• Sonuç bulunamadı

EDİNİLMİŞ MALLARA KATILMA REJİMİNDE PAYLI MÜLKİYET KARİNESİ NEDENİYLE PAYLI MÜLKİYET İLİŞKİSİNİN MEYDANA GELMESİ

§2 PAYLI MÜLKİYET KONUSU MAL ÜZERİNDE YASAL ALIM HAKKININ KOŞULLAR

B. EDİNİLMİŞ MALLARA KATILMA REJİMİNDE PAYLI MÜLKİYET KARİNESİ NEDENİYLE PAYLI MÜLKİYET İLİŞKİSİNİN MEYDANA GELMESİ

1. Genel Olarak

Paylı mülkiyet ilişkisinin ortaya çıktığı bir durum, edinilmiş mallara katılma rejiminde Medenî Kanun 222/II. fıkradaki düzenlemedir. Bu fıkrada, eşlerden hangisine ait olduğu ispat edilemeyen mallar, eşlerin paylı mülkiyetinde sayılmaktadır. Bu hüküm, eşlerin kendisine ait olduğunu ispat edemediği malların, onların paylı mülkiyetinde sayılacağını işaret etmekte, eşler bir anlamda yasa gereği bu mülkiyet ilişkisi içine girmektedir. Böyle bir ilişki içine girmenin yararı ise, ileride; bu ilişkinin sona ermesi durumunda, Medenî Kanun 226/II. fıkranın onlara sağladığı özgüleme imkânı ile ortaya çıkmaktadır79.

Eşlerden hangisine ait olduğu ispat edilemeyen malların, eşlerin paylı mülkiyetinde olacağını düzenleyen Medenî Kanun 222/II. fıkranın hukukî niteliği öğretide tartışmalıdır. Bu konuda bir görüş, Medenî Kanun 222/II. fıkranın, aksi ispatlanamaz kanunî bir varsayım (fiksiyon) olduğunu, diğer görüş ise, aksi ispat edilebilen âdi bir karine olduğunu savunmaktadır.

78 HAUSHEER/REUSSER/GEISER (I. Unterteilband), Art. 205, Nr. 28, s. 605; OĞUZMAN/SELİÇİ/OKTAY-ÖZDEMİR, s. 242-243; ERTAŞ, Nr. 1068-1069, s. 251-252. 79 HAUSHEER/REUSSER/GEISER (I. Unterteilband), Art. 205, Nr. 28, s. 605; ZEYTİN, s. 183.

2. Medenî Kanun 226/II. Fıkranın Bir Kanunî Varsayım (Fiksiyon) Düzenlediği Görüşü

Bu görüşte olan yazarlara göre80, Medenî Kanun 222. maddenin birinci fıkrasında eşler arasında ispat yükünün dağılımı düzenlenmektedir. İkinci fıkrada ise, birinci fıkranın aksine, aksi ispat edilemeyen kanunî bir varsayım (fiksiyon) düzenlenmektedir. Bu düzenlemeye göre, eğer bir malvarlığı değerinin eşlerden birine ait olduğu ispat edilemezse, o malvarlığı değeri üzerinde her iki eşin de hak sahibi olacağı kabul edilmektedir. Ancak bu karine, Medenî Kanun 222. madde birinci fıkranın uygulama alanı bulduğu; yani bir malvarlığı değerinin eşlerden birine ait olduğu ve diğerine ait olmadığının ispatlandığı hallerde uygulanamaz. Yazarlara göre Medenî Kanun 222. madde birinci fıkraya göre ispat başarısızlığı, eşler arasında paylı mülkiyet ilişkisi doğurmaz, aksine bu ilişkinin varlığı yönünde bir fiksiyon yaratır.

3. Medenî Kanun 226/II. Fıkranın Âdi Karine Düzenlediği Görüşü

Bu görüşte olan yazarlara göre81, Medenî Kanun 222/II. fıkrası âdi bir karine olarak düzenlenmiştir. Medenî Kanun 222/II. fıkraya göre, aksi ispatlanıncaya kadar, eşlerin mülkiyetinde veya yed’inde olan mallar, peşinen onların paylı mülkiyetinde kabul edilir, daha sonra bu malın kendisine ait olduğunu iddia eden eş, iddiasını ispat edebilir.

