• Sonuç bulunamadı

Eski Eser Kaçakçılığı ve Bu Konuda Yapılan Yasal Düzenlemeler

3. OSMANLI ÜLKESİNDE ESKİ ESERLERE KARŞI İLGİNİN BAŞLAMASI VE

3.2. Eski Eser Kaçakçılığı ve Bu Konuda Yapılan Yasal Düzenlemeler

XIX. yüzyılın ikinci yarısında Osmanlı Devletinde seyahat eden, yabancı araştırmacıların işlemleri 1869-1874 ve 1884 tarihli eski eser nizamnamelerine göre düzenlenmiştir. İlerleyen süreçte, XIX. yüzyıla ait on eski eser nizamnamesinden sonraki dönemlerde, bu konudaki işlemleri yürütmek amacıyla nizamname hükümlerine uygun olarak bazı düzenlemeler yapılmıştır. Böylece yabancı araştırmacılara verilecek izinler bu esaslara göre düzenlenmiş ve bu düzenlemeler vilayetlere tebliğ edilerek bu konuda vilayetlerin görev ve sorumlulukları bildirilmiştir. Yabancı araştırmacıların faaliyetleri böylece kontrol altına alınmaya çalışılmıştır.

XIX. yüzyıldan önceki dönemlerde yabancı araştırmalar için merkezde yürütülen işlemlerde seyahat etmek isteyen yabancı araştırmacılar öncelikle kendi memleketlerinin elçiliklerine müracaat etmekteydiler. Bu müracaatları, Osmanlı sınırlarında seyahat edeceklerin adını amacını nereye gideceğini, beraberinde bulunan kişileri belirten ve izin isteğini içeren bir dilekçe ile sadrazamlığa bildirilmekteydi. Böylece söz konusu dilekçeye istinaden izin verilmekte ve bu konuda bir yol emri çıkarılmaktaydı. Yol emri çıkmadan önce izinin verilip verilemeyeceğine dair yapılan incelemelerde başvuran kişiyle ilgili bu konuda

44

ahitname olup olmadığına bakılarak veya daha önce izin verilmiş örnekler göz önüne alınarak izin verilip verilmeyeceği kararlaştırılıyordu.

Devlet tarafından gönderilen yol emirlerinde, seyahat eden kişinin adı, nereye gideceği gibi bilgiler ile yanında kaç kişinin de bulunduğu yazmaktaydı. Bu emirlerde gidilecek yol güzergâhındaki görevlilerden yolcuların korunması ve bunların sağlıklı ve sorunsuz olarak gidecekleri yerlere ulaştırılmaları hedeflenmiştir.

XIX. yüzyıldan önceki bu uygulamaların daha sonra çıkarılan talimatnamelerle daha da düzenli hale getirildikleri görülür. XIX. yüzyılın sonlarında çıkarılan talimatnamelerle Osmanlı Devleti sınırlarında araştırma yapmak isteyen yabancı araştırmacılar özellikle vatandaşı bulundukları devletin İstanbul’daki Sefaretine müracaat etmektedir. Söz konusu müracaat bir takrirle Osmanlı Devletinin Hariciye Nezaretinden daha sonra Dâhiliye Nezaretine bir tezkire göndermek suretiyle bildirilmektedir.93

Dâhiliye Nezareti’ne aktarılan müracaat, önce sadarete iletilmekte, daha sonra sadrazam tarafından bir arz tezkeresi hazırlanarak padişahın onayına sunulmaktadır. Son müracaat makamı olan padişahın uygun görmesi üzerine bu konuda bir irade-i seniyye çıkarılarak, aynı yol üzerinden Dâhiliye Nezaretine izin işlemlerin gerçekleştirilmesi gerektiği bildirilmektedir. Nihayet irade-i seniyye’ye istinaden Dahiliye Nezareti tarafından izin talep eden yabancı araştırmalara verilmek üzere açık bir tahrirat düzenlenmektedir. Söz konusu tahrirat düzenlenirken araştırmacılara bazı şartlara uymaları kaydıyla müsaade verilmekte ve bu müsaadenin şartları ziyaret edilecek vilayetlere de bildirilerek vilayetlere gönderilen emirlerde yabancı araştırmalara kolaylık gösterilmesi özellikle tavsiye edilmiştir.

