• Sonuç bulunamadı

AUGUSTİNUS’UN TOPLUM VE SİYASET FELSEFESİ

Augustinus, Tanrı Devleti’nin XI. ve XII. kitaplarında kalıcı devlet tartışması yaparken, ebedi bir devletin olduğunu bunun da Tanrı Devleti olduğuna değinir.

Augustinus gök devletinin, yer devletini nasıl ele geçireceğini şöyle anlatır:

“Yeryüzü devletinin örnekleri olan Asur ve Roma İmparatorlukları, bütün pagan imparatorluklarının yıkılması gerektiği gibi yıkılmışlardır. Ancak gök devleti süre gider ve Hıristiyan Kilisesi, Hıristiyanlaştırılmış bir imparatorun yardımıyla, er geç bütün inananları Kilise’nin önderliği altında birleştirecek o zaman gök devleti yeryüzünde gerçekleşmiş olacaktır.”212 İşte bu tutumu ile Augustinus’un Hıristiyan emperyalizminin tohumlarını attığı söylenebilir.

Ayrıca, “Augustinus, yeryüzü devleti ile Tanrı devletini birbirinden ayırırken, bu iki devletin birbirlerinin tam karşıtı olduklarını ve birbirlerini dışladıklarını da belirtir.”213 Var olan hiçbir toplumda, bu iki devletin de saf haline rastlanamaz. Çünkü toplumlarda bu iki devlet birbirinin içine geçmiştir.

İyi ve kötü yönetimleri simgeleyen bu iki devlet tipinden; gök devleti, Tanrı’nın yönetiminde, ideal bir modeldir. Günah yoktur, ten sevgisine dayanan mülkiyet ve kölelik de yoktur. Eşitlikçi bir düzen dahilindeki devleti prens yönetmez, hizmet eder.

Çünkü “İnsan kentinde yöneticiler, yönetme şerefi için yönetirler; ancak Tanrı kentinde yöneticiler gerçek ödüllerini cennetle şereflendirilmede bulurlar.”214 Yer devleti ise gök devletini örnek almalıdır. Çünkü, Adem ile Havva’nın cennetten kovulmasıyla kurulan bu devlette mülkiyet, kölelik ve eşitsizlik hüküm sürer. Prens de devleti egemenlik hırsıyla yönetir.215

İnsan topluluklarını dörde ayıran Augustinus, bu sınıflandırmayı şu şekilde yapar. Domus (aile), civitas (kent devleti), orbis terrae (bütün yeryüzünü insanlarını

212 Tunçay, s.310.

213 Köker, s.150.

214 Arnhart, s.83.

215 Şenel, s.314.

71

içine alan), mundus (yeryüzünü, gökyüzünü, Tanrı’yı, melekleri, ruhları, günahkarlıkları yüzünden Tanrı’dan ayrılıp geçici bir süre için yeryüzünde yaşamakta olan insan toplumunun tümünü kapsayan evren). “Yunanca kosmos’un Latince karşılığı mundus, polis’in karşılığı da civitas’tır.”216

Augustinus, zaten Yunan – Roma düşüncesinde var olan Tanrı Devleti kavramını, kendi yorumuyla Hıristiyanlığın toplum ve siyaset felsefesinin içine yerleştirmiştir. O’nun Tanrı Devleti, Hıristiyanlık ile Roma’yı, Kilise ile devleti bir tutan anlayışa aykırıdır.

Çünkü Augustinus’a göre, tüm toplum tiplerinde, bütün var olan gruplarda iyilik ile kötülük, Tanrısallık ve şeytanlık, benlik sevgisi ile Tanrı sevgisi bir arada bulunmaktadır. Augustinus’un yeryüzü devleti ve Tanrı devleti bir bakıma iki ideal tip olarak belirmektedir.217 Russell, düşünürün “İnsan için toplumsal yaşamın ilahi olarak takdir edildiğine ve doğal olduğuna” inandığını belirtir.218

Arnhart, Augustinus’un idealizm ve gerçekliği birleştirmeye çalıştığını şöyle açıklar: “Mükemmel bir kent olarak Tanrı Devleti görüşünde Augustinus, bir idealisttir.

Ancak Tanrısız insanların azgın günahkarlıklarıyla çökertilmiş olarak belirttiği dünyevi kent görüşünde ise realisttir.”219

Augustinus iyi insanların yönetiminin adalete uygun olan yönetim olduğunu savunur. Yöneticinin toplumu, adaletle ve dine uygun yönetmediği durumları göz önüne alarak: “Adalet ortadan kaldırılırsa, krallar büyük haydutlardan başka nedir ki? Haydut çeteleri küçük krallıklar değil midir?”220

Suçlular arasında bile bir sözleşme olduğunu varsaydığı için adaletsiz toplulukların bile birlik oluşturduğunu, bir haydut çetesinin kentlere sahip çıkarak, halklara boyun eğdirecek kadar büyüyecek olursa, kendisine açıktan açığa krallık adını