4. Görüşümüz

Medenî Kanun 222/II. fıkranın kanunî varsayım mı, yoksa âdi karine mi düzenlediğini anlayabilmek için, kanunî varsayım (fiksiyon) ve âdi karine kavramlarına kısaca değinmek yararlı olacaktır.

80 HAUSHEER/REUSSER/GEISER (I. Unterteilband), Art. 200, Nr. 28-29, s. 502-503; DURAL/ÖĞÜZ/GÜMÜŞ, s. 341.

81 Edinilmiş mal karinesi ile ilgili Medenî Kanun 223/III. fıkra hakkında açıklamalarına kıyasen bkz. ACAR, s. 60.

Kanunî varsayımlar (fiksiyon) kesin karinelere benzer. Hatta öğretide bazı yazarlar82 kanunî varsayım ile kanunî karineyi eş anlamda kullanmaktadır. Kesin karineler, aksi ispat edilemeyen karinelerdir, bu açıdan kanunî varsayımların da aksi ispat edilemez. Kanunî varsayımlarda belli bir olaya kanun sonuç bağlamaktadır. Oysa kanunî karinelerde, varlığı bilinen olumlu veya olumsuz bir olaydan, başka bir olumlu veya olumsuz olayın veya durumun varlığı veya yokluğu sonucu çıkarılmaktadır. Kanuni varsayımların söz konusu olduğu durumlarda, kanunî karinelerde olduğu gibi, böyle bir varsayıma dayanan kimse ispat yükünden kurtulmaktadır. Hukukumuzda kanunî varsayımların sayısı azdır. Örneğin, Borçlar Kanunu 154. maddeye göre, şartın gerçekleşmesini taraflardan biri, iyiniyet kurallarına aykırı bir biçimde engellerse, o şart gerçekleşmiş sayılır. Burada kanun, iyiniyet kurallarına aykırı bir biçimde şartın gerçekleşmesinin engellenmesi olayına, şartın gerçekleşmiş sayılması şeklinde bir sonuç bağlamaktadır83.

Âdi karineler ise, belli bir olgudan belli olmayan bir olgunun varlığının çıkarılmasına yarayan karinelerdir. Âdi karineler, aksi ispat edilebilir nitelikte karinelerdir. Bu karineye dayanan taraf, iddiasını ispat etmekten kurtulmuş olur, diğer taraf ise bu halde sadece aleyhindeki bu karinenin doğru olmadığını ispat yoluna gidebilir. Eğer doğru olmadığını ispat ederse, ispat yükü, karineye dayanan tarafa geçer. Hukukumuzda âdi karineye pek çok hükümde yer verilmektedir: Örneğin, iyiniyet karinesi (TMK. m. 3), resmi sicil ve senetlerin doğruluğu karinesi (TMK. m. 7) gibi84.

82 ZEVKLİLER/ACABEY/GÖKYAYLA, kesin karinelerin aksi kanıtlanamadığından dolayı bunlara yasal varsayımlar da denilebileceğini, bkz. ZEVKLİLER/ACABEY/GÖKYAYLA, s. 198; OĞUZMAN/BARLAS ise, kanuni faraziyenin (varsayımın) aksinin iddia edilemeyeceğini, bu hususta, kanuni kesin karine veya kısaca kesin karine deyiminin de kullanılabileceğini bkz. OĞUZMAN/BARLAS, s. 211 ileri sürmektedir. Gerçekten, EDİS’in de ifade ettiği gibi, kanuni varsayım mı, yoksa kanuni karine mi söz konusu olduğu bir yorum meselesidir ve iki kavramı birbirinden ayırmak güçtür. Pratikte ise bu ayrımın önem taşımadığını, keza sonucu bakımından (aksi ispat edilememe) her iki kavramın aynı olduğu gibi gerekçelerle, ayrım yapılması red de edilebilir. Bkz. EDİS, Seyfullah: Medenî Hukuka Giriş ve Başlangıç Hükümleri, 4. basıdan Tıpkı Basım, Ankara 1993, s. 376, dn. 55.

