• Sonuç bulunamadı

II. Tarih İçerisinde Ortadoğu

II.IV. Osmanlı Hâkimiyetinde Ortadoğu

1.5. Balfour Deklarasyonu

1871 yılında Prusya ve Fransa arasında yaşananan Fransa’nın yenildiği savaş birçok gelişmenin başlangıcı olacak, antisemitizm fikrinin Fransa’da yayılmasına neden olmuştu. Bu konunun görünür biçimde ortaya saçılması Gobineau ve çağının diğer sosyologlarından bazılarının temellendirmeye çalıştıkları “üstün ırk”düşüncesi özellikle Fransa’da tepkilerin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Yahudilerle ilgili olumsuz düşüncelerin toplumsal olarak Avrupa’da artması Siyonistleri harekete geçirmiştir. 1897’de Bazel’de bir kongre düzenleyen Siyonistler, Yahudilerin güvende olmadığını ve Yahudilerin güvenlinin sağlanması amacıyla bir coğrafya bulunması gerektiğine karar verdiler219. Siyonist liderlerden Theodor Herzl, bu konuda II. Abdülhamit’le görüşmek için beş kez İstanbul’a gelerek, Filistin toprakları için kendince kabul edilebilir bulduğu ekonomik teklifler sunmuştur. Herzl, ciddi ekonomik yardımların karşılığında II. Abdülhamit’den Filistin’in Yahudi iskânına açılmasını istemiştir220. II.

Abdülhamit Yahudilerin ettiği teklifleri reddetmiş ve Yahudilerin Filistin’i yurt edinme çabalarını önleme açısından önemli tedbirler almıştır221.

II. Abdülhamit’in aldığı tedbirlere rağmen Osmanlı Devleti’ni endişelendiren önemli bir gelişme yaşanmıştır. Siyonistler 1911’de yaptıkları toplantıda hedeflerinin Filistin’de güvenli bir bölge oluşturarak burada yaşamak olduğu kararını almış ve duyurmuşlardır. Bu açık açık Filistin’de ciddi bir Yahudi yerleşiminin olacağı anlamına geliyordu. Bu karar Osmanlı Devleti’ni daha dikkatli olmaya zorlayan bir gelişmeydi. Ancak yaşanan kargaşa ve Birinci Dünya Savaşı’nın çıkması Osmanlı Devleti’nin bu topraklar üzerindeki dikkatini dağıtmıştır. Siyonistler ise savaş başladığında herhangi bir tarafı desteklemedikleri şeklinde bir tavır takınmışlardır. Oysa Filistin’e göç etmeye başlamış Yahudiler, diaspora Yahudileriyle aynı fikirde değildi222. Osmanlı Devleti’nin

Siyonistlerin faaliyetlerine karşı aldığı tedbirler ve ekonomik tekliflere karşı verdikleri red cevabı Siyonistlerin Osmanlı Devleti’ni Filistin’de bir Yahudi Devleti kurmaya ikna edebileceklerine dair umutlarına son vermişti. Osmanlı yönetiminden umduklarını alamayan Siyonistler hedeflerini gerçekleştirmek için kendilerine yeni müttefikler aramaya başlamıştır.

219 Sabit Duman, a.g.e., s. 89. 220 Ömer Turan, a.g.e., s. 150-151. 221 Ömer Osman Umar, a.g.e., s. 296. 222 Sabit Duman, a.g.e., s. 90-91.

