• Sonuç bulunamadı

II. Tarih İçerisinde Ortadoğu

II.IV. Osmanlı Hâkimiyetinde Ortadoğu

2.5. San Remo Konferansı’nda Ortadoğu’nun Yeniden Görüşülmesi

2.5.3. Ermenistan Maddesinin Görüşülmesi

Londra Konferansı’nda en önemli mevzulardan biri olan Ermeni devleti ve sınırları konusu Amerika ve Milletler Cemiyeti’ne umut bağlanarak çözülmeye çalışılmış ama başarılı olunamadığı için konu sorun olarak San Remo masasına da taşınmıştı. Milletler Cemiyetine bel bağlayan Müttefikler henüz San Remo Konferansı başlamadan olumsuz yanıt almışlardı.

19 Nisan günü öğleden sonra Konferans’ın konusu Ermenistan’dı. Ortada kimsenin sorumluluğunu almak istemediği bir devlet vardı. Lord Curzon bu devletin henüz kâğıt üzerinde tasarlandığını belirttikten sonra vücut bulması ile birlikte Türklerin de tepkisiz kalmayacağını ve karara tepki vereceklerini söylemişti602. Haliyle böyle bir

tepki ile karşılaşacak olan müttefiklerin bunun karşılığında nasıl bir askeri tedbir alacakları ve ne kadar asker görevlendireceği önemli bir soruydu. Ancak bu soru devleti kurmakta kararlı olan İngiltere başta olmak üzere, Fransızların ve İtalyanların da hiç hoşuna gitmemişti. Zira hiç biri daha ortada hiçbir şey yokken dahi bir tek asker vermeye yanaşmamıştı603. Bu devlet için ortaya çıkan tavrı eleştiren de yine Lord

Curzon’du. Asker verilmese dahi kurulacak devlet için askeri malzeme ve maddi kaynak sağlanması gerektiğini ifade etti. Bu konuşmadan sonra askeri görevlilerin düşüncelerinin önemli olduğuna ve bu konuda Konferans’a bilgi vermelerine karar verilmiştir. Askeri yetkililer dışında Ermeni Milli Heyeti Başkanı Bogos Nubar Paşa’nın da fikirlerini beyan etmesine karar verildi. Konsey 26 Nisan öğleden sonraki oturumunu yine bu konuya ayırmış ve alınan karar üzerine toplantıya Bogos Nubar Paşa da katılmıştır604. Bogos Nubar Paşa’nın toplantıda konseye açıklaması gereken konular

şunlardır: Geniş sınırlarla kurulması planlanan Ermeni devletinin güvenliği nasıl sağlanacaktı. Bunu sağlayacak askeri bir güçleri varmıydı. Erzurum bu sınırlar,

600 Ahmet Ulubaş, a.g.m., s. 8. 601 Şayan Ulusan, a.g.m., s. 240. 602 Yuluğ Tekin Kurat, a.g.e., s. 97. 603 Paul C. Helmreich, a.g.e., s. 221. 604 Taner Baytok, a.g.e., s. 125.

içerisinde olmalı mıydı, evetse neden olmalıydı ve burada yaşayan Ermeni nüfusu ne kadardı. Bu nüfus bu şehri Müslümanlardan korumak için yeterli miydi?605

Bogos Nubar Paşa hâlihazırda savaşacak 15.000 kişilik bir kuvvete sahip olduklarını, eğer silah ve teçhizat desteği sağlanırsa kolaylıkla 40.000 kişilik bir ordu daha hazırlayabileceklerini söylemiştir. Hatta kendisine gelen istihbarata göre 5.000 ile

10.000 arasında Amerikan gönüllüsü heran Çukurova’ya gitmeye hazır

beklemekteydi606. Başka bir Ermeni temsilci olan Aharonian de ertesi gün konseyde konuşmuştur. İtalya Başbakanı Nitti Bogos Nubar Paşa’nın yanıtladığı soruları ona da sormuştur. Askeri destek verilirse Erzurum Ermeniler tarafından korunabilir mi sorusuna yanıt veren Avetis Aharonyan Mustafa Kemal Paşa önderliğinde başlayan direniş örgütünün sayı bakımından fazla olmasına rağmen bu sayının bir önemi olmadığını bu direnişçilerin zayıf ve düzensiz olduklarını söylemiştir. Ona göre Müttefikler tarafından ikmal edilmiş Ermeni kuvvetleri rahatlıkla Erzurum’u Müslümanların elinden alır ve sonrasında da elinde tutabilirdi. Bununla beraber Erzurum olmadan Ermeni devletinin güvenliğinin tehlikede olacağını söylemiştir607.

