• Sonuç bulunamadı

Bir politika sorunu olarak enerji arz güvenliği, 20. Yüzyılın başlarında ordulara petrol tedarik edilmesi ile bağlantılı olarak ortaya çıkmıştır. Birinci Dünya Savaşı arifesinde Winston Churchill’in İngiliz Donanması’nda kullanılan yakıtın, Galler’den gelen kömür yerine, büyük çoğunluğu İran’dan gelen petrole geçilmesi kararını verdikten sonra enerji güvenliği stratejik bir konu olmuş ve günümüze kadar önemini korumuştur. İlgili dönemde donanmanın enerji güvenliğini temin etmek için Churchill tarafından ortaya atılan tedarikçi ülkelerin çeşitlendirilmesi fikri ile de enerji güvenliğini daha popüler hale gelmiştir (Yergin, 2006: 69).

Modern enerji güvenliği sistemi ise 1973’te ortaya çıkan Arap ambargosu ve petrol krizine cevap olarak oluşturulmuştur. Paris merkezli Uluslararası Enerji Ajansı’nın önderliğinde bir araya gelen ve önemli petrol ithalatçıları olan sanayileşmiş ülkeler, arz kesintileri, fiyat dalgalanmaları ve ambargo tehdidine karşı strateji oluşturmak ve petrolün, büyük tedarikçi ülkeler tarafından bir ekonomik silah olarak kullanılmasını önlemek için Uluslararası Enerji Ajansı’nın bünyesinde toplanmışlardır. Dolayısıyla

15

modern enerji arz güvenliği yaklaşımları, Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü’nün liderliğindeki petrol ihraç eden ülkeler ve Uluslararası Enerji Ajansı’nın bünyesinde toplanan petrol ithal eden ülkelerin karşılıklı etkileşimlerinden ve stratejilerinden yola çıkılarak oluşturulmuştur (Yergin, 2006: 75).

Literatürde enerji arz güvenliği ile ilgili farklı yaklaşımlar ve farklı tanımlar bulunmaktadır. Bu tanımların birbirinden farklı yönleri olsa da hepsi enerji fiyatları, arz ve talep arasındaki dengesizlikler, enerji kullanımının çevresel sonuçları, enerji güzergâhlarının çeşitlendirilmesi, kaynak bağımlığı, enerji kullanımında kaynak çeşitlendirmesi gibi birkaç temel noktalara vurgu yapmaktadır. Enerji arz güvenliğinin yoğunlaştığı konu başlıkları ve tanımı, uluslararası enerji piyasalarında oluşan krizlerden etkilenmiştir.

1970’lerde petrol krizlerine bağlı olarak enerji arz güvenliğine artan ekonomik ve akademik ilgi, 1980’lerin sonları ve 1990’larda istikrarlı petrol fiyatlarına bağlı olarak azalmış, 2000’lerde ise Asya ekonomilerinde artan talep ve Batı Avrupa’da yaşanan arz kesintileri ve enerji sistemlerinin dekarbonize edilmesi baskılarına paralel olarak artmıştır. Bununla birlikte çağdaş ve klasik enerji güvenliği çalışmaları farklılıklar göstermektedir. 1970 ve 1980’lerde enerji arz güvenliğinin en önemli konu başlığı ambargo tehditleri altında ucuz petrol kaynaklarına ulaşım ve petrol ihraç eden ülkelerin fiyat manipülasyonlarının etkilerini azaltmak olarak kabul edilse de çağdaş enerji arz güvenliği petrol kaynaklarının ötesine uzanmakta ve daha geniş bir yelpazeyi kapsamaktadır. Buradan hareketle diyebiliriz ki, çağdaş enerji arz güvenliği çalışmaları, enerjiye eşit erişimin sağlanması ve iklim değişikliklerinin hafifletilmesi politikaları ile de yakından ilgilidir (Cherp ve Jewell, 2014: 415).

Enerji arz güvenliğini anlamak ve açıklamak için 4A kuralını vurgulamak gerekmektedir. İngilizce karşılığı 4A olan bu kurala göre, enerji güvenliğinin sağlanması; enerji kaynağının “mevcut olması” (Availability), bu kaynağa

“ulaşılabilirliği” ifade eden (Accessibility), kullanılacak olan kaynağın uygun fiyatlarda veya “ekonomik” olması (Affordability) ve “sürdürülebilirliği” ifade eden (Acceptability) temel unsurları barındırmalıdır. Enerji güvenliğinin dört temel unsuru enerji arz güvenliğini artıran etkenler olarak kabul edilmektedir (Cherp ve Jewell, 2014).

Enerji arz güvenliği, “enerjinin üretim, iletim ve tüketim faaliyetleri kapsamında, enerji arzı, nakli ve talebinin yeterli miktarda, ekonomik fiyatlarla, kesintisiz ve çevreye duyarlı bir şekilde gerçekleşmesi” olarak ifade edilmektedir

16

(Erdal, 2012: 15). Başka bir çalışmada ise enerji arz güvenliğinin zamandan bağımsız evrensel bir tanımın olmadığı vurgulanmakla birlikte, bu tanımın zamana, coğrafi mekâna, ülke gruplarına göre değişebileceği vurgulanmış ve bir enerji arz güvenliği tanımlaması yapılmıştır. Nitekim bu çalışmaya göre enerji arz güvenliği,

“...insanların, ekonomik, sosyal, savunma hizmetleri ve diğer amaçlar için yeterli miktarda enerjinin uygun fiyatlarla güvence altına alınması” (Koyama vd, 2012: 7) şeklinde tanımlanmıştır.