Birinci Dünya Savaşı’nda İtilaf Devletleri’ne yanaşan Yahudilere İngiltere ve İtilaf Devletleri kendi yönetimleri altında maddi yardımlar ve Filistin’de bir Yahudi vatanı oluşturma vaadinde bulunmuşlardır. Siyonist temsilcilerden Herbert Samuel Kasım 1914’de oldukça önemli bir aşama kaydetmiştir. İngiliz Dışişleri Bakanı Edward Grey ile görüşmesinde Filistin’de Yahudiler için bir yurt kurmanın gerekliliği konusunda onu inandırmıştır. İngiliz politikası ve hiyerarşisi Yahudileri sevindirecek yönde değişmeye başlamıştır. İngiltere Başbakanı olan Lloyd George Filistin’de bir Yahudi devleti kurmanın önemi üzerinde durmuştur. Bu konunun İngiltere’nin menfaatleri açısından bir zorunluluk olduğuna kanaat getirmiştir. Ancak kurulacak Yahudi devleti de İngiltere’nin kontrolünde olacaktı. 7 Şubat 1917 Yahudi Komisyonu ile İngiliz yönetimi temsilcileri Londra’da Haym Weizmann’ın evinde bir toplantı yapmış ve bu toplantı sonucunda Yahudiler istedikleri sözü almışlardır buna göre; Filistin’de İngiltere himayesinde bir Yahudi vatanı oluşturulacak ve Filistin’e yapılacak Yahudi göçleri kolaylaştırılacaktı223.

İngiltere için Filistin oldukça önemliydi zaten bu yüzden kendi denetimlerinde olan bir Yahudi devletine destek sözü vermişlerdi. Filistin, Asya ve Afrika arasında bir köprü durumundaydı. Mısır ve Süveyş Kanalı’na yakındı ve burada İngiltere’nin aleyhine gelişecek bir durum Hindistan’a giden yolu tehlikeye atabilirdi224ve bu

güzergâh İngiliz sömürgelerinin olduğu alanı kapsıyordu. İngiltere savaşı Almanya’nın kazanma ihtimalini de göz ardı etmiyor, Filistin’i de, savaştan sonra ortaya çıkma ihtimali olan Alman hâkimiyetini de yaptığı hesaplara dâhil ediyordu.

İngiltere ortaklarına sormadan Yahudileri kendi tarafına çekmek için onlara bir rüşvet vermiştir. Ancak tek başına hareket edemeceğini, bu konuya Fransa ve Rusya’nın da müdahil olmak isteyeceğini biliyordu. Fransa bazı çıkarlarını düşünmeden Yahudi devleti fikrini hemen kabul edemezdi. Ancak Yahudilerle zıt düşmekte istemezdi. Fransa’yı zor durumda bırakan şey Suriye ve Filistin üzerindeki eskiden beri varolan çıkarlarıydı. Bu çıkarlarına rağmen Fransa Yahudi devleti kurulacaksa bunu planlayan devletlerden biri olmayı tercih etmiştir. Rusya’nın bu topraklarda dini meseleler dışında pek alakası yoktu. Rusya bu topraklar Hristiyanların elinde olduğu müddetçe muhtemelen tepki vermeyecekti. Zira Rusya’da var olan antisemitizm duygusunu

223 Ömer Osman Umar, a.g.e., s. 296-297.

ortadan kaldırmak için uğraşmaktansa kendisine uzak bir coğrafyada onlara devlet kurulması daha mantıklı bir seçenektir225.

Rusya resmi düşüncesini şöyle dile getirmiştir; “Filistin’e çıkar çıkmaz birçok Yahudi kolonisiyle karşılaşacaksınız. Daha ilk temastan itibaren onlara geniş bir himaye göstermek, ayrıca onları kendi cemiyetleri aracılığıyla bağımsız bir idareye, kendi memleketlerinin idaresine katılmak suretiyle, yeni durumu anlamalarına yardım etmek gerekir. Bunlar hakkında uygulanacak siyasetin sadece İtilaf Devletlerine değil, tarafsız ülkelerde yaşayan dindaşları arasında da derin ve olumlu yankılar uyandıracağı gerçeğinin dikkatinizden kaçmaması gerekir. Bu ırkın, binlerce yıl süren tarihi boyunca, ümitle bağlandığı; hatta içlerinden birçoğunun tekrar dönerek kendi idarelerini yeniden kurmak için can attıkları bir yurdu, mümkün olabilen genişlikte, onlara kazandırmak niyetiyle hazırladığımız yardım ve kolaylıkları anlamalarını sağlamak, bizim çıkarlarımız gereğindedir”226. Filistin’de kurdukları örgütle birlikte buraya yerleşme

