• Sonuç bulunamadı

O

büyük deha, ülkesini uçurumun kenarından alıp, çağdaş bir cumhuriyete dönüş-türen Ulu Gazi bir kez geldiydi, adaşı Gazi kente… Bir kez bile gelişiyle ne unu-tulmaz anılar bırakmıştı Gaziantep halkına… Gelgelelim onun 26 Ocak 1933’te Gaziantep’e gelişiyle bu kenti onurlandırmasının kimi ayrıntıları zaman içinde ya unutuldu ya da kimi anılar gerektiğince su yüzüne çıkartılamadı. Örneğin, bizim de bu makale hazırlı-ğındayken sık sık başvurduğumuz Atatürk Gaziantep’te adlı kitabın yazarı, araştırmasını ka-leme almazdan önce dönemin ilgili kişilerinin anılarını tespit amacıyla yaptığı yazışmaların birine aldığı yanıtta, bu kentin yüz aklarından, hocaların hocası Şakir Sabri Yener (Höthöt

122

G A Z İ A N T E P S A N AT- E D E B İ YAT 2 0 21

123

U L U G A Z İ A DA Ş I G A Z İ A N T E P ’ T E Şakir) merhumun konuyla ilgili bir yakınmasını dile getirmektedir: “Türkiye’de her

mem-leket Gazi’nin oraya gelişi günü yıldönümünü bir bayram gibi kutlarken 35 seneden beri bu kutlama ve törenin yapılmadığını sanıyorum.”1 Şakir Sabri Bey merhumun yakındığı yıllar 50’li 60’lı yıllar olmalı.. Ancak şimdilerde sivil toplum örgütleri ve özellikle kent kadınları-nın öncülüğünde son altı senedir her 26 Ocak’ta “Gazi Yürüyüşü” düzenlenmekte olup, ilki bizzat Gazi Mustafa Kemal tarafından başlatılan yürüyüş, Onun Gazi kente gelişinin 78.

yıldönümünde yeniden başlamıştır:

“Son günlerde kent gazetelerinin sütunlarında bir basın açıklaması yer aldı geniş öl-çüde. Açıklamanın özü, devletin ve cumhuriyetin kurucusu Gazi Mustafa Kemal’in 26 Ocak 1933’te Gaziantep’e gelişinin 78. yıldönümü nedeniyle, kent kadınlarının öncülük ettiği bir dizi kutlama etkinliklerine ilişkin. Satır başlarına bakıldığında pek de alışkın olmadığımız bir yöntemle bir araya gelmiş kadın kuruluşlarının çığlık gibi çağrısı yer almakta. Haydi Ga-ziantepliler yürüyelim diyorlar. Yürüyelim Ulu Gazi’nin 26 Ocak 1933’te yürüdüğü yoldan.

İsmini bu nedenle alan caddeden, Atatürk Bulvarı’ndan yürümek istiyorlar kent kadınları.

İşte bu ses yanıt bulacak, bulmalı hem. Onların bu ortak sesi, çığlığı yankılanacak toplum katlarında, fabrikalarda, atölyelerde, evlerde. Onların geçmişten kalan hikayeleri de ortaktı zaten. Onlar bin yıllardır zulümkâr ve egemen saldırılara karşı yutkunma kervanlarını diz-dilerdi boğazlarına hep. Onlara yasaktı her şey, günahtı... Ama şimdi sözleri var söylenecek, haklı istemleri var istenecek... Ve artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak, değişecek bir şeyler.

Yürüyüş yolunuz, Gazi’nin Yolu, Atatürk Yolu kutlu olsun size, Gazi’nin kızları, kızanları...