Bütün bunların akabinde, yabancı araştırmacıların seyahat ettikleri bölgelerde bazı suiistimallerde bulunmaları bu konuda Müze-i Hümayun Müdürlüğünü Maarif Nezareti bünyesinde harekete geçirmiştir. Böylece seyahat etmek amacıyla müracaat eden yabancı araştırmacı ile ziyaret etmek istediği güzergâh hakkında bir tahkikat yapılarak araştırma yapılmasında sakınca olup olmadığı tespit edilmek istenmiştir. Bu kararlardan sonra 27 Ağustos 1894 tarihli bir talimatname ile yabancıların

45

güzergâhlarını anlatan bir tezkere vermeleri ve kendilerine tebliğ edilen koşulları kabul etmeleri kaydıyla bir mürur tezkeresi verilmesi kararlaştırılmıştır. 10 Kasım 1898 tarihinde genel bir tebligatta imparatorluğun bütün vilayetlerine gönderilmiştir. Bu şartları yerine getiren araştırmacılar seyahatleri esnasında âsar-i atika Nizamnamesine uygun olarak” gezdikleri yerlerde harabeler haricinde ve dâhilinde kazı yapmamaları yazılı veya resmi eski taşlardan zerre kadar bir parça almamaları veya taşları altüst etmemeleri şartıyla sadece toprak üstünde bulunan eski eserler ve yazılı taşlar üzerinde inceleme yapma, ölçümlerini alma, fotoğraflarını çekme hakkına sahip olabilmektedirler. Son olarak, seyahatlerin tamamladıktan sonra gezilerinin sonuçlarını içeren raporlarının bir suretini de Müze-i Hümayuna göndermeleri istenmiştir.94

Daha öncede ifade edildiği gibi, Avrupalıların Osmanlı memleketlerinde ve Anadolunun pek çok bölgesinde yürüttükleri kazılar ve çıkan eserleri kendi ülkelerine götürmeleri neticesinde Osmanlı Devletini bu alanda düzenlemeler yapmak mecburiyetini doğurmuştur. Bu amaçla 26 Nisan 1863 tarihli emirnamede kazı ruhsatının bulunacak “asar-ı atikadan ikili olanlardan birer adedi Devlet-i Aliye Müzesi için alınmak, birli olanları kendisine terk olunmak ve bir mahalle alamet ve yahud sa’ir süretle vaz’olunmuş âsâr-i atika merkûz olduğu mahalden ihraç alınmak” şartıyla verileceği belirtilmiştir. Ancak bu hüküm son derece zayıf ve yetersiz kalmıştır.

Bu basit düzenlemeden sonra yedi maddeden oluşan 1869 tarihli nizamnamenin birinci maddesinde, bu tarihten itibaren Osmanlı Devleti’nde araştırma ve kazı yapmak isteyenlerin Maarif nezaretine müracaat etmeleri gerektiği açıkça ifade edilmektedir. Ayrıca nizamnamenin müracaat etmeleri gerektiği açıkça ifade edilmektedir. Ayrıca nizamnamenin 5. maddesinde eski eser çıkarmak isteyenlere verilecek izin yalnız yeraltında bulunan eşyayı çıkarmak için geçerli olduğu yerüstünde bulunan eserlerden veya onların müştemilatından herhangi bir şey kopartılmasının kesin olarak yasak olduğu bildirilmiştir. Nizamnamenin 6. maddesine göre ve yabancı bir devlet resmen kazı yapmak için başvurursa buna yalnız padişah izin verir.