konusunda acele eden Yahudilerin bu özgüveni İngilizlerden aldıkları destekten kaynaklanmıştır. İngiltere bu desteği Sykes-Picot’ta çizilen sınırlara rağmen vermiştir. Çünkü Yahudi yerleşmelerinin bir kısmı Mavi alan olan Fransa’ya ait topraklardaydı ve buradaki yerleşmeler Fransız çıkarlarına göre sınırlandırılacaktı. Kutsal topraklarla ilgili de Rusya ve Fransa’nın tamamen fedakârlık yapmayacağı da ortadaydı. Yahudiler Filistin’de kurulması planlanan milletlerarası idarenin kontrolü altında Kudüs’te kendilerine yerleşim alanları oluşturabilecekti. Bu kısıtlamalar Siyonistlerin bahsettiği veya hayal ettiği bir Yahudi devletine elbette uymuyordu. İngiltere için ikna edilmesi gereken iki taraf vardı. Biri savaşta müttefiki Fransa diğeri ise Siyonistler. Ancak bu süreçte öncelikli olan elbette Fransa’ydı. Sykes Yahudileri İngiltere’nin menfaatleri doğrultusunda nasıl kullanacaklarını ve Fransa’yı Filistin’den uzak tutmanın yolunu bulmuştur. Yaptığı bu planı Dışişleri, Bakanı Balfour’a da göndermiştir227. İngiltere bir

yandan Fransa’yı ikna etmeye çalışırken, diğer yandan da Yahudi desteğini almak için diplomatik yolları kullanmaya devam etmiştir. Tüm bu yaşananlardan Arap krallığının kurulacağını ve Arap kralı olacağını düşünen Şerif Hüseyin’in haberi dahi yoktu.

Haym Weizmann Şubat 1917’de İngiliz Siyonist Federasyonu başkanlığına seçilmişti. Daha sağlam adım atmaya başlayan Siyonistler adına İngiltere ile konuşan Weizmann Filistin’de kurulacak bir Yahudi devleti için artık net ve resmi bir garanti

225 Jonathan Schneer, a.g.e., s. 179. 226 E. E. Adamof, a.g.e., s. 411-412. 227 Sabit Duman, a.g.e., s. 101.

talep edecek güce ulaşmıştır228. Bu isteğin gerçeğe dönüşmesi çok zaman almayacaktır.

İngiliz Dışişleri Bakanı Arthur Balfour, Yahudi lideri Lord Rothchild’e bir mektup yazacak ve bu mektup tarihe Balfour bildirisi olarak geçecektir229. Bu mektubun içeriği şu şekildedir; “Majestelerinin hükümeti, Filistin’de Yahudi halkı için bir Ulusal Yurt kurulmasını desteklemeyi ve bu amacın başarılmasını kolaylaştırmak için bütün gücünü kullanmayı düşünmektedir. Filistin’deki Yahudi olmayan toplulukların vatandaşlık ve dini haklarına ya da Yahudilerin herhangi bir ülkede sahip oldukları haklara ve siyasi statülere zarar verebilecek hiçbir şeyin yapılmayacağı açık biçimde anlaşılmalıdır”230.

Artık işler resmileşmiş İngiltere resmi ağızlardan Filistin’de bir Yahudi devleti kurulmak istendiğini duyurmuştur. Bu bildiride Araplar açısından oldukça önemli bir ayrıntı vardı. Nüfus olarak Filistin’de diğer topluluklardan fazla olan Araplar neredeyse yok sayılmış ve bu durum “Musevi olmayan halklar” sözüyle geçiştirilmiştir. 2 Kasım 1917’de hukuki olarak bir Yahudi devleti kurulmasının temeli İngiltere tarafından atılmıştır231.