Çağdaş ve Cumhuriyetçi uğraşınız utku getirsin size kentimin kadınları. Yürümeniz birlik getirsin, hem dirlik... Yolunuz açık olsun. Evet, kadınlar kalkmıştı ayağa ilkin ve Atatürkçü-lere, Cumhuriyetçilere öncülük, önderlik etmişlerdi o etkinliklerde... Ve kent kadınlarının böylesi bir öncülüğü, Âşık Ziya’nın diline, dizelerine bile düştüydü, o günlerde:

Dün Gazi’nin ayağını öptü bu yollar Ta Başkarakol’dan Halkevi’ne kadar Antepli O’nu yere bastırmadı

Urguna döşendi halılar

Bugün o yollarda, Antepli kadınlar var Yürüyorlar koşarak uygun adımlar Hem şöhret Ata’larını yad etmek için İşte şimdi de Şehitler Anıtı’ndalar

1 Mehmet Solmaz, Atatürk Gaziantep’te, Gaziantep: Gaziyurt Matbaası, 2002, s. 128.

Ziya sen de var yerine otur

Mustafa Kemal’i sevmek böyle mi olur?

Kadınlarımız çok şükür ağarttı yüzümüzü Böyle erkekliğimize söyle ne buyrulur?” 2

Öte yandan Gazi’nin Gaziantep’e gelişiyle ilgili yayınlanmış anıların dışında henüz ya-yınlanmamış anılar da mevcut. İşte onlardan tarafımıza intikal etmiş üçünün, Gazi’nin söz konusu gelişiyle ilgili diğer anılar ve yazılanlar çerçevesinde yayınlanması, konuyla ilgili kişi ya da kurumların yapacakları çalışmalara ışık tutacaktır kanısındayım. Işık tutacaktır, tut-malıdır da; çünkü 26 Ocak için hazırlanan etkinlikler olsun, protokol düzenlemeleri olsun, bunların gerçekçi olmaları ancak Gazi’nin bu kente gelişiyle ilgili ayrıntılardan çıkartıla-cak sonuçlarla doğru bir şekilde yansıtılabilir, gelecek kuşaklara… Nasıl ki, Onun 10 Kasım

2 Ercüment Âsaf Yanıç, “Bir Yürüyüş ki Baştan Sona Kuruluş Öyküsü”, Çağdaş Yaşam Dergisi, Sayı: 1, Gaziantep, 2012, s. 6-7.

Gazi Mustafa Kemal Paşa’yı Narlı’da karşılama töreni.

124

G A Z İ A N T E P S A N AT- E D E B İ YAT 2 0 21

125

U L U G A Z İ A DA Ş I G A Z İ A N T E P ’ T E 1938’de ebediyete göçüşü saat 12’de ya da 16’da değil de, 9’u 5 geçe anılıyorsa, Gazi’nin bu

kente geliş saatini bile dikkate almak gerekmez mi?

Gelelim Gazi Mustafa Kemal’in Gaziantep’e geliş öyküsüne: 1932’nin Aralık ayın-da başlamaktadır öykü... Gaziantep mebusu Kılıç Ali Bey onuruna CHP’nin Ömer Asım Bey (Aksoy) başkanlığındaki yeni il yönetimi tarafından verilen yemekte Tahazade Ahmet Muhtar Bey’in (Göğüş), Kılıç Ali Bey’e Gazi’yi Gaziantep’te görmek istediklerini belirtmesi üzerine Kılıç Ali Bey, “Adaşınızı Gaziantep’e getireceğim.” sözünü verir.3 Gerçekten de 14 Ocak-1 Mart 1933 arasında TBMM tatile girecek ve Gazi, 15 Ocak 1933 Pazar sabahı özel treniyle uzun bir yurt gezisine çıkacaktır. Beraberinde İktisat Vekili Celal Bey (Bayar), Kâ-zım Paşa (Özalp), Prof. Dr. Afet Hanım (İnan), Nuri Bey (Conker), Erzincan Mebusu Saffet Bey (Arıkan), Afyon Mebusu Ali Bey (Çetinkaya), Gaziantep Mebusu Ali Bey (Kılıç), Ga-ziantep Mebusu Mehmet Şahin Bey (Şahin Hafız), Yozgat Mebusu Salih Bey (Bozok), Rize Mebusu Hasan Cavit Bey, Riyaset-i Cumhur Umumi Kâtibi Hikmet Bey, Başyaver Celal Bey, Muhafız Alayı Kumandanı İsmail Hakkı Bey (Tekçeli), ve Özel Kalem Müdürü Hasan Rıza Bey (Soyak) bulunmaktadır.4