Bununla yetinmeyen Avetis Aharonyan Konseyi şu sözlerle ikna etmeye çalışıyordu: “Erzurum’un Ermenilere verileceğini duyan Türkler bu şehri zaten terk etmeye başlamışlardı. Bu nedenle sadece Erzurum değil Ermeniler aldıkları destekle çevre illeri de ele geçirebilirlerdi”608. Oysa bu söylem gerçeklerle örtüşmüyordu. Zira Erzurum

Kongresi ile halkın bölgeyi terk etmemesi için gereken tedbirler alınmış Türk kamuoyu Doğu illeri Ermenistan olamaz parolasıyla topraklarını kimseye vermeyeceklerini dünyaya duyurmuştur609.

Ermeni Heyeti üyeleri Bogos Nubar Paşa ve Aharonyan Müttefiklerin kâğıt üzerinde çizdiği devletin hayaline kendilerini öyle inandırmışlardı ki yine hayali ordular kurmuş, Erzurum’dan da vazgeçmek istemediklerini ısrarla belirtmişlerdi. Oysa ifadeleri ve iddaları inandırıcı ve gerçekçi değildi. Zira milli kuvvetler hakkında yaptıkları değerlendirmelerin ne kadar hatalı olduğunu kendileri de Müttefikler de kısa süre sonra anlayacaklardı.

605 Osman Olcay, a.g.e., s. 520-521.

606 Mehmet Sait Dilek-Evren Küçük, a.g.m., s. 966. 607 Taner Baytok, a.g.e., s. 126.

608 Serpil Sürmeli, “San Remo ve Erzurum”, Atatürk Üniversitesi Atatürk Dergisi, C. 4, S. 2, Erzurum,

2004, s. 115.

Türk kuvvetlerinin hafife alınmamasının gerektiğini ifade eden daha gerçekçi bir yaklaşımda bulunan isim Müttefik askeri uzmanlar heyeti başkanı Mareşal Foch’du. Ermenilerin mücadele etmek istedikleri devlet Türkiye idi. Bu devletin orduları terhis dahi edilmiş olsa bu bölgede dört tümenin izleri vardı. Yeniden toparlanmaları da o kadar zor değildi. Ayrıca Erzurum’u almak konuşulduğu gibi kolay olmayacaktır çünkü savunulması coğrafi olarak kolay bir şehirdi ve ulaşım yolları Türklerin denetimindeydi. O halde Erzurum’un Ermenilerin eline geçmesi oldukça zordu610. Artık Müttefiklerin kafasında Ermeni devleti ile ilgili kendi çıkarlarına göre fikirler belirlenmeye başlamıştı. Llyod George herkesin ortak isteğinin Erzurum’u Ermenilere vermek olsa da bunun bugünkü koşullarda mümkün olmayacağını ifade etmiştir. Çünkü Müttefikler taşın altına ellerini sokmadan bu konuyu çözmek istiyorlardı ama bu durumda da Ermenilerin Erzurum’a sahip olamayacakları ortaya çıkıyordu. Berthelot Ermenilere bir vaatte bulunduklarını ve bu vaadin içeriğinde Erzurum’un Ermenilere verilmesinin de olduğunu söylemişse de Llyod George duygusal davranmayarak oldukça kararlı bir tavır sergilemiştir. Erzurum’u Ermenilere vermenin bir bedeli olduğunu anlamış ve hiçbir devletin bu bedeli ödemek istemediğini rahatlıkla görmüştür. Sonuçta

Erzurum’un Türklerden alınamayacağı kararına varılmıştır 611 . Müttefiklerin

sorumluluktan kaçmak için ortaya attığı önerileriden biri de Ermenistan mandasınının sorumluluğunu alma tektifinin Norveç’e götürülmesiydi612.

