• Sonuç bulunamadı

TABLO LİSTESİ

BÖLÜM 3: KAVRAMSAL VE KURAMSAL ÇERÇEVE

3.7. Aile İçi İlişkiler

3.7.2. Ebeveyn ve Çocuk İlişkileri

Şener’e göre sosyalleşme, kişinin yaşanan ve işleyen bir düzende kendi tutum ve davranışları için örnekler bulabileceği, kendisini yanlış yöne sevk etmeyeceği ve güzel tutum ve davranışları edinebileceği bir sosyal ortamın varlığı anlamına gelir (Şener, 2014a: 116-118). Buna ek olarak, başarılı bir sosyalleşmenin, geniş bir davranış ve oluşum alanı içinde toplumla, çevre ile insan münasebetlerinin dengeli ve sağlıklı bir şekilde gerçekleşmesi sonucu ortaya çıktığını vurgular. Benzer bir tanımı Marshall’da görmek mümkündür. O’na göre sosyalleşme, fertlerin gerek toplumun norm ve değerlerini içselleştirerek, gerekse toplumsal rollerini yerine getirmeyi öğrenerek, toplumun bir üyesi haline gelmeyi öğrenme sürecidir (Marshall, 1999: 760). Bu görüşlerden hareketle genel anlamda toplumsallaşmanın, içinde yer aldığımız toplumsal ve kültürel yapıyı anlama ve onun içindeki yerimizi bilme, bu yapı içindeki değerlerin ve normların gerekliliklerinin farkına varma ve onları içselleştirme, toplumsal değerler

78

ve normlar doğrultusunda hareket etme, onları pratik hayatta uygulama ve bunlara uyum sağlama süreci olduğu söylenebilir.

Çocuk toplumsal norm ve değerlerle ilk önce aile kurumunda tanışır, onlara uymayı ailede öğrenir. Bu nedenle aile, çocuğa gerekli eğitimi vererek sosyalleşmesine yardımcı olan en önemli kurumların başında yer alır. Bu yönüyle aile, çocuğun biyolojik ihtiyaçlarının yanı sıra gelecekte ihtiyaç duyacağı toplumsal, ekonomik, siyasal ve kültürel ihtiyaçlarını da karşılayabileceği davranışları kazandırma yükümlülüğü taşıyarak çocuğun hem bedensel hem de psikolojik gelişimini etkiler. Çocuk, sevilme, saygı görme ve güven duyma ihtiyaçlarını ailede giderir. Aile içinde sevgiden yoksun yetişen bir birey başka insanlara da sevgi göstermez. Bu yüzden özellikle boşanma sonucu ortada kalan çocuklar aileler ve toplum için önemli sorun oluşturmaktadır. (Tezcan, 1985:158).

Çocuğun sosyalleşmesi sürecinde anne ve babanın tutum ve davranışları oldukça önemlidir. Çünkü bu tutum ve davranışlar çocuğa rehberlik ederek onun ebeveynlerini kendisine örnek model seçmesine sebep olacaktır. Anne ve babanın çocuklarına yönelttiği davranış ve tutumlarının sağlıklı olması, gösterecekleri tutarlılığa, kendi içlerinde barışık, dengeli, huzurlu, birbirlerine karşı sevgili ve saygılı olmalarına bağlıdır (Yavuzer, 1988: 22-25). Ebeveynlerin kişilik özellikleri ve yetiştirilme tarzları, meslekleri, eğitim durumları, sosyokültürel ve psikososyal yapıları, çocuk ile iletişim tarzları, çocuğa ayırdıkları zaman ve ona verdikleri önem çocuğun gelişimine birinci dereceden etki eden faktörlerdir. Özellikle ebeveyn olarak, ergenlik döneminde olan çocukların fiziksel ve psikolojik yapılarındaki değişimlerden haberdar olmak ve ergene anlayışlı, iyimser, sevecen davranmak, bu dönemde yaşanması olası zorlukların daha kolay atlatılmasına ve aile mutluluğunun korunmasına yardımcı olacaktır.

Çocuklar ailede yaşadıkları hem sözel hem de sözel olmayan her türlü etkileşimden (ses tonundan, jest ve mimiklerden, gördükleri ilgiden veya ilgi eksikliğinden vb.) mesajlardan kolayca etkilenir ve bunlara göre bireysel kimliklerini oluştururlar. Aile dışı sosyalleşmenin çocukta olumsuz bir gelişme ortaya koyduğuna dikkat çeken Şener, eksik sosyalleşmenin iki temel sebebi olduğunu belirtir (2014a: 118-119). İlk sebep, aileyi ve toplumu birlikte kucaklayamayan değer ve anlayışların birbirini desteklememesi ve ortak bir kültürü yetişmekte olan gençlere verememesidir. İkincisi

79

ise, tutum ve davranışlarla ilgili kuralların, ciddi bir aktarımla ve pratik örneklerle desteklenememesidir.

