• Sonuç bulunamadı

Ekonomik Göstergelerle Suç Davranışı Arasındaki İlişkiye Sosyolojik Açıdan Bakış

3.BÖLÜM: YETİŞKİN SUÇLULUĞUNA NEDEN OLAN FAKTÖRLER

3.2. SUÇ EĞİLİMİNE ETKİDE BULUNAN EKONOMİK FAKTÖRLER

3.2.2. Ekonomik Göstergelerle Suç Davranışı Arasındaki İlişkiye Sosyolojik Açıdan Bakış

Ekonomik göstergelerle suç arasındaki ilişkiyi sosyolojik açıdan inceleyen çalışmalarda ağırlıklı olarak suç davranışı eğiliminin sosyoekonomik statü ekseninde incelendiği görülmektedir;

sosyolojik çalışmalar, suç davranışında ekonomik sıkıntılar içerisinde bulunan bireyin karşı karşıya bulunduğu fırsat eşitsizliği nedeniyle yaşadığı gerilime odaklanmışlardır. Bu çalışmalar, gelir düzeyi eşitsizliğinin bireyin kendisini üst gelir gruplarına mensup bireylerle karşılaştırarak suç davranışına yönelmesine neden olduğu düşüncesinden hareketle, ağırlıklı olarak Merton’un gerilim teorisi ve Shaw ve McKay’in sosyal düzensizlik teorisi ekseninde şekillenmektedir.

Kriminoloji literatüründe, sosyoekonomik statü ve suç arasındaki ilişkiye özel bir önem verilmekte, suçun ekonomik nedenlerine ilişkin analizin de sosyoekonomik statüye vurgu yaptığı görülmektedir.

Ekonomik nedenlerle suç arasındaki ilişkiye yönelik temel suç sosyolojisi kuramları arasında Gerilim Teorisi, Sosyal Düzensizlik Teorisi ve Gerilim Teorisi’nin bir uzantısı olarak Göreli Yoksunluk Yaklaşımı sayılabilir.

Gerilim Teorisine göre, düşük sosyoekonomik statüye sahip insanlar, ekonomik başarı ya da orta sınıfa özgü hedeflere ulaşmada diğer bireylere nazaran daha fazla sıkıntı yaşamaktadırlar. Bu insanlar, yaşadıkları hayalkırıklığı nedeniyle, ekonomik başarı kazanmak için (örneğin hırsızlık, uyuşturucu satıcılığı gibi), kendilerini daha iyi hissetmek için (uyuşturucu kullanımı) kendilerini hayalkırıklığına uğratanlardan intikam almak için (saldırı, vandalism) veya akranları arasında statü elde etmek için suç davranışına yönelebilirler (Agnew ve diğerleri 2008:160).

Shaw ve McKay (1942) tarafından 21 ABD kentinin benzer sosyoekonomik dezavantaja sahip bölgelerinin incelendiği önemli çalışmada ortaya atılan Sosyal Düzensizlik Teorisi, nüfusun sürekli değişmesine karşın suç oranının incelenen bölgelerde yüksek seyrini koruması gözlemine

dayanmaktadır. Suç oranlarının incelenen bölgelerdeki insanlar değişse dahi yüksek seyrini koruması, düşük sosyoekonomik statüye sahip toplulukların suç oranları üzerindeki kalıcı (persistent) etkisini göstermiş ve bu çalışma sonrasında akademik ilgi, suç davranışında bireysel farklılıklardan ziyade, suç davranışının nesiller arası geçişkenliğine (transgenerational transmission) neden olan topluluksal (community) özelliklerine yönelmiştir (Kawachi ve diğerleri 1999:721).

“Sosyal düzensizlik”, toplumsal yapının (community structure) toplumun üyelerinin (residents) genel değerlerini (values) gerçekleştirme (realize) ve etkin sosyal kontrol yürütme konusundaki zaafiyeti” olarak tanımlanmaktadır” (Kawachi ve diğerleri 1999:721). Bu teori, daha önce de ifade edildiği gibi, etnik ve kültürel heterojenliğinin artması, aile yapısında istikrarsızlık, nüfus hareketliliğinin fazla olması gibi nedenlerle sosyal kontrolün azaldığı dönemlerde suç işleme eğiliminin artacağını ifade etmektedir. Özellikle iş saikiyle sıklıkla yer değiştiren yoksul ailelerin bulunduğu bölgelerde sosyal kontrol kurumunun daha zayıf ve suç işleme eğiliminin daha fazla olduğu, böylece ekonomik dezavantajlı grupların suç işleme eğilimin daha fazla olduğu ifade edilmektedir. Shaw ve McKay, araştırmalarına konu olan bölgelerde suç olgusunun kişiler değişmesine karşın halen devam etmesinin üç temel nedeni olduğunu ifade etmektedirler. Bunlar, yoksulluk, heterojen yapı ve nüfus hareketliliği olarak sıralanmaktadır ki yoksulluk bu üç neden arasında en önemi neden olarak ifade edilmektedir (Blau ve Blau 1982:116).