Bu cevaptan sonra hem bu devleti kurmak hem de hiçbir maddi sorumluluk almak istemeyen Müttefikler, Ermenistan’ın yönetim sorumluluğunu almak istemediğini belirten Amerikan’dan yine medet ummaya başlamıştır. Wilson ise 3 Nisan 1920’de Doğu Anadolu’da bizzat inceleme yaparak Ermeni raporu hazırlayan General Harbourd’un tetkiklerini Amerikan senatosuna sevk etmiştir. Lloyd George İngiltere’yi zor durumda bırakacak Ermeni mandasını üstlenme fikri konusunda Amerika’ya baskıcı bir tavırla yeniden müracaat etmeye karar vermiştir613. İngiltere Milletler Cemiyeti aracılığı ile Amerika’yı yeniden oyunun içine çekmeye çalışmıştır. Amerika’nın başından beri savunduğu geniş sınırları olan bir Ermeni devletini kurmak için bu sınırlara Çukurova’yı dâhil etmek gerekiyordu. Ancak bu mümkün görünmemiştir. Oluşan şartlar içerisinde geniş sınırlarda bir Ermeni devleti kurulması için en önemli

610 Taner Baytok, a.g.e., s. 127; Osman Olcay, a.g.e., s. 524. 611 Mehmet Sait Dilek-Evren Küçük, a.g.m., s. 967.

612 Osman Olcay, a.g.e., s. 514. 613 Serpil Sürmeli, a.g.m., s. 111.

adım Trabzon, Van, Bitlis, Erzurum şehirlerinin bu devletin sınırlarına dâhil edilmesiydi. Ama tüm bunların gerçekleşmesi için ön şart tüm masraflarını da üstlenerek Amerika’nın bu Ermeni devletinin mandasını kabul etmesiydi614.

İngiltere Amerika’nın dikkatini yeniden çekmeye çalışmıştır. Bunu Ermenistan devletinin hudutlarını belirleme sorumluluğunu ABD’ye bırakarak yapmayı planlamıştır615. Kâğıt üzerinde devlet kurmaya çalışan Müttefikler San Remo’da da

başlarını derde sokmadan çözüm üretmeyi başarmıştır. İngiltere’nin 25 Nisan 1920’deki sabah oturumunda hazırladığı metin şöyleydi; ABD’nin kurulacak devletin mandaterliğini üstlenmesi için Başkan Wilson’a çağrıda bulunulacaktı. ABD’nin bu teklifi reddetmesi söz konusu olursa Wilson’dan kurulacak devletin hudutlarını belirlemesi hususunda hakemlik yapması talep edilecekti. Türkiye, Ermenistan ve bu konu ile ilgili diğer devletler Erzurum, Van, Bitlis şehirlerinin Türkiye ve Ermenistan hududu konusunda ABD Başkanı Wilson’un hakemliğine itiraz etmeyeceklerdi616.

Hazırlanan bu tasarı 27 Nisan 1920 tarihinde Amerikan Dışişleri Bakanlığı’na gönderildi. Bu tasarıya Amerika’nın verdiği cevap oldukça dikkat çekiciydi. ABD verdiği cevapta mandadan söz etmemiş yani bu teklifi yoksaymış ancak sınırlar konusunda devreye girmeyi kabul etmiştir617. Anlaşılan İngiltere’nin oynadığı oyuna

ABD de kendi kurallarına göre cevap vermiştir. Hem oyuna istediği zaman dâhil olmuş hem de kendini sorumluluk almaktan korumayı başarmıştır. ABD nihayetinde mandayı kabul etmemiş ama bu konuya dâhil olmayı başarmıştır. Wilson’un daha sonra çizdiği hudut Karadeniz kıyısından Giresun’un doğusundan bir noktadan başlayan, Erzincan’ın batı ve güneyinden geçen, Van Gölü’nün de dâhil olduğu bir devletti618.