46

1869 yılındaki nizamnameden sonra kazılar için birtakım yeni esaslar getiren 1874 tarihli nizamname çıkartılmıştır. 1874 nizamnamesine göre; “kazı ruhsatı almak için doğrudan doğruya mahalli hükümet vasıtasıyla Maarif Nezareti’ne başvurulacaktır. (madde 3). Resmi ruhsat olmadıkça ve arazi sahibi icazı edilmedikçe kazı yapılması yasaktır. Bu duruma karşı gelecek olanların bulacakları eski eserler “kamilen” zapt edilecek ve ayrıca bu kişilere göre hapis cezası uygulanacaktır. Ayrıca kazı çalışması arazinin sahibinin rızası olmadan yapılmış ve arazi bundan zarar görmüşse, bu zarar da tazmin ettirilecektir. (madde 7) kazı yapılması için gerekli olan ruhsat maarif Nezareti tarafından hükümetin onayı alınmak suretiyle verilecek ve kazı yapana kazıda çıkarılacak eserlerin (madde 8). Kazı faaliyetlerinin eski eserler nizamnamesi gereğince yürütülüp yürütülmediğinin kontrolü İstanbul’da zaptiye nezareti vilayetinde mahalli hükümet tarafından yapılacaktır.95

Kazı ruhsatı, kazı yapılacak alanda kazı yapılmasında bir mahsur olmadığı hakkında mahalli hükümetten onaylı bir senet alınması ve ayrıca ruhsat için müracaat eden kişi tarafından Meclis-i Maarifin tespit edeceği miktarda yatırılması veya muteber bir kefil alınması şartı ile verilecektir. (madde 10). Bununla birlikte kazı ruhsatının süresi iki seneden fazla olmayacaktır. Ancak kazı süresi sona erdiğinde kazıya devam edilmek istenirse süre uzatılması mümkün olacaktır. (madde 12) Diğer taraftan kazı yapılacak olan bölge herhangi bir köy veya kasaba hududunda tecavüz etmeyecektir. Ruhsat talep eden kişi kazı yapacağı bölgenin haritasını çıkaracak ve nezarete teslim edecektir. (Madde 13) Mabet, tekke, medrese gibi umumun yararlandığı alanlara zarar vererek kazılar yapılmayacaktır. (Madde 14) Ruhsat verildikten veya kazıya başlandıktan sonra kazı yapılmasında bir mahzur görülür ise kazı devlet tarafından tatil edilebilecek ve tatilden dolayı kimse tazminat iddiasında bulunmayacaktır. (madde 15) Bu sırada elde edilen eserler mahzur ortadan kalkmadıkça kazı yapana teslim edilmeyecektir. (madde 16). Devlet memurlarına görev daireleri dahilinde bulunan alanlarda kendi şahsi mülkleri hariç kazı veya daireleri dahilinde bulunan alanlarda kendi şahsi mülkleri hariç kazı veya define ruhsatı verilmeyecektir. (Madde 17) Ruhsatnamenin sahibi tarafından bir başkasına terk edilmesi ve satılması yasaktır. (madde 18) Aynı zamanda bir kişiye iki ayrı bölge için kazı ruhsatı verilmeyecektir. (madde 19) Ayrıca ruhsatname tarihinden

47

itibaren üç ay zarfında kazıya başlanmaz veya başlandıktan sonra özürsüz iki ay terk edilir ise ruhsatname hükümleri geçersiz olacaktır. (madde 20) kazı için yapılacak her türlü masraf ruhsat sahibi tarafından karşılanacaktır. (madde 22) Ayrıca mülkiyeti herhangi kimseye ait olmayan ya da kimsenin “tetimme-i sükna”sında* bulunmayan arazilerde devlet kazı yapmak isterse bankalarına ruhsat verilmez. (madde 23) Devlet kişiler elindeki yerlerde de kazı yapabilir ancak vaki olarak hasarsın tazmin ettirilmesi gerekmektedir. (madde 24)

Ancak 1874 tarihli nizamnamenin bütün bu maddelerine rağmen kazı gözetiminin biraz yüksek tutulduğu görülür. Zira kazı yapanların yanı sıra devamlı bir yönetici vermek hususu ancak hükümet nezareti mütemadiyen icrası müşkül olacak derecede memurdan bâid” olan yerlere hasredilmiştir. (madde 21). 96