16 Ocak 1933 Pazartesi günü Eskişehir’de olan Gazi, akşam Derince ve oradan Gülce-mal vapuruyla Mudanya’ya ve oradan da 17 Ocak Salı günü Bursa’ya geçmiş; 20 Ocak Cuma günü trenle Balıkesir yoluyla 23 Ocak Pazartesi Kütahya’ya, 24 Ocak Salı günü ise Afyon’a ulaşıp, 25 Ocak Çarşamba günü Konya-Ulukışla-Pozantı yoluyla akşam saatlerinde Ada-na’dan Fevzipaşa’ya gece yolculuğu yapmış, ertesi gün de Narlı İstasyonu’nda indiği trenden, otomobiliyle 26 Ocak Perşembe günü öğleden sonra Gaziantep’e gelmiştir.

26 Ocak 1933 Perşembe günü, Şeker Bayramı’nın arefe günüdür, Gazi uzun ve yorucu yolculuğu sonrası Şeker Bayramı’nı adaşı kentte geçirecektir:

“Gazi’yi özel trenle geldiği Narlı İstasyonu’ndan Gaziantep’e getiren Lincoln mar-ka siyah kupa otomobil Başmar-karakol’a lise önüne geldiğinde Gazi’nin arabasından kö-peği iner... O sıralarda henüz Lise’ye dönüşmemiş orta okulun resim öğretmeni olan büyükbabam Sabri Aykaç, Başkarakol’a –Ulu Gazi Hoş Geldin– yazılı takın yapımcısı da olduğundan o senelerde henüz 7-8 yaşlarındaki annem Saniye’yi Gazi’yi görebilme-si için oraya getirmiş. Ancak annem sürekli beslediği küçük köpeğini de yanına almış.

Tabi Gazi’nin de refakatinde bir köpeğinin olduğunu bilmeden. İki türdeş hayvanın birbirine yakınlık göstermesi ise doğal olduğundan, Gazi’nin köpeği otomobilden at-layarak annemin yanında bulunan köpeğin yanına gelmiş. Ancak Gazi arabasından inip kendi köpeğine sert bir komut vermiş ve Gazi’nin köpeği süklüm püklüm derhal arabaya dönmüş...”5

3 M. Solmaz, Atatürk Gaziantep’te, s. 121.

4 M. Solmaz, Atatürk Gaziantep’te, s. 104.

5 Belga Atay; Annesi Saniye Aykaç-Dirim’le ilgili Ercüment Âsaf Yanıç’a anlattığı anıları, Gaziantep, Mayıs 2003

Başkarakol’da olup bitenleri, 1930’da aynı mekânda açılan Musiki Mektebi’nin pedago-ji ve müzik öğretmenliğine atanan Ferit Ginol şöyle anlatmaktadır:

“Ziyaret için iki günlük bir süre öngörülmüştü. Planda Atatürk’ün o sıra henüz liseye dönüşmemiş ortaokul ziyareti de vardı. Hesapta, bu ziyareti ve töreni takiben okulun liseye dönüştürülmesi kararı da mevcuttu. Açık, güneşli ama oldukça soğuk bir gündü. Ortaokul kapısının önünde karşılama töreninde idik. Ben de koronun başında idim. Onuncu Yıl Marşı ve Gaziantep Türküleri’nden oluşan bir hazırlık yapmıştım.

