• Sonuç bulunamadı

2. BÖLÜM: DİJİTAL OYUN ENDÜSTRİSİ ve YARATICI EMEK

2.3. Yaratıcı Emek ve Çalışma

2.3.1. Esneklik

Yaratıcı emek ve çalışma açısından esneklik en temel kavramlardan biri olarak görülmektedir. Yaratıcılık ve esneklik çoğu zaman birbirlerine eşlik eden iki kavram olarak karşımıza çıkmaktadırlar. Esnek çalışma da yaratıcılık gibi neoliberal ideoloji çerçevesinde yüceltilen ve olumlanan bir söylem içerisinde kurgulanır. Esneklik dendiğinde ilk olarak çalışma saatlerinin esnekliği akla gelse de aslında zaman, mekân, ücret, istihdam, iş, vasıf gibi pek çok boyutta karşımıza çıkabilmektedir (Standing, 2015:

19). Örneğin, piyasaya bağlı olarak ücretlerdeki esneklik, talepteki değişikliklere odaklı olarak çalışanların ücretlerinin değişkenliğini ifade eder. Bu da kapitalizm açısından kısa vadeli ekonomi hedefleriyle, piyasaya bağlı olarak değişime ve dönüşüme her daim açık olunmasıyla tutarlılık sergiler. Esnek istihdam ise, kapitalizmin piyasadaki talebe göre istihdam düzeylerinde değişimlere ihtiyaç duyması doğrultusunda kurum ve kuruluşların benimsediği politikalara işaret etmekte ve sonraki başlıkta açımlanacak olan istihdam güvencesizliğine yol açmaktadır.

Esnekliğin bir diğer boyutu ise iş esnekliğidir. Bu da çalışanların şirketin ihtiyaçları

doğrultusunda farklı işlerde çalıştırılmasını ifade eder. Örneğin dijital oyun stüdyosunda çalışan bir görsel tasarımcının, ihtiyaç olduğu takdirde yönetimsel veya bilişsel başka işleri de gerçekleştirmesi, çalıştığı işin esnekliğini göstermektedir. Bunun için de vasıflarda esneklik önemli rol oynamaktadır. Çalışanların vasıflarının kolayca ayarlanabilmesini içeren vasıfların esnekliği (Standing, 2015: 19) özellikle yaratıcı emek söz konusu olduğunda, yaratıcılığın ölçülebilirliği olmaması sebebiyle daha belirgin hale gelebilmektedir. Yaratıcı endüstrilerde çalışanların çoğunlukla açık ve net iş tanımlarının bulunmaması da bu esneklik biçimleriyle beraber düşünülebilir. Kısacası kapitalizm, esnekliğe farklı biçimlerde ihtiyaç duymaktadır. Yaratıcı emeğe yatırım yapılarak değer üretilmesi, çalışma, üretim ve tüketim anlamında akışkan ve yeni, hızlı ve adapte edilebilir olma hali, esneklik ve esnekliğin sözü edilen boyutlarıyla da ilişkilidir.

Zygmunt Bauman, “esneklik”in günümüzün savsözü olduğunu söyler: “Esneklik güvence garantisi olmayan, sıkı bağlar ya da ileride yükselme ümidi sunmayan, zaman sınırlı ya da esnek sözleşmelerden, önceden haber vermeksizin ve tazminatsız işten çıkarmalardan başka bir şey vaat etmeyen işler demektir”. Dolayısıyla çalışanlar da genellikle vazgeçilmez olmadıklarının, işlerinin ya da pozisyonlarının geçiciliğinin farkındadırlar (Bauman, 2017: 236). Mark Banks (2007: 36) de kültürel endüstrilerde esnek bir çalışan olmanın aslında kişinin ticari çıkarları desteklemek için ne gerekiyorsa yapması gerektiği anlamına geldiğini belirtmektedir. Çoğunlukla daha uzun çalışma saatleri veya sosyal olmayan saatler gerektirdiğini, ek sorumluluklar, şirket talepleri doğrultusunda yer değiştirme ve kişinin kendisini iş dışı bağlılıklarının ötesinde ve üzerinde, şirketin ticari zorunluluklarına adamasını gerektirdiğini söyler.

Yaratıcı emek sürecinde, yaratıcı çalışmanın doğasında olduğu kabul edilen esneklik;

çalışma saatleri ve disiplininde (biçiminde/tarzında) yaygın biçimde görülmektedir.

Özgünlük, özerklik ve özgürlük anlatılarıyla örülü yaratıcılık kavrayışı, güvenceli, uzun

soluklu, katı mesai saatleri olan veya alışılagelmiş çalışma mekânlarıyla bağdaşmaz.