1874 tarihli nizamnamenin 25 ile 30. maddeleri kazı sırasındaki işlemlere ayrılmıştır. 25. maddeye göre gerek tesadüfen veya gerekse kazı yoluyla elde edilmiş olan eserleri bulanlar, yanlarında görevli memur bulunmuyorsa on gün içinde durumu hükümete haber vermeye mecbur olurlar. Bu sürede haber vermeyenler, bulduğu eserin devlete ait hisse dışında kalan kısmının ¼ oranında ve kıymetinde para cezasına çarptırılır. 26. maddeye göre, kazıda bulunan eserler Maarif Nezaretinden alınacak matbu kadarı 2 nüsha deftere tek tek işlenecek ve defter hükümete ve kazı sahibi tarafından imzalanacak veya mühürlenecektir. Bu defterler tasdik edildikten sonra birisi kazı yapana verilecek diğeri mahalli maarif komisyonunda veya idare meclisinde kayıt olunduktan sonra Maarif Nezareti’ne gönderilecektir. 27. ve 28. maddeye göre ise kazı sonrasında eserlerin taksimi yapılacak, bu taksim mevcut deftere ilave edilecektir. Ancak taksim sırasında bir tereddüt yaşanırsa telgrafla Maarif Nezareti’ne müracaat edilecektir. Nihayet kazı sahibinin nizamname şartlarına göre kazıyı tamamladığı anlaşıldığında depozitosu makbuz senedi olarak iade kılınacaktır.97

Ayrıca Osmanlı Devleti’nin herhangi bir tarafında olursa olsun yabancı devletlerce çıkarılacak gerek paralar (sikkeler) ve gerekse diğer eski eserlerin bir defteri milli eğitim Bakanlığına ulaştırılıp resmi izin

*Tetimme-i sükna: köy ve kasaba sınırlarında bulunan ve oturmayı tamamlayan yerler.

96 Muşmal, 2009a: 58-59. 97 Aytekin, 1997: 55.

48

olmadıkça çıkarılmayacaktır. Ad geçen eserlerin müzeye lüzumlu olanların satın alınması istenirse ruhsat (izin) verilecektir. (madde 32)98

1874 tarihli nizamnâmenin çıkarılmasından bir süre sonra Müze-i Hümayun Müdürlüğünün talebiyle Maarif Nezaretinin 18 Eylül 1875 tarihli tezkiresinde, yabancı araştırmacılara verilecek izinlerin ve yapılacak kazıların hangi şartlarda gerçekleşeceği hakkında sadrazamlığa bilgi de verilmiştir.

1884 yılında gerek tarihi eserlerin hiçbir kısıtlamaya tabi olmadan serbestçe Avrupa’ya akmasına izin verilirken ve gerekse ülke içinde yapılacak olan kazılara daha resmi ve somut uygulamaların getirildiği bir nizamname çıkarılmıştır. Bu nizamname ile eski eser arama şartları daha da ağırlaştırıldığı gibi buna göre kazı ruhsatı, Müze-i Hümayun’a mütealası ve Meclis-i Maarif’in tasvibiyle kararlaştırıldıktan sonra Maarif Nezareti’nin takriri üzerine Babı’âlinin izni ile verilecektir. (Madde 10)99 Ayrıca Osmanlı Devletinde ortaya çıkan eserlerin yabancı devletlere nakil ve ihracının kesinlikle yasak olduğu 8. maddesiyle100

bu bağlamda, kazı sonunda bulunan eserler devlete bırakılacaktır. Nizamnameye göre gerek devlete ait topraklarda ve gerekse başkalarının mülkünde kazı yapanlar bulacakları eski eserlerin sadece alanlarını fotoğraf ve resimlerini alabileceklerdir. (madde 12). Ruhsatsız kazı yapıların elde ettikleri eşyaya el konulacak ve ortaya çıkan zarar tahmin ettirilecektir. (Madde 13) Kazı yapanların ikramiye ve benzeri ödüller almak konusunda herhangi bir hakları yoktur. Bu konudaki tek istisna bir kimsenin mülkiyetinin kendisine ait olan arazide, inşaat esnasında tesadüfen, çıkacak eski eserler konusundadır. Bu durumda eski eserlerin yarısı arazinin sahibine verilir. Ancak bu paylaştırmanın nasıl yapılacağı, yani hangi eserlerin kime ait olacağı konusunda karar mercii devlettir. Ayrıca arsa sahibine bırakılan eserler üzerinde de devletin hakkı bulunmaktadır. (madde 14). Bu hükmün konuluş sebebi ruhsatsız yapılan kazılarda çıkacak eserlere korumaya ve ziyanına engel olmaya yöneliktir.

