• Sonuç bulunamadı

DOĞAL HUKUK KURAMININ YENİ DÜZEN KURUCULUĞU

C. THOMAS’IN HUKUK KURAMI

II. DOĞAL HUKUK KURAMININ YENİ DÜZEN KURUCULUĞU

Rönesans, felsefede Phytagoras’ın yeni bir kavramdan türetilen matematiksel doğa bilimlerinin doğuşuna yol açmıştı. Galilei, Kepler ve Newton Althisus ve Grotius’un toplumsal sözleşmesi, Fransız Devrimi’ni yapan insanların elinde etkin bir araç olmuştu. Yararlı ve yapıcı karşı akım, Machievelli ve Bodin ile ortaya çıkmıştır.

354 Bloch, s.7.

116

Son olarak Hobbes doğal hukuktan etkilenmiş olan toplumsal sözleşme öğretisini, önemli bir ılımlılık gösteren gerçekçiliğe bağlar.355

Doğal hukuk bu dönemde bir takım değişiklikler de getirmiştir. Artık doğal hukukun nitelikleri itibari ile nesnel bir kaynağa dayandığı kabul edilmiştir. Bu dönemin en önemli sorunu ise doğal hukukun yaratılmasındaki etkin nedenin, yani onu neyin yarattığıdır. Bu problem 18.yüzyılda insanın var oluşsal niteliklerinde ve sırf insan olmasından dolayı kazandığı haklar bağlamında çözülmeye çalışılmıştır.356

Doğal hukuk kuramı bu dönemde iki farklı şekilde ele alınmıştır. Biri, akla dayanan ve akla vurgu yapan Anglo – Amerikan anlayış, diğeri ise sosyal ve siyasi alana dair evrensel ilkeleri belirleyecek yine insan aklına dayandırılan, soyut ve rasyonalist düşüncedir.357

Reformasyon sonrası düşüncenin en önemli özelliklerinden biri, teolojik metafiziği terk etmek olmuştur. O, şimdi artık bir bütün olarak akıl sahibi olmayla, aklın kullanılmasıyla özdeşleştirilir; bundan böyle doğal hukukun recta ratio veya sana ratio (doğru aklın yasa olması) tarafından kabul edilebilir bulunan, doğru kabul edilmesi gereken şey olduğuna inanılır. Doğal hukukun aklın keşfettiği şey olduğunu bildiren yönüyle doğal hukukun akıl tarafından keşfedildiğini bildiren yönleri hemen hemen özdeştir. Fakat çağın genel felsefesinde olduğu gibi burada da bir takım güçlükler söz konusu olmuştur: Söz konusu güçlüklerin en başında ise, bazen sezgiye bazen doğanın önyargısız ve dikkatli bir biçimde gözlenmesine ve bazen de çelişmezlik yasasının kararlarına eşitlenen aklın nasıl yorumlanacağıyla ilgili güçlükler gelir.358

İlkçağda Stoalılar, 16. ve 18. yüzyıllar arasında ise Grotius, Hobbes, Locke ve Rousseau tarafından savunulan doğal haklar öğretisi, bu anlamda insanların sırf insan olması nedeniyle kazandıkları temel ve doğal hakları tanımlamak üzere kullanılmıştır.

355 Bloch, s.12.

356 Bonnard, Roger, Tabii Hukuk ve Pozitif Hukuk, M.Ali Aybar, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Mecmuası, c:2, 1936, s.45.

357 Erdoğan, Mustafa, Anayasal Demokrasi, Siyasal Kitabevi, Ankara, 2001, s. 10-11.

358 Torun, Tayfun, Felsefe Ansiklopedisi, c.4, (ed.Cevizci, Ahmet), Ebabil Yayıncılık, Ankara, 2006, s.644.

117

Rönesans’ın kalıcı uygulamalarının etkisi, kaynaşmalar ve kavgalar ortamındaki yükselen burjuvaziyi, yalnız fiziki dünyayı anlamak için değil, toplumsal-adalet konusunda da kaygılandırdı, meşgul etti. Özel niteliğe sahip bir olay: Bu alanda her şey akla boyun eğmelidir; kuşkuyu bilmeyen akla güven neredeyse sınırsızdır. Rönesans’ın etkisiyle toplumsal ve kamusal yaşam analitik yöntemle anlaşılmaya çalışılıyor, feodalitenin etkisinin tamamen silinmesi için gösterilen çaba, toplumsal yaşamın burjuvazinin çıkarları doğrultusunda yeniden kurulması ve yönetilmesi yönünde ilerliyordu.

İlki Machiavelli’e, ikincisi Grotius ve Hobbes’a ait iki seçenek ortaya çıkmaktaydı. Machiavelli, nesnel bir bakış açısı ile kamusal yaşamda kuralları hiçe saymakta; Grotius ve Hobbes ise toplumsal sözleşme kuramından yola çıkarak hareket etmekteydi.359

Kamu hukuku kuramcıları olan Grotius ve Hobbes’un düşüncelerinin hareket noktasını Bloch şöyle açıklamıştır:

“Bireyler, genel eğilimleri, gereksinimleri iç tepileri ve temel çıkarları nedeniyle ve yalnız kalıp kurtlar gibi birbirlerini yememek ya da yenilmiş olmamak için kendi aralarında anlaşıyorlar. Doğal hukuka göre var olan devleti yargılamak için ölçü hizmeti gören bencillikleri ılımlaştırmaya ve dengeye getirmeye yönelik sözde ilkel bir toplumsal sözleşmenin öğeleri işte bunlardır. Ancak devletin az çok bozulduğunu görüyoruz, çünkü toplumsal sözleşmeye bağlı kalınmıyor.