Gerek gerilim teorisi ve gerekse sosyal düzensizlik teorisi, suç olgusunun ağırlıklı olarak yoksulluk ile ilişkili olduğunu ifade etmektedir. Ancak bilindiği gibi, suç olgusu salt yoksullara özgü bir husus değildir. Bu açığı, gerilim teorisinin bir uzantısı olarak düşünülebilecek olan “göreli yoksunluk”

yaklaşımı kapatmaktadır. Göreli yoksunluk teorisi, bireylerin suç davranışını analizde daha kapsamlı bir altyapı sunmaktadır.

Göreli yoksunluk teorisinin sapkın davranışla ilişkisi, göreli yoksunluk hissinin bireyde/grupta yarattığı hayalkırıklığı kanalıyla oluşmaktadır. Toplumsal olarak başarı sayılan hedeflere ulaşmada, birey/grup, referans aldığı kesimin sahip oldukları neticesinde başarılı olduğunu ancak bu olanaklara sahip olmayan kendisinin başarılı olamadığını, böylece kısıtlandığını düşünerek hayalkırıklığı ve öfkeye kapılarak sapkın davranışa yönelebilir. Oluşan öfke hissinin bireysel ya da kollektif bir şekilde ortaya konması neticesinde sapkın davranışa katılım ve davranışın yönü farklılaşabilir.28 Bununla birlikte, bireyin göreli yoksunluk sonucu muhakkak öfke yaşayacağını ifade etmek doğru değildir. Bireyin yaşayacağı öfkenin şiddeti, yaşadığı kültürün yanısıra, öfkesini

28 Bireyde durulan yoksunluk hissinin yönü sapkın davranış şeklinde olabileceği gibi, bireyin politize olmasına ve toplumsal hareketliliğin artmasına da neden olabilir.

engelleyecek bazı mekanizmaların da varolup olmamasıyla bağlantılıdır. Göreli yoksunluk teorisinin sapkın davranışa yolaçabileceği görüşü literatürde özellikle Merton’dan sonra öne çıkmıştır (Bernburg ve diğerleri, 2009:1224). Bazı araştırmacılar, göreli yoksunluk sonucu ortaya çıkan sapkın davranışların maddi kazanım elde etmeye yönelik, yoksunluğu azaltıcı akılcı (rational) davranışlar olarak düşünülebileceğini ifade ederken, söz konusu davranışlar, yaşanılan yoksunluk nedeniyle duyulan nefret, hüsran gibi hislerle gerçekleştirilen akılcı olmayan (non-rational) tepkiler olarak da değerlendirilebilir (Seepersad 2009:1).

Gerek sosyolojik gerekse ekonomik teorilerin sosyekonomik statüsü düşük olan bireylerin suç işleme eğiliminin fazla olacağı varsayımından hareketle, kriminoloji literatüründe ekonomik durum ile suç davranışı arasındaki ilişkinin analizine yönelik çalışmalar ağırlıktadır. Ancak sosyoekonomik statü ile suç davranışı arasında teorik olarak olması beklenen ilişkiye yönelik olarak, daha sonraki bölümlerde de görülebileceği gibi, genel bir sonuç bulunmamaktadır.

Çalışmaların sonuçları arasındaki farklılıkta, veri çeşidinin, veri analizinde kullanılan istatistik yöntemlerinin yanısıra, toplam veriler ve mikro verilerin farklılık göstermesinin de etkisi olmaktadır.

