• Sonuç bulunamadı

2.3. METİNLERARASILIK

2.3.2. Epigraf

Epigraf, kitabın ya da kitap bölümlerinin başına çeşitli yazarlardan ya da metinlerden yapılan alıntıdır. Bununla okuyucuya, okuyacağı metnin ipuçları verilir. Bu, adeta bir hazırlık sürecidir. Yeni bir dünyanın kapısını açmış olan ve neyle karşılaşacağı hakkında en ufak bir fikri olmayan okuyucunun eline tutuşturulan bir meşaledir. Okuyucu, kendisine sunulan bu alıntılar üzerinden, okumaya başladığı kitabın içeriği hakkındaki ilk fikirlerini oluşturmaya başlar.

Göçmüş Kediler Bahçesi kitabının içindeki öykülerin çoğunda, birçok

metinlerarasılık dile getirilir. Bunlar, çoğunlukla epigraf şeklindedir. İlk olarak kitabın girişinde, Talat Sait Halman’ın şu mısrasına yer verilir:

“En doğru masal anlamadan korktuğumuzdur” (Karasu, 2008 a: 7).

Göçmüş Kediler Bahçesi kitabı, masallar üzerine kurulu bir kitaptır ve

Karasu, böyle bir kitaba, masallara dair olan bir mısrayla başlar.

“Denizim ben batık aşklarla dolu” (Karasu, 2008 a: 13).

M. Proust’tan alınan bu epigrafın, öykünün içeriğiyle büyük bir ilişkisi vardır. Çünkü öyküde, bir balığa kolunu kaptıran ve daha sonra ona ve denize büyük bir aşk besleyen birinin, kendisini denizin derinliklerine bırakma öyküsü anlatılır.

“Geceden Geceye Arabayı Kaçıran Adam” öyküsünün girişinde, şu dizeler vardır:

“Günlerden deniz, sulardan Salı

Yürürken vatos, yüzerden kedi…” (Karasu, 2008 a: 31).

Karasu, “Uslu Kişilere Tekerlemeler”den bu alıntıyı yaptığını aktarır. Epigrafta, deniz, su, vatos, yüzmek gibi deniz ve denizle ilgili kelimeler görülür. Öyküdeki karakter de tam bir deniz tutkunudur. Hatta sırf bu deniz tutkusu son bulmasın diye, denize kıyısı olmayan, denizden uzak bir yere yerleşme kararı alır. Bu sayede kendisini, denizden bıkma gibi bir durumun oluşmasından uzak tutmuş olacağını düşünür.

“Dehlizde Giden Adam” öyküsünün girişinde, Vergilius’un Aeneas isimli eserinden alınan şu epigraf yer alır:

Facilis descensus Averno;

noctes atque Dies patet atri Janus Ditis;

Sed revocare gradum

Superasque evadere ad auras, hoc opus,

hic labor est (Karasu, 2008 a: 91).

(Avernus’a inmek kolay. Karanlık Dis’in kapısı gece gündüz açık ama geri dönmek, yukarıdaki esimlere ulaşıp kurtulmak sınav, güçlük bundan işte.)

Öyküde, dehlize giren genç bir çocuğun, oradan çıkma çabası vardır. Ancak Karanlık Dis’ten geri dönmek ne kadar zorsa bu dehlizden çıkmak da o kadar güçtür

“Usta Beni Öldürsen E!” öyküsünde, şu epigraf dikkati çeker:

“…anlaşılan, çok yaşlanmıştı birtakım analar, babalar, iblisleşivermiş

oldukları için çocuklarına varasıya, insan yemeğe kalkıyorlar, arada bir. Öyküsünü anlattığımız bu anaya gelince, çocukları, ölüsünü törenle kaldırdılar. Düşünülürse, pek korkunç bir işmiş bu. Öyle anlatıldığı rivayet olunur” (Karasu, 2008 a: 106).

Karasu, bunu, Monogatari şû isimli eserden aldığını belirtir. Kitapta, normalde olduğundan farklı olarak, anne, çocuklarını yememiş ve çocukları, onu törenle defnetmişlerdir. Öyküde de kalfa, çok sevdiği ustasının ölümünü görür ve bu onda büyük bir keder yaratır. Ancak genelde, usta-çırak/kalfa ilişkisinde, çıraklar/kalfalar acemilikten dolayı ipin üstünden düşüp ölürler. Yani, çoğunlukla ustalar, çırakların/kalfaların ölümünü görürler. Her iki anlatıda da genelde gerçekleşen durumun zıddı sonlar dikkati çekmektedir.