Gazi, Başkarakol’da otomobilinden indi. Maiyeti ile birlikte halkı selamladı. O sırada verilen işaretle birlikte koromuz, Onuncu Yıl Marşı’nı çaldı. Arkasından Kurtuluş Sa-vaşı ile ilgili bir örnek sunduk. O anda hesapta olmayan bir hadise vuku buldu. Adının sonradan ‘Deli Kiraz’ olduğunu öğrendiğim, saçı başı dağınık, pejmurde ve kirli bir kıyafetle Atatürk’ün elini öpmeye yeltenen bir kadın, müziği kesmemize neden oldu.

Bir izdiham yaşandı ve Gazi’nin bu duruma öfkelendiğini gördük. O sıralar soyadı kanunu çıkmadığı için Gazi’ye Atatürk soyadı henüz verilmemişti. Halkevi’ne kadar

Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın gelişi için lise önüne kurulan tak-ı zafer.

126

G A Z İ A N T E P S A N AT- E D E B İ YAT 2 0 21

127

U L U G A Z İ A DA Ş I G A Z İ A N T E P ’ T E serili halılar üzerinde biraz yürüdükten sonra otomobiline binip Halkevi’ne gitti...”6

Çoğu anılarda yer alan bu Deli Kiraz meselesi Şakir Sabri Bey’in anılarında “Deli Fa-tey” olarak geçmekte ve hadise şu şekilde resmedilmektedir:

“O zaman Gaziantep Valisi Akif (İyidoğan) Bey’di. Gazi’yi Gaziantep okulları ve halk şimdiki Başkarakol’da karşılamak üzere toplandılar. Karşılama yerinde ve çevre-sinde çok sıkı emniyet tedbiri alınmıştı. Suriye ile hem hudut olduğumuz Ermeniler tarafından o büyük adama bir suikast olması ihtimali üzerinde duruldu. Hiçbir çarşaflı kadın karşılama ve tören yerine yaklaştırılmadı. Çünkü; suikastçıların çarşaf giyerek silahlı yahut bombalı bir şekilde Ata’ya aniden taarruz yapılacağından korkuluyordu.

Ona rağmen şöyle tuhaf bir olay oldu. Lise civarında izbandut gibi bir köylü kıyafetli kadın nasılsa kalabalığı yardı. Atatürk’ün önüne dikildi. Şimdiki lise karşısında, bütün emniyet kuvvetleri ve hepimiz şaşkına döndük. Bu kadar sıkı emniyet tertibatı ara-sında nasıl yol buldu da Gazi’ye kadar geldi. Gazi durdu, kadınla bir şeyler konuştu-lar. Kadında silah olsaydı, Allah esirgesin Ata’yı vurması bir an meselesi olabilirdi. Bir dakika kadar bir şeyler konuştular. Sonradan öğrendiğimize göre, kadın Gazi’ye dert yanmış ‘Açım, perişanım’ demiş. Gazi de ona, okulları ile beraber karşılamaya gelen bayan öğretmeni göstermiş: ‘-Bak, işte o hanımlar da çalışıp ekmeklerini kazanıyorlar.

Senin daha gücün işe yeter. Kendine göre iş bulur ve ekmeğini kazanırsın’ demiş. Ya-nılmazsam o kadının adı Deli Fatey’di.”7

Gazi beraberindekilerle o dönem CHP yönetim binası ve Halkevi olarak kullanılan eski Kendirli Kilisesi’ne gelir; orada gelişi nedeniyle hazırlanan bir yerli malı sergisini ge-zer... Binanın balkonundan halkı selamlar... Bu arada, araştırmacı-yazar Uğurol Barlas’tan dinlemiş olduğumuz anı, Gazi’nin adaşı Gazi kente yaptığı ziyaret konusunda yapılacak araştırmalara ışık tutacak düzeydedir. Şöyle söz etmekte Uğurol Barlas, Gazi’nin kente gelişi ile ilgili olarak:

“Gazi, akşamüstü Antep İşi olarak adlandırılan nakış işi imalatçısı Nakışçı Hab-ba’nın bu konuda söylem yerindeyse baş nakışçı ustası olduğunu öğrenir. Maiyetinde bulunanların Habba Hanım’ın getirtilmesi önerisine, Gazi: ‘-Hayır, sanatkâr ayağa çağ-rılmaz, ayağına gidilir’ diyerek Nakışçı Habba’nın evine götürülmesini ister. 1948’lerde satılan ve yerine çok katlı bir bina yapılan, ancak eskilerin bilebileceği Akyol-Eblehan arasındaki yol üzerinde bulunan Eski Doğum Evi bitişiğindeki Habba’nın evine gelen Gazi, onun el emeği, göz nuru Antep İşi nakışlarını, zarifelerini görür ve çok beğene-rek, takdirlerini bildirir. Bu arada Nakışçı Habba eliyle pişirdiği kahveyi Gazi’ye su-nar ve o fincanı hiç yıkamayarak, senelerce evinin kübbiyesinde saklar... Benim anam Habba Teyze’nin torununu, Habba Teyze’nin gelini de beni emzirerek, aile dostluğu-muzun ötesinde, bir süt kardeşliği oluşturmuşlar. İşte ben bu nedenle o eve sık sık

gi-6 Mecit Bozkurt, Gaziantep Lisesi’nde İz Bırakanlar, Gaziantep: Uğur Matbaası, 2001, s. 2gi-6-27.

7 M. Solmaz, Atatürk Gaziantep’te, s. 122-123.

der ve bu anıları dinlerdim. Fincanı ise hep görürdüm. O kadar ki, fincanın üzerindeki kahve lekesi dahi dururdu. Habba Teyze 1946’da mide kanserinden vefat etti. Sadece soyadlarının Mantar olduğunu bildiğim Habba Teyze’nin aile fertlerinin şimdilerde nerede olduklarını bile bilmiyorum.” 8

Bayram gecesi olan o gece, Halkevi salonunda Gazi’nin onuruna iki yüz kişilik bir balo düzenlenmiştir. Ancak Gazi, dinlenmeğe çekildiği Vali Konağı’ndan çıkmayacak ve baloda kendisini Kılıç Ali Bey’in temsil etmesini isteyerek bir konuşma yapmasını isteyecektir. Kılıç Ali Bey baloya katılacak ve konuşmasını şöyle tamamlayacaktır:

“Gazi bizim Gazimiz, kâinatın ve insanlığın Ulu Gazisi... Gaziantep’in yüreğin-den coşan sesi dinliyor musun? Bu ses, tek ses olarak neyüreğin-den senin büyük yüreğine akıyor. Gaziantep seninle yeniden kuruldu, çünkü sana inandı, sana bağlandı. Sana

8 Uğurol Barlas (Tıp tarihi araştırmacısı); Ecüment Asaf Yanıç’a anlattığı yayınlanmamış anılarından, Mayıs 2013 ve Haziran 2016.

Gazi Mustafa Kemal Paşa ve beraberindekiler Halkevi’ne girerken.

128

G A Z İ A N T E P S A N AT- E D E B İ YAT 2 0 21

129

U L U G A Z İ A DA Ş I G A Z İ A N T E P ’ T E inanan, sana bağlanan kendi varlığına inanır. Hakka inanır, sonsuzluğa bağlanır. Sen

her şeysin, Gazisin. Büyük Türk’ün bizzat kendisisin, özüsün. Kütük adın Gazi Musta-fa Kemal’dir, Musta-fakat doğuş adın, tarih adın, asıl adın Türkiye’dir.”9

Halkevi Spor Kolu Başkanı Mehmet Ali (Budak) Bey anılarında balo gecesine şöyle yer vermektedir:

“Akşam, Halkevi salonunda U harfi şeklinde muazzam bir sofra kuruluyordu.