Bildirinin yayınlandığı tarih oldukça kritikti. Rusya’da Bolşevik İhtilali bu tarihlerde başlamış dolayısıyla İngiltere en önemli müttefikini kaybetmekle yüzyüze gelmiştir. Bu durum onu yeni bir destek arayışına sürüklemiş, Rusya’daki Yahudiler İngiltere’nin yeni hedef kitlesi olmuştur. Zira İngilizler bu gelişmelerden sonra Yahudilere olan desteklerini daha çok gösterdiler. Yani Yahudi devletinin temelleri bir nevi Bolşevik İhtilali’ne karşı gelişen bir hareket olmaya başlamıştır. İsrail Devleti’nin kurulma prensiplerinin sosyalist karşıtlığı üzerine temellendirilmesi bu anlamda tesadüf değildir. Bir süre sonra Lloyd George, Balfour Bildirisi’nin kendilerine savaşta ne kadar kolaylık sağladığını Rusya’daki Yahudilerin “savaşa paha biçilemeyecek destek” verdikleri sözleri ile anlatmıştır232.

İngiltere savaşta kendisini rahatlatacak tüm tedbirleri almıştı. Bir yandan Yahudi devleti diğer yandan büyük Arap devleti sözleri vermiş, Ortadoğu’da yaşayan her unsurdan faydalanmayı bilmişti. Bu yöntem onu Ortadoğu’da en güçlü devlet yaparken, Osmanlı Devleti’nin Ortadoğu’dan çıkarılmasına neden olmuş, Almanya’yı da bu coğrafyadan uzaklaştırmıştır. İngiltere politik çıkarlarını savaş süresince korumayı

228 David Fromkin, a.g.e., s. 259. 229 Ömer Osman Umar, a.g.e., s. 297.

230 Peter Mansfield, a.g.e., s. 236; James Barr, a.g.e., s. 65; Jonathan Schneer, a.g.e., s. 356; David

Fromkin, a.g.e., s. 265.

231 Ömer Osman Umar, a.g.e., s. 297. 232 Suat Parlar, a.g.e., s. 381.

başarmıştır233. Balfour Deklarasyonu “yalan ve rastlantıyla olduğu kadar, vizyon ve

diplomasiyle özdeşleşmiş dolambaçlı bir sürecin umulmadık ürünüdür. Balfour Deklarasyonu tahmin edilmez olduğu, çelişkilerle, hilelerle, yanlış yorumlarla ve hüsnü kuruntularla eşleştiği için, yayınlanmasıyla sonuçlanan süreçte gelecekteki sorunların kaynağı olacak, bugün hala sürdürülen kanlı bir hasada neden olacaktır” 234. Balfour

Deklarasyonu’un Siyonistlerin ve İngiltere’nin ortak çıkarları sonucu oluşmuş bir birliktelik olduğunu o dönem için anlayan kişi sayısı oldukça azdır. Ancak bu bildirinin ileride ortaya çıkaracağı etki Sykes-Picot Antlaşması’ndan çok daha fazla olacaktır235.

Bu deklarasyonun bir diğer muhattabı şüphesiz Araplar ve Şerif Hüseyin’di. İngiltere Filistin’de bir Yahudi devleti kurma fikrinin onları rahatsız etmeyeceğini ummuştur. Ancak Times 9 Kasım 1917’de Balfour Deklarasyonu’nu yayınladığında bu haber Araplar arasında hiç hoş karşılanmamıştır. Zira öncesinde de Sykes-Picot’u öğrenmişlerdi. Bu durum Araplar açısından işleri çıkmaza sokmuştu. Oysa İngiltere Başbakanı Llyod George görüştüğü Araplar için Filistin’le ilgilendiklerini söyleyemem yorumlarını yapmış, hatta bu konu hakkında Şerif Hüseyin ve Faysal’ı bilgilendirdiğini söylemiştir. Ona göre görüşmelerden Filistinli Araplar İngiltere’ye karşı savaşmayı tercih ettikleri için haberdar edilmemiştir. Zaten İngiltere için bu tepkilerin çok da önemi yoktu ona göre önemli olan Fransa’nın çıkardığı sorundu oda zaten halledilmişti236. Buradan çıkan sonuç Şerif Hüseyin ve oğlu Faysal’ın aslında durumdan

