• Sonuç bulunamadı

Ergenlik dönemi biyolojik, psikolojik, zihinsel ve sosyal açıdan bir gelişme ve olgunlaşmanın yer aldığı çocukluktan erişkinliğe geçiş dönemidir. UNESCO ergenlik dönemini 15-25 yaş dilimleri arasında göstermektedir. Bu dönem ülkemizde kızlarda ortalama 10-12, erkeklerde 12-14 yaşları arasında başlar (Yavuzer, 2000: 277). Çocukluk döneminin sonunda endokrin bezlerden damarlara büyüme ve cinsiyet salgıları verilir. Erinlik olarak bilinen bu dönem ergenliğin başlangıcını oluşturur ve yaklaşık iki yıl sürer. Bu hormonların salgılanmasıyla pek çok değişim başlar. Kızlar ve erkekler hızla büyürken, birincil ve ikincil cinsiyet özellikleri ortaya çıkmaya başlar. Ergenin bedeninde belirgin, hızlı bir değişme ve gelişme başlar, boyu uzar, kasları güçlenir (Arı, 2006; Köknel, 2001).

Ergenlik döneminde en önemli gelişmelerden biri de ergenin düşünme biçiminde meydana gelir. Ergenin düşünce biçiminde gelişme kişiler arası ilişkilerini, değerlerini, sorunlara bakış açılarını, problem çözerken izlediği süreçleri etkiler. Çünkü ergen soyut düşünebilme yeteneği kazanır. Olasılığa dayalı akıl yürüterek bir duruma ilişkin farklı sonuçlara ulaşabilir. Hipotetik düşünebilme yeteneğiyle bir durumu belirleyen birden fazla değişkenin neden olabileceğini düşünebilirler. Aynı zamanda görelilik düşüncesi gelişmeye başlar. Görelilik kişiye, yere, zamana ve diğer şartlara göre değişebilen durumlardır. Duruma bakış açısına göre değerlendirme değişir, diğerlerinin bakış açısından olaya bakabilmeyi de içerir (Arı, 2006). Çocuklar giderek birbirlerini daha iyi anlayabilirler, başkalarının görüş

açılarına göre düşünebilirler. Bu durum olaylar olmadan sonuçlarını kestirme yeteneğini geliştirir. Söylemeden, harekete geçmeden bir şeyi düşünüp tartma süreci çocuğu zihinsel bir tartışmaya yöneltir (Yavuzer, 2000).

Freud’un Psikonanalitik kuramına göre beş evrelik gelişim dönemlerinden sonuncusu olan “genital” dönem ergenliğe rastlar. Freud’a göre bu dönemde çocuğun fizyolojik olgunluğa erişmesi ve bazı hormonların salgılanmasının artması ile cinsel dürtüler ve bu dürtülere bağlı diğer güdülerde (karşı cinse yakınlaşma, bağımsızlık güdüsü vb.) artma gözlenir. Cinsel dürtüler bilinçli veya bilinçsiz olarak davranışlar üzerinde etkilidir. Dürtülerdeki bu yoğunlaşma önceki gelişim dönemlerindeki çatışmaların yeniden ortaya çıkmasına neden olur. Çözümler bulunabildiği ölçüde ergen yetişkin insan kimliği kazanmış olur. Anne baba bağımlılığından koparak, karşı cinsten akranlarıyla olgun ilişkiler kurmayı öğrenir. Diğer yandan toplumsallaşmaya, grup etkinliklerine katılmaya özen göstererek, yetişkinlikte mesleğinin ne olacağı konusunda planlar yapar. Freud’a göre, ergenin anne baba bağımlılığından kopması kolay bir durum değildir. Özellikle fallik dönemdeki çatışmalar, biçim değiştirmiş olarak ergenlikte yeniden yaşanır. Ergen ebeveyn çatışmalarının temelinde bu bilinçdışı çatışmalar vardır (Arı, 2006).

Erikson’un psikososyal gelişim görüşüne göre, ergenlik döneminin en önemli sorunu ergenin kimlik kazanması ya da bunu başaramazsa rol karmaşası yaşamasıdır. Ergen fiziksel olgunluğa ulaşmış, cinsel devrimle çocukluktan çıkmış ve önündeki yetişkin rollerinin belirsizliği ile karşı karşıyadır. Yani ergen ne çocuktur ne de bir yetişkin. O halde ergen kimdir? Cevaplamaya çalıştığı çetin soru: Ben kimim? sorusudur. Bu sorunun cevaplanmasında ergenin daha önceki gelişim basamaklarını sentezleyerek bir kimlik bütünlüğüne ulaşması gerekmektedir. Ergen, nasıl ki bebekliğinin ilk yılında yakın çevresiyle güvenilir ilişkiler kurarak bir umut, güven duygusu kazandıysa bu kez gençlik çağında içinde bulunduğu toplumla güvenilir sosyal ilişkiler kurarak, kimlik duygusu edinmeye çalışır (Arı, 2006: 112).

