23.2. Evlilik Uyumu ile İlgili Yapılmış Çalışmalar

Abbott ve Brody (1985), 210 çalışan kadın eşin evlilik uyumu ve ev ortamlarının duygusal kalitesini karşılaştırdılar. Annelerin cevapları tüm çocuk gruplarında toplandığında, çocuksuz kadınlar, tüm anne kategorilerinin toplamından daha yüksek seviyede evlilik uyumu ve ev ortamının duygusal kalitesini bildirmişlerdir. Yapılan ileri analizler, farklılıkların esas olarak iki çocuklu anneler ve erkek çocuklu annelerden kaynaklandığını ortaya koydu. Kız çocuğu olan anneler, çocuksuz kadın eşlere göre, evlilik uyumu ve ev ortamının duygusal kalitesi konusunda önemli farklılıklar bildirmediler. Bu çalışmanın sonuçları, düşük evlilik kalitesinin, belli türde çocuğa sahip annelere özgü olabileceğini göstermiştir.

Kişilikle ilgi beş-faktörlü modeli kullanan Bauchard (1999)’ın çalışması, kişilik özelliklerinin evlilik uyumuna katkısını araştırmaktadır. Çalışmanın sonuçları, öz-bildirimli ve partner-bildirimli kişilik özelliklerinin, hem erkekler hem de kadınlar için öz-bildirimli evlilik uyumu konusunda önemli yordayıcılar olduğunu göstermiştir. Kişilik özelliklerinin, evlilik uyumunun nevrotikliğin etkisi üzerine katkıda bulunduğu ortaya çıkarılmıştır.

Blum ve Mehrabian (1999)’ın evlilik doyumu üzerine yaptıkları çalışma sonucu göstermiştir ki daha memnun ve daha hâkim (üstün) ruh haline sahip katılımcılar ve daha memnun ruh haline sahip arkadaşları olanlar evliliklerinde daha mutluydular. Memnuniyet, psikolojik uyumun genel bir göstergesidir ve bulgular, iyi uyuma sahip kişiler ve iyi uyuma sahip eşleri olan kişilerin evlilikte daha memnun olduklarını göstermiştir. Memnuniyetsiz ve itaatkâr (yani depresyon/sıkıntılı) kadınlar, evlilikte oldukça yüksek düzeyde mutsuzdu. Memnuniyet ve hâkimiyetteki kişilerarası ruh hali benzerliği, evlilik doyumu ile olumlu bir ilişki içerinde olmalarına rağmen, bireysel ruh hali puanları ayrı değişkenler olarak ele alındıklarında ortaya çıkan bulgularla karşılaştırıldığında, doyum konusunda, benzerlik daha zayıf ve biraz da yanıltıcı bir yordayıcıydı.

Addis ve Bernard (2002)’ın yaptığı çalışma Ellis’in duygusal özelliklerinin yanı sıra (kaygı, merak ve öfke) irrasyonel inançlarının hangi yönlerinin, evlilik danışmanlığına katılan çiftleri evlilik danışmanlığına katılmayanlardan ayırdığını, ve ayrıca Locke-Wallace Evlilik Uyumu ile ölçüldüğü şekliyle çiftlerdeki evlilik uyumu seviyelerini belirlemek üzere tasarlanmıştır. Yapılan analizler sonucunda, Albert Ellis’in bireysel partnerin duygusal özellikleri ve evlilik uyumu, buna eşlik eden irrasyonel inançlar ve doyumsuzluk ile ilgili önerilerini destekler gibi görünmektedir. Evliliğin işlememesi ile ilgili en güçlü bağlantıya sahip boyutların, kendi kendini düşürme (Self-downing) ve rahatlama ihtiyacı olduğu ortaya konulmuştur.