83 EDİS, s. 375-376; ZEVKLİLER/ACABEY/GÖKYAYLA, s. 198; OĞUZMAN/BARLAS, s. 211- 212.

84 EDİS, s. 373-374; ZEVKLİLER/ACABEY/GÖKYAYLA, s. 197-198; OĞUZMAN/BARLAS, s. 212-213.

Kanımızca, yukarıda verdiğimiz açıklamalardan anlaşılacağı üzere, eşlerden birinin kendi mülkiyeti olduğunu ispat edemediği malvarlığı değerlerinin, ikisinin paylı mülkiyetinde sayılacağını belirten Medenî Kanun 222/II. fıkrası, kanunî bir varsayım düzenlemektedir. Kanun burada eşlere, hangisine ait olduğu bilinmeyen malların kendisine ait olduğunu ispatlama imkânı tanımaktadır. Bu imkân, Medenî Kanun 222/I. fıkrada belirtilmektedir. Bu ispat imkânı yerine getirilmediği takdirde, bu olaya bir sonuç bağlanmakta, bu sonuç; söz konusu malların, eşlerin mülkiyetinde olduğu varsayımı olarak ortaya çıkmaktadır. Âdi karine görüşünü savunan yazarlar ise, peşinen söz konusu malları eşlerin paylı mülkiyetinde kabul etmekte, bunun aksinin, daha sonra ispat edilebileceğini savunmaktadırlar. Ancak kanunî düzenlemeye bakıldığında, eşlere öncelikle ispat imkânı tanınmakta, bunun yerine getirilmemesi halinde bu olaya sonuç bağlanmaktadır.

Sonuç olarak, eşlerden birinin Medenî Kanun 222/I. fıkraya dayanarak, belirli malvarlığı değerlerinin kendisine ait olduğunu ispat edememesi halinde, eşler arasında paylı mülkiyete tabi mallar söz konusu olacak ve eşlerden biri, Medenî Kanun 226/II. fıkraya dayanarak özgüleme talebinde bulunabilecektir.

II. EDİNİLMİŞ MALLARA KATILMA REJİMİ SONA ERMİŞ VE TASFİYEYE GEÇİLMİŞ OLMASI

A. GENEL OLARAK

Paylı mülkiyette yasal alım hakkına ilişkin Medenî Kanun 226. madde, edinilmiş mallara katılma rejiminin tasfiyesi aşamasında eşlere özgüleme imkânı getirmektedir. Buna göre, eşlerin paylı mülkiyetine tabi malları bulunsa da, bu hükümden faydalanabilmeleri için, mal rejiminin tasfiyesi aşamasına gelinmiş olması da gereklidir.

Tasfiye aşamasına gelinebilmesi için, edinilmiş mallara katılma rejiminin belirli sebepler ile son bulması gereklidir. Bu sebepler, Medenî Kanun 225. maddede belirtildiği üzere, ölüm, başka bir mal rejiminin kabulü, evliliğin iptali, boşanma ve eşlerin yeni bir mal rejimi sözleşmesi yapmasıdır. Ayrıca Medenî Kanun 206. maddeye göre, mahkeme kararıyla mevcut rejimin mal ayrılığına dönüştürülmesi mal rejimini sona

erdiren başka bir sebeptir. Eşlerin Medenî Kanun 226. maddede belirtilen özgüleme imkânından yararlanabilmeleri için, mal rejiminin bu sebeplerle son bulması yeterlidir, mal rejiminin bu sebeplerden hangisi ile son bulduğu önem taşımaz. Ayrıca tasfiyenin yapılmasında mal rejiminin sona ermesi de tek başına yeterli değildir, çünkü mal rejiminin sona ermesinde tasfiye otomatikman yargıç tarafından yapılmamaktadır, yargıçtan bulun talep edilmesi; buna yönelik tasfiye davasının açılması da lazımdır.

B. MAL REJİMİ DEVAM EDERKEN MEDENÎ KANUN 226/II. FIKRA ÇERÇEVESİNDE

Outline

Benzer Belgeler