1884 tarihli nizamnamede kazı sırasında uyacak esaslar 1874 tarihli nizamnameye göre daha detaylıdır. Buna göre kazı yapacaklara Maarif Nezaretinden

98 Muşmal, 2009a: 59-60. 99 Aytekin, 1997: 55. 100 Shaw, 2009: 151.

49

matbu ve koçanlı iki defter verilecek bu defterlere kazı esnasında elde edilen eserler tek tek kaydedilecektir. Bu defterler kazı sonunda hükümet yetkilileri ve kazı sorumlusu tarafından imzalanacak veya mühürlenecektir. (madde 11) Kazı yapmak isteyenler kazı yapacakları mahallin hududunu gösteren bir harita tanzim ederek İstanbul’da ise Maarif Nezaretine veya vilayette ise valilere resmi ile birlikte takdim edilecektir. (madde 15)101 Bu maddeyle nizamnameyi hazırlayanların arkeolojiyi zengin yabancıları tatmin edecek bir araç olarak değil, bilim olarak algıladıklarını gösterir. Bunların akabinde kazı ruhsatının verilmesi için kazının yapılacağı bölgede kazı yapılmasında mahsur olmadığının tahakkuk etmesi, kazı yapılacak olan şahıs ise sahibinin rıza göstermesi kefalet akçesi vermesi gerekmektedir. Bu şartlar yerine getirildikten sonra ancak iki seneye kadar kazı izni verilecektir. Süresi yeterli gelmediği takdirde uzatılabilecektir. (madde 17). Müze sandığına ait olmak üzere kazı ruhsatnamelerinden kazı süresi bir günden altı aya kadar ise beş altı aydan bir seneye kadar ise on bir seneden iki seneye kadar ise 20 Osmanlı lirası harç alınacaktır. (madde 18) Ruhsatname tarihinden itibaren özürsüz üç ay kazıya başlanmaz veya başlandıktan sonra yine özürsüz iki ay terk edilirse, ruhsatnamenin hükmü geçersiz olacaktır. (Madde 19). Resmi ruhsatla kazıya başlandıktan sonra devlet tarafından bir mahzur görülür ise Maarif Nezareti’nin emriyle kazı tatil edilir. Bu tatil nedeniyle kazı yapanlar tazminat iddiasında bulunmayacaktır. (madde 20) Kazı yapılacak alanda hükümet tarafından uzman bir memur görevlendirilecek ve memurun harcı hane ve maaşı hükümete tayin edilerek ruhsatname müddetinden evvel tamamlanırsa, görevli memurun inşası için alınan miktarın kalanı ruhsat sahibine iade edilecektir. (madde 21) Devlet memurlarına görev daireleri dahilinde bulunan alanlarda kendi şahsi mülkleri hariç kazı veya define dahilinde ruhsatı verilmeyecektir. (madde 21) Devlet memurlarına görev daireleri dahilinde bulunan alanlarda kendi şahsi mülkleri hariç kazı veya define ruhsatı verilmeyecektir.(madde 22). Ayrıca ruhsatnamenin, sahibi tarafından bir başkasına terk edilmesi ve satılması yasaktır. (madde 23). Aynı zamanda bir kişiye iki ayrı bölge için kazı ruhsatı verilmeyecektir. (madde 24) Tesadüfen Asar-ı Atika bulan kimse İstanbul’a gün içinde Maarif Nezareti’ne taşrada 10 gün içinde mahalli hükümete haber vermeye

50

mecburdur. (madde 25) haber verdiği takdirde daha önce tahsil edilen kefalet akçesi makbuz senedi alınarak iade kılınacaktır. (Madde 26)102

1884 nizamnamesiyle bu maddeleriyle de görüldüğü gibi kazı izni verilmemesi belirli şartlara bağlanmıştır. Günümüzdeki uygulama da hemen hemen aynı esaslara dayanmaktadır. Nitekim 1884 nizamnamesi 1973 yılına kadar geçerliliğini korumuştur daha sonra aklamalar yapılmıştır. Bu belgeler incelendiğinde Osmanlı yönetiminin kazı izinleri için yerine getirilmesi gereken koşulları itibariyle uyguladığı görülür. Ancak izni alınmış olsa da imparatorlukta gerçekleştirilen kazılarda ortaya çıkan eserlerin Müze-i Hümayuna dönüşünü sağlamakta çok başarılı olduğu söylenemez.103