2.5.4. Anadolu Topraklarıyla İlgili Alınan Diğer Kararlar (İzmir ve Trakya, İstanbul ve Boğazlar)

İzmir konusu Londra Konferansı görüşmelerinde oldukça tartışılan bir konu olmuştur. Bu konu da aşağı yukarı bir anlaşmaya varılmış Venizelos’un isteği doğrultusunda kararlar alınmıştır. Ancak konu San Remo’da Müttefikler tarafından tekrar görüşüldü. Bu görüşmelerde Venizelos için şok etkisi yaratacak önemli bir karar değişikliğine gidilmiştir. Londra Konferası’nda alınan bölgesel meclisin alacağı karar

614 Fahir Armaoğlu, a.g.m., s. 139-140. 615 A. Öner Pehlivanoğlu, a.g.e., s. 63.

616 Mehmet Sait Dilek-Evren Küçük, a.g.m., s. 968. 617 Serpil Sürmeli, a.g.m., s. 117.

gereğince Yunanistan’a bağlanabileceği kararı iki yıl içerisinde alınacak bir karara bağlıdır maddesi beş yıla çıkarılmıştır. Venizelos iki yıllık sürenin tamamen kaldırılması için çaba harcamayı planlarken böyle bir karar alınması aslında Venizelos’a Müttefiklerin attığı bir tokattı619.

San Remo’da İzmir ile ilgili alınan son karara göre İzmir ve dolayları Yunanistan’ın yönetimi ve denetimine bırakılacaktı. Yunanistan’ın hâkimiyetinde olacak bu yörede bir meclis kurulacak ve bu mecliste azınlıklar da kendilerini temsil edeceklerdi. Eğer bu meclis isterse Milletler Cemiyeti’ne başvurarak Yunanistan ile birleşebilecekti. Bu şartların yanı sıra Osmanlı Devleti İmroz, Bozcaada ve Ege Denizi’ndeki diğer adaları da Yunanistan’a verecekti620.

Atina’dan gelen Yunan gazetelerinde San Remo’da alınan kararlar ayrıntılı bir biçimde halka şu şekilde duyurulmuştur; Başvekiller ve Venizelos son kararlarını vererek İzmir’in Yunanistan’a verilmesini kararlaştırdı. Yunanistan İzmir’i kendisi idare edecek yalnız mahalli Meclisi Mebusan’da yönetime dâhil olacaktı. Bu vilayetin yönetim tarzı hakkındaki kanun Yunan Hükümeti tarafından yapılacak altı ay içerisinde onaylanması için Cemiyet-i Akvam’a gönderilecektir. Türkiye ile yapılacak antlaşmanın onaylanmasından bir sene sonra mahalli Meclisi Mebusan seçimi yapılacak ve Meclisi Mebusan’ın vazifesi kanun yapmaktan ibaret olacaktır. Antlaşmanın kabul ve tasdikinden sonra Meclisi Mebusan İzmir vilayetinin Yunanistan’a ilhakını talep etmek hakkına haiz olacaktır. Bu talep ve karar Cemiyet-i Akvam tarafından tetkik edilerek onaylanacak veya plebisit usulüne müracaat edilmesine karar verecektir. Türkiye’nin İzmir üzerinde hukuk hâkimiyeti kalacak ve Osmanlı bayrağı tarafından temsil edilecektir. Yunan Hükümeti İzmir’de mevcut asker bulunduracağından aşayiş ve kontrolü Yunan ordusu sağlayacaktır. İzmir ve çevresinde Osmanlı parasının kullanılmasına devam edilecektir. İzmir, İstanbul, Haydar Paşa, Batum, İskenderun, Yafa, Dedeağaç, Basra Limanları gibi serbest liman olacaktır. Yunanistan’a verilecek arazinin ölçüsü 19 bin kilometreden ibaret olacaktır. Sınırlara gelince kuzeyde Ayvalığın kuzeyinden ve takriben İzmir Körfezi’nin üzerinden takip ederek Soma’nın güneyinden sonra Yunan sınırı içine Kırkağaç ve Akhisar’a girdikten sonra sınır çizgisi güneye doğru uzar. Alaşehir ve Aydın Türkiye sınırlarında kalır. Türk Devleti’nin Anadolu’daki egemenliği Düveli Muazzamaca kabul edilerek onaylanmıştır.