Partili ve belediyeci arkadaşlar hummalı bir gayretle bu ziyafetin mükemmel olmasına çalışıyorlardı. Akşam oldu misafirler adlarına ayrılan yerlere oturdular. Gazi Paşa’yı sabırsızlıkla bekliyorlardı. Bir haber geldi. Ali Kılıç Bey’i konağa çağırdılar. Gazi Paşa biraz rahatsız olduklarından salona inemeyeceklerini söylemişler. Ali Kılıç salona gir-di. ‘Gazi hazretleri biraz rahatsızlıkları dolayısıyla aranızda bulunamayacaklar, selam-larını yolladılar. Lütfen yemeğe başlayın’ dedi. Herkes yemeğe başladı. Ve Gazi Paşa

9 M. Solmaz, Atatürk Gaziantep’te, s. 171.

vali konağında yemeğini yalnız yedi...”10

Şakir Sabri Bey ise anılarında o geceyi şöyle anlatmakta: “Gazi, kilise binası gezildikten sonra, ikametine tahsis edilen vali konağına gitti. (Şimdiki vali konağı)11 Gaziantep’e geldiği günün akşamı Halkevi salonunda Gazi şerefine çok muhteşem bir ziyafet verildi Cumhu-riyet Halk Partisi tarafından. Bu ziyafete bütün dernek ve kuruluşların yönetim kurulu üyeleri, mücahitler, seçkin kişiler davetli idiler. Ziyafet içkili idi. İçildi, neşelenildi. Gazi’ye övgü, konuşma ve şiirleri okundu. Bol bol alkışlandı. Millet coştukça coştu. Fakat ziyafete Gazi gelmedi. Kılıç Ali selam getirdi ve Gazi’ye vekalet etti. Zaten Gazi akşama bir saat kala-sıya gelmişti. Gazi’nin akşam yemeğini rahmetli Aşçı Dede pişirdi. Aşçı Dede nice paşalara, nazırlara aşçılık etmiş bir Mevlevi Dedesi idi.”12

O sıralarda Vali Konağı bir-iki hadiseye daha tanık olacaktır. Bunların ilki Aşçı Dede ile Gazi’nin köpeği arasında geçen hadisedir ki, Aşçı Dede bunu anılarında şöyle anlatmaktadır:

“Gazi hazretleri Gaziantep’e geldiğinde vali konağında aşçılık yapıyordum. Ga-zi’nin bir köpeği vardı. Köpeği, Gazi beraberinde gezdirirdi. Çok iyi cins köpekti. Ben mutfakta yemek hazırlarken köpek yanıma geldi, oturdu. Köpekten hoşlandım. Yeme-ğin yanına sokuldu. Sanki kontrol ediyordu. KöpeYeme-ğin bu durumu canımı sıktı; öfkeyle elime kepçeyi alarak: ‘Hoşt geberesice’ dedim. Köpek kalktı gitti. Akşam başta Atatürk olduğu halde ben, Vali Akif İyidoğan bir türlü köpeğe özel olarak hazırlanan eti ye-diremedik. Atatürk hepimize gülümseyerek şöyle dedi: ‘Köpeğe muhakkak bir şeyler söylemişsiniz. Onun için hepinizle küsülüdür’...”13

Nitekim köpeğin ünlü Foks olduğunu birkaç yıl önce Yılmaz Özdil’in bir yazısından öğrendik:

“Foks… Atatürk’ün yatak odasında uyurdu, karyolanın ayak ucunda, kendisi için diktirilmiş özel minder vardı. Yemek salonunda masanın altına kıvrılır, sabaha kadar süren sofra sohbetlerine eşlik ederdi, Atatürk uykuya çekilene kadar yatmazdı.