haberdar olduğu ancak bildiri yayınlanmadan önce durumu ciddiye almadıkları yönündedir. Sonrasında yaşanan gelişmeler Şerif Hüseyin’i tedirgin etmeye yetmiştir. Oysa bildiri yayınlanmadan Mayıs ayında Cidde’de şüphelerinden bahseden Faysal ve yardımcısı Fuat El Katip’i, İngitere’nin sözünü yerine getireceğine inandığı şeklinde azarladığını hatırlaması gerekirdi237. Her ne kadar Şerif Hüseyin İngiliz Hükümeti’ne

güvendiğini söyleyip kendini rahatlatsa da Araplar açısından durum pek de öyle değildir. Filistin’de bir Yahudi yurdu kurulacağı haberi Araplar açısından büyük bir endişeye neden olacaktır. Bu durum İngiliz yöneticilerin birbirlerine yolladıkları yazışmalarda gün yüzüne çıkmıştır. 28 Kasım 1917’de İngiltere’ye Kahire’den giden haberlerde; “Majesteleri’nin Hükümeti’nin, Yahudilerle ilgili son açıklaması, hem Hristiyanlar, hem de Müslümanlarda derin tesir yarattı. Filistin ve Suriye’nin, zamanla

233 Sabit Duman, a.g.e., s. 106.

234 Jonathan Schneer, a.g.e., s. 382, 384. 235 Peter Mansfield, a.g.e., s. 236. 236 David Fromkin, a.g.e., s. 265-266. 237 Jonathan Schneer, a.g e., s. 360-361.

Yahudilerin üstün zekâ ve ticari yeteneklerinin eline düşeceğinden korkuyorlar” diyiyordu. Sir R. Wingate bu tespiti yaptıktan sonra, hükümetine şu telkinde bulunuyordu; “Yahudilere verilen haklar şimdilik yeterli daha fazla taviz verilmesi, azami ihtiyatla yapılmalıdır. Tam şimdi, Filistin’de Yahudi kolonileşmesi bilhassa tehlikeli olur.” Yine yaşananlar hakkında M. Picot ve S. M. Sykes’a 6 Aralık 1917’de gönderilen telgrafta “M. Balfour’un Siyonizm konusundaki beyanatı, Suriye Arapları arasında hayli galeyana sebep oldu” denilmekteydi238.

Bundan sonra yaşananlar Şerif Hüseyin’in İngiltere’yi şaşırtacağı şekilde gelişmiştir. İngiltere Şerif Hüseyin’i rahatlatmak amacıyla Arap Bürosu Başkanı David George Hogarth’ın onunla görüşmesini istemiştir. Bu görüşmede Hogarth bildiriyi açıklarken değersiz bir bildiri gibi anlatmış ve sonuçlarının çok da önemli olmayacağına dair kasıtlı bir açıklama yapmıştır. Ama zaten Hogarth’a göre bu bildiri Şerif Hüseyin’in umrunda bile değildi. Hatta Siyonistlerin isteklerini dikkate alıyor, Filistin’e yapılacak Yahudi göçünü coşkulu bir şekilde destekliyor, Filistin’in zaten kurulacak bağımsız Arap devletinin sadece bir bölümü olduğunu ısrarla söylüyordu. Ortaya çıkan tablo gerçekten enteresandı. Anlaşılan Hogarth kurulacak devletin Yahudilere söyledikleri “mevcut Arap nüfusunun ekonomik ve politik özgürlüğü ile uyumlu olması” vaadini Şerif Hüseyin’e sık sık anlatmıştı. Bu görüşmeye bakılacak olursa Şerif Hüseyin bir Yahudi devleti kurulmak istendiğini ya tam anlamamış ya da Deklarasyon’un Araplara ileride nelere mal olacağına gözlerini kapatmıştı. Çünkü bu görüşmede bu devletin herhangi bir şekilde kurulması ile ilgili onaylama ifadesi de kullanmamıştır239. Şerif Hüseyin’in bu tavrında İngiltere’nin yapmak istediklerinin