619 Paul C. Helmreich, a.g.e., s. 656. 620 Mustafa Budak, a.g.e., s. 199.

Ermenistan’a da bazı topraklar verilecek ve Anadolu’da başka hiçbir devlete toprak verilmeyecek yalnız İngiltere, Fransa ve İtalya’nın ekonomik çıkarlarının korunması için nüfuz alanları gözetilecektir621.

Görüşülen bir diğer mesele de Trakya idi. Aslında bu konu da Londra Konferansı’nda görüşülmüş ve karara bağlanmıştı. Ancak belirlenen sınırla ilgili Signor Nitti ve Llyod George anlaşamamışlardı. Llyod George Yunanistan lehine ne kadar direniyorsa Signor Nitti de Venizelos’u rahatsız edecek bir karar alınması için bir o kadar ısrarcı davranıyordu. Aslında bu tartışmada Signor Nitti daha barışçıl ve gerçekçi bir tutum sergilemiştir.

Signor Nitti Konferans’ta sınırla ilgili kesin karara varmadan önce Midye-Enez sınırının Çatalca hattına çekilmesi halinde askeri anlamda nasıl bir sonuç doğuracağının aydınlatılması için Mareşal Foch’un bir sunum yapmasını istemiştir. Signor Nitti Mareşal Foch’a Yunanistan’ın Marmara Denizi’nin bir yakasına ve Gelibolu Yarımadası’na hâkimiyet kurmasının nasıl bir sonuç doğuracağını sormuştur. Mareşal Foch eğer Yunanistan buranın denetim ve yönetimini alırsa Boğazların kontrolünün güçleşeceğini bölgede denetim konusunda başka sorunların da ortaya çıkacağını söylemiştir622. Bu konu ile ilgili olarak Yunan gazeteleri yine haber yapmış ve Yunan

kamuoyuna elde ettikleri toprak paylaşımlarını duyurmuştur. Buna göre; Başvekiller Meclisi Türkiye’nin Avrupa’daki hududlarını kati olarak tayin eylemiştir. Neşrolunan bir tebliği resmiyeye göre Trakya Çatalca’ya kadar bütün Gelibolu şiphi ceziresi Yunanistan’a verilmiştir. Edirne’deki cemavi ve bazı ruhani ayrıcalıklar Türklerde kalacaktır. Gelibolu şiphi ceziresinde Yunanistan istihdamat yapacaktır. Çanakkale Boğazı’nın sağ ciheti Türkiye’de kalacak fakat sıkı bir tenasüt altında bulundurulacaktır. Marmara Denizi’nin sağ sahili Türklerde ve sol sahili Yunanlılarda kalacaktır623. (Bkz. Ek-2)

Boğazlar konusunda herhangi bir tartışmaya gerek kalmadan karar verilmiştir. Osmanlı Devleti’nin Boğazlar üzerinde hiçbir denetimi olmayacağı ve Boğazlardan Müttefiklerin uluslararası bir komisyon yönetiminde serbest geçişinin sağlanacağı şeklinde karara varılmıştır. İstanbul konusunda da karar verilmişti ancak Osmanlı Devleti’nin İstanbul’da kalması kararı Lloyd George’yi memnun etmese de bu konu da

621 BOA. , EUM. AYŞ. , 64/43.

622 Taner Baytok, a.g.e., s. 228

San Remo Konferası’nda nihayete ermiştir 624 . Ayrıca Boğazlarda savaş hakkı

tanınmayacak ve düşmanca davranışlarda bulunulmayacaktı625. Atina’dan gelen Yunan

gazeteleri San Remo Konferansı’nda Türkiye’nin parçalanması hakkında verilen bu kararı şu sözlerle duyurmuşlardı; Boğazların yönetimi şimdilik Türkiye ile sulh akdedecek Düveli Muazzama tarafından icra edilecek ve ileride bu yönetim heyetine Yunanistan, Romanya ve Rusya’da iştirak edecektir626. Ayrıca 23 Nisan 1920 tarihli

İleri Gazetesi Boğazların milletlerarası bir komisyon tarafından yönetileceğini ve İstanbul’da daimi olarak bir Müttefik temsilcisinin bulanacağını duyurmuştur627. (Bkz.

Ek-3)

2.5.5. Ortadoğu Manda Yönetimlerinin Kesinleşmesine Dair Alınan