Sevmediği misafirlerin paçalarını ısırmasıyla meşhurdu. Atatürk’ün dolabını kurca-lar, ayakkabıların uçlarını kemirirdi, bir defasında Atatürk’ün elini bile ısırdı, pansu-man yapılırken ‘fenalık olsun diye yapmadı’ dedi Atatürk, sinirlenmeye kıyamıyor-du, Foks’a çok düşkündü. Bilardo oynanırken masaya sıçrar, topların yerini bozardı, Gazi bu yaramaz hallerine kahkahayla gülerdi. Çok gürültücüydü ama, bir o kadar zekiydi, çalışma odasına girdiğinde uslu uslu oturur, hiç ses çıkarmazdı. Törenlerde, balolarda, daima protokoldeydi. Ankara’daki şehir içi gezilerde, Atatürk’ün otomobi-linde başköşedeydi. Diplomatik görüşmelerde hep vardı, cumhurbaşkanı TBMM’ye gittiğinde hep yanındaydı. Deniz keyfi yapılacaksa, Ege vapuruna en önce o

biner-10 M. Solmaz, Atatürk Gaziantep’te, 114.

11 Eyüboğlu Camii civarında olan konak günümüze ulaşmamıştır.

12 M. Solmaz, Atatürk Gaziantep’te, s. 125-126.

13 M. Solmaz, Atatürk Gaziantep’te, s. 126.

Gazi Mustafa Kemal Paşa Halkevi bahçesinde.

130

G A Z İ A N T E P S A N AT- E D E B İ YAT 2 0 21

131

U L U G A Z İ A DA Ş I G A Z İ A N T E P ’ T E için sağa sola emir yetiştiriyorlardı. Mustafa Kemal, gayet sakin bir sesle

etrafındaki-lerin telaşını yatıştırdı: ‘- Elektrik takatınız bu kadar sarfiyatı çekmedi tabii.’ Az sonra elektrikler şıkır şıkır yanıyordu.”15

Ertesi günü yani Şeker Bayramı’nın birinci günü olan 27 Ocak 1933 Cuma günü Gazi, Valiliği, Belediyeyi ve Askeri Garnizonu ziyaret edecek ve hazırlanan programın tümüyle dı-şında olmak üzere ve herkesi şaşkınlığa dahası üzüntüye sevk edecek bir karar değişikliğiyle, aniden kentten ayrılacaktır. Şakir Sabri Bey anılarında şunlara yer vermektedir:

“Gazi’nin gelmesiyle halk iki bayramı birden yaşıyordu. Hem Şeker Bayramı, hem Gazi’nin geliş bayramı... Ne yazık ki bu çok sürmedi. Gazi’nin kaldığı gece kar yağdı. Bir gece kaldı. Ertesi sabah Gazi gidiyor diye üzücü bir haber şehre yayıldı.

Gaziantep’ten aniden ayrıldı. Bunun sebebini yetkililerden sorduk, onlar da bir şey bilmiyorlardı. Gazi’nin aniden ayrılışına şehirce çok üzüldük. Gönlümüz daha çok kal-masını istiyordu...”16

Gerçekten bayram süresince Gaziantep’te kalacağı bilinen Gazi, ne olmuştu da, gerek onuruna düzenlenen baloya katılamamış ve gerekse bayramın birinci günü yapacağı kimi inceleme ve ziyaretlerini iptal ederek, programını yarıda kesip, aniden kentten ayrılmıştı? 27 Ocak Cuma günü sabahı erken uyanan Gazi, Vali Konağı’nın penceresinden kentin güney kesiminin neredeyse tamamının mezarlarla dolu olduğunu görünce belirli bir üzgünlüğe kapılmış... Şakir Sabri Bey bu konuyu ise şöyle nakletmektedir:

“Atatürk’ün misafir kaldığı evden Saçaklı, Şenyurt, Mardintepe civarında bulu-nan yerlerde mezarlıklar vardı. Atatürk sabahleyin bu havaliye bakınca canı sıkılıyor.