Bunun yerine riskli, yenilikçi, bireysel, değişken ve güvencesiz çalışmayla örtüşür. Uzun çalışma saatleri, geçicilik, kendini adama ve gönüllü çalışma, yaratıcı emeğin özelliklerini tarif eder ve esnekliğin de bir parçasıdır.

Esnek çalışma saatlerinin; çalışanlara kendilerine daha fazla zaman ayırabilmeleri ve yaratıcı üretim sürecinde ihtiyaç duyulduğu savlanan “özgür çalışma” olanağı sağladığı düşüncesiyle, pek çok çalışan tarafından gerekli olduğu düşünülmektedir. Buradan hareketle, esnek çalışmanın yaratıcılıkla da ilişkili olarak özgürlük ve bağımsızlık çağrışımları olduğu söylenebilir. Bu, yalnızca çalışma zamanının değil, boş zamanın da organizasyonunu içermektedir. Yaratıcı endüstrilerde, esnek çalışma saatlerinin, çalışanlar açısından gündelik hayatlarını daha özgür biçimde planlayabilme olanağı sağladığı düşünülebilir. Tüketiciler açısından ise günün her saati her yerden çeşitli hizmetlerden faydalanabilme imkânı yaratır. Bu açıdan esneklik aslında çalışma zamanından ve koşullarından çok daha fazlasını dönüştürmektedir (Crary, 2015: 39).

Esneklik her ne kadar özgürlüğü, bir yere veya bir şeye bağlı kalmamayı ve seçeneklerin bolluğunu çağrıştırsa da Sennett (2013: 11), esnek kapitalizmin karakter konusunda bazı soruları karşımıza çıkardığını vurgular: “Sabırsız, mevcut ana odaklanan bir toplumda, hangi özelliğimizin kalıcı değer taşıdığına nasıl karar verebiliriz? Kısa vadeye kilitlenmiş bir ekonomide nasıl uzun vadeli hedeflere sahip olabiliriz? Her an parçalanan ve sürekli olarak yeniden şekillenen kurumlarda, karşılıklı sadakat ve bağlılık nasıl sürdürülebilir?”

Bu sorular sayesinde esnekliğin yalnızca iş, çalışma ya da ekonomi ile değil, yaşam biçimleriyle ve kapitalizmin ihtiyaç duyduğu öznelliklerle ilişkili olduğu anlaşılmaktadır.

Sennett (2013: 51), değişime açık olmayı ve koşullara ayak uydurabilmeyi, özgür eylem için gereken karakter özellikleri olarak gördüğümüzü ve değişme yeteneğimiz sayesinde özgür olduğumuzu düşündüğümüzü belirtir. Ancak, günümüzde yeni ekonomi-politiğin,

özgürlüğe duyulan kişisel arzuya ihanet ettiğini söyler. Bürokratik rutine karşı isyan ve esneklik arayışı, bizi özgürleştirecek koşulları yaratmak yerine, yeni iktidar ve kontrol yapıları üretmiştir.

Katı bürokrasi biçimlerini eleştiren ve risk almaya vurgu yapan esnekliğin, insanlara kendi yaşamlarını şekillendirmede daha fazla özgürlük tanıdığı söylense de yeni kapitalist düzen, geçmişin kurallarını yürürlükten kaldırarak yerine yeni kontrol mekanizmaları sunmaktadır. Fakat bu yeni kontrol ve denetim mekanizmalarını anlamak oldukça zordur, çünkü yeni kapitalizm genelde okunaksız bir iktidar rejimidir (Sennett, 2013: 10).

Esnekliğin zamanı, yeni bir iktidarın zamanıdır ve bu anlamda düzensizlik yaratır, ancak sınırlamalardan kurtulmamızı sağlamaz (Sennett, 2013: 65). Oyun ve işin iç içe geçtiği, kapalı birer disiplin mekânı olmasa da açık bir denetim mekânı haline gelen çalışma mekânları buna örnek verilebilir (Artun, 2014: 16).

Esnek iktidar zamanı, Jonathan Crary’ye göre 7/24 bir farksızlık zamanına işaret eder. Bu zaman karşısında insan hayatının kırılganlığı giderek bir yetersizlik haline gelmektedir.