Düşük sosyoekonomik statü ile suç davranışı arasında olması beklenen ilişkinin araştırmalarda gözlemlenememesi ile birlikte, gerilim teorisini geliştiren Agnew, aslında suç davranışına neden olan hususun bireyin sosyo ekonomik statüsünün düşük olması değil, bireyin bu statüsünden kaynaklanan, faturalarını ödeyememek, yaşamsal edimlerini gerçekleştirememek türü ekonomik sorunlar/gerilimler olduğunu ifade etmektedir (Agnew ve diğerleri, 2008:160). Yani düşük sosyoekonomik statüye sahip birey, orta sınıfa özgü hedeflerini gerçekleştirme sürecinde yaşadığı sıkıntılardan dolayı değil, günlük yaşamsal aktivitelerini sürdürmeye yetecek geliri olmadığı için, yani güncel ekonomik sıkıntılarından dolayı suç eğilimine sahip olabilir. Agnew ve diğerleri (2008), aslen, kontrol teorisi, göreli yoksunluk teorisi ve sosyal düzensizlik teorisinin de bireyin statüsünden ziyade yaşadığı ekonomik sıkıntılara vurgu yaptığını ifade etmektedir. Bu çerçevede, suç davranışı eğilimi analizinde statüden ziyade yaşamsal ekonomik sıkıntıları incelemek daha doğru sonuç verecektir. Bu tür sıkıntılar, bireylerin stres yaşamasına, olumsuz duygular içine girmesine, öfke duymasına ve eğer sorunlarına çözüm bulamıyorsa ve kişisel ve sosyoekonomik ve kültürel faktörler de elverişli ise, suç işlemesine neden olabilir. Agnew ve diğerleri (2008:164), sözü edilen güncel ekonomik sorunlarla suç davranışı arasındaki ilişkinin ise lineer olmadığını ifade etmektedirler: ekonomik problemler arttıkça suç eğilimine etkisi giderek daha fazla olacaktır.

Nitekim söz konusu araştırmacılar tarafından ABD’de ulusal temsil yeteneği olan bir veri seti

üzerinden ergenler üzerine yapılan çalışmada, sosyoekonomik statüye ilişkin değişkenlerin suç davranışı ile ilişkisinin ya olmadığı ya da çok zayıf olduğu gözlemlenirken, ekonomik sorunların suç ile ilişkisinin güçlü olduğu ve lineer seyretmediği tespit edilmiştir. Suç davranışının, düşük düzeyde ekonomik problemi olan bireylerden ziyade, birden fazla ciddi ekonomik problemleri olan bireylerde görüldüğü gözlenmiştir.

Suç oranları artışında ekonomik faktörlerin önemli yer tutması, son dönemde ekonomistlerin suç olgusuna olan ilgisini artırmıştır. Literatürde, suç ile ekonomik kriz, gelir düzeyi, yoksulluk, iç göç gibi ekonomik değişkenler arasındaki ilişkiyi ölçen ve modelleyen çalışmalara rastlamak mümkündür. Bu tür çalışmalarda genel olarak işsizlik oranı, gelir eşitsizliği göstergeleri, göreli yoksulluk, mutlak yoksunluk gibi değişkenler kullanılmaktadır.

Ekonomik duruma ilişkin değişkenler ile suç arasındaki ilişkinin analizinde suç türü önem taşımaktadır. Kriminoloji literatüründe mala karşı suçlardan ziyade şiddet suçlarının nedenleri hususunda muğlaklık olduğu görülmektedir. Mala karşı suçları yoksulluk, göreli yoksunluk, gelir eşitsizliği gibi değişkenlerle açıklamak daha mümkünken, şiddet suçlarında daha farklı sosyal psikolojik kavramlara ihtiyaç duyulmaktadır. Dolayısıyla genel olarak mala karşı suçların analizinde ekonomik teorinin, şiddet suçlarında ise sosyolojik kuramların, özellikle gerilim teorisi, göreli yoksunluk teorisi ve sosyal düzensizlik teorilerinin açıklayıcı olduğu görülmektedir. Suç kavramının kapsamı ve suçun nedenleri gözönüne alındığında, suç olgusunu açıklamaya çalışan tüm disiplinlerin rekabet halinde olmaktan ziyade tamamlayıcı oldukları, her birinin suç olgusunun belli bir bölümünü açıkladığını ifade etmek doğru olacaktır.

Akdeniz ve Üzümcü (2013) tarafından Kars’ta cezaevinde 63 hükümlü ile yapılan çalışmada, gelir düzeyi ile suç eğilimi arasında anlamlı bir ilişki olduğu tespit edilmiştir. Bu çalışmada, hükümlülerin işledikleri suçlar ve ekonomik durumları arasındaki ilişkinin istatistiksel olarak anlamlı olduğu tespit edilmiştir. Bu çalışmaya göre, örneğin hırsızlık suçu gelir düzeyi yükseldikçe azalmakta, uyuşturucu suçunda ise gelir düzeyi yükseldikçe suç oranı yükselmektedir.