tamamını ona anlatmamalarının etkisi elbette büyüktü. Ancak devlet politikası olarak İngiltere Filistin’de yapacaklarını tamamen açıklayıp herhangi bir olumsuzlukla uğraşmak istememiştir240. Zira Hogarth daha sonra yaptığı konuşmada Şerif Hüseyin’in

kendini nasıl bu kadar güvende hissettiğini açıklamıştır. Hogarth’a göre kendinin resmi görevi Şerif Hüseyin’e Filistin topraklarında bir Yahudi devleti kurulacağını anlatmak değildi. Anlatsa da bunu kabul etmezdi zaten241.

Diğer yandan da İngiltere işini şansa bırakmıyor, Siyonist komisyonunun başında bulunan Dr. Weizmann’ın Faysal ile görüşmesini sağlıyordu. Dr. Weizmann

238 Ömer Kürkçüoğlu, a.g.e., s. 222.

239 T. G. Fraser-Andrew Mango-Robert Mcnamara, a.g.e. , s. 136.

240 Ömer Kürkçüoğlu, a.g.e., s. 225. 241 Peter Mansfield, a.g.e., s. 241.

karısına yazdığı mektupta tanıştığı Faysal’dan şu şekilde bahsetmektedir; “Tanıştığım ilk Arap milliyetçisi tam bir lider. Filistin ile ilgilenmiyor, ama diğer yandan Şam’ı ve kuzey Suriye’nin tamamını istiyor. Arap bile saymadığı Filistinli Araplardan nefret ediyor”242. Siyonistler de İngiltere gibi temkinli hareket etmiş Araplara hiçbir zaman açık açık Filistin’de bir devlet kurmak istediklerini söylememişlerdir. Araplarla görüşmelerinde onların dikkatini bu topraklara yapacakları ekonomik yatırımlara, tarım, sanayi ve diğer sahalarda gelişecek imkânlara yönlendirmişlerdi243. Bu yaşananlardan

anlaşılan Şerif Hüseyin tüm öğrendiklerine rağmen İngilizlere güvenmeyi tercih etmiş ve aslında ortaya çıkan belgeleri görmezden gelerek İngilizlere teslim olmuştur.

Şerif Hüseyin’in yaptıklarını anlamlandırmak zordu çünkü Suriye’de Fransa’nın savaş sonrası oldukça etkili olacağını da duymuş ancak buna da tepki vermemiştir. Ya duyduklarına inanmamış, ya yaşanacakları zamana bırakmış, ya da her durumda Fransa’ya karşı İngilizlerin onu destekleyeceğine şüphe duymadan inanmıştır244.

Siyonistler bu yaşanalardan etkilenmeyerek kendiişlerine bakmış ve hedeflerine yönelmişlerdir. Arapların Yahudi yerleşiminden rahatsız olduklarını ve Filistin’in bir Arap toprağı olduğuna inandıklarını bilmelerine rağmen göçlerini sürdürmüşlerdir. Arapların işin ciddiyetini anlaması 1918’de olacaktır. Savaşın sona erdiği sene Yahudilerin asıl hedefinin Filistin’e hâkim olup, Arapları da yönetmek olduğu Filistinli Arapların gördüğü bir gerçektir. Filistin topraklarında nüfusun neredeyse tamamı Arap olmasına rağmen onlardan bildiride Yahudiler dışındakiler diye bahsedilmesi gelecek günlerin habercisiydi245. Arapların yaşadıkları onları biçare olarak nitelenecek noktaya

getirmiştir. Her geçen günün Yahudiler lehine geliştiğini görmek artık daha mümkündü246. Şerif Hüseyin ve oğlu Faysal için yaşayacakları hayal kırıklığı için ise

henüz biraz daha zaman vardı.