Diğer bir uygulama olarak kazılara komiser tayin edilmesini ayrı mütalaa edecek olursak; bu uygulama Dethier zamanında başlamıştır. Özellikle Troya eserlerinin kaçınılması üzerine bu görev daha da önem kazanmıştır. Müze memuru olan Makridi Bey 1878’de Troyada kazı komiseri olarak görev yapmıştır. Aydın ili eski eserler sorumlusu olan D. Baltazzi Beyin de 1880-1883’te Myrina’da 1880- 1881’de Assos’ta kazı komiseri olarak görev yaptığını görürüz. Nitekim Makridi Bey’de 1904-1907’de Baelbekteki Alman ekibine iştirak etmiştir. Ayrıca Dışişleri Bakanlığı’nda çalışan Ahmet Tevhid Bey, müzenin izni ile Rusya Arkeolojisi Enstitüsü’nün Manastır-Selanik arasında, Soroviçteki Patali Mezarlığı kazılarına, 1898 yılında komiser olarak katılmıştır.104

Osmanlı Devletinde 1869 tarihine kadar bir Âsâr-ı Atîka nizamnamesi olmamakla birlikte, eski eserlerin bir hukuki düzenlemeye alınması ilk kez 1858 tarihli ceza Kanunnamesinin 133. maddesi ile olmuştur. Söz konusu kanun sadece kutsal ve abidevi yapılara girişilecek saldırıların cezalandırılması muhtevidir. Bu kanun hükmünün yeterli olmadığı anlaşılınca, 1863 yılında 6. maddeden oluşan ilk Âsâr-ı Atîka Nizamnamesi yürürlüğe konmuştur. Ne yazık ki bu nizâmnâme

102 Muşmal, 2009a: 64. 103 Özkan, 2009: 95-96. 104 Özdoğan, 1993: 198.

51

taşınmaz eski eserleri yeterince koruma programında tutamadığı gibi geniş boyutta olmadığından yeteli koruma tedbirlerini de alamamıştır.105

Osmanlı topraklarında kazı isteğinde bulunan yabancılar için ayrı bir hukuki düzenlemenin bulunmaması, kazı yapmak isteyen yabancılara saraydan, birbirinin eşi çıkan iki eserden birini Osmanlı Devletine bırakmak şartıyla izin verilmişti. Osmanlı devletinin bu konuda yetişmiş bir uzmanı olmadığından konulan bu şart işe yaramamış ve kazıda çıkan eserler yurt dışına çıkarılmıştır.106 1968 tarihli mazbatada İngiliz tabiatlı Mösyö John Portre adında biri Aydında dört defa kazı izni almış ve İngiltereye pek çok Asar-ı Atika naklettiği halde bunlardan hiçbirini hükümete bırakmamıştır. Bundan böyle Avrupa bilhassa Fransa’da olduğu gibi Asar-ı Atika çıkaranlara izin verilecek fakat bunlar çıkardıkları eserleri yurtdışına nakletmeyecekler dahilde istediklerine veya hükümete satabileceklerdir. Her türlü antikanın teferruatına hiçbir zarar verilmeyecek böyle bir şey yapan olursa kanunen cezalandırılacağı belirtilmektedir. Açılacak müze için tahsis edilen yüzbin kuruş yeterli gelmeyeceği için bu miktarın iki yüzbin kuruşa çıkarılması ve bu hususta etraflı bir nizamname yapılarak bunun yürütülmesini sağlayan bir kurulun tayini hususu ve gerek müze kurulması, gerek kazı için alınacak izinlerin tatkiki Maarif Bakanlığına havale edilerek bir nizamname layihasında Bab-ı Aliye verilip sarayda eski cebehanede bulunan eserlerin kurulacak müzede toplanması ve iki yüzbin kuruşun Maarif bütçesine ilavesine maliye bakanlığına havalesi padişah onayına sunulmuş ve söz konusu meseleler padişah tarafından gözden geçirilerek uygun görülmüştür.107

