• Sonuç bulunamadı

2. GAZİPAŞA’NIN SOMUT OLMAYAN KÜLTÜREL MİRASLARI

2.3. Gazipaşa’nın Somut Olmayan Kültürel Mirasları

2.3.3. Toplumsal Uygulamalar, Ritüeller ve Şölenler

2.3.3.1. Doğum ile İlgili Gelenek ve Görenekler

Doğum insanların hayatın başlangıcıdır ve soyun devamıdır. Bu sebeple her kültürde, her aile çocuk sahibi olmak ister. Bu nedenle kadının gittiği evde saygınlık kazanması, erkeğin gözüne girmesi, analık zevkini tatması ve soyun devamını sağlaması için doğurması gerekir (İncir, 2011). Genelde Türk toplumu büyük aile temelleri üzerine kurulmuştur ve bu yaşama biçiminde çocuklar ailenin üretim unsurudur.

İlçede kadının hamile olduğu anlaşıldığında çocuk için bazı hazırlıklarda başlar. Bu hazırlıklar ilk olarak beşikte kullanılacak malzemelerin hazırlıklarıdır. Çünkü bu malzemeler bebeğin cinsiyeti ne olursa olsun kullanılacak ana malzemelerdir. Bu hazırlıklar ise beşik döşeğinin (defne ve kekik) yapımı, beşik kundağının yapımı, beşikte çocuğun oynayacağı oyuncakların yapımı, yorganı, bacak, havlu, çorap ve mendil, gibi eşyaların yapılmasıdır. Bu hazırlık çocuğun annesi tarafından değil de genellikle gelinin annesi ve damat’ın annesi tarafından yapılmaktadır (Katılımcı No:5).

Kadının hamileliği dört-altı aylık olunca çocuğun cinsiyetini öğrenmek için pek çok yönteme başvurulur. Bu yöntemleri şöyle sıralaya biliriz;

• Kadın çok ekşi yer ise oğlan, tatlı yerse kız olur,

• Kadın hamile olmadan önce yüzü çok güzel olup da hamileliğinde çok çirkin olursa kız, bir değişiklik olmaz ise oğlan olur,

• Kadının göbeği sivri ise oğlan, yuvarlak ise kız olur,

• Kadının kalçası genişlemişse kız, karnı sivrilmişse oğlan olacağına inanılmaktadır.

Hamile kadına hamilelik döneminde yaşlılar tarafından farklı tavsiyelerde bulunurlar. Bu tavsiyeler ilerde çocuğun fiziksel yapısından tutunda giyim kuşam, hal ve hareketlerini etkileyeceğine inanılmaktadır. Kadına hamilelik döneminde, ağır işlerin yapmaması, koşma zıplama gibi hareketlerden uzak durması söylenilir. Diğer yandan kadının bastığı yerlere dikkat etmesi söylenilir. Özellikle pis suların aktığı yer, kül dökülen yerlere basmamasını isterler. Karaciğer, dalak ve çilek gibi yiyecekleri yememesi yer ise çocuğun vücudunda siyah lekeler olacağı söylenilir. Bir diğer tavsiye kadına haram mallardan kazanılmış yiyecekler yiyip içmemesi gerektiğini her daim helal yollardan kazanılmış yiyecekler yiyip içmesi istenilir. Nedeni ise haram yollardan kazanılmış yiyeceklerden yiyip içerse çocuğunun hırsız, işe yaramaz biri olacağına, helal yollardan kazanılmış nimetler ile beslenirse hayırlı bir evlat olacağı anlatılır. Böylece annenin çocuğuna karnında iken nasıl davranması gerektiğini de öğrenmiş olur (Uysal, 2008).

Çocuk dünyaya ilk geldiğinde göbeği kesilerek bağlanır. Göbeğini kesen kadın onun ömür boyu göbek ebesi olarak kalır. Bu esnada ise bebeğin babası tatlı ya da pekmezden yapılmış helva alarak köydeki insanlara dağıtır. Çocuğun göbek bağı düştüğünde ise akrabalar ve komşular çağrılarak çocuk tuzlanır. Bundaki amaç ise büyüdüğünde teri kokmaması ve çeşitli deri hastalıklarını önlemek içindir. Tuzlama işlemi çocuk ilk önce yıkanarak kurutulur ardından bebeğin üzerine başı hariç tuz serpilerek hafif ovulur. Daha sonra bebek böyle tuzlu biçimde bir beze sarılarak yarım ila bir saat bekletilir. Ardından çocuk yıkanarak giydirilir. Çocuktan düşen göbek bağı nereye konulursa ilerde o işle uğraşılacağına inanılmaktadır. Örneğin evin duvarına konulursa ev ustası, camiye konulursa imam olacağına inanılarak cami bahçesine gömülür (Katılımcı No:5).