Jose ve Alfons (2007)’un yaptığı bu çalışmada, yaş, eğitim, çocuk sayısı, çalışma statüsü, evliliğin süresinin evlilik doyumuna etkisi incelenmiştir. Sonuçlar, ilk defa evlenen yetişkinlerle tekrar evlenenlerin evlilik doyumu arasında önemli istatistiki farklılıklar olduğunu gösterdi. Cinsiyet düzeyindeki bir araştırma, erkekler ve kadınlar arasında istatistiki olarak anlamlı bir fark ortaya koymuştur. Demografik değişkenler arasında, evliliğin uzunluğunun etkisi, evlilik doyumu konusunda oldukça önemliydi. Ayrı bir analizde, yaş ve çocuk sayısının katılımcıların cinsel uyumu üzerinde istatistiki olarak anlamlı bir etkisi olduğunu ortaya çıkardı. Buna göre, yaş, çocuk sayısı ve evliliğin uzunluğunun, cinsel uyum ile, eğitim başarısının da genel hayat uyumu problemleri ile anlamlı derecede pozitif bir korelasyon içerisinde olduğu bulundu.

Batool ve Khalid (2012)’in yaptıkları çalışma, evlilik kalitesinin öngörülmesinde duygusal zekânın rolünü inceledi. Çalışma değişkenlerinin analizi, duygusal zekâ ve örneğin evlilik uyumu ve çatışma çözme gibi evlilik kalitesi göstergeleri arasında önemli ölçüde pozitif bir ilişki olduğunu ortaya koydu. Sadece kişilerarası ilişki becerisi, empati, iyimserlik ve iç dürtü kontrolü (duygusal zekanın boyutları), evlilik kalitesinin göze çarpan yordayıcısı olarak görünmektedir.

Kalkan (2002) evlilik ilişkisini geliştirme programının evli çiftlerin evlilik uyum düzeylerine etkisini incelemiştir. Araştırmanın deney ve kontrol grubu toplam 28 evli kişiden oluşmaktadır. İstatistiksel analizler sonunda evlilik ilişkisini geliştirme grubuna katılmanın evli bireylerin evlilik uyum düzeyleri üzerinde anlamlı farklılıklar oluşturduğu bulunmuştur. Ayrıca deney ve kontrol grubundaki çiftlerin

evlilik uyumlarına ilişkin ön-test ve son-test sonuçlarının cinsiyete göre değişme göstermediği bulunmuştur.

Güleç, Hassa, Yalçın ve Yenilmez (2011) tedaviye başvuran infertil çiftlerde, infertilitenin cinsel işlev ve çift uyumu üzerindeki etkisini değerlendirmişlerdir. Çift uyumunda infertilite grubundaki hem kadın hem de erkeklerin kontrol grubuna göre daha fazla sorunları olduğu saptanmıştır.

Yalçın (2014) kadınların sosyo-demografik özelliklerinin evlilik uyumunu ne düzeyde etkilediğini araştırmıştır. Kadınların olumlu iş yaşantıları ev yaşantılarını etkilemektedir. Evlilik uyumlarıyla yaşları arasında anlamlı düzeyde farklılık vardır. 41 ve üzeri yaş grubundaki kadınların evlilik uyumları, 21-30 yaşlarındaki kadınlara göre daha yüksektir. Kadınların çocuk sayılarına göre evlilik uyumları arasında anlamlı farklılık yoktur.

Erdoğan-Taycan ve Çepik-Kuruoğlu (2014) evlilik uyumu ile demografik özellikler, eşlerin bağlanma özellikleri, mizaç ve karakter özellikleri arasındaki ilişkinin araştırılmasını amaçlamışlardır. Evlilikte sorunlar yaşayan çiftlerde kadın ve erkeğin birbirlerini daha az güvenilir buldukları, kadınların erkekleri ilişki içinde kopuk ve kontrolcü, erkeklerin ise kadınları bağımlı olarak niteledikleri saptanmıştır. Bu çiftlerde kadınların bağlanma stillerinde kaçınma ve kaygı boyutlarının öne çıktığı, erkeklerde ise kaçınma boyutundan yüksek puanlar alındığı görülmüştür.