Valiyi çağırtarak buralara niçin şehri kurmadıklarını soruyor. Belediye Başkanı Hamdi Kutlar’ı da çağırtarak soruyor: ‘- Siz şehrin en güzel yerini mezarlık yapmışsınız. Ol-maz öyle şey. Hıfzısıhha kanununa uyOl-maz. Bu mezarlığı başka yere kaldırınız.’ diye emir verdi. Hemen harekete geçildi. Mezarlıkların yeri parsellenerek ev yerine çevrildi.

İlk ölü, Asri Mezarlığa 1 Ocak 1937 tarihinde defnedildi.”17

Aslında Gazi’nin Gaziantep’e gelişiyle bu sözü edilen Asri Mezarlık tesisi, Gazi’nin dön-mesi sonrasında, o sıralarda Ankara’nın nazım planı ve imar değişiklikleriyle ilgili olarak Türkiye’ye davet edip yetkili kıldığı Prof. Dr. Yansen’i Gaziantep’e göndermesiyle kazanıl-mıştı. Yine Gazi’nin ziyareti esnasında adaşı Gazi kente kazandırdığı Gaziantep Lisesi’nin kuruluşu Cumhuriyet’in 10. Yılı da göz önüne alındığında ayrı bir önem kazanmaktadır.

Gaziantep Lisesi’nin açılmasının bir süredir gündemde olduğu, kısa bir süre önce 25 Eylül 1932’de Gaziantep’e gelen Başvekil İsmet İnönü’den de talepte edildiği, şehir ileri gelenleri-nin Başvekilden taleplerigelenleri-nin sıralandığı kitapçıktan anlaşılmaktadır:

15 M. Solmaz, Atatürk Gaziantep’te, s. 131.

16 M. Solmaz, Atatürk Gaziantep’te, s. 128.

17 M. Solmaz, Atatürk Gaziantep’te, s. 126-127.

di. Yurt gezilerine katılırdı, Atatürk trenle nereye gitse onu yanında götürürdü. İs-tanbul’da Erzurum’da Konya’da Trabzon’da Gaziantep’te Mersin’de Tokat’ta Kırklareli’de hep Atatürk’ün yanındaydı. Babaeski gezisinde aniden ortadan kayboldu, ara tara yok, herkes telaşlanmıştı, Atatürk çevresini sakinleştirdi, ‘merak etmeyin, Erzurum’da da böyle kaybolmuştu, Kılıç Ali bulmuştu, gene bulur’ dedi. Hakikaten öyle oldu, Kılıç Ali buldu getirdi. Gaziantep gezisinde Foks fazla durgundu, akşam yemeğinde önüne konulanlara dokunmuyordu, sessizdi, Atatürk başını okşadı, ‘muhakkak biri bir şey söylemiştir, küsmüştür’ dedi. O gün için ne olduğu bilinmiyordu ama, Atatürk

di. Yurt gezilerine katılırdı, Atatürk trenle nereye gitse onu yanında götürürdü. İs-tanbul’da Erzurum’da Konya’da Trabzon’da Gaziantep’te Mersin’de Tokat’ta Kırklareli’de hep Atatürk’ün yanındaydı. Babaeski gezisinde aniden ortadan kayboldu, ara tara yok, herkes telaşlanmıştı, Atatürk çevresini sakinleştirdi, ‘merak etmeyin, Erzurum’da da böyle kaybolmuştu, Kılıç Ali bulmuştu, gene bulur’ dedi. Hakikaten öyle oldu, Kılıç Ali buldu getirdi. Gaziantep gezisinde Foks fazla durgundu, akşam yemeğinde önüne konulanlara dokunmuyordu, sessizdi, Atatürk başını okşadı, ‘muhakkak biri bir şey söylemiştir, küsmüştür’ dedi. O gün için ne olduğu bilinmiyordu ama, Atatürk