“Alsemender” öyküsüne Ece Ayhan’ın şu mısralarıyla başlanır:

Çünkü her kambur biraz şair bir ailedendir Toparlarsak kendi kendinin çırağı da olabilir Ölü sözcüklere ve çocuklara can vermek için Hangi marş iki kez çalınırsa yeryüzünde unutmayın

Hem usta hem çırak bir kambur içindir (Karasu, 2008 a: 159).

Öyküde, kamburluk ile ilgili herhangi bir şey bulunmaz. Usta-çırak ilişkisi de görülmez. Ancak, bilim adamı ile kütüphane yöneticisinin birbirlerine yardım etmeleri az da olsa, bu ilişkiyi akla getirir.

“Masalın da Yırtılıverdiği Yer” öyküsünde şu epigrafa yer verilir:

“L’amitie est avant certitude, c’est ce qui la distingue de l’amour. Elle est

aussi respect, et acceptation totale d’un autre etre” (Karasu, 2008 a: 159).

(Dostluk, her şeyden önce, inandır; onu, seviden ayıran budur. Ayrıca, saygıdır, başka bir varlığın her şeyiyle kabul edilmesidir.)

Öyküde, zaman zaman saygı ve sevgi konularından bahsedilir. Yazar, âdeta, okuyucuyu buna hazırlar gibidir.

Gece romanının girişinde üç epigrafa birden yer verilir. Turgut Uyar’ın şu

mısrası ilk epigraftır:

“Yenilmenin tohumunu taşır her pazartesi” (Karasu, 2007: 11).

Jean Genet’in Miracle de la Rose (Gülün Mucizesi) isimli metninden yapılan şu alıntı, Gece romanındaki ikinci epigraftır:

“Geceleri, çoğu zaman, uyanık, beklerim. Uyuyanların uykusunun kapısında dikilen nöbetçiyim ben; o uyku benden sorulur. Düşün kalıba girmez kütlesi üzerinde yüzen ruhum ben.

………

……… uzak, tehlikeli bir geceye –geceler hep böyledir zaten- girip yittiler.

…………..

……… simgenin karanlık anlamıyla yüklüydü o, gecede eğleşen, düşlerde eğleşen herkes gibi de tehlikeli. Düşleri, her biri bir simge olan kişiler, hayvanlar, bitkiler, nesneler şeneltir. Her biri güçlüdür bunların; bunları üreten kişi, kendini simgenin yerine koyduğunda da bu gizemli güçten yararlanır. İmin gücü, düşün gücüdür………” (Karasu, 2007: 11)

Gece romanındaki üçüncü epigraf ise Hegel’in şu sözüdür:

“Kendini kuran bireyliğin devinimi …… gerçek dünyanın oluşumudur” (Karasu, 2007: 11).

Tüm bu epigraflar doğrudan metnin içeriğiyle ilgilidir. Gece, rüya, korku ve tehlike, uyuyamamak, kendini inşa çabasındaki birey olguları metnin öne çıkan izlekleridir. Özellikle Gülün Mucizesi metninden yapılan alıntı, romanın içeriğine çok yakındır. Geceleri uyumayıp, uyuyanların uykusunun kapısında bekleyen kişi, romandaki direnen kişileri akla getirir. Onlar âdeta kendilerini feda edip, gizli

nitelenmesi de romanın içeriğiyle ilintilidir. Daha kitabın başından itibaren gece, romandaki kasvetli halin doğrudan temsili olarak sunulur ve roman boyunca bu durum sürdürülür. Bitkilerin, hayvanların, nesnelerin yüceltilmesi, tepe gibi Gece romanındaki birkaç aydınlık unsuru akla getirir. Kendini kuran bireyin devinimi ise akıllara, romandaki direnen yazarları, entelektüelleri getirir. Onlar kendi bu devinimleri üzerinden yeni bir yaşamı var etme kaygısı güderler.

Kısmet Büfesi kitabındaki öykülerde de metinlerarasılık mevcuttur. Örneğin

“Ertuğrul Oğuz Fırat’ın Resimleri Üzerine: Akdenizden Uzak Bir Metin” isimli anlatıda iki metinlerarasılık vardır. İlk olarak Faust ile yapılanı görülür:

“Grau, teurer Freund, ist alle Theorie

Und grün des Lebens goldner Baum” (Karasu, 2013 a: 25).