İsmi konacak çocuğun ailesinin durumu iyi ise kurban keser, fakat durumları iyi değil ise lokum ve bisküvi dağıtırlar. Bu lokum, çikolata vb. gibi yiyeceklerin dağıtılmalarına “göbedelik” geleneği denir. Daha sonra çocuğun kulağına ezan okunarak isim verilir. Bu işlemi genelde ailede en büyük kim varsa dede, nine, dayı, amca her kimse çocuğu kollarına alır ezanı okuduktan sonra kulağına üç kez belirlenen isim söylenerek ad koyma işlemi de gerçekleşmiş olur. Bu esnada

çocuğun doğduğunu öğrenen komşular çocuğa bakmaya gelirler. Gelirken ise bebek için elbise, toka, havlu ve oyuncak gibi hediyeler getirirler.

Çocuk dünyaya geldikten sonra çocuğun temizliği çok önemlidir. Bu dönemlerde halk arasında bilinen “albastı” hastalığı çok görülür. Bu hastalık genellikle yeni doğmuş çocuklarda, hamile kadınlarda ve yeni doğum yapmış kadınlarda görülmektedir. Hastalık bir çeşit lohusa hastalığıdır. Bu hastalığın tedbiri ise zorunlu olunmadığı sürece çocuğu kırk gün evden dışarı çıkarılmadan beşikte üzerine kırmızı eşarp örtmektir (Katılımcı No:5).

İlçede kırk rakamı oldukça önemlidir. Ölen ve yeni doğanlar için kırkı geldi deyimi oldukça sık kullanılmaktadır. Çocuk ta işte doğumundan sonra kırkıncı güne geldiğin de o gün sabah çocuk her günden farklı bir şekilde yıkandırılır yeni elbiseler giydirilir. Bebeğin tırnağı kırk gün boyunca kesilmesi uygun görülmediği için tırnakları da kırkıncı gün kesilerek temizlenir. Anne de aynı şekilde güzelce temizlenerek hazırlıklar yapılır. Akrabalar ve komşular çağrılarak Yasin-i şerif okutulur. Bebek için hep birlikte dualar edilir.

Bebeğin ilk dişinin çıktığını kim görürse bebeğe küçükte olsa bir hediye alır. Ardından bebeğin ailesi dirice “göllelik” dediğimiz yemeği pişirir. Bu yemekte yedi çeşit ürün olmasına dikkat edilir. Nohut, bakla, fasulye, buğday, mısır, fıstık ve badem ocağa koyularak pişirilir. İlk olarak çocuğa verilecek olan dirice “göllelik” ezilerek püre haline getirilir ve bebeğe yedirilir. Ardından dirice tabaklara konularak komşulara dağıtılır. Komşular dirice verilen tabakları boş göndermek yerine gönüllerinden ne gelirse onu tabağa koyarak tabağı tekrar eve getirirler (Katılımcı No:5).

Bebek dişlerinin çıkmasıyla birlikte yuvarlakta olsa bazı harfleri de çıkarmaya başlar. Bu esnada bütün aile fertleri bebeğin ilk olarak kimi söyleyeceğini merakla bekler. Anne, baba, dede, dayı vs. gibi bebek bunlardan ilk kimin ismini söyler ise o kişi bebeğe hediye alır.

Giderek büyüyen bebek yakınlarda bir eşyaya tutunarak ufak, ufak yürümeye başlar. Bebeğin bu hareketi ailede büyük sevinç ve heyecan ile karşılanır. Diğer yandan

yörede bebek küçükken bebeğin ayağının altından öpülmesi istenilmez. Nedeni ise bebek yürümeye geç başlar diye bir inanışta bulunmaktadır.