Neticede süreç içinde bu alanda biriken meseleler 1869 yılında Osmanlı Devleti’nin bu alandaki ilk ciddi yasal düzenlemesi olan asâr-ı atika nizamnamesinin yürürlüğe girmesine yol açmıştır. Nizamnamenin girişindeki açıklamadan eski eser anlayışının “Avrupa’nın önem verdiği bir şey olmanın” ötesine gidemediği görülür. Bu yasayla toprak altından çıkarılan eserlerin yurt dışına çıkarılması yasaklanmıştır. Bunun yıllardır kazılardan çıkan eserlerin yurt dışına çıkarılmasına bir tepki

105 Aytekin, 1997: 53. 106 Çal, 2010: 25.

52 olduğunu söyleyebiliriz.108

Ayrıca araştırma yapacaklara sakınca görülmediği takdirde resmi bir ruhsat verilebileceği ruhsatların yalnızca toprak altı için geçerli olması her tür meskûkâtın yasağın dışında bulunması, toprak altından çıkacak eserlerin yerlerinden sökülmesi ve kırılmasının yasaklanması ve bu tür davranışların cezalandırılması gerektiği ifade edilerek bu konudaki yürütme Maarif Nezaretine bırakılmıştır. Maarif Nezaretince de elde edilen eserlerin yurt dışına izinsiz çıkarılması kesinlikle yasaklanmıştır.

Bazı kaynaklara göre 7 Ocak 1869 tarihinde hazırlanan asâr-ı atîka nizamnâmesi, 13 Şubat 1869 Nizamnamesi yürürlüğe konulmadığı için ilk eski eser nizamnamesi ancak 1874 yılında yayımlanabilmiştir. Bunda bu dönemde ülke içerisinde bu düzenlemeleri destekleyen genel bir fikir ortamının bulunmaması nedeniyle ilk eski eser nizamnamesinin çok fazla etkili olmadığı söylenmektedir.109

1874 yılı, Türk korumacılık tarihinde ilk asâr-ı atika nizamnamesinin çıktığı ve dolayısıyla da tarih ve sanat değeri taşıyan eski eserlerin imparatorluk sınırları dışında çıkarılmasının yasaklandığı, arkeolojik kazılarla ilgili konuların belirli esaslara bağlandığı yıldır.110

Yeni nizamname ilk bakışta her ne kadar Osmanlıları koruyor görünse de 111

kazıdan çıkan eserlerin 1/3’nü devlete bırakan 3. maddesiyle 112

uzun yıllar rastgele yapılan uygulamalarla ve ancak zaman aman engellenebilmiş olan tarihi eserlerin yurtdışına götürülmesi olaylarını yasallaştırır. Tarihi eserlerin korunması konusunda devlet görevlilerine uygulanacak yöntemlere ağırlık veren 1869 tarihli tezkirenin aksine, 1874’te çıkarılan ilk eski eser nizamnamesi esas olarak yabancılara hitap eder.113

Dr. Dethier’in Müze-i Hümayun müdürlüğü döneminde çıkarılan bu 1874 tarihli Âsâr-ı Atîka nizamnamesi 36 maddeden oluşmaktadır ve arkeolojik kazılar için birtakım esaslar getirmiştir. Nizamname, kazı yapılacak topraklarda arazi sahiplerinden izin alınması şartı koşar ve ibadethanelerde medreselerde, yollarda,

108 Çal, 2010: 25. 109 Muşmal, 2009a: 48-49. 110 Akın, 1993: 234. 111 Shaw, 2004: 110. 112 Çal, 2010: 25. 113 Shaw, 2004: 113.

53

mezarlarda kazı yapılmasını yasaklar. Nizamnamede 8. ve 22. maddeler kazı ruhsatı ve bu konudaki işlemlere ayrılmıştır.114

Nizamnamenin gevşekliğiyle ilgili olarak mesela Irak’taki Koyuncuk Kazısında çıkan 704 parça eserin paylaşımından sonra Osmanlı Devletine 23 eser kalmıştır.115

Padişahın iradesiyle tanınan birçok istisna, nizamnamenin gevşekliğini