Enerji arz güvenliğinin bir diğer kısa tanımı ise Uluslararası Enerji Ajansı tarafından yapılmaktadır. Nitekim IEA’ya göre enerji arz güvenliği, “uygun fiyata kesintisiz enerji kaynaklarının temin edilmesi” olarak tanımlanmaktadır. IEA’ya göre enerji güvenliğinin iki boyutu vardır. Kısa dönemli enerji güvenliği, enerji sistemlerinde arz ve talep arasında yaşanan ani dengesizliklere bağlı olarak fiyat değişmelerine tepki göstermeyi ifade ederken, uzun vadeli enerji güvenliği ise, ekonomik gelişmelere ve sürdürülebilir çevresel ihtiyaçlara uygun olarak enerji tedarik etmek için zamanında yapılan yatırımlar olarak ifade edilmektedir (IEA, 2014: 13).

Enerji güvenliğinin artırılması için en yaygın olanı ve ilk akla gelen strateji, enerji kaynağının çeşitlendirilmesi olarak ifade edebilir. Ancak enerji güvenliğinin sağlanması, ülkelere, coğrafi bölgelere ve siyasi faktörlere göre değişiklik göstermektedir. Genel olarak enerji arz güvenliğini artırmak için; tedarikçi ülkelerin çeşitlendirilmesi, yerel kaynakların değerlendirilmesi, uzun vadeli altyapı yatırımların artırılması, depolama kapasitesinin artırılması ve iç piyasada şeffaf ve rekabetçi bir yapının oluşturulması, enerji verimliliğinin artırılması gibi politikalar uygulanmalıdır (Yergin, 2006: 76).

Enerji arz güvenliği riskleri enerji kaynaklarının fiziksel olarak mevcut olmaması ve aşırı fiyat dalgalanmaları ile bağlantılıdır. Fiyatların arz ve talep dengesi ile belirlendiği uluslararası petrol piyasalarında kaynak eksikliği endişesi çok marjinal bir durumdur. Bu piyasalarda enerji arz güvenliği endişesi daha çok, aşırı fiyat dalgalanmalarının neden olduğu ekonomik hasarla ilgilidir. Doğalgaz ve elektrik gibi iletim sistemlerinin sürekli dengede tutulması gereken piyasalarda ise arz yetersizliği endişesi daha yaygındır. Bu durum daha çok, kapasite kısıtlamalarının olduğu ve fiyatların arz ve talebi dengeleyemediği kısa dönemlerde geçerlidir (IEA, 2014: 13-14).

Yukarıdakı tanımlara dikkat ettiğimizde enerji arz güvenliğinin iki boyutunun daha önemli ve bütün tanımlarda vurgulandığını görmekteyiz. Bunlardan biri erişebilirlik

17

ve fiyatlardır. Enerjinin, ekonominin en temel girdilerinden biri olma özelliğini gözönünde bulundurduğumuzda, bu konunun ülkeler için milli güvenlik meselesi haline geldiğini görmekteyiz. Bu nedenle enerji piyasalarının tamamen rekabetçi hale gelebilmesi pek mümkün değildir. Çünkü arz kesintileri veya enerji kaynağına ulaşamama riski, ekonomik büyüme başta olmak üzere sanayi sektörünü de olumsuz yönde etkilemektedir. Bu nedenle, enerji fiyatlarının belirlenmesi ve enerji kaynaklarına ulaşım gibi stratejik konular uğruna ülkeler zaman zaman savaşa bile girmeyi göze alabilmektedirler (Peker, 2014: 83-85). Bütün bunları dikkate aldığımızda piyasada belirlenen enerji fiyatlarının tüm oyuncular tarafından anında kabul edilmesi veya enerji anlaşmalarının tek taraflı iptal edilme olanağı mantıklı ve kabuledilebilir değildir. Dolayısıyla enerji arz güvenliğinin birçok boyutu ve enerji arz güvenliğini etkileyen birçok faktör mevcuttur. Enerji arz güvenliğini etkileyen faktörler ekonomik, jeopolitik ve çevre olmak üzere üç kategoride sınıflandırıla bilir (Erdal, 2011).

Enerji fiyatları enerji arz güvenliğinin ekonomik boyutlarını, enerji tüketimiyle ekonomik büyüme arasındaki ilişkiyi, enerjinin mal piyasasında ticareti ile ilgili konuları kapsamaktadır. Diğer taraftan ülkenin ekonomik performansının da enerji yatırımları, enerji projeleriyle ilgi olduğu da dikkatten kaçmamalıdır (Metais, 2013:

8).

Enerji arz güvenliği ise zaman zaman jeopolitik çekişmelerin odak noktasına çevrilmektedir. Buradaki temel sebep, enerji üreten ülkelerle tüketen ülkelerin siyasi sistemlerinin farklılıkları, coğrafi farklılıklar enerji kaynaklarını jeoploitik silah olarak kullanmak isteyen ülkelerin farklı davranışlar sergilemesi enerji arz güvenliğinin jeopolitik boyutlarını yansıtmaktadır. Enerji projeleri hayata geçirilirken jeopolitik faktörler de dikkate alınmalıdır (Siddi, 2017: 6).

Enerji arz güvenliğinin en önemli boyutu geçtiğimiz onyıllarda çok fazla popülerlik kazanmış çevre tahribatlarıdır. Çevre kirliliği de enerji projelerinin uygulanmasında etkili olmakta ve aslında enerji arz güvenliği endişeleri arasında sıralanmaktadır. Günümüzde çevre güvenliğinde AB lokomotif olmaktadır. Enerjinin kullanımının insanlığı tehlikeye atacak sınırlara ulaşması bu yaklaşımda etkili olmuştur. Enerji tesislerinde yaşanan kazaların da ülkelerin enerji kullanımı tercihini değiştirdiği de bilinmelidir (Piri and Faure, 2014: 105).

18