Çocuğun sosyalleşmesinde bütün aile üyelerinin önemli derecede etkisi olduğu halde annenin en fazla etkiye sahip olduğu tartışılmaz bir gerçektir. . Ebeveynler özellikle anne, çocukların ihtiyacı olan sevgi ve ilgiyi onlara ilk veren kişilerdir. Annenin bebeğini kucağına almasıyla ikisi arasında kurulan bağ daha sonraki zamanlarda da devam eder. Annesinin sesi ve teninin kokusu bebeğe kendini rahat ve güvende hissettirir. Annenin sevgi ve ilgisi çocuğun kendine olan özgüvenini arttırır, kendisini daha değerli hissetmesini sağlar. Anne, erkek çocuk için, baba da kız çocuk için ilk aşktır. Anne, çocuğun en zor durumlarda sığınacağı ve güveneceği kişidir. Anne sevgisini hisseden çocuk daha mutlu ve sosyal çevresiyle daha uyumlu bir kişilik sahibi olur.

Çocuk, şartsız sevgiyi annesinde yaşar, bu sevgiyi elde etmek için fazla çabaya gerek duymaz. Böylelikle her zaman için aile ortamında kendini güvende hisseder. Ne var ki, günümüz dünyasında, ekonomik hayatta yer almasıyla beraber anne, çocuklarına yeterli ilgiyi ve sevgiyi veremez olmuş, çocukları yetiştirme, topluma hazırlama ve sosyalleşmelerine yardımcı olma görevlerini başka kişilere ve kurumlara devretmek zorunda kalmıştır. Oysaki hiçbir kurumun; ailenin, özellikle de annenin çocuğuna verebileceği sevgiyi, şefkati ve özeni veremeyeceği bilinmektedir. Yapılan birçok araştırma, annesi çalışan çocuklarla, kimsesizler yurdundaki çocukların sosyal hayata uyumsuzluk konusunda bir paralellik içinde olduğunu göstermiştir (Saygılı ve Çankırılı, 2006: 12). Sevgi ve şefkatten yoksun yetişen çocukların uyum ve davranış bozuklukları sergiledikleri Rozan’ın bir çalışmasında dile getirilmiştir (Rozan, 1992: 225-239). Günlük hayatın tecrübelerinden de edindiğimiz bir gerçek; annesi ile büyüyen bir çocuğun mutluluğu ile kreşlerde, bakımevlerinde veya bakıcılara bırakılarak büyüyen bir çocuğun mutluluğunun aynı olmadığıdır. Annenin bire bir ilgisini ve sevgisini yaşayan çocuk her zaman daha mutlu, uyumlu ve özgüvenli olmaktadır. Bu sonuçlar sadece ülkemiz için değil ama aynı zamanda ekonomik açıdan gelişmiş ülkeler için de geçerli olmaktadır. Batı ülkelerinde sosyal sapma içine girmiş çocukların üzerinde yapılan araştırma sonuçları göstermektedir ki; uyumsuz davranışlar daha çok mutsuz, boşanmış, aile içi şiddetin, alkolizmin, işsizliğin, annelik ve babalık rollerini yerine

80

getirmedeki yetersizliğin hâkim olduğu; karşılıklı sevgi, saygı ve fedakârlıkların olmadığı ailelerden gelen çocuklarda görüldüğünü ortaya koymuştur. (Erdoğmuş,1987: 18).

Son zamanlarda birçok yerli ve yabancı düşünür ve araştırmacı, modern kadının erkek gibi toplum içinde özellikle ekonomik hayatta yer alması gerektiği ile ilgili savı tartışmakta ve eleştirmektedir. Fichter’e göre, kadının anahtar rolü aile içindeki rolüdür ve aile içi roller kültürel değerler çerçevesinde şekillenir. Bu nedenle kadından annelik ile ilgili rolünü en iyi şekilde oynaması beklenir (Fichter, 1990: 87).

