• Sonuç bulunamadı

1.3. MODERN YÖNETİM YAKLAŞIMINDA ÖRGÜT-ÇEVRE İLİŞKİSİ

1.3.2. DURUMSALLIK (KOŞUL-BAĞIMLILIK) YAKLAŞIMI AÇISINDAN ÖRGÜT-ÇEVRE

1950’lı yılların sonunda neoklasik yönetim yaklaşımının temel fikirleri sorgulanmaya başlanmış (Koçel, 2005: 266) ve bu yaklaşımın çevre-örgüt ilişkisi konusundaki eksikliklerini gidermek ve uygulamada karşılaşılan zorlukları ortadan kaldırmak amacıyla, durumsallık (koşul bağımlılık) yaklaşımı gelişmeye başlamıştır. Yazında ilk durumsallık çalışmalarında, çevre belirsizliğinin örgüt yapısı üzerindeki etkileri üzerinde yoğunlaşıldığı görülmektedir (Örnekli, 2010: 30). Lawrence ve Lorsch’un (1969) araştırma bulguları, durumsallık teorisinin altında yatan temel varsayımın, çevre şartları ile örgütsel değişkenlerin birbirleri ile karmaşık bir ilişki içinde olduğunu ortaya koymaktadır (Örnekli, 2010: 30). Yaklaşım, örgütlerin yaşam seyirlerinde etkili olabilmek için karşılaştıkları sorunlara klasik kuramların katı yaklaşımı ile belirli kuralları uygulayarak çözüm bulmak yerine, bu ilkeler ile iç ve dış çevre koşulları arasında uyum sağlanması gerektiğini ortaya koymaktadır (Dinçer, 1992: 76). Ayrıca bu yaklaşımda her koşulda geçerli bir örgüt yapısından ve yönetim tarzından söz edilemeyeceği, örgüt ile ilgili her şeyin çeşitli faktörlere bağlı olarak değişebileceği vurgulanmaktadır. Bu yaklaşım, değişik durum ve koşullarda başarılı olmanın yolunu; değişik kavram, teknik ve yöntemlerde aramaktadır (Gürüz ve Gürel, 2006: 97).

Durumsallık yaklaşımında, çevresel faktörler bağımsız değişken (Baransel, 1979: 17) olarak kabul edilmekte olup, bağımlı değişken olan örgüt yapısını etkileyebileceği ileri sürülmektedir. Buna göre, örgüt ile örgüt çevresi arasındaki uyumun sağlanabilmesi için etkileşim halinde olan bütün önemli etkenlerin dikkate alınması gerekmektedir.

Ayrıca, örgütün içinde bulunduğu duruma ve çevresel koşulların özelliklerine göre yönetim biçimini etkileyen faktörlerin sayı, nitelik ve etkilerinin değiştiğini ortaya koymaya çalışan bu yaklaşıma göre her örgütün durumu, faaliyet konusu ve çevresi

Schendel (1983) iş stratejilerinde durumsallık yaklaşımının gelişimini esas alarak rekabetçi çevreler ve şirket stratejilerinin performans ile ilişkilerini inceledikleri çalışmalarında; başarılı iş stratejilerinin pazarlama, üretim ve yatırım kararları gibi değişkenlerin genellikle yönetimin direkt kontrolü altında olduğunu belirtirken; çevrede kontrol edilemeyen faktörler ise genel çevredeki değişkenler olarak ifade edilmektedir (Koçel, 2010: 273). Durumsallık yaklaşımının temel varsayımları genel hatlarıyla şu şekilde ele alınabilir (Morgan, 1998: 56):

• Örgütler doğaları gereği açık sistemlerdir.

• Örgütün iç gereksinimlerinin karşılanıp dengelenmesi ve çevre koşullarına uyumunun sağlanması için etkin bir yönetim tarzı gereklidir ve bu tarz durumun gereklerine uygun olandır.

• İşin ve çevrenin türü, biçimi ve durumu, örgütlenmenin ne şekilde yapılacağı konusunda belirleyici unsurdur.

• Yönetimin öncelikli kaygısı, örgüt ile çevre arasında uyumun sağlanması olmaktadır.

• Farklı görevler aynı örgüt içinde farklı yaklaşımlar gerektirebilir. • Çevrenin türüne göre örgüt türleri de değişebilir.

1950’li yılların sonu ile 1960’lı yıllarda yönetim yazınındaki araştırmalarda temelini bulan ve üzerinde yoğun tartışmaların sürdüğü durumsallık yaklaşımı kapsamında birçok uygulama ve teorik çalışmanın yapıldığı görülmektedir. Yapılan çalışmalarda durum ve koşullarla ilgili olarak en çok iki faktör üzerinde durulduğu görülmüştür. Bunlar; çevre ve teknoloji faktörleridir (Koçel, 2005: 272).

1) Teknoloji ile ilgili yapılan başlıca çalışmalar: Teknolojinin örgütlerin yapılarını nasıl etkilediği, belirli teknoloji türleri için ne tür örgüt yapılarının ve süreçlerinin daha uygun olacağına dair teorik ve uygulamalı çalışmalar durumsallık yaklaşımının gelişmesinde etkili olmuştur (Koçel, 2005: 274). Durumsallık yaklaşımı kapsamında teknoloji ile ilgili Woodward (1965), örgütçe kullanılan teknolojileri sınıflayarak, teknoloji yapı arasındaki ilişkileri; Aston grubu (1969), ortam koşulları (özellikle

büyüklük) ile yapı arasındaki ilişkileri; Thompson, örgütlerin alt sistemlerini, çevrelerini ve teknolojilerini sınıflayarak aralarındaki ilişkileri; Perrow (1961), örgütün kullandığı teknolojiyi sınıflayarak, teknoloji ile yapı arasındaki ilişkileri (Sucu, 1988), Tavistock Enstitüsü çalışmalarında; ekonomi, teknoloji, uluslararası ilişkiler gibi organizasyonun doğrudan ilişkili olduğu girdi ve çıktı ilişkisi (Hüccetoğulları, 2018: 27-29) üzerinde durulduğu görülmektedir.