216 Köker, s.151.

217 Köker, s.152.

218 Russell, s.63.

219 Arnhart, s.84.

220 Augustinus, Tanrı Devleti, IV, 4, aktaran Şenel, s.315.

72

vereceğini vurgular.221 Ancak şaşırtıcı bir şekilde her nasıl olursa olsun bir devlete ihtiyaç olduğunu ve tiranlığın bile belli bir meşruiyeti olduğunu savunur. Açık bir şekilde söylememiş olsa bile, tiranlığa dahi meşruiyet veren, düşüncelerinden en kötü yönetime karşı bile ayaklanılmaması gerektiği çıkarılmaktadır. Tanrı Devleti’nde:

“Hıristiyanlar dünyada, hem iyi hem de kötülerin paylaştığı geçici huzuru sağlayan dünyevi kente boyun eğmelidir”222 derken de aslında biraz önce değindiğimiz konuyu vurgular.

Augustinus, ‘bilge kişi toplumsal olmalıdır’ ve ‘huzura ve barışa varmak istemeyen insan yoktur’ varsayımları ile devletin, toplumsal barışı sağlamakla bu dünyadaki iyiliğine sahip olacağını savunur. Bütün adil toplumların hedefleri iyilik, barış ve güvenlik olduğu için çeşidi her ne olursa olsun hükümetleri, barışı korumanın kusurlu araçları olarak kullanmak gerektiğini düşünür.

Augustinus, kamu otoritesinin asla tahrip edilemeyeceğini, bunun bütün devletler ve tarihten sonra insanların ulaşması umulan kurtuluş yolu üzerindeki Tanrı’nın takdiri olduğunu savunur. Hiçbir hükümet zorbalığının kargaşa ve isyan ile meşrulaştıramayacağını da ekler. Çünkü barış ve güvenlik bu zorbalığın gücünün yetmeyeceği kadar yüce bir erdeme sahiptir.223

Augustinus’a göre iyi bir Hıristiyan kralın niteliklerini tanımlamakla birlikte, yönetimin erdemlerini veya başka yönlerini tartışmamalıdır. Çünkü devlet, barışı koruyarak Tanrı’nın yeryüzündeki krallığının sahasını genişletir.

Yunan – Roma düşüncesindeki gibi Augustinus da devletin, kendi türüne göre diğer insanlar arasındaki iyilerinden daha iyi olduğunu savunur. Çünkü devletin de insanoğlu gibi dünyevi nimetlerden zevk almak uğruna, dünyevi barışı arzu edeceğini düşünür.224

221 Şenel, s.315.

222 Augustinus, Tanrı Devleti, XIX, 26, aktaran Arnhart, s.84.

223 Russell, s.64.

224 Ebenstein, s.90.

73

Düşüncelerinden de anlaşılacağı üzere, özellikle de bu konuda Platon ve Cicero ile hemfikirdir. O’na göre devletin sağladığı barış, amaç değil; Tanrı’ya hizmet için bir araçtır. Devletin barışı sağlandığında, insan bitmeyen barış yani ilahi devlet için çalışma fırsatına sahip olur; bu yüzden gereklidir. Kendi sözleri de bu düşüncesini açıklayıcı niteliktedir.

Devlet erkinin ilahi olarak kabul edilmesini savunmasının asıl nedeni, insan aklını sınırlı olarak görmesi ve insanın kendini bile tam anlamıyla idrak etme yetisine sahip olmadığını kabul etmesi yatar.225

Bu bölümde son olarak Augustinus’un kölelik kuramına kısaca değinmekte fayda vardır. Augustinus’un yer devletinde varsaydığı kölelik, gök devletinde yoktur.

Daha önce de belirtildiği gibi, O’na göre yer devleti gök devletini örnek almalıdır.

Ancak Augustinus, kölelik kurumunun yer devletinden kaldırılması gerektiği konusunda bir görüş öne sürmemiş aksine bu durumu, Tanrı’nın takdiri olarak haklı görmüştür.

Şöyle ki; Tanrı Devleti’nde bu konuya değinir: “Köleliğin baş nedeni, insanı hemcinsinin egemenliği altına sokan günahtır… biz haklı olarak kölelik durumunun, günahın sonucu olduğuna inanıyoruz.”226

Aristoleses’e göre kölelik, fazilete sahip olanlarla olmayanlar arasındaki haklı bir ilişkidir. Bu durumda Aristoteles’in köleliği akıllaştırdığını, Augustinus’un da bunu Hıristiyanlaştırdığı söylenebilir: “Kölelik, günahın hem cezası hem de çaresidir.”227

Augustinus, Eski Ahid yasasına karşı çıkar. Bu yasa, her türlü köleliğin yedi yıl sonunda bitmesi ile ilgilidir. Ancak Augustinus, kötü kölelerin bozuk ahlaklı efendilerine hizmet etmeyi reddetmeyerek, İsa’yı örnek almalarını böylece, iyi hale geleceklerini savunur.

225 Russell, s.63.

226 Augustinus, Tanrı Devleti, XI, 15, aktaran Şenel, s.316.

227 Ebenstein, s.91.

74