(Kuram dediğin bir bozkırdır dostum / Dirimin yemyeşildir altın ağacı)

Ardından A.H. Tanpınar’ın Yaz Yağmuru isimli kitabıyla yapılana yer verilmiştir:

“….. dil zevksizliklerini de yenilik sanmıştı” (Karasu, 2013 a: 28).

İki alıntı da, anlatının teorik kısmını güçlendirmek için yapılmıştır. Faust’tan yaptığı alıntıyla kuramın güvensiz boyutuna vurgu yapılmıştır. Ona duyulabilecek güven belli bir sınıra kadar olmalıdır. Nitekim kitaptaki neredeyse tüm anlatılar, mevcut teorilerin, edebî anlayışların çok ötesindedirler ve onlar üzerinden yapılabilecek yorumlamaya uzaktırlar. İkinci alıntı ise yenilik kavramına yüklenen yanlış anlama dairdir. Kimilerinin, zevksizliği dahi bir yenilik sanabileceği söylenir.

Troya’da Ölüm Vardı kitabında çeşitli epigraflar görülür. Bunlardan biri

Saffet Nezihi Şener’in şu şiiridir: “Sevda derdi dedikleri

Bir zanzalak ağacı kadardır Zanzalak ağaçlarının altında

Siz yoksunuz gölgeniz vardır” (Karasu, 2012 b: 43).

Zaman zaman, eserde kendisini gösteren belirsizlik, vurgulanmak istenmiş gibidir. Gerek olay bazında gerekse de kişi bazında, öyküde, bazı belirsizlikler, gölgeler vardır.

Kitapta ayrıca, Miguel de Unamuno’nun bu şiirine de yer verilmiştir:

No me acuerdo quien fui / No me acuerdo quien soy Ni de donde parti / Ni hacia donde me voy

Fueronseme a perde / Raices de verdad

Que he perdido la fe / En mi inmortalidad (Karasu, 2012 b: 61).

(Kim olduğumu hatırlamıyorum / Kim olduğumu bilmiyorum Ne nerden geldiğimi / Ne de nereye gittiğimi biliyorum Kaybettim / Gerçek köklerimi

İnancımı kaybettiğim gibi / Ölümsüzlüğümde)

Şiirin, öyküdeki bölümle sıkı bir bağı vardır. Öykü karakteri Müşfik, bu bölümde, büyük bir üzüntü ve hayal kırıklığı içindedir. Çünkü ailesi, bulundukları kasabadan İstanbul’a göç kararı almıştır. Müşfik de çevresine, köklerinden, tüm dostlarından kopma üzüntüsünü dile getirir.

F. Attar’ın Mantık al-Tayr eserinde, Hz. Muhammed’in hayvanları dine davet etmesi olayından bahsedilir. Karasu da o sözleri, Narla İncire Gazel anlatısında, epigraf olarak kullanılır:

“Hayvanları da apaçık dine davet etti…

Keçiyle kelerin onu tasdik etmesi, buna tanıktır” (Karasu, 2012 a: 13)

verilmiştir. Böyle bir bölümün başına konulan bu epigraf, metnin içeriğine hazırlık mahiyetindedir. Bir diğer epigraf da şudur:

“Ben mesut ona derim ki saadeti ömrü boyunca günü gününe duyar” (Karasu, 2012 a: 133)

Euripides’in, Bakkhalar isimli eserinden yapılan bir alıntıdır. Bu bölümde, karakterlerin, verimli ve keyifli anlarını geçirdikleri kasabadan ayrılışları söz konusudur. Kasabada mutlu anlar geçirirler. Ancak oradan ayrıldıkları gün, yangın çıkar. Bu, tüm süreç boyunca görülen nadir olumsuz durumlardan biridir.

Epigraflar, okuyucuyu metne hazırlamak için kullanılan önemli bir yöntemdir. Okuyucu, karşılaştığı bu sözlerden sonra, kendisini nasıl bir eserin beklediğini az çok tahmin etmeye başlar. Karasu da benzer amaçlar için epigraflara başvurur. Talat Sait Halman, Ece Ayhan, Turgut Uyar, Saffet Nezihi Şener gibi Türk şairlerinin şiirlerinden aldığı kesitleri, okuyucuyu eserlerine hazırlamak için kullanır. Öte yandan Vergilius, Miguel de Unamuno, Goethe gibi yabancı yazarlarının eserlerinden de alıntılar yapar.

Benzer Belgeler