Cömertler ve Kar (2007) tarafından, bağımlı değişkenin kişi başına mala karşı suç; yoksulluk, iç göç, işsizlik, kentleşme, eğitim düzeyi, kişi başına kamu yatırımı gibi ekonomik değişkenlerin de açıklayıcı değişken olarak tayin edildği çalışmada, işsizlik, kişi başına GSYİH artışı, iç göç, kentleşme değişkenleri ile suç arasında pozitif bir ilişki tespit edilirken, eğitim düzeyi ile suç arasında, beklenen negatif ilişki tespit edilmemiş, aslında suç ile eğitim düzeyi arasında bir ilişki olmadığı gözlenmiştir. Aynı çalışmada, nüfus yoğunluğu ve doğum hızının da suç ile pozitif bir

ilişkisi olduğu görülmüştür. Gelişmişlik endeksi ile suç arasında da pozitif bir ilişki görülmüştür.

Bir yoksulluk göstergesi olarak modele dahil edilen yeşil kart kullanımının suç ile ilişkisinin (pozitif olması beklenirken) negatif olduğu görülmüştür.

Raja ve Ullah (2013) tarafından yapılan, Pakistan’da ekonomik koşullar ve suç ilişkisinin analiz edildiği çalışmada, ekonomik koşulları temsil etmek üzere üç veri alınmıştır. Bu veriler, kadınlarda işgücüne katılım oranı, enflasyon oranı ve gelir eşitsizliği verileridir. Her üç değişkenin de suç oranını etkilediği tespit edilen çalışmada, gelir eşitsizliğinin diğer iki veriye göre suç oranlarını daha fazla etkilediği görülmüştür. Diğer verilerden enflasyon oranı ile suç oranı arasında, satın alma gücü paritesine ve dolayısıyla gelir dağılımına olumsuz etkisi nedeniyle negatif ilişki görülmüştür. İşgücü piyasası koşullarında bir iyileşme olarak değerlendirilebilecek kadın işgücüne katılım oranı ile suç oranı arasında ise beklenenin aksine pozitif bir ilişki tespit edilmiştir. Raja ve Ullah, bu durumu piyasasının kusurlu çalışmasına bağlamaktadırlar. Bununla birlikte, kriminoloji araştırmalarında genel olarak rastlanan genç erkek işsiz sayısı ile suç oranı arasındaki pozitif ilişki gözönüne alındığında, bu sonucun kısıtlı işlerin kadınlar tarafından iştigal edilmesi sonucunda işsiz kalan erkekler nedeniyle ortaya çıktığı düşünülebilir. Literatürde kadınların işgücü piyasasındaki varlığının artış seyrinin suç oranını pozitif etkilemesinin diğer bir nedeninin de, özellikle gelişmekte olan ülkelerde deneyimi az kadınların daha düşük ücretle çalışması ve bu durumun genel olarak ücretleri aşağı çekmesi ve böylece gelir dağılımını bozması olduğu ifade edilmiştir.

Pazarlıoğlu ve Turgutlu (2007) tarafından yapılan çalışmada Türkiye’de kişi başına gayrisafi yurt içi hasıla ile işlenen suçlar arasında uzun dönemli anlamlı bir ilişki bulunduğu tepit edilmiştir.

Tüzüntürk (2009) tarafından yapılan çalışmada, Türkiye’de suçların il bazında ve suç bazında farklılık gösterdiği tespit edilmiştir. İl bazında Ankara ve İstanbul illerinin, suç bazında asayiş ve kaçakçılık suçlarının eğilimlerinin farklılık gösterdiği tespit edilmiştir. Böylece suçla mücadele politikalarının suç ve coğrafi bölge ayrımında da farklılaştırılmasının yerinde olacağı ifade edilmektedir.

Suç davranışında ekonomik nedenlerin arzettiği önem çerçevesinde, suç davranışını azaltmaya yönelik politikaların tesisinde mutlak ya da göreli yoksulluk kavramlarının ülke nezdindeki yaygınlığını analiz etmek gerekmektedir. Aslında sadece suç davranışının önlenmesinde değil, diğer ekonomi politikalarının tesisisinde de hangi tür yoksulluk kavramının ele alındığı önem taşımaktadır. Nitekim, Bourgignon (1999), az gelişmiş ülkelerin genelinde olduğu gibi, eğer mutlak yoksulluk ülke genelinde yaygınsa, büyüme odaklı ekonomi politikalarına öncelik verilmesinin

muhtemel olduğunu, eğer göreli yoksulluk yaygınsa geliri yeniden dağıtan politikaları ön sıraya koymanın daha iyi olabileceğini ifade etmektedir.

Çalışmanın bu bölümünde suç eğiliminde işsizlik, gelir düzeyi, yoksulluk, kentleşme ve iç göç değişkenlerinin suç eğilimine etkisine ilişkin literatür hakkında bilgi verilecektir.

3.2.3.Suç Eğilimi Üzerinde Etkili Olan Ekonomik Değişkenler