2) Çevre ile ilgili yapılan başlıca çalışmalar: Durumsallık yaklaşımında üzerinde önemle durulan bir diğer koşul ise, örgütlerin içerisinde faaliyetlerini sürdürdükleri çevre olmuştur. Birçok araştırmacı çevre koşullarının örgütleri nasıl etkilediğini, çevre koşullarına bağlı olarak örgüt yapıları, karar mekanizmaları, liderlik tarzları gibi unsurların farklılık gösterip göstermediğini araştırmışlardır. Durumsallık yaklaşımı çerçevesinde yapılan bu araştırmaların ulaştığı genel sonuç, çevre koşullarının özelliklerine bağlı olarak örgüt yapıları ve süreçlerin farklılık gösterdiği olmuştur (Kütahnecioğlu, 2009: 60).

Durumsallık yaklaşımında çevre ilgili yapılan çalışmalarda ortaya konan tespitler şunlardır:

- Burns - Stalker çalışması; çevre koşullarının durgun ve dengeli, değişim hızının çok az olduğu durumlarda en uygun yapının mekanik örgüt olduğunu, ancak çevre koşullarının değişken, dinamik, değişim hızının çok fazla olduğu durumlarda organik örgütün uygun olduğunu saptamışlardır (Üsdiken, 1979: 149-150).

- Lawrence ve Lorsch tarafından 1967 yılında yapılan araştırmada farklılaşma, bütünleşme (koordinasyon), çevre ve belirsizlik olmak üzere üç temel konu üzerinde durmuşlardır (Koçel, 2005: 296). Çalışmalarında, değişik çevre koşulları altında hangi tür örgüt yapısının daha etkili olacağını bulmayı amaçlamışlardır. Ancak, bir örgütü düzenlemede bir tek en iyi yol olmadığını

ve bu durumun çevre koşullarına bağlı olduğunu tespit etmişlerdir (Dinçer, 1992: 120-121).

- Emery ve Trist’in çalışmalarında çevrelerin sınıflandırılması ve özelliklerinin belirlenmesi ve bu çevrelerle ilişkilerin yürütülmesi için ne tür stratejilerin uygun olacağı konuları ele alınmıştır. Örgütteki iç birimler arasındaki içsel karşılıklı bağlılık ilişkileri, örgütün girdilerini aldığı çevrelerle olan girdi alışverişindeki karşılıklı bağlılık ilişkileri, örgütün çıktılarını verdiği çevrelerle olan çıktı alışverişindeki karşılıklı bağlılık ilişkileri ve çevresel karşılıklı bağlılık ilişkilerinin işletmede etkin bir yönetim için gerekli olduğunu savunmuşlardır (Koçel, 2005: 300).

- James Thompson (1976) yaptığı çalışmada; örgütün çevresini sınıflandırmak, özelliklerini belirlemek, örgüt yapısı ile çevre ilişkilerine göre örgütün izleyebileceği stratejileri tespit etmeyi amaçlamıştır. Thompson’a göre teknoloji ve çevre örgütler için temel birer belirsizlik kaynağıdır, aynı zamanda teknolojik ve çevresel farklılıklar örgütlerin birbirinden farklılaşmasına da neden olmaktadır. Thompson çalışmasında örgütleri üç alt sistem şeklinde ele almaktadır: Teknik alt sistem, örgütün çevresel belirsizliklerin yaratacağı etkilerden korumak istediği alt sistemdir. Kuramsal alt sistem; kendisini etkileyen çevre unsurları üzerinde etkisi olmayan, belirsizlik esasına göre çalışan ve çevresel unsurlardaki değişimlere örgütün uyumunu sağlamayı amaçlayan sistemdir. Yönetsel alt sistem ise, teknik ve kuramsal alt sistem arasındaki koordinasyonu sağlayan alt sistemdir (Koçel, 2005: 307).

- Robert Duncan (1972) araştırmasında; karar organlarının karar verirken hangi çevresel faktörlerden etkilendiklerini, bu organların üyelerinin çevresel unsurları nasıl değerlendirdiklerini, karar organlarının çevresel belirsizlik

algılamalarını ve çevresel belirsizliğin karar organları üzerinde oynadığı rolü araştırmıştır. Bu çalışmada, çevreyi basit-karmaşık ve statik-dinamik (durgun- değişken) olmak üzere iki boyutta ele almıştır. Statik ve basit çevrelerde belirsizliğin en az olduğu, dinamik ve karmaşık çevrelerde ise belirsizliğin en çok olduğu ileri sürülmüştür. Ayrıca bireylerin belirsizlik algılarının farklılık gösterebileceğinden yola çıkarak, algılanan belirsizlik kavramını da incelemiştir. Çevresel belirsizliğin az algılandığı durumlarda, yapısal boyutların yüksek ölçüde yapılandırılmış olduğunu, çevresel belirsizliğin çok yüksek algılandığı çevrelerde ise esnek biçimsel ilişkilerin çok az olduğunu ve bu tür çevrelerde yapılandırılmamış organizasyonların başarılı olacağını ileri sürmüştür (Sucu, 2000: 77).