Böylece emek açısından, dur duraksız ve sınırsız çalışma fikri, akla yatkın, hatta normal kılınır (Crary, 2015: 20). Söz konusu normalleşme aynı zamanda sömürünün esnekleşmesini de beraberinde getirir. Çalışma zaman ve mekânı ile boş zaman ve özel alanın iç içe geçmesiyle, sömürü de hem ekonomik hem duygulanımsal hem de kültürel anlamda toplumsal yaşam ve gündelik hayatın her yerine ve anına yayılır. Sömürüdeki esneklik yoğunlaşmış olur ve gündelik hayatın ve yaşam tarzlarının detaylarında gizlenebilme olanağı bulur. Yaratıcı ve esnek çalışmayla zaman ve mekân bağlamında görece daha özerk hale gelen emek sürecinde, sömürünün öznesini, nesnesini ve biçimlerini işaret edebilmek zorlaşır.

Yaratıcı çalışma için vaadedilen özerklik ve esnekliğin faydaları çoğunlukla güvencesizlik tarafından sarsılmaktadır (Cohen, 2014: 63). Evden çalışma ya da freelance

çalışmada bunu gözlemlemek daha kolaydır. Yasalarda serbest sözleşmeciler olarak sınıflanan freelance çalışanlar, birden çok müşteri için parça başı çalışır veya kısa süreli projeler için kiralanırlar (Cohen, 2014: 60). Parça başı çalışma, ücretleri düşürmenin ve çalışma gününü uzatmanın bir yolu olsa da kültür işçileri için freelance çalışmak, nerede ve ne zaman, ne üzerinde ve kiminle çalışacaklarına ve işin nasıl yapılacağına ilişkin biraz denetim kazanmanın yolu olarak istihdam ilişkisinden bir kaçış sağlar (Cohen, 2014: 60).

Freelance çalışma bir özgürlük söylemi içerisinde kurulurken aynı zamanda sermaye için de kusursuz bir düzenlemedir. Firmalar, istihdam giderlerinden kurtulabilir, kısa süreli bir proje için freelance çalışana başvurabilir ya da tamamlanmamış çalışmaları satın alabilirler. Fakat diğer taraftan üretimin riskleri ve maliyetleri ortadan kalkmamış, rekabet ile güdülenen, emek güçlerinin maliyetini düşürmek için geniş bir pazarlık seçeneği sağlayan işçilerin üzerine yüklenmiştir (Cohen, 2014: 61). Freelance çalışanlar kendi emek süreçleri üzerindeki denetimlerini işverenler için daha esnek ve uzun süre, daha az ücretle takas etmektedirler (Cohen, 2014: 69). Burada, çalışanların kendi emek süreçleri üzerinde denetim olanağı buldukları esnek çalışma, çalışanlara kendi kendilerini motive etme, disipline etme bakımından öz-yönetimsel bir görev yüklemektedir.

Bireyselleşme de bu noktada hayata yayılır. Bauman’ın belirttiği gibi, ekonomik bağlamdaki özelleştirmeyi, denetimin kaldırılmasını bireysel ve gündelik hayat bağlamında da düşünmek mümkün görünmektedir. Gelişme, artık kolektif değil, bireysel bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Bireylerin, şikâyet ettikleri durumu geride bırakmak ve kendilerini daha doyurucu koşulların olduğu bir seviyeye yükseltmek için, kendi akıllarına, kaynaklarına ve becerilerine başvurmaları beklenir (Bauman, 2017:

201). Bauman buna ek olarak, esnekliğin evrensel bir durum olduğu bir dünyada, bireysel hayatın her alanına sızan keskin ve çözümsüz kuşku, şüphe koşulları altında yaşadığımızı söyler (2017: 202). Esneklik ilkesi tarafından yönetilen bir hayatta, yaşam stratejileri ve gelecek planları kısa vadeli, geçici, değişken olmak durumundadır (Bauman, 2017: 204,

205). Bu da beraberinde yine hayatın her alanına yayılan belirsizlik durumunu getirmektedir.

İş hayatı her zaman için belirsizliklerle dolu olmuş olsa da Bauman, günümüzde “şiddetli bir bireyselleşme hareketi” olarak yeni bir tür belirsizlikle karşı karşıya olduğumuzu söyler. Bu hareket, birleştirmekten çok böler ve “ortak çıkarlar” fikri, gittikçe daha çok belirsizleşir. Bu anlamda artık “ortak bir dava” oluşturacak şekilde bir araya gelmeyen korkular, kaygılar ve acılar tek başına yaşanır. Bu da dayanışmanın olanaklılığını kısıtlamaktadır (Bauman, 2017: 218). Bireylerin, kendilerinin ve hayatlarının biricik mimarları olarak, esnek ve belirsiz bir hayat içerisinde, tek başlarına ve çoğu zaman birden fazla alternatifi olan kısa vadeli planlamalarla yaşamlarını sürdürmeleri, aynı zamanda güvencesiz çalışma koşullarını, güvencesiz ve güvensiz bir yaşam biçimini de içselleştirmelerine neden olmaktadır.