Ergenin birer kişilik öğesi olarak sadakat ve güven, özerklik, geleceğini planlama ve başarabilme duygularını bütünleştirememesi, ergende kimlikle ilgili belirsizliğe neden olur. Bu belirsizlik ve karmaşa ergenin yaşamında bazı kararları yeniden gözden geçirmesine neden olabilir (Arı, 2006). Ergenin duygusal

dünyasındaki bazı çelişkiler dikkatimizi çeker. Yalnızlıktan duyulan hazzın yanı sıra, bir gruba katılma özlemi, yetişkini hor görme ama ona dayanma, endişe ve umutsuzluğa karşın geleceğe coşkuyla yöneliş, bu evrenin belirgin çelişkili duyguları arasındadır. Her yaşta uyum, duygusal gerginliği de beraberinde getirir. Çünkü yeni durumlara uyum, hem zihinsel hem de hareketle ilgili davranışlarda bir değişikliği gerektirir (Yavuzer, 2000). Ergenin bu gelişim hızına ve değişmelere hazırlıklı olup olmaması, toplumun kendisi için koyduğu ölçülerle ergenin olgunluğu arasındaki uyuşmazlık onun davranışlarında etkili olmaktadır (Yavuzer, 2000).

Ögel, Tarı ve Eke (2006) suç, şiddet ve madde kullanımı gibi davranışların daha çok 15-17 yaş grubunda görüldüğünü ve sonraki yıllarda bunun azaldığını belirtmişlerdir. Bu yaş grubunun davranışlarını ve dürtülerini kontrol etmede güçlük yaşamaları, düşünmeden hareket etmeleri, yaşadığı değişimlere uyum sağlamaya çalışmaları, kimlik arayışı, hayal kırıklığına karşı toleranslarının düşük olması ve engellenmeyle karşılaştıklarında bununla nasıl başa çıkacaklarını bilmemeleri ile sosyal becerilerinin zayıf olması, sorunları ve çatışmaları çözmede, öfkelerini kontrol etmede, iletişim kurmada problem yaşamalarına yol açabilmektedir. Bununla birlikte ailenin çocuğunun yaşamını takip etmede başarısız olması, ailenin tutarsız ve sert disiplin uygulaması kişiler arası sorun yaşamalarına ve suça eğilim göstermelerine neden olabilmektedir (Ögel, Tarı ve Eke, 2006).

Karar verme ve problem çözme yeterlilikleri yönünden de ergenin, sınırlı yaşantılara sahip olduğu bir dönemdir. Ergenlerin karşılaştıkları çatışma ve problemler onların etkin bir şekilde iş yapma ve çalışma kapasitelerini çoğu kez aşar. Schvaneveldt ve Adams' a (1983) göre; ergenler gerçekte sınırlı bir dünyada yaşarlar ve kendilerine ilişkin konularda bile karar vermeleri çoğu kez desteklenmez. Oy veremezler, iş arayamazlar, araba kullanamazlar vb. Yetişkinlerin izni olmadan bazı konularda özgür hareket edemezler. Onlar özgün bir yetişkin konumuna hem yakın hem de çok uzaktırlar (Aktaran: Güçray, 2001).

Ergen belirsiz statüsünden ve henüz olgunlaşamamış kimliğinden dolayı sıklıkla kendisi, ailesi, öğretmenleri ve toplumun diğer üyeleri ile sürekli çatışma yaşamakta, birçok problemle karşı karşıya kalmaktadır. Dengeli ve uyumlu ilkokul çocuğu gider yerine oldukça tedirgin, güç beğenen ve çabuk tepki gösteren bir genç

gelir. Duyguları hızlı iniş çıkışlar gösterir (Yörükoğlu, 1993). Birey çocuklukta herhangi bir problemle karşılaştığında yetişkinlerden yardım alırken, toplum içinde kendine yer edinmeye çalışan ergen, problemlerin çözümünde yetişkinlerin müdahalesine set çekmektedir. Onun için kendi özel dünyasını oluşturmak, onun sınırlarını korumak çok önemlidir. Diğer yandan ergenin bu problemleri çözmedeki başarısı toplum içinde kendisini kanıtlaması ve kendisine yer sağlaması açısından oldukça önemlidir. Diğer bir ifade ile ergen, bir taraftan yaşamında önemli bir yere sahip olan öfke duygusu ile baş etmeye çalışırken, diğer yandan da karşılaştığı problemleri çözerek toplum içinde kendine yer edinmeye çalışmaktadır. Problem çözme becerisi, bireyin birey olma ve çevreyle baş etme sürecinde en belirleyici rollerden birine sahiptir. Problem çözme becerileri ile öfke kontrol edebilme becerileri ergenin sağlıklı bir kimlik geliştirmesinde önemli bir yere sahip olup döngüsel bir ilişki içindedir. Çünkü öfkelerini kontrol edebilen bireyler problemleri daha iyi tanımakta, daha fazla alternatifler üretebilmekte ve daha doğru kararlar alabilmektedirler. Aynı zamanda karşılaştıkları problemleri çözebildikleri için de daha az öfkelenmekteler, yaşadıkları öfke duygusunu da daha sağlıklı ifade edebilmektedirler (Danışık, 2005).