Anne, çocuğuna göstereceği sabır, sevgi ve ilgi sayesinde onun toplumun normlarına, ahlaki yapısına ve beklentilerine cevap verebilecek bir şekilde yetişmesine yardımcı olur. Özellikle ilk yıllarda fiziksel ve psikolojik anlamda kendisine yetebilecek duruma getirirken daha sonraki yıllarda çocuğun, çevreye uyum sağlaması, iyi bir kişilik geliştirmesi, çeşitli donanımlara sahip olması ve kendisini sosyal anlamda yetiştirmesi yönünde katkı sağlayacaktır. Bu süreç içerisinde annenin en büyük yardımcısı ve destekçisi baba olmaktadır.

Annelik ve babalık, işlevleri açısından zamandan zamana ve toplumdan topluma farklılık gösteriyor olsa bile genel anlamda çocuklarına karşı sorumluluklar taşımak, bu sorumlulukları yerine getirmek ve çocuğu toplumda kendine yetebilen bir birey olarak yetiştirmek gibi genel bir çerçeveye sahiptir.

Anne kadar babanın göstereceği sevgi ve ilgi de oldukça önemlidir. Çocuk için baba, otoritenin, kontrolün ve gücün temsilcisidir. Özellikle kız çocukları annelerinden çekinir ve hayran oldukları babalarına daha çok yaklaşırlar. Baba sevgisinin anne sevgisinden farkı şartlı oluşudur. Kurallara uyulduğu sürece baba tarafından sevileceğini bildiği için çocuklar daha fazla takdir toplamak ve babanın ilgisini çekmek için daha uyumlu davranışlar sergilerler. Çocukların cinsel kimlik gelişiminde anne ve babanın rolü önemlidir. Kızlar annelerini erkekler ise babalarını taklit ederek onlar gibi davranmaya çalışırlar. Böylece cinsel kimliklerinin farkına varıp bunu benimserler. Bu süreç içerisinde anne ve babanın tutumu oldukça önemlidir. Ebeveynlerin sergileyecekleri sabırlı, dengeli ve istikrarlı, koruyucu ve sevgi yüklü tutum ve davranışlar ile çocuklarına benimsetmek istedikleri toplumsal kültürün oluşturduğu rollerin çocuklar tarafından kabul görmesini ve özümsenmesini sağlayacaklardır.

81

Çocukları daha iyi yetiştirmek adına bazı aileler baskıcı ve otoriter bir tutum sergileyebilirler. Ancak böyle bir tavır çocuğu ürkek, korkak, özgüvensiz, kendini ifade etmeye çekinen, sıkılgan, içe kapanık, girişken olmayan, utangaç bir kişiliğe iter. Oysa çocuk büyüdükçe ona daha fazla serbestlik alanı sağlanmalı, yerine getirebileceği sorumluluklar verilmeli, yapmaması gerekenleri baskı ve korku nedeniyle değil de yanlış olduğu için onlardan kaçınması gerektiği anlatılmalıdır

Çocuğa bir şeyleri kendi başına başarmanın mutluluğunu yaşama imkânı verilmelidir. Tabi bu, sorunlar veya tehlikeler karşısında çocuğu tamamen kendi başına, savunmasız bırakmak şeklinde algılanmamalıdır. Toplum içinde karşılaşılan sorunlarla ne şekilde baş edeceği konusunda ebeveynler çocuğa yol göstermelidir. Fromm’a göre “büyümekte olan çocuğa sevgiyle örülü kurallar ve beklentiler çerçevesi sunulmalı, bunun sonucunda da çocuğa artan bir yeterlilik duygusu aşılanmalı ve çocuğun sorumluluk almasına ve baba etkisinden çıkmasına izin verilmelidir (Fromm, 1982: 47-50). Bu söylenenlerden “çocuklara sınırsız özgürlük” verilmesi gerektiği gibi yanlış bir sonuca ulaşılmamalıdır. Aşırı baskı ve otorite kadar aşırı özgürlük, serbestlik, ilgisizlik ve sorumsuzluk çocuğa zarar verebilecek tutum ve davranışların başında yer alır.

Özetle söylemek gerekirse, ebeveynlerin çocuklarına karşı uyumlu, dengeli, dayanışmaya dayalı, sağlıklı bir iletişim ortamı yaratmaları çocukların sağlıklı gelişimi açısından önemlidir. İlerleyen zamanlarda çocukların toplumsal yaşama uyumunu sağlamak için manevi değerlerin (saygı, sevgi, hürmet, kıymet bilme, iyi ilişkiler kurma, yalanlardan ve yanlışlardan kaçınma, gelenekler, görenekler, inançlar vs.) ebeveynler tarafından çocuklara özenle aktarılması ve bu değerlerin öneminin vurgulanması gerekir.