Sonra klasik doğal hukuk, toplumsal devrim kuramı önünde geriye çekiliyor.

Böylece insan doğasına uygun bir toplumsal varlığın kavramı üzerine kurulu toplumsal olaylar eleştirisi ortaya çıkıyor. Bunun üzerine toplumsal olaylarla, dengeli toplumsal varlık arasında bir eşitsizlik kabul ediliyor. Doğal hukuk var olan ampirizmi reddettiğini sürekli olarak belirtiyor.”360

359 Bloch, s.126.

360 Bloch, s.127.

118

Doğal hukuk kuramı, Rönesans sonrasına tekabül eden zamanda, siyaset felsefesi temelinde ortaya çıkar, bu çerçevede doğal hukuk, devlet ve hukuk anlayışını açıklayan düşüncelerin temelinde yer alır.361

Bloch, çoğu zaman doğal hukuktan bahsedildiğinde Grotius ve Hobbes’un adı geçse de doğal hukukun asıl kurucusunun 1557–1638 yılları arasında yaşamış olan Johannes Althisus olduğunu söyler. İlk yerleştiği yer Almanya olan Althisus’u

“Hukukun doğal kökeninin, modern kavramının öncüsü”362 olarak nitelendirir.

“Otuz Yıl Savaşları’ndan önce, kapitalist bir yaşam dalgası Batı Almanya’da yayıldı. Althisus, uzun süren bir sessizlikten sonra, krallık karşısında halkların hukuk savunucusu olarak ilk kez ortaya çıktı. En önemli yapıtı ‘Politika’ adını taşımaktadır.”363

Calvinci bir çevrede yetişen Althisus’un kendisi de Calvinciydi. Calvinci Hristiyan inançları, Roma hukuku ve o çağdaki siyasi liberalizm (demokrasi) görüşleri Althisus’un düşünce yapısının şekillenmesine oldukça etki etmişti.364

Toplumun temelini doğal hukukta arayan Althisus’un kuramının temelinde, Aristoteles’in toplumsal hayvan olarak gördüğü insanı yerleştirdiği görülür. Althisus, insanın “sembiyotik” yani kendi kendine yetmeyen bir hayvan olduğunu savunur. O’na göre insan günlük ihtiyaçlarını karşılayabilmek için çeşitli topluluklara üye olmuştur ve bu “doğal”dır. Ancak bu durumun bireyin özgür iradesi sonucu değil, zorunluluk sonucu ortaya çıktığını savunur. 365

Althisus’un toplum sözleşmesi hakkındaki görüşlerine baktığımızda O’na göre sözleşmede ortak malların, kamu hizmetinin, yardımlaşmanın ve yasaların paylaşılmasının esas alındığını ve insanların bunun için söz verdiklerinde sözleşmenin kurulmuş olduğunu görürüz. Althisus, sözleşmenin taraflarını da üst yönetici ve

361 Torun, Yıldırım, Hugo Grotius’un Hukuk ve Siyaset Felsefesi, Kaknüs Yayınları, İstanbul, 2005, s.49.

362 Bloch, s.142.

363 Bloch, s.129.

364 Ağaoğulları, s.67.

365 Ağaoğulları, s.70.

119

toplumun bütünü olarak kabul eder. Ancak O’na göre taraflar eşit değildir. Sözleşmeye yetki veren halk, yetkiyi alan üst yöneticiden daha üstündür.366

Bu bağlamda Bloch, burada sözü geçen halkın her zaman burjuvazi olduğunun altını çizer ve şöyle devam eder:

“Böylece Epikuros’un dile getirdiği öğreti yeniden doğuyor; bu öğretiye göre, devlet kendi varlığını, bireyler arasında varılan bir sözleşmeye borçludur. Bu otorite konusunda sözleşmeye imza atanlardan birisi sözleşmedeki maddelerden birisine uymazsa, halk yeni bir durumla karşı karşıya kalır. Bu yeni durum bir devrimdir ve halk bu devrimle kendi egemenlik haklarını değerlendirir.” 367

Üst yönetici egemenliği kullanma hakkını halktan aldığı için, kral ya da meclis fark etmez, Althisus’a göre yönetim şeklinin bir önemi yoktur; önemli olan yapılan sözleşmeye uyulmasıdır. Sınırlarını aştığı takdirde tiranlaşır ve halk da bu durumda direnme hakkına sahip olur.368

Althisus’un ardından Jean Bodin (1530–1596), doğal hukuk kuramını yeniden ele alan “onu devrimci silahından yoksun bırakan” egemenlik kuramını ortaya koymuştur. Bodin’e göre hukuk, egemenlik üzerine kurulmalıdır bu da doğal hukuktan ayrı bir şekilde olmalıdır. Bodin’e göre; “Hiç bir yasa, gerekliliğin baskısı altında değiştirilmeyecek kadar kutsal değildir.”369

366 Ağaoğulları, s.75-78.

367 Bloch, s.131.

368 Ağaoğulları, s.82